5. Halifetü’l Mesih Hazretleri (Allah yardımcısı olsun) 24 Ocak 2025’te Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle buyurdu: Hz. Resulüllah (sav) zamanındaki seriyyeleri anlatıyorum. Bugün bu konuda ilk olarak Kurz bin Cabir Seriyyesinden bahsedeceğim. Bu seriyye 6 Hicri’de Şevval ayında Aranin’e karşı yapıldı. Bazılarına göre bu seriyye Said bin Zeyd’in seriyyesiydi, ancak ekseriyetin görüşüne göre Kurz bin Cabir’in seriyyesidir. Bir başka görüşe göre Cerir bin Abdullah’ın seriyyesidir, ancak bu görüşü reddedenler de olmuştur. Bu seriyyenin detayları şöyledir:
Ukl ve Ureyne kabilelerinden yaklaşık sekiz kişi, hastalık nedeniyle Peygamber Efendimize sığındı ve yemek istedi. Onlar, Mescid-i Nebevi’de kaldılar ve kısa sürede sağlıklarına kavuştular. Ancak Medine’nin havasına alışamadılar. Bu nedenle Peygamber Efendimizin izni ve emriyle develerin otladığı yerlere gittiler.
Peygamber Efendimizin bu sonsuz şefkat dolu davranışına rağmen, bu insanlar develerin yanına geldiklerinde kafir oldular ve develeri alarak kaçtılar. Yani sağlıklarına kavuştuktan sonra Peygamber Efendimize ihanet ettiler. Peygamber Efendimizin azatlı kölesi Yesar ve birkaç arkadaşı onları takip etti. Onlar, bu Müslümanlarla savaştı ve Yesar’ın ellerini ve ayaklarını keserek, gözlerine ve diline diken batırarak onu şehit ettiler. Sonra çobanlara geldiler ve hepsini de öldürdüler. Hayatta kalan tek bir kişi Peygamber Efendimizin huzuruna geldi ve arkadaşlarının öldürüldüğünü ve develerin alındığını söyledi. Bu haber üzerine Peygamber Efendimiz yirmi kişilik bir grup gönderdi ve bu grup, Peygamber Efendimizin duası sayesinde aynı gün veya ertesi gün bu insanları yakalayarak Peygamber Efendimizin huzuruna getirdi.
Farklı rivayetlere göre Peygamber Efendimiz (sav), o insanlara, onların Müslüman çobanlara yaptıkları gibi davrandı. Ancak o dönemde müslenin (uzuv kesmenin) yasak olduğu İslam öğretisi henüz inmemişti. Daha sonra bu yasak indiğinde, Peygamber Efendimiz hangi orduyu gönderirse göndersin uzuv kesmeyi yasaklar ve sadaka vermenin önemini öğretirdi.
Hazreti Mirza Beşir Ahmed Sahib der ki, Müslümanlar için bu günler çok tehlikeliydi. Çünkü Kureyş ve Yahudilerin kışkırtmasıyla bütün ülke onlara düşmanlık ateşiyle alev alev yanmaktaydı ve yeni politikaları çerçevesinde Medine’ye doğrudan saldırmak yerine Müslümanlara hile ile zarar verme kararı almışlardı.
Hazreti Mirza Beşir Ahmed Sahib, zalimlere verilen cezalar hakkında şöyle diyor:
Bu olayda zulmün başlangıcı kâfirlere aitti. Sonra bu karar, Hz. Musa’nın şeriatına göre verilmişti. Ancak İslam bunu devam ettirmedi ve gelecek için böyle bir yöntemi yasakladı. Aralarında Muir Bey’in de bulunduğu bazı Batılı araştırmacılar, bu olayı zikrederken alışkanlıkları gereği itiraz ettiler. Hazreti Mirza Beşir Ahmed Sahib şöyle dedi: Bu meselede İslam’ın eli eteği tamamen pak gözüküyor, çünkü aslında bu karar İslam’ın değil, Hz. Musa’nın kararıydı ve Hz. İsa (as) onun şeriatını neshetmeyip devam ettirmiştir. Eğer muhaliflerimiz, Hz. İsa’nın ‘Bir yanağına tokat yiyince diğer yanağını da çevir’ sözünü göz önünde tutuyorlarsa, o zaman soru şudur ki, aklı başında birisine göre bu öğreti uygulanabilir bir öğreti mi ve bugüne kadar hiçbir Hristiyan erkek ya da kadın veya Hristiyan cemaat ya da hükümet bu öğretiyi uygulamış mıdır? Minberlerde vaaz etmek için elbette bu güzel bir öğretidir ancak pratik hayatta bu öğreti hiçbir ağırlığa sahip değildir. İslam ifrat ve tefritten uzak durarak dünyada gerçek barışın temeli olan orta yolu öğretir. Yani her kötülüğün cezası onun durumuna ve şiddetine göre olmalıdır. Ancak eğer affederek veya yumuşak davranarak ıslah umudu varsa o zaman affetmek veya yumuşak davranmak daha iyidir ve böyle bir kişi Allah katında güzel bir ecrin sahibi olacaktır.
Şimdi Zukared Gazvesi olarak anılan gazveyi anlatacağım. Bu gazvenin tarihi hakkında siyer yazarları ve muhaddisler arasında görüş ayrılığı vardır. Muhaddisler bunu, Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra ve Hayber Gazvesinden önce olarak belirtirken, siyer yazarları bunu, Lihyan Gazvesinden sonra olarak söylerler. İmam Buhari ve İmam Müslim bunu, Hayber Gazvesinden üç gün önce olarak zikrederler. Hazret Mirza Beşir Ahmed Sahib, bu gazveyi Hicri 7. yılın Muharrem ayında gerçekleşen bir gazve olarak belirtmiştir.
Bu gazvenin ayrıntıları şöyledir: Peygamber Efendimizin (sav) yirmi iki süt veren dişi devesi ve birkaç başka devesi vardı. Bu develer meraya çıkarılırdı ve bir çoban akşamları sütlerini Peygamber Efendimizin huzuruna getirirdi. Bir gün, Uyeyne Fezari, Beni Gatafan kabilesinden kırk süvariyle onlara saldırdı ve develeri kaçırdı. Saldırı sırasında bu insanlar, o develerin çobanı olan Hz. Ebu Zer’in oğlu Zer’i öldürdüler ve Hz. Ebu Zer’in karısı Leyla’yı esir alarak götürdüler. Uyeyne, Ahzab Savaşı sırasında Beni Fezara kabilesinin reisiydi. Uyeyne, Mekke’nin fethinden sonra veya bir rivayete göre Mekke’nin fethinden önce İslam’ı kabul etti. Huneyn ve Taif savaşlarına da katıldı. Peygamberimiz (sav), onu Benî Temim’i bastırmak için elli süvariyle göndermişti ve bu seferde hiçbir muhacir veya ensar sahabe bulunmuyordu. Hz. Ebu Bekir’in döneminde o mürted oldu ve Tuleyha’nın peygamberlik iddiasından sonra ona katıldı ve ona biat etti. Tutsak olarak Hz. Ebu Bekir’e getirildiğinde, Hz. Ebu Bekir ona ihsanda bulunarak affetti ve daha sonra o, tekrar İslam’ı kabul etti.
Ayrıntılara göre Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Ebu Zer’i Gabe’ye gitmekten menetmişti ancak o yine de oraya gitmişti. Ve sonra Peygamber Efendimizin belirttiği şekilde Ebu Zer’in oğlu şehit edildi ve eşi esir alındı. Selma bin Ekva, develeri götürenlerin peşine düştü ve onlara büyük bir saldırı düzenleyerek birçok deveyi geri almayı başardı. Peygamber Efendimiz bütün bu olanları öğrenince Medine’de duyuru yapıldı. Bu duyuruya birçok ileri gelen sahabe katıldı. Peygamber Efendimiz, Said bin Zeyd’i emir tayin ederek takip için gönderdi ve kendisi de beş yüz veya yedi yüz sahabe ile birlikte yola çıktı.
Peygamber Efendimiz (sav), Mikdad bin Esved’in mızrağına sancak taktı. Bu gazvede sahabeler büyük bir cesaret ve fedakarlıkla savaştılar ve bazı sahabeler büyük bir şecaat göstererek şehadete yürüdüler.
Huzur-i Enver, hutbenin sonunda bu gazvenin detaylarına gelecek sefer devam edeceğini söyledi.