8 Ağustos 2021
Mirza Masrur Ahmed Hazretleriaba Teşehhüd, Ta’avuz ve Fatiha Suresini okuduktan sonra, 2019 İngiltere Calsa’sında Kuran-ı Kerim ve Hz. Resulullah’ınsav sünneti ışığında yerine getirilmesi gereken çeşitli haklar hakkında yaptığı konuşmasına devam edeceğini buyurdu. Huzuraba, bu öğretilere uygun şekilde hareket ederek başkalarının haklarının teşrif edilebileceğini belirtti. Bu öğretilere göre davranılmadığı takdirde, hem dünyanın sorunları çözülemez, hem de toplumun muhtelif kesimlerinin hakları yerine getirilemez.
Huzuraba buyurdu ki, dünyevi insanlar tarafından belirlenen hak standartlarına uymaya ihtiyacımız olmadığı gibi, öğretilerimiz hakkında savunmacı olmamıza da gerek yoktur. Aksine, başkalarının haklarına saygı gösteren öğretilerimizi yaymalıyız ki, böylece toplumda gerçek barış ve uyum kendini gösterebilsin. Şu doğrudur ki, bu kâinatın bir tek Yaratıcısı olduğu, O’ndan başka ibadete lâyık olmadığı ve Kendisine hiçbir ortak koşulmayacağı kabul edilmedikçe ve (bu onaylanana) kadar toplumun haklarının teşrif edilmesi mümkün olamaz. Bu gerçekleştiğinde ve Allah’a karşı doğru iman tesis edildiğinde, dünya gerçek barışı kurma yolunda ilerleyebilir.
Allah’a Şükretmek için, İnsanlara Müteşekkir olun
Huzuraba, Allah’ın her safhada yarattıklarının haklarına saygı gösterilmesini emrettiğini belirtti. Hatta O buyurmuştur ki, hemcinslerimize müteşekkir olmadan, Tanrı’ya minnettar olmamız mümkün değildir. Bundan dolayı İslam, başkalarının haklarını yerine getirmek konusunda güzel öğretiler sunmaktadır.
Huzuraba, daha önce bahsetmiş olduğu haklara ilaveten, İslam’ın öğrettiği başkalarının (diğer) haklarından bahsederek devam edeceğini beyan etti. Aslında İslam’ın öğretileri o denli kapsamlıdır ki, hayvanların haklarını dahi saptamıştır. İslam sadece bu hakları öğretmekle kalmayıp, aynı zamanda onların nasıl uygulanıp yasalaştırılacağını da öğretir.
Arkadaşların Hakları
Huzuraba buyurdu ki, İslam arkadaşların haklarına saygı göstermeyi öğretmektedir. Bir kimse ancak kalbi pak olanlar ile dost olmalıdır ve sonrasında bu dostluğu onurlandırın. Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
‘Ey inananlar! Dostlarınızı bırakıp, (başkalarını) sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten geri kalmazlar. Onlar, sizin zahmete uğramanızı isterler. Onların düşmanlığı sözlerinden belli olur. Gönüllerinde gizledikleri (ise) daha büyüktür. Eğer aklınız varsa, size Biz, ayetlerimizi şüphesiz apaçık anlattık.’ (Al-i İmran Suresi, 3:119)
Huzuraba buyurdu ki, Yüce Allah arkadaşları yakın akraba dairesine dâhil etmiştir ve bu yüzden onlara, kendilerine gösterilmesi gereken tutum ve özeni gösterin.
Huzuraba, İslam’ın arkadaşlığın Allah rızası için teşrif edilmesini öğrettiğini bildirdi. Herhangi başka bir arkadaşlık ancak geçicidir, hâlbuki Allah’ın rızası için olan bir dostluk, sağlam ve güçlü bir bağ taşır. Bu salt bir arkadaşlığın ötesindedir ve bunun için de sürdürülebilirdir. Aynı zamanda bu arkadaşların birbirlerine olan sevgisini de arttırır. Peygamber Efendimizsav buyurmuştur ki, kardeşi yanında olmadığı halde ona dua eden kimseye melekler de, aynısı dua edenin lehinde kabul olunsun diye dua ederler. Buradaki kardeşlere arkadaşlar da dâhildir. İslam, arkadaşlar arasındaki sevgiyi böyle teşvik etmiştir. Bundan başka İslam, arkadaşların birbirlerine kızmamasını ve üç günden de fazla küs kalmaktan da kaçınılmasını öğretir. Bundan başka İslam şunu da öğretir. Bir kimse ana babalarının dostluklarını, onlar vefat ettikten sonra bile devam ettirmelidir. Bu şekilde nesiller boyu dostluğun onuru da tesis edilmiş olur.
Huzuraba Hazreti Mesih-i Mevud’danas bir alıntı yaptı. O, arkadaşlarına olan ilgisini, bir bölümü ağrıya maruz kaldığında tüm bedeninde acı yaşayan bir vücuda benzetirdi. Vadedilen Mesihas buyurmuştur ki, arkadaşlarının iyiliği için kendi huzursuzluğu, bir annenin çocuklarının iyiliği için taşıdığı huzursuzluk gibidir. Hazreti Mesih-i Mevudas iki arkadaşın bir olayını anlatmıştır. Onlardan biri yolculuğa çıkar. Biri yolculuktayken, diğeri (onun evine gidip) kasasının anahtarını ister ve oradan bir miktar para alır. Diğer arkadaş geri dönüp bunu haber aldığında çok mutlu olur, öyle ki bu mutluluktan dolayı arkadaşına engel olmayan çalışanını azat eder. Bu olay, arkadaşların (aralarında) geliştirmesi gereken yakın bağı sergilemektedir.
Hastaların Hakları
Huzuraba İslam’ın Müslümanlara oruç tutmayı farz kıldığını, ancak hasta olanlar için ise haklar belirlediğini beyan etti. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır,
‘(Onun için) şu sayılı günlerde (oruç tutun.) Aranızdan hasta veya yolculukta bulunanın, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutması (gerekir.)’ (Bakara Suresi 2:185)
Böylece İslam, hasta olanların haklarını tesis etmiştir. Onları hasta oldukları süre zarfında ve sağlıklarına kavuşuncaya kadar oruçtan muaf tutmuştur.
Huzuraba, İslam’ın hastaların isteklerinin yerine getirilmesini de öğrettiğini belirtti. Peygamber Efendimizsav bir gün hasta bir kimseyi ziyaret ediyormuş ve o zat bir parça (buğday) ekmeği istediğini dile getirmiş. Peygamber Efendimizsav şöyle buyurmuş. Hasta bir kimse bir şeyler yemek istiyorsa, kendisi için onu temin etmeye çalışılmalıdır. İslam ayrıca öğretir ki, hastaları ziyaret edenlere büyük bir mükâfat vardır. Bu şekilde o, hastaların haklarını savunmaktadır.
Huzuraba, bir zamanlar Hazreti Mesih-i Mevud’uas görmek arzusunu taşıyan ancak ayaklarındaki rahatsızlıktan dolayı yürüyemeyen bir kimse olduğundan bahsetti. Vadedilen Mesihas onu ziyaret edeceğine söz verdi ve ertesi gün bu sözünü yerine getirerek o kişiye misafir oldu. Kayıtlara geçirilmiştir ki, zaman zaman hastalar doğrudan Vadedilen Mesih’inas kapısına gidip ilaç isterler, dertlerini dile getirirler ve hatta bazen de tek seferde (orada) bir saat kalırlardı. Lakin Hazreti Mesih-i Mevudas kendilerini uzaklaştırmak yerine, sabırla ve dikkatle onları dinlerdi. Vadedilen Mesihas buyurmuştur ki, hastalarla ilgilenmek bir iman meselesidir ve bu gerçek müminlerin ihmal etmemesi gereken bir şeydir.
Huzuraba buyurdu ki, Peygamber Efendimizsav tarafından bildirildiğine göre, bir Müslümanın diğeri üzerinde sahip bulunduğu beş haktan birisi, hasta ziyaretidir.
Yetimlerle ilgilenmek
Huzuraba belirtti ki, İslam yetimlerin haklarını da saptamıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur,
‘Olgunluk çağına varıncaya kadar, yetim (veya öksüzün) lehindeki en iyi yol dışında, malına yaklaşmayın. Verdiğiniz sözü tutun. Şüphesiz verdiğiniz söz hakkında sorgulanacaksınız.’ (İsra Suresi 17:35)
İslam der ki, eğer bir kimsenin gücü yetiyorsa, yetimlere bakmak için kendi cebinden harcamalıdır, ancak gücü yetmiyorsa, yetimlerin mallarından harcamalarında son derece dikkatli olmalıdırlar. Bundan başka İslam der ki, bir yetim ergenlik çağına ulaştığında malları kendisine verilmelidir. Kuran-ı Kerim de şu da bildirilmektedir:
‘Hayır, (öyle) değil! Aslında sizler yetime hiç saygı göstermezsiniz. Yoksula yemek (yedirmek) üzere birbirinizi teşvik (bile) etmezsiniz.’ (Fecr Suresi 89:18-19)
Bu şekilde İslam uyarır ki, yetimleri onurlandırmayıp, saygı göstermeyene de ceza vardır. Bu yolla İslam, toplumun belki de en zayıf kesimini muhafaza etmiştir.
Huzuraba buyurdu ki, bir keresinde Peygamber Efendimizsav işaret parmağı ile orta parmağını birleştirerek bildirmiştir ki, kim yetimler ile ilgilenirse, o Cennette kendisine bu iki parmağın birleştiği kadar yakın olacaktır. Peygamber Efendimizsav ayrıca buyurmuştur ki, yetimlerin ve kadınların haklarını yerine getirmeyen bir kimse, Allah’ın gazabından korkmalıdır. Peygamber Efendimizsav, üç yetime bakan bir kimsenin ödülü, bütün geceyi ibadet ile geçiren, gündüzleri oruç tutan ve Allah yolunda cihat edenin sevabı ile aynıdır demiştir.
Huzuraba Hazreti Mesih-i Mevud’tanas bir alıntı aktardı. O buyurdu ki, bir kimse yetim ve muhtaçlar ile ilgilenmelidir ve bunu kendi çıkar ve kazancı için değil, sadece Yüce Allah’ın rızasını kazanmak ve O’nun yakınlığını elde etmek için yapmalıdır.
Verilen Sözlerin Hakları
Huzuraba buyurdu ki, yine İslam yeminlerin tutulmasını ve yerine getirilmesini ve böylece verilen sözlerin haklarının da yerine getirilmesini öğretmiştir. Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
‘Antlaşma yaptığınız, sonra (da) size verdikleri sözleri bozmamış olanlar ve aleyhinizde kimseye yardım etmemiş olan müşrikler, müstesnadırlar. Onlarla yaptığınız antlaşmayı, süresi doluncaya kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, takvayı benimsemiş olanları sever.’ (Tevbe Suresi 9:4)
Bu sebeple muttakilerin vasıflarından birisi de sözlerini tutmak ve yerine getirmektir. Peygamber Efendimizinsav şöyle buyurduğu kayıt altına alınmıştır. Kim yeminini bozarsa, Hesap Gününde Peygamber Efendimizsav ile onun arası açık olacaktır. Başka bir ortamda Peygamber Efendimizsav iki gayrimüslimin öldürüldüğünü ve ikisinin de Peygamber Efendimizsav ile anlaşmaları bulunduğunu bildirmiştir. Bundan dolayı Peygamber Efendimizsav onların ailelerine kan parası ödemiştir. Bu, gayrimüslimler ile yapılan anlaşmaların da sürdürülmesi gerektiğini göstermektedir.
Huzuraba, Hudeybiye Antlaşması sırasında, daha antlaşma tamamlanmadan gerçekleşmiş meşhur bir olay olduğundan bahsetti. (Antlaşmanın) şartlarından birisi, eğer Mekke’den birileri Hz. Peygamber’esav gidecek olurlarsa, onlar Mekke’ye iade edilecekti. Antlaşma yazılırken Mekke’den ve orada maruz kaldığı zulümden kaçan bir Müslüman, Hz. Peygamber’esav gelerek kendisi ile kalmak için izin ister. Ancak Peygamber Efendimizsav onun kalmasına izin vermeyeceğini söyler. O, henüz antlaşma imzalanmamış olduğu halde, (bu) şartın yazılmış olduğunu ve verilen bu sözü yerine getirdiğini belirtir.
Savaş Zamanında Başkalarının Hakları
Huzuraba İslam’ın savaşanların haklarını da belirlediğini söyledi. Çoğunlukla savaşanlar, sadece kendi kudretlerini zorla kabul ettirmek için uğraşırlar ve hakları için mücadele ettikleri iddiasında bulunsalar da, başkalarının haklarını gasp ederler. İslam savaşa müsaade ediyorsa, bu ancak ve sadece barışı ve dini özgürlüğü sağlamak içindir. Kuran-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
‘Onlar, “Allah Rabbimizdir,” demelerinden dolayı, haksız yere evlerinden çıkarılanlardır. Eğer Allah, (bu kâfirlerden) bazılarının (kötülüklerini) diğerleriyle gidermeseydi, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın adı çok anılan camiler alaşağı edilirlerdi. O’nun (dinine) yardım edene, Allah mutlaka yardım eder. Şüphesiz Allah, son derece güçlüdür (ve her şeyden de) üstündür.’ (Hac Suresi 22:41)
İslam der ki, eğer insanlar başıboş bırakılsaydı, din tamamen ortadan kalkardı. Bundan dolayı İslam, Kuran-ı Kerim’in bildirdiği üzere adaleti emreder,
‘Ey inananlar! Adalet ile şahitlik ederek, (daima) Allah için hazır bulunun. Bir topluluğa olan düşmanlığınız, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. (Daima) adaletli olun. Bu, takvaya daha yakındır. Allah’ın takvasını benimseyin. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.’ (Maide Suresi 5:9)
Huzuraba buyurdu ki, Peygamber Efendimizsav ne zaman bir general yahut bir komutan tayin edecek olsa, onlara takva ile hareket etmelerini, hakkaniyetli ve adaletli olmalarını, haddi aşmamalarını, eğer düşmanlar silahlarını bırakıp işbirliği yaparlarsa, savaşmayı bırakmalarını tavsiye ederdi. Şu da kayıtlarda bulunmaktadır ki, Peygamber Efendimizsav yola çıkan here delegeye merhametli olmaya gayret göstermelerini ve karşı tarafı barışa davet etmeden de hiçbir saldırıda bulunulmamasını emrederdi. Ayrıca o, hiçbir çocuğa, kadına ve yaşlıya zarar verilmemesi için de talimat verirdi.
Huzuraba, bugünlerde insanların İslam’a karşı ithamlarda bulunduğunu, ancak aynı kişilerin hastaneleri ve okulları yıkıma uğratan hava saldırıları düzenlediğini yahut da masum insanlara zarar verip onları öldürdüğünü beyan etti. Hâlbuki İslam’ın öğretileri, barışı yaymak ve başkalarının haklarını yerine getirmektir.
Huzuraba buyurdu ki, savaş zamanları için bile İslam, düşmanların haklarını belirlemiştir. İslam, Müslümanların savaşta öldürülen düşmanların cesetlerini parçalamalarını veya onları aşağılamalarını yasaklamıştır. Bundan başka Müslümanlara savaşta hile yapmama talimatı da verilmiştir. Kadınlara, çocuklara ve yaşlılara da zarar verilmemelidir. Savaşmak üzere başka bir şehre ya da ülkeye girerken, oranın sakinleri yahut vatandaşları, bugünlerde ülkeleri işgal edenlerin ve hava saldırıları düzenleyenlerin yaptığı gibi, zarar görmemeli veya korkutulmamalıdır. Düşmanların yüzlerine zarar verilmemelidir. Tutuklularla ilgilenilmeli ve onlara bakılmalıdır, keza kendilerine kişinin bizzat yediği ve giydiğinin aynısı, yemesi ve giymesi için verilmelidir. Benzer şekilde İslam binaların yıkılmaması yahut da meyve taşıyan ağaçların da kesilmemesini öğretir.
Huzuraba buyurdu ki, bugünlerde ülkeler savaştıklarında, onlar diğerini nükleer savaşla tehdit ederler; Doğrusu son dünya savaşında nükleer bombaların gerçekten kullanıldığıdır. Oysa İslam tarihine ve Sahabelerinra örneklerine bir baktığımızda, onların hiçbir şekilde adaletsizlik ve zulümde bulunmadıklarını görürüz.
Huzuraba bahsettiklerinin ancak haklardan birkaçı olduğunu belirtti. Bu haklar korundukları takdirde, dünyada gerçek barış ve uyumu sağlamak mümkün olacaktır. Ancak dünya bu hakların yerine getirilmesini ihmal ederse, o zaman yeryüzü küresel bir savaşa hazır olmalıdır.
Huzuraba buyurdu ki, dünyanın böyle bir yıkımı önlemesi için ve onların Tek ve Hak olan Allah’ı tanıyabilmeleri için dua etmeliyiz. Huzuraba tüm Ahmedilerin emniyette olmaları ve her türlü zorluklardan da korunmaları için duada bulundu.
Sonunda Huzuraba sessiz duaya önderlik etti.
Huzuraba Calsa’ya üç gün boyunca 8877 kişinin katıldığını ve bunlardan 6709’unun erkek, 2168’inin ise kadın olduğunu duyurdu. Ayrıca Calsa’yı izlemek üzere İngiltere’deki muhtelif camilerde 3000’den fazla kişi bir araya geldi.
Son olarak Huzuraba, saat farklılıklarına rağmen dünyanın farklı yerlerinden insanların sanal olarak Calsa Salana’ya katıldıklarını görebildiğini belirtti. Bu da dikkatle bakılması gereken olağanüstü bir şeydir. Huzuraba dünyanın dört bir yanından tüm katılımcılar için de duada bulundu.
Bu özetin aslı The Review of Religions dergisi tarafından İngilizce olarak hazırla