Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 20 Eylül 2024’te Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle dedi:
Ahzap Gazvesinde hz. Resulüllah’ın (sav) siretinden bahsediyordum. Geçen hutbede, yemeğe bereket inmesi olayından bahsetmiştim. Aynı şekilde hurmaların bereketlendiği olayı da anlatılmıştır. Hz. Beşir bin Sa’d’in (ra) kızı şöyle beyan eder: Annem benim elbiselerimde azıcık hurma verip bana “Bunları babana ve dayına verip gel ve de ki bunlar sizin sabah yemeğinizdir.” dedi. Kendisi şöyle anlatıyor: Ben o hurmaları alıp babamı ve dayımı ararken hz. Resulüllah’ın (sav) yanından geçtiğimde Peygamber Efendimiz “Ey kız çocuğu! Yanındaki nedir?” diye sordu. Ben “Hurmadır.” diye arz ettim. Peygamber Efendimiz “Getir, o hurmaları bana ver!” dedi. Ben hurmaları Peygamber Efendimizin iki avucuna koydum. Peygamber Efendimiz hurmaları iki örtü ile örttü, sonra bir adama “Herkesi hurma yemeye çağır!” dedi. Nitekim herkes geldi ve hurma yemeye başladı. Hurmalar yedikçe artmaya başladı. O kadar ki herkes yediğinde hurmalar örtünün kenarından dökülüyordu.
Yemeğin bereketlenmesi ile ilgili başka bir olay daha beyan ettikten sonra Huzur-i Enver, hz. Mesih-i Mevud’un açıklamaları doğrultusunda “sâlik”in makamı ve “likâ” mertebesine ışık tuttu. İnsan bu makama gelince Allah’a öylesine yakınlık elde ediyor ki, aynen ateşin demiri kendi içine saklaması ve zahiren ateşten başka hiçbir şeyin görünmemesi gibi bir durum meydana geliyor. Hz. Mesih-i Mevud şöyle buyurdu:
“Bu “likâ” makamında bazen insan, beşerî güçlerin üstünde görülen ve içinde ilahi güç bulunduğu düşünülen şeyler sergiler. Aynen bizim Efendimiz ve liderimiz hz. Hatemü’l Enbiya (sav) Bedir savaşında kafirlere bir avuç toprak attığı gibi. O toprağı bir dua vasıtasıyla değil, bilakis kendi manevi gücü ile attı. Fakat o toprak İlahi bir güç gösterdi ve muhalif orduda öylesine olağanüstü bir etki yaptı ki gözleri etkilenmeyen hiç kimse kalmadı… Peygamber Efendimizin herhangi bir dua vasıtasıyla değil sadece kendi manevi gücü ile gösterdiği bunun gibi daha birçok mucizeler vardır.”
Hendek kazılması esnasında birçok münafıklar, Peygamber Efendimiz ve Müslümanlarla birlikte hendek kazmakta tembellik yaptılar. Onlar azıcık iş yapıp, Peygamber Efendimize söylemeden, izin almadan evlerine sıvışırlardı. Halbuki müminlerin bir ihtiyacı olduğunda onlar Peygamber Efendimizden izin isterler ve hz. Resulüllah (sav) onlara izin verirdi. Rivayetlere göre Ebu Süfyan’ın ordusunun gelişinden üç gün önce hendek hazır olmuştu. Şimdi plana uygun olarak çocuklar ve gençler, kadınların korunması için belirlenmiş olan kalelere doğru gönderildi. Yaşı on beşten büyük olanlara da isterlerse burada kalmaları isterlerse kalelere doğru gitmelerine izin verildi.
Hz. Resulüllah (sav) Medine’den kendi vekili olarak İbni Ümmi Mektum’u belirledi. Hendeğin yanında Peygamber Efendimiz için deri bir çadır kuruldu. Muhacirlerin sancağı hz. Zeyd bin Harise’nin; Ensar’ın sancağı hz. Sa’d bin Ubade’nin elindeydi.
Müslümanların sayısı konusunda tarihçiler çok değişik görüşler belirttiler ve bu sayı yedi yüz ila üç bin arasında beyan edildi.
Hz. Muslih Mevud (ra) kâmil derecedeki feraset ile bütün o rivayetleri tatbik ederek şöyle buyurur: Ahzap savaşının üç bölümü vardı. Birisi, henüz düşmanların Medine’ye gelmemiş olduğu ve hendeğin kazılmakta olduğu bölüm. Bu bölümde en azından toprağın taşınması hizmetinde çocuklar da yer alabilirdi ve bazı kadınlar da bu işi yapabilirdi. Nitekim hendek kazma işi sırasında Müslüman askerlerin sayısı üç bin idi. Sonra düşmanlar gelip savaş başladığında Peygamber Efendimiz, on beş yaşından küçük olan gençlerin geri gitmesini emretti. On beş yaşında olanlara da isterlerse gitmelerine, isterlerse kalmalarına izin verdi. Bu rivayetten anlaşılıyor ki hendek kazılırken Müslümanların sayısı fazlaydı ama savaş anında azaldı. Savaş başladığında sayı bin iki yüz idi. Savaş sırasında Beni Kureyza, kafirlerin ordusuyla birleşip birdenbire Medine’ye saldırmaya niyetlendiklerinde, hz. Resulüllah (sav) Medine’de Beni Kureyza’nın olduğu yönün korunmasını da gerekli gördü. Tarihten anlaşıldığına göre bu durumda Peygamber Efendimiz iki birliği kadınları muhafazası için yolladı. Bu birliklerden biri iki yüz, diğeri de üç yüz askerden oluşuyordu. Böylece bin iki yüz askerden beş yüzü kadınların muhafazası için gittiğinde yedi yüz asker kaldı.
Ebu Süfyan komutasında çeşitli kabilelerin birlikleri Medine’ye ulaşarak hendeğin etrafında kamp kurdular. Hz. Mirza Beşir Ahmed Bey şöyle der: Kafirlerin birlikleri Medine’nin yakınına ulaştığında karşılarında bir hendek bulunca şaşırdılar. Nitekim kafirler hendeğin etrafında kuşatma şeklinde çadırlarını kurdular ve hendeğin zayıf noktalarından saldırmak için fırsat kollamaya başladılar. Düşman hendeği aşmakta başarısız olunca farklı taktiklere başvurdu. Müşrikler, Beni Kureyza kabilesini kendi saflarına katmaya karar verdiler. Böylece Müslümanlarla yaptıkları anlaşmayı bozar ve içeriden Müslümanlara saldırabilirlerdi. Bu korkunç komployu hayata geçirmek için Huyey bin Ahtab, Beni Kureyza’nın lideri Ka’b bin Esed’in yanına gitti. İlk başta Ka’b, Huyey’e kapıyı bile açmadı ve net bir şekilde Muhammed (sav) ile anlaşma yaptığını ve Muhammed (sav)’i her zaman sözlerini tutan biri olarak gördüğünü söyledi. Ancak Huyey’in ısrarı üzerine Ka’b sadece kapıyı açmakla kalmadı, aynı zamanda onun teşvikiyle Müslümanlara karşı bu korkunç komploya katıldı ve Müslümanlarla yaptığı anlaşmayı bozdu.
Bu aşamada, Beni Kureyza Yahudilerinden bazı iyi huylu kişiler, Resulullah’ın (s.a.v.) yanına gittiler ve İslam’ı kabul ettiler. Hz. Ömer bin Hattab (ra) aracılığıyla Resulullah’a (sav) Beni Kureyza’nın anlaşmayı bozduğu haberi ulaştığında, Resulullah (sav), Sa’d bin Muaz (ra) ve Sa’d bin Ubade’yi (ra) bazı diğer sahabelerle birlikte Beni Kureyza’ya gönderdi ve onlara şu talimatı verdi: Eğer bu haber doğruysa, bunu herkesin önünde yüksek sesle söylemeyin, imalarla anlatın. Bu kişiler Beni Kureyza’ya vardıklarında, Ka’b bin Esed onlara çok aşağılayıcı bir tavırla yaklaştı ve anlaşmayı açıkça reddetti.
Hazreti Mirza Beşir Ahmed (r.a.) şöyle buyurur: O bedbaht (Ka’b bin Esed), bu heyete son derece kibirli bir şekilde davrandı ve Sa’d bin Muaz ile Sa’d bin Ubade tarafından yapılan anlaşmanın bahsi geçince, o ve kabilesindeki insanlar “Gidin! Sizinle aramızda hiçbir anlaşma yoktur.” dediler. Ka’b bin Esed’in bu cevabını duyan heyet geri dönerek ima yoluyla Resulullah’a (sav), Beni Kureyza’nın anlaşmayı bozduğunu bildirdi. Resulullah (sav) bu sinirleri yıpratıcı ve insanı şok eden anlarda bir süre sessiz kaldı, ancak bu haberin ona hiçbir etkisi olmadı. Sıradan bir insan olsa, sinirleri çökerdi. Bir süre bekledikten sonra Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Ey Müminler topluluğu! Allah Teala’nın yardımı ve zaferiyle sevinin. Eminim ki bir gün gelecek, ben Kabe’yi tavaf edeceğim ve onun anahtarları benim elimde olacak; Kayser ve Kisra mutlaka yok olacaklar.”
Hendek savaşının detaylarına anlatmaya gelecek sefer devam edeceğini bildirdikten sonra Huzur-i Enver şöyle buyurdu: Bugünden itibaren Hüddamü’l Ahmediye’nin içtiması da başlıyor. Hüddam bundan olabildiğince çok istifade etmeye çalışsınlar. Her ne kadar hava durumu tahminleri yağmurların devam edebileceğini gösterse de Allah Teala lütfetsin ve tüm programlar rahatça gerçekleşsin. Bu günlerde hüddam, ruhani ve ilmi seviyelerini yükseltmeye çalışsınlar. Daha önce dikkat çektiğim ve teşvik ettiğim dualara ve salavatlara bu günlerde özel bir özen göstersinler ve her zaman onları tekrar etmeye devam etsinler.
Huzur-i Enver, hutbesinin son bölümünde aşağıdaki dört merhumun hayırla anılacağını ve gıyabi cenaze namazlarının kılınacağını duyurdu:
1- Rabvah’tan muhterem Habiburrahman Zirvi (Vakf-e Zindigi). Geçtiğimiz günlerde 73 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum, vefat anında Nâzır Divan Yardımcısı olarak hizmet etme şerefine nail oluyordu.
2- Muhterem Doktor Şeyh Riyaz ul Hasan, merhum Brigadier Doktor Ziya ul Hasan’ın oğlu, geçtiğimiz günlerde vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum, Vakf-e Zindigi olarak yirmi yıldan fazla bir süre Afrika ve Pakistan’da insanlığa hizmet etme şerefine nail oldu.
3- Rabvah’tan muhterem Profesör Abdulcelil Sadık. Geçtiğimiz günlerde 80 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum, vefat anında Rabvah’da Sadr Encümen Ahmediye’de Tertip ve Kayıt şubesinin başkanı (Nâzır Yardımcısı) olarak hizmet etme şerefine nail oluyordu.
4- Jhang’dan muhterem Muallim Munir Ahmed. Geçtiğimiz günlerde 82 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum, uzun yıllar boyunca çeşitli cemaat hizmetlerinde bulunma şerefine nail oldu. Özellikle mahkumlara hizmet konusunda değerli hizmetler sunma şerefine nail oldu.
Huzur-i Enver, tüm merhumların bağışlanması ve derecelerinin yüceltilmesi için dua etti.
٭…٭…٭