Huzur-i Enver (Eyyedehullahu binasrihill aziz) Kelime-yi şehadet ve Fatiha suresinden sonra şu ayeti okudu:
اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلَّا اللّٰهَ فَعَسٰى اُولٰـئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدٖينَ
Tercümesi: Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekât veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayan imar eder. Hidayete kavuşturulacaklardan olabilecekler (de,) işte onlardır.
Elhamdülillah, Allah-u Teala bu şehirde bizi ilk camiyi yapmaya muvaffak kıldı ve bugün bu caminin resmi açılışı vardır. Dünyevi binaların yahut dünyevî amaçları elde etmek için yapılan binaların açılışında genellikle dünyevî ve zahiri sevinç sergilenir ve bunun sayesinde biz şu dünyevi menfaati elde edeceğiz, bu dünyevi menfaati elde edeceğiz diye ilan edilir. Ancak biz, camilerin açılışını yaptığımızda, camiler inşa ettiğimizde bunu Allah’ın rızasını elde edelim düşüncesiyle yaparız. Allah’ın rızasını elde etmek için, O’nun yapılmasını emrettiği şeyleri yapmak şarttır. Ve bunlardan ilki, birinci gaye, Allah’a ibadetin hakkını vermek ve Allah’ın söylediği şekilde bu hakkı yerine getirmektir.
Okuduğum ayette Allah-u Teala, cami inşa edenlerin maksadının ne olması gerektiğini yahut cami yapmanın hakkını verenlerin kimler olduğunu bildirdi. Onlar, camilerin canlı tutulmasına dikkat edenlerdir. Onlar, camilerin iyi bir durumda tutulmasını dert edinirler. Onlar, Allah-u Teala ve ahiret gününe iman edenlerdir. Söylemeye gelince, Allah’a ve ahiret gününe iman ettiğini herkes söyler. Ancak Yüce Allah, bunun fiilî göstergesinin de şart olduğunu bildirir. Bunun fiilî göstergesi nasıl olabilir? Bunlardan biri, namazların cemaatle eda edilmesi, ikincisi namazda Allah’ın yüceliğinin ve O’na ilginin kökleştirilmesidir. İşte biz bunu, hz. Mesih-i Mevud’un (as) nasihatleri ve tefsirlerinden öğreniyoruz. Velhasıl, namazı gerçekten ikame edenler, namazları cemaatle kılma alışkanlığı olanlar ve ilgisini tam olarak Allah’a vererek namaz kılanlar, dua, istiğfar ve dikkatle namazlarını eda edenlerdir.
Sonra Allah-u Teala, zekat verenler, din için malî fedakarlık yapanlar ve Allah’ın yarattıklarının iyiliği için, onların hakkını vermek için mal fedakarlığı yapanlardır, buyurdu. Mümin bir Müslümana yüklenmiş olan bu sorumluluk, öyle sıradan bir sorumluluk değildir.
Bu cami yapıldıktan sonra, buraya gelenlerin yahut kendini bu camiye mensup kabul edenlerin sorumlulukları öncesine nispetle çok artmıştır. Sizler ibadetlerinizin hakkını da vereceksiniz, Allah’ın yarattıklarının haklarını da eda edeceksiniz. İşte o zaman Allah’ın indinde hidayete kavuşmuş olan kimselerden sayılacaksınız, işte o zaman Allah’ın sevgi bakışlarına mazhar olan insanlardan sayılacaksınız. Bu ayetten önceki ayette Allah-u Teala şöyle buyurdu: Cami inşa etmeye yahut onları abat etmeye müşriklerin hiçbir hakkı yoktur, onların kalbi gayrullah (Allah dışındakiler) ile doludur ve kalbi gayrullah ile dolu olan Allah’ın hakkını da eda edemez, Allah’ın yarattıklarının hakkını da eda edemez.
Ve şirk bir çok türlüdür. Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurdu: İnsana, taşa, cansız ve hayali varlıklara veya güçlere, ayrıca tanrı ve tanrıçalara tapmak açık şirktir. Şirkin ikinci bir şekli daha vardır ki zehir gibi etki eder ve o, bu devirde çok artmaktadır. O şirk şudur ki Allah-u Teala’ya güvenmek ve itimat kesinlikle kalmamıştır, sebeplere ve diğer şeylere Allah’tan daha fazla güvenilmektedir. Memuriyete, ticarethaneye ve dünyevî meşguliyetlere daha fazla ilgi gösterilmektedir. Bu yüzdendir ki namazlara ilgi yoktur, camileri canlı tutmaya ilgi yoktur. Velhasıl bizim dua etmemiz, tevazu ile Allah-u Teala’dan şunu talep etmemiz lazım: Ey Rabbim! Bizi kamil mümin kullar kıl. Biz Filedelfiya’da büyük ve güzel bir cami yaptık diye mutlu olmayalım, aksine onun hakkını vererek Allah-u Teala’nın huzurunda hazır olduğumuzda “Bunlar Allah rızası için camiler yaptılar ve onun hakkını vermek için çaba da sarfettiler” hitabını duyanlar olalım. İşte bu düşünceyi içimizde yaratmak için çabalamalıyız. Bu düşünce olduğunda ve bunun için çaba olduğunda, bu caminin faziletlerini ve bereketlerini bu dünyada bile hissedeceğiz. Evlatlarımız ve nesillerimiz de dine bağlı olacaklar ve bizler Allah’ın mesajını bu bölgede ve bu şehirde yayanlar olacağız. Tevhidi yerleştirenler olacağız ve hz. Resulüllah’ın (sav) bayrağını dünyada dalgalandıranlar olacağız.
Bu caminin yapımı ve canlandırılması ile birlikte burada yaşayanların bir başka sorumluluğu da artmıştır; o da şudur ki, bu cami vasıtasıyla bu şehirde İslam’ın mesajını yayın. 1920’de hz. Müftü Muhammed Sadık bey mübelliğ olarak buraya geldiğinde, Filedelfiya limanına inmişti, ancak onun ülkeye girmesine izin verilmedi. O zaman kendisini bir eve hapsettiler, orada başka tutsaklar da vardı. Onun tebliği vasıtasıyla iki ay içinde on beş tutsak İslam’a girdi. Tebliğ yapmakla birlikte fiilen örneği, takvası ve duaları da vardı onun. Velhasıl tebliğ ile birlikte bu da gerekli bir şeydir. Ve sonra onun burada kaldığı sürede, söylenildiğine göre 5 bin, 6 bin Ahmedi olmuştu. Hz. Muslih Mevud (ra) o zaman demişti ki, eğer biatlerin sayısı bu kadar ise, birkaç eyalette bu sayı yüzbinlere kadar ulaşabilir. O hedefe ulaşılamadı, engeller vardı, durumlar müsait değildi, bizim eksikliklerimiz vardı. Her ne olursa olsun şimdi fırsat vardır, biz azimle bunun için çabalayalım. Hatta hz. Mesih-i Mevud’un (as) zamanında bile buraya mesaj ulaşmıştı. Hz. Mesih-i Mevud (as) Berahin-i Ahmediye’de bundan bahsetti. Nitekim Filedelfiya’dan doktor Corc Baker, Review of Religion dergisinde benim adımı ve anlattıklarımı okuyup mektubunda şöyle yazdı: Ben de, sizin imamınızın düşünceleriyle aynı düşüncedeyim, hz. Peygamber Muhammed (sav) İslam’ı ne şekilde sunduysa kendisi de aynı şekilde sundu.
Huzur-i Enver şöyle dedi: Bundan yaklaşık 100 sene önce buraya Ahmediyet geldi. Şimdi Allah-u Teala bizi bu şehirde güzel bir cami yapmaya muvaffak kıldığına göre bunun sayesinde şimdi yeni bir azim ile buradaki mübelliğ ve cemaatin tebliğ için öyle programlar yapması lazım ki İslam’ın güzel talimatı ve mesajı her tarafa yayılsın ve bu bölge barış ve güzellik bakımından öyle bir bölge olsun ki insanlar bu bölgeye gelip yerleşmek için çabalasın ve istekli olsunlar. Nüfus bakımından burası Amerika’nın altıncı büyük şehridir. Eğer bu şehir ve etrafındaki yerlere İslam’ın gerçek talimatı ulaştırılırsa bu insanlardan, gerçek abid, camileri canlı tutan, Allah korkusu taşıyan ve hidayete kavuşmuş insanlar meydana gelecek inşallah.
Velhasıl inşa ettiğimiz her cami, bizim için çok büyük bir yarışma, yani kendi halimizi düzeltme çabası da getirmektedir. Allah-u Teala ile ilişkide de fiilî örnek konusunda da kendi durumumuzu daha iyi hale getirmeliyiz ve tebliğ sahası da açılmalıdır. Biz cami yaptık diye, sadece bu kadarla mutlu olup oturmayacağız. Şimdi hz. Mesih-i Mevud’a (as) inananların işi, bütün güçleri ve yeteneklerini ortaya koymaktır. Kendi durumunu ve ibadetlerini, Allah indinde kabule değer seviyeye kadar ulaştırmaktır ki bu konuda hz. Mesih-i Mevud (as) sık sık dikkatimizi çekmiştir.
Hz. Mesih-i Mevud (as) bir yerde şöyle buyurdu: Camilerin asıl güzelliği yapısında değildir, aksine ihlas ile namaz kılan cemaate bağlıdır. Camiler için, takva vesilesi yapılması emri vardır. Kısacası ihlas ile namazlarımızı kıldığımızda ve takva ile hareket ederek camiyi abat ettiğimizde ibadetler de kabul olacak gayri Müslimlere İslam’ın tebliği doğru bir şekilde de yapılmış olacak. Hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Birisi iyilik öğrenmek niyetiyle bizim camimize girerse o, Allah yolunda cihat edenler gibi olacaktır.
Huzur-i Enver şöyle dedi: İslam cihat talimatı veriyor denerek bugünlerde İslam’ın adı kötüye çıkarılmaktadır. Bazı Müslümanların yaptıkları da bu lekelemeye dahildir. Ancak gerçek bir müminin işi, iyilikleri öğrenmek, iyi ameller yapmak, iyiliği yaymaktır. Böyle yaptığı takdirde o cihat yapıyor demektir ve bu cihadı yapmak bugün Ahmedilerin işidir.
Ahmedilerin önünde sadece bu dünyanın mutluluğu ve çekiciliği olmamalı, tam tersine gelecek cihanın düşüncesi olmalı. Oranın nimetleri daima kalıcıdır. Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurdu: Allah-u Teala da insanın amellerinin günlüğünü yapar, insanın da kendi durumunun günlüğünü hazırlaması lazım. İnsanın dünü ve bugünü eşit olmamalıdır, iyiliklerde ilerlemek konusunda dünü ve bugünü eşit olan kimse ziyandadır. Eğer insan Allah’a inanan ve tam olarak O’na güvenen birisi olursa o asla zayi edilmez. Velhasıl bu çok düşünülmesi gereken bir makamdır. Allah-u Teala bize lütfettiğinde buna şükretmek bize farzdır.
Velhasıl, dünyevî işleri yüzünden Allah’ın hakkını ve ibadetlerini unutanlar, yahut bunlara olması gerektiği gibi ilgi göstermeyenlerin kendilerini muhasebe etmesi lazım, verdikleri biat sözü nedir ve amelleri nedir, ölçmeleri lazım. Buraya yeni gelenler de unutmasınlar ki dünyaya dalmak ilerlemek değil, mahvolmaktır. Dini dünyadan üstün tutmaları, camilerin hakkını verenler olmaları ve Allah’a ibadeti hakkıyla yerine getirmeleri gerektiğini daima göz önünde tutsunlar.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Aklınızda olsun ki bizim cemaatimiz sıradan bir hayat geçirmek için değildir. Ben sizin sadece dilinizle tasdik edip, fiilen hiçbir şey yapmamanızı istemem. Bu iğrenç bir durumdur, Allah-u Teala bundan hoşlanmaz. Dünyanın işte bu hali, Allah’ın, ıslah için beni ortaya çıkarmasını gerektirdi. Unutmayın ki Allah’ın kurmak istediği cemaat, amel olmaksızın canlı kalamaz. Bu, hazırlıkları hz. Adem zamanında başlamış olan yüce cemaattir. Bu davetin haberini vermemiş olan hiçbir peygamber gelmedi dünyaya. Bunun kıymetini bilin, bu kıymet şudur ki, hak ehli topluluğunun siz olduğunuzu amellerinizle ispatlayıp gösterin. Velhasıl bu öyle kolay bir iş değildir, kendini harap edercesine buna yoğunlaşmak şarttır. Daima aklınızda olsun ki dünya yahut dünya zenginlikleri bizim ve nesillerimizin bekasının garantisi değildir; Aksine her iki cihanda Allah-u Teala’nın lütuflarını ve rahmetlerini elde etmek için Allah ile bağ kurmak bekanın garantisidir. O’nun emirlerine göre hareket etmek bekanın garantisidir. Allah-u Teala herkese O’nun emirlerine göre hayat geçirmeyi nasip etsin.
Huzur-i Enver şöyle dedi: Ben kısaca caminin detaylarını da anlatayım. Bu caminin arsası 2007 yılında alınmıştı, 2013’te başlandı ve bu yıl tamamlandı. 8,1 milyon harcanmıştı, bunun 2 milyon 445 binden biraz fazlasını yerel cemaat karşıladı, bir milyon 240 bin dolarını Amerika’nın diğer cemaatleri karşıladı ve 4 milyon 447 bin dolardan biraz fazlası merkez tarafından karşılandı. Toplam arazi 4 hektardır, caminin olduğu kısım iki bölümdür, erkekler ve kadınlar için ikiye bölünmüş 5000 metrekarelik büyük bir salon vardır.
Allah-u Teala her Ahmedinin, camilerinin inşaasının amacını yerine getiren kimseler olmasını nasip etsin ve bu cami bu bölgede İslam’ın gerçek mesajını ulaştırmakta temel taşı hükmünde oldun. Amin.