2.05.2025 – Mute Gazvesi ışığında Hz. Resulüllah’ın (sav) yüce sireti. Ayrıca son Pakistan-Hindistan gerginliği için dua çağrısı

5. Halifetü’l Mesih Hazretleri (Allah yardımcısı olsun) 2 Mayıs 2025’te Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle buyurdu: Mute Gazvesini anlatıyordum. Bu bağlamda daha fazla detay şu şekildedir: Hz. Resulüllah (sav), Hz. Abdullah bin Revaha’yı (ra) uğurlarken, Hz. Abdullah (ra) şöyle arz etti: “Ey Allah’ın Resulü (sav)! Bana sizin tarafınızdan hatırlayacağım bir şey emredin.” Hz. Resulüllah (sav) buyurdu: “Yarın öyle bir şehre varacaksınız ki orada secde az olur. Nitekim siz orada çokça secde edin.” Huzur-i Enver buyurdu ki: “Bu çok büyük bir nasihattir. Bugünlerde yaşadığımız ülkelerde insanlar Allah’ı unutmuş durumdalar. Bu devirde Ahmedilerin ibadetlerine çok dikkat etmeleri gerekmektedir.”

Sonra Hz. Abdullah’ın (ra) isteği üzerine Hz. Resulüllah (sav) ayrıca şöyle buyurdu: “Allah-u Teâlâ’yı hep zikredin. O her konuda sizin yardımcınızdır.”

Hz. Abdullah (ra) ile vedalaşıldığında o, ağlamaya başladı. İnsanların sorması üzerine Allah’a yemin ederek şöyle dedi: “Ben ne dünyaya bağlanmışım ne de size. Ben Resulullah’ı (sav) içinde cehennem ateşinden bahsedilen şu ayeti okurken işittim ve ateşe girdikten sonra halimin ne olacağını bilmiyorum.” Bunun üzerine insanlar onu teselli ettiler ve hayırla hepsinin geri dönmesi için dua ettiler.

Cuma günü, sefere katılan tüm kişiler yola çıktı. Ancak Hz. Abdullah bin Revaha (ra), ben Cuma namazını Resulullah’ın (sav) arkasında kılayım ve sonra onlara yetişirim, diye düşündü. Hz. Resulüllah (sav) onu görünce sordu: “Seni arkadaşlarınla birlikte yola çıkmaktan alıkoyan neydi?” Bunun üzerine Hz. Abdullah (ra) arz etti ki: “Sizinle Cuma namazını kılmayı ve sonra arkadaşlarıma yetişmeyi arzu ettim.” Bunun üzerine Hz. Resulüllah (sav) buyurdu ki: “Yeryüzünde ne varsa hepsini harcasan bile, bu sefere çıkanların faziletine erişemezsin.

Hazret Halid bin Velid (ra) usta bir süvariydi, o da bu sefere sıradan bir asker olarak katılmıştı. Bu sefere çıkarken Halid’in (ra) İslam’ı kabul edişinin üzerinden henüz üç ay geçmişti.

Müslümanlar henüz yola çıkmışlardı ki, düşmanlar Müslümanların yola çıktığı haberini aldı ve onlar da ordu hazırlamaya başladılar. Müslümanlar, düşman ordusunun sayısının yüz bine yakın olduğu haberini aldılar. Bu sırada Hz. Abdullah bin Revaha (ra) sahabenin (ra) moralini yükseltti ve onlara dedi ki: “İkisi de, yani şehadet de zafer de sizin için hayırlıdır ve siz de bunun arzusuyla yola çıktınız.” Bunu duyan bütün ordu, “İbn-i Revaha doğru söyledi” dedi. Sahabeler (ra) ilerlediğinde, Müşarif köyü yakınlarında Roma ve Arap halkından oluşan Heraklius’un ordusuyla karşılaştılar. Müslümanlar onları görünce, Mute denilen köye doğru çekildiler. Bu yerde Müslümanlar savaş hazırlığı yaptı. Hz. Ebu Hüreyre (ra) bu savaşa katılmıştı, o der ki: “Düşman bize yaklaştığında, bu kadar kalabalık bir sayı, bu kadar mükemmel bir hazırlık, atlar ve altın vb. daha önce hiç görmemiştim, onu görünce gözlerim kamaştı.” Bunun üzerine Hz. Sabit (ra) bana dedi ki: “Sen şuan kalabalık bir ordu görüyorsun, ama sen bizimle Bedir Gazvesi’ne katılmamıştın, biz orada da çokluk sayesinde galip gelmemiştik.”

Savaş başladığında şiddetli bir çarpışma yaşandı ve Hz. Zeyd (ra), Hz. Resulüllah’ın sancağıyla cihad etti ve kahramanca şehadet şerbetini içti. Onun ardından Hz. Cafer (ra) İslam sancağını devraldı ve cihad etti, sonunda o da şehit oldu. Bir rivayete göre Hz. Cafer bin Ebu Talib (ra) sancağı sağ elinde tutuyordu, o kesilince sol eline aldı, o da kesilince İslam bayrağını dirsekleriyle göğsüne yapıştırdı. Şehit olduğunda 33 yaşındaydı. Şehadetinden sonra vücudunda altmışa yakın yara görüldü ve bunlardan hiçbiri sırtında değildi.

Hz. Cafer’in (ra) şehadetinden sonra İslam ordusunun sancağını Hz. Abdullah bin Revaha (ra) aldı. Kendisine savaştan önce biraz güçlenmesi için bir parça et sunuldu. Henüz ondan bir parça koparmıştı ki bir taraftan kılıç sesleri duyuldu. Kendi kendine dedi ki: “Sen hala bu dünyadasın, yani savaş başladı ve sen et yiyorsun.” O et parçasını bıraktı ve hemen savaşa atıldı, büyük bir kahramanlıkla savaşarak şehit oldu ve sancak elinden düştü.

Abdullah bin Revaha (ra) şehit olduğunda, Müslümanlar ağır bir hezimete uğradılar, iki Müslüman bile birlikte savaşırken görünmüyordu. İşte o sırada Ensar’dan bir kişi İslam sancağını kaldırdı, koşarak geldi ve sancağı insanların önüne dikti. Sonra dedi ki: “Ey insanlar! Bana doğru gelin.” İnsanlar onun etrafında toplandı, sayıları artınca Hz. Halid bin Velid’in (ra) yanına gittiler. Hz. Halid (ra) dedi ki: “Ben onu senden almayacağım, sen ona daha layıksın.” Bunun üzerine o Ensarî kişi dedi ki: “Ben bu sancağı senin için tuttum.”

Hz. Halid (ra) sancağı aldığında, insanları müdafaaya aldı, onları toparlayıp bir araya getirdi ve İslam ordusunu bir tarafa çekti. Düşmanlar da onlardan geri çekildi ve o insanları kurtararak geri getirdi. İbn-i İshak’a göre, Romalılardan bu şekilde uzaklaşmak aslında onlardan kurtulmaktı, çünkü o sırada üç bin Müslüman askerden iki bini düşman ordusuyla iç içeydi, yani iki ordu birbirine tamamen karışmıştı. Düşmanlar, Müslümanları tamamen kuşatmıştı ve üzerlerine iyice yığılmışlardı, böyle bir durumda Müslümanları kurtararak çıkarmak bile bir zaferdi. Huzur-i Enver buyurdu ki: “Zaferin de birçok yönü vardır.”

Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Zeyd (ra), Hz. Cafer (ra) ve Hz. Abdullah bin Revaha’nın (ra) şehadetini, henüz insanlara onlarla ilgili herhangi bir haber ulaşmadan önce bildirdi. Buyurdu ki: “Zeyd sancağı aldı ve şehit oldu, sonra Cafer sancağı aldı ve o da şehit oldu, sonra İbn-i Revaha aldı ve o da şehit oldu.” O sırada Peygamber Efendimiz’in  gözlerinden yaşlar akıyordu. Sonra buyurdu ki: “Bundan sonra sancağı Allah’ın kılıçlarından bir kılıç aldı ve Allah onun eliyle Müslümanlara zafer verdi.” O günden sonra Hz. Halid bin Velid (ra), “Seyfullah” yani Allah’ın Kılıcı olarak anılmaya başlandı.

Hz. Muslih-i Mev’ud (ra) buyuruyor ki: Hz. Halid (ra) İslam ordusunun komutasını devraldığında, ordunun ön kısmını arkaya, arka kısmını öne, sağ kanadını sola ve sol kanadını sağa geçirdi ve yüksek sesle tekbirler getirdi. Bunun üzerine düşman, Müslümanlara yardım geldiğini zannederek geri çekildi ve Halid (ra) Müslümanları kurtararak geri getirdi.

Sancağa karşı edep ve hürmetten bahsederken Hz. Muslih-i Mev’ud (ra) şöyle buyuruyor:

Bir milletin fertlerinin kalplerinde kendi sancaklarının azameti yerleştirildiği zaman, bu onlara sancaklarını korumak için canlarını feda etmeleri gerekse bile tereddüt etmeden canlarını feda etmeye hazırlar. Çünkü o zaman söz konusu olan sadece bir parça tahta ve kumaş değildir, bilakis temsilî bir dilde sancak suretinde önlerinde duran milletin şerefidir.

Bu konuya gelecek sefer devam edileceğini belirttikten sonra, Huzur-i Enver, dünyanın genel durumu için dua çağrısında bulunarak, şöyle buyurdu:  Dünyanın genel durumu için dua etmeye devam edin. Ben sık sık dikkatini çekiyorum. Özellikle bugünlerde Pakistan ve Hindistan’ın içinde bulunduğu durum için dua edin. Allah-u Teâlâ zulmü sona erdirsin. Mazlumları korusun. Hükümetlere akıl versin ki savaşlara yönelmek yerine barış ve uzlaşı ile meseleleri çözsünler. Uluslararası anlaşmalara uyanlardan olsunlar. Ve Allah Teâlâ uluslararası kuruluşlara da -ki bugünlerde orada adalet bulmak zor- ama Allah-u Teâlâ inşallah bu kuruluşları ve her iki taraftaki samimi dostları, ülkelerin arasındaki meseleleri çözebilmeye  muvaffak kılsın.

Pakistan hükümeti ve bakanları tarafından zaten beyan edilen şudur ki Keşmir’de meydana gelen terör olaylarıyla bizim hiçbir ilgimiz yoktur. Ve eğer şüpheniz varsa, BM kuruluşları aracılığıyla bunun soruşturulmasını sağlayın.  Hemen savaşa tutuşmak yerine yapılması gereken zaten budur.  Hindistan hükümeti de bu konuda olumlu bir tavır sergilemelidir. Allah-u Teâlâ her iki tarafa da akıl versin. Savaş olursa her iki taraf da zarar görür. Ve sonra sadece askerler değil, halk ve mazlumlar da sebepsiz yere ölür. Bugünlerdeki savaşlarda da bunu görüyoruz. Her yerde olan budur.

Velhasıl, dünyadaki tüm mazlumlar için dua edin. Görünüşe göre dünya bir yıkımın eşiğinde duruyor. Bu felaketten dünyayı ancak Allah-u Teâlâ  kurtarabilir. Bu ise ancak, dünya Rabbine yönelirse olabilir. Allah-u Teâlâ onlara akıl versin bizi de dua etmeye muvaffak kılsın.

Huzur-i Enver, Muhterem Muhammed Asıf Şehit’i hayırla yâd ettikten sonra Cuma hutbesinin sonunda şöyle buyurdu:

Pakistan’da terör estirenlerin ve Cemaate muhalefet edenlerin cesareti giderek artıyor. Allah-u Teâlâ onların yakalanması için tez zamanda imkanlar yaratsın. Amin.

“Hutbenin son kısmında, Hazret-i Emir’ül Mü’minin, Kasur ilçesi Bhuler’den merhum şehit Muhammed Asıf Sahip bin Refik Ahmed Sahip’i hayırla yâd etti ve gıyabi cenaze namazının kılınacağını ilan etti.

Merhum şehit, Ahmediyet düşmanları tarafından 24 Nisan’da ateşli silahla vurularak şehit edildi. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Şehit olduğunda merhumun yaşı on dokuz (19) idi. Merhum; iyi huylu, itaatkâr, cesur, alt teşkilatların çalışmalarına katılan, güler yüzlü, ahlaklı ve hilafete muhabbet besleyen bir gençti.

Hazret-i Emir’ül Mü’minin, merhumun mağfireti ve derecesinin yükseltilmesi için dua etti.”

Önceki

Son Pakistan-Hindistan gerginliği bağlamında dua çağrısı 2 Mayıs 2025

Sonraki

Yeni din görevlilerine nasihatler: Huzur 2025 yılı mezuniyet töreninde Camia Ahmediye mezunlarına konuştu