2022 Almanya Calsa Salana’sı İmanları Coşturan bir Konuşma ile sona erdi - Müslüman Ahmediye Cemaati

2022 Almanya Calsa Salana’sı İmanları Coşturan bir Konuşma ile sona erdi

BASIN AÇIKLAMASI

24 AĞUSTOS 2022

Huzur, barışı tesis etmek adına İslam’ın ilkelerini özetlemeden önce, bugün dünyadaki tehlikenin durumuna ışık tuttu

Müslüman Ahmediye Cemaati’nin Dünya Çapındaki Başkanı, Beşinci Halife, Mirza Masrur Ahmed Hazretleri, Almanya Müslüman Ahmediye Cemaati’nin 46. Yıllık Toplantısını (Calsa Salana) imanları coşturan bir konuşma ile noktaladı.

Huzur kapanış oturumuna, Tilford İslamabad’da bulunan Masrur Salonu’ndan sanal olarak başkanlık ederken, Almanya’nın Karlsruhe şehrinde düzenlenen 3 günlük Calsa Salana’da, 19.700’den fazla kişi hazır bulundu. Covid-19 kısıtlamaları sebebiyle, gerek Almanya’dan gerekse başka yerlerden katılımda bulunamayanlar ise, Huzur’un imanları coşturan kapanış konuşmasını canlı olarak dinleyebildiler.

Konuşmasında Huzur, yeni bir dünya savaşını önlemek üzere dünyanın acilen ihtiyaç duyduğu, barışın temel ilkelerini özetledi. Huzur, İslam’ın barış hakkındaki öğretilerinin, günümüzde dünyanın karşı karşıya kaldığı sorunlara yegâne cevap olduğu hakkındaki görüşünü sundu.

Konuşmasına başlarken, Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu:

“Uzunca bir süre boyunca Avrupa ulusları ve diğer Batı ülkeleri, keza gelişmiş milletler, kargaşa, savaş ve yıkım ile yüz yüze olan insanların, binlerce kilometre uzakta olduğunu, bundan dolayı da kendilerinin yerlerinde emniyette olduklarını sanarak, rahat oturmaktaydılar. Kendi kendilerine düşündüler ki, ‘Koşulların olumsuz olduğu ve bombaların patladığı yerler Asya ve Ortadoğu’dadır. Oralarda insanlar ölüyor, kadınlar dul bırakılıyor, çocuklar yetim kalıyor, keza insanlar kol ve bacaklarını kaybediyor. Ancak, bizim için değişen bir şey yok.’ Silahlarını satabildikleri sürece gelişmiş ülkeler, savaşın mahvettiği ülkelere mühimmat göndermeye devam ettiler. Onlar için hayatların kaybedilmesinin önemi yoktu. Ancak onlar, aynı koşulların sonunda kendi ülkelerinde de gelişebileceğini unuttular. Kibirleri sebebiyle gafil avlandılar ve gerçeği kavrayamadılar. Şimdi ise bütün dünya korkulan şeyin gerçekleştiğini ve Rusya ile NATO’nun Ukrayna konusunda karşı karşıya gelmesiyle, Avrupa’nın bir kez daha savaşa ev sahipliği yaptığını görebilmektedir.”

Mirza Masrur Ahmad Hazretleri ayrıca şunları da belirtti:

“Sonunda kimin galip geleceğini ya da iki tarafın ne kadar zarara uğrayacağını, en iyi Yüce Allah bilir, ancak kesin olan bir şey var ki, bunun akıbeti son derece tehlikeli olacaktır. Onlar feraset ve sağduyu ile hareket etmemeye devam ederlerse, neticenin korkunç bir felaketten başkası olması mümkün değildir. Dahası Tayvan’daki durumun da nasıl alevlendiğini izlemekteyiz ve tüm dünyanın şu sıralar yıkıcı bir savaşın eşiğinde olduğu açıkça görülmektedir.” 

Huzur, Vadedilen Mesih’in (as) bir iktibasından bahsetti. Orada kendisi şöyle buyurmuştur:

“Ey Avrupa, sizler emniyette değilsiniz ve ey Asya sen de kendini muaf sanma. Ey Adalarda yaşayanlar, hiçbir sahte tanrı imdadınıza gelmeyecektir. Ben, şehirlerin yıkıldığını ve yerleşimlerin harabeye döndüğünü görüyorum.”

Huzur, Vadedilen Mesih’in (as) ardından, Halifeler’in hepsinin bu konuda ikazda bulunduğunu, keza Huzur’un da dünyayı giderek daha fazla saran savaşın kara bulutlarına karşı defalarca uyardığını söyledi. Huzur buyurdu ki, uzun bir süre birçok kimse bu ikazların boş olduğunu düşündüğü halde, aynı insanlar şimdi aynı sonuçlara varmaktadırlar.

Huzur, düşünce kuruluşlarının keza dış politika ‘uzmanlarının’ artık tehlikenin farkına vardıklarını, yine de gerçek çözümlere sahip olmadıklarını söyledi.

Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu: 

“Kalıcı barışı tesis edecek çözüm onların elinde bulunmamaktadır ve doğrusu, onların dikkatlerinin barışın pınarına [Yüce Peygamber Hz. Muhammed’e (sav)] yönelmediğini de göz önünde bulundurunca, bunu yapabilmeleri nasıl mümkün olabilir ki? Onlar dünya içinde kaybolmuşlar ve imanı da hiçe saymaktalar. Çözümün yattığı yer [örn. Kuran-ı Kerim’in öğretilerini takip etmek] söz konusu olunca, acı gerçek öyle ki, sadece gayrimüslim uluslar ona yaklaşmamakla kalmıyorlar, Müslüman güçler bile ondan uzaklaşıyorlar.”

Huzur analistlerin, Rusya ile Birleşik Devletler arasındaki nükleer savaştan kaynaklanacak yıkımın, iki yıl içerisinde dünya nüfusunun üçte ikisinin yok olacağı boyutta tahrip edici olacağını iddia ettiklerinden bahsetti.

Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu: 

“Eğer bir nükleer savaş patlak verecek olursa, öyle bir kargaşa ve yıkım olacak ki, bunu kimsenin idrak etmesi mümkün değildir. Sıradan bir insan böyle bir şeyi aklından bile geçiremez. O yüzden bu günler son derece korkunçtur. Eğer bir umut ışığı ve bir barış güvencesi varsa, bu, yeryüzüne barış ve emniyet öğretisi ile gönderilmiş olan ilk ve tek kimsedir. O, Barışın Sultanıdır [Yüce Peygamber Hz. Muhammed’dir (sav)] ve o Yüce Allah nezdinde diğerlerinden daha çok sevilendir. Öğretileri sevgi ve iyilik ile dopdolu olan nihai ve eksiksiz yasayı getiren de odur.”

Yüce Peygamber Hz. Muhammed’in (sav) insanların barış ve emniyet içerisinde bir arada yaşamaları için sahip bulunduğu coşkulu arzudan bahsederken, Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu:

“Yüce Allah ile olan güçlü bağı sebebiyle Yüce Peygamber Hz. Muhammed (sav), kendisine vahiy edilen öğretiyi yaymak arzusundan dolayı, hayatını çok büyük ıstırap ve sıkıntıya sokmuştur. O, kederiyle tükendi ve insan soyunu mahvoluşundan kurtarma isteğinden dolayı o, insanoğlunun durumu için kaygılandı. İnsanlar için endişesinden dolayı o, yük altındaydı ve acı çekiyordu, keza o dünya için dualarında öylesine yanıp tutuştu ve ağladı ki, Yüce Allah Hz. Peygamber’e (sav) şöyle buyurdu: ‘Onlar mümin olmuyorlar diye, sen kendini mi helâk edeceksin?’ Onlar Yaratanlarına yönelerek kendilerini kurtarabilsinler diye, onun insanlara olan sevgisi işte böyleydi.”

Huzur devam ederek, Müslüman Ahmediler’in Yüce Peygamber Hz. Muhammed’i (sav) sevmediklerini iddia etmenin ne kadar haksız olduğu hakkında konuştu.

Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu: 

“İddia edilir ki, Müslüman Ahmediye Cemaati, maazallah, Yüce Peygamber Hz. Muhammed’e (sav) saygısızlıkta bulunmaktadır ve başkalarına da bunu emretmekteyiz. Ancak gerçek şu ki, bizler Yüce Peygamber Hz. Muhammed’in (sav) gerçek ve en samimi ve en itaatkâr takipçileriyiz ve onun gerçek âşıklarıyız. Müslüman Ahmediye Cemaati’nin yazılı eserleri, bunun bir göstergesidir. Her sene binlerce kişi öğretilerimiz hakkında bilgi edindikten ve Yüce Peygamber Hz. Muhammed’e (sav) duyduğumuz sevgiye tanıklık ettikten sonra, Müslüman Ahmediye Cemaati’ne katılmaktadır… Muhaliflerimiz dilediklerini söyleyip, düşünebilirler; bizim sorumluluğumuz, eğer kalplerimizde gerçekten Yüce Peygamber Hz. Muhammed’in (sav) sevgisini taşıyorsak, onun öğretilerini tatbik etmek ve bunları dünyaya yaymaktır. Yeryüzünde barışı tesis etmenin tek yolunun bu olduğunu dünyaya anlatmalıyız. Öyleyse gelin ve kendinizi barış ve emniyet öğretilerini getiren bu yüce şahsiyetle ilişkili kılın, keza bu yolla kendinizi hem bu hayatta, hem de sonrakinde kurtarın.”

Yüce Peygamber Hz. Muhammed’in (sav) barışın tesis edilmesi ile alakalı öğrettiği bazı temel ilkelerden bahsederken Huzur, onun insanlara, kendileri için istediklerini, başkaları için de istemelerini öğrettiğini söyledi.

Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu: 

“Şu altın prensibi her zaman hatırımızda tutmalıyız; kendimiz için istediğimizi, başkaları için de istememiz gerekir. Şunun daima farkında olmalıyız ki, eğer barışı başkaları için değil de, yalnızca kendimiz için arzu edersek, o zaman Allah’ın sevgisini, hoşnutluğunu ve yardımını asla elde edemeyiz. Ancak bir kimse, her şeyi sadece Allah rızası için yapması gerektiğine inandığında, gerçek barışı tesis etmek mümkün olur.”

Bu konuyu daha da detaylandırarak Mirza Masrur Ahmed Hazretleri, Yüce Peygamber Hz. Muhammed (sav) tarafından öğretilen barışın ilkelerinden bahsetti ve şöyle buyurdu:

“Niyetlerimiz halis olana kadar, asla gerçek barışa ulaşamayacağımızı unutmamalıyız… İnsanlar şiddetin yanlış olduğunu söylüyorlar ve liderlerin hepsi de savaş başlatmanın doğru bir yaklaşım olmadığını beyan ediyorlar. Ancak onlar bunu sadece şu niyetle kastediyorlar; diğerlerinin kendilerine karşı yürüttüğü savaşlar yanlışken, onlar bir savaş açarlarsa, o zaman bu yanlış değildir. Ahlaklardaki bu zaaf, gözlerinin, kendisi ‘Barış’ olan ve ‘Barışın Kaynağı’ olan Varlığa sabitlenmemiş olmasındandır. Onlar kendi çıkarlarına geldiği sürece barış sloganları atarlar. Çıkarları onunla uyuşmadığı anda ise, barışı reddederler. Birinin düşmanlarına silah sağlamaya cüret etmesi asla kabul edilemez diye düşünürler. Ancak onlar bizzat müttefiklerine silah sağlıyorlarsa, bunlar kıyım için kullanılsa bile, meşru hale gelir. Onların uygulamasının bu olduğu her durumda, gerçek barışın tesis edilmesi nasıl mümkün olabilir?”

Gerçek barışa götürecek felsefeden bahsederken, Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu:

“Gerçek barışın tesisi, ancak tüm insanların barış içinde yaşamasını arzu eden bir Tanrı’nın var olduğuna dair inançla gerçekleşebilir. Ancak bir kimse buna inanıp, buna göre amel ettiğinde, o kimsenin arzuları, kendi sınırlı kişisel çıkarlarının ötesinde olanı kapsayabilir. Onların istekleri, genel anlamda insanlığın faydasına olan şeylerin istikametinde olacaktır. Bu gerçekleştiğinde, düşüncemizin standartları, keza barışı tesis etme arzularımız, tamamen yeni bir seviyede olacaktır; olayları bize faydası bakımından düşünmek yerine, dünyayı nasıl etkileyecek diye düşüneceğiz. Materyalist insanlar, kendi çıkarları için eninde sonunda başkalarının huzurunu daima mahvederler. Oysa İlahi Bir Varlığın olduğuna inananlar, asla böyle davranmaya cesaret edemeyeceklerdir, çünkü onlar şunun farkına varacaklar ki, eğer yanlış bir şekilde hareket ederlerse, En Kudretli olan, kendilerinin mahvoluşuna sebep olacaktır.”

Kuran-ı Kerim’in bir ayeti ile ilişkili olarak aynı konudan bahsederken, Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu:

“Yüce Allah, Kuran-ı Kerim’in ayetinde bize, ‘Her türlü hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur’ diye öğretirken, bir taraftan da bunu her namazda okumamız için talimat vermiştir ki, böylece Müslümanlar geniş kapsamı olan bir kardeşlik kavramını geliştirebilsinler. ‘Her türlü hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur’ diye okuduğumuz zaman, bu içimizde, Yüce Allah’ın himayesinin tüm âlemleri kapsadığına dair bir anlayış oluşturur. Bu kelimeleri okumak insanların zihinlerini açar, keza düşüncelerini de çok daha kapsayıcı hale getirir.”

Mirza Masrur Ahmed Hazretleri devam etti ve şöyle buyurdu:

“Ayeti okuyan kimse, bütün âlemin ve tüm devirlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmiş olur; O, Hıristiyanların ve Hinduların, keza Yahudilerin de Rabbi’dir; O, tüm insanlar için El Kayyum’dur. Bir kimse bu sözleri okuduğunda, kalbinde birisi için kin beslemesi nasıl mümkün olabilir?… ‘Her türlü hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur’ sözüyle bize öğretilmiş olan şudur ki, eğer bir kimse Allah’ın Tevhidine içtenlikle iman eder ve dili tüm âlemlerin Rabbi’ni hamd etmekle ebediyen meşgul olursa, o takdirde böyle bir kimsenin herhangi birine karşı kin güdebilmesi de mümkün olamaz. Bundan dolayıdır ki, sadece Allah’ın Tevhidine gerçek bir inananın, hakiki barış ve emniyetin bayraktarı olması mümkündür.”  

Mirza Masrur Ahmed Hazretleri konuşmasını tamamlarken, Müslüman Ahmediler’e büyük sorumluluklarını hatırlatarak, şöyle buyurdu:

“Bugün bu [barışı tesis etme] vazifesi ile Vadedilen Mesih’in (as) Cemaati görevlendirilmiştir. Bu vazifeye uygun olarak bizler, evlerimizden başlayıp, uluslararası ölçeğe kadar bütün bir yol boyunca, toplumun her seviyesinde barışı tesis etme rolümüzü yerine getirmekte başarısız olursak, o zaman ne kendimizin, ne gelecek nesillerimizin ne de genel olarak dünyanın, barış içinde yaşama garantisi bulunmamaktadır. Yüce Allah bizleri, dünyayı ebedi bir karanlıktan daimi bir aydınlık durumuna getirmekte vesile kılsın. Yüce Allah üzerimize düşen vazifeleri en iyi şekilde yerine getirmeyi bizlere nasip eylesin.” (İnşaAllah)

Son

Daha fazla bilgi için: [email protected]

Bir Öncekini Oku

2.09.2022 – Hz. Ebubekir’in (ra) Hilafet döneminde Şam’ın Dımaşk Şehrinin fethi

Bir Sonrakini Oku

İrtidan (dinden çıkmak) ne demektir?