Emir’ül Müminin 5. Halifetü’l Mesih hazretleri, 3 Ekim 2025 (3 İha 1404 Hicri Şemsi) tarihinde Mübarek Camii, İslamabad, Tilford, İngiltere’de bir Cuma hutbesi irad etti. Bu hutbe, MTA televizyonu aracılığıyla tüm dünyaya yayınlandı. Teşehhüd, Teavvuz ve Fatiha suresinin okunmasından sonra Huzur-i Enver şöyle buyurdu:
Huneyn Savaşı’ndan sonra elde edilen ganimetler ve bunların taksiminden bahsediyordum.
Bu hususta ilave olaylar şöyle aktarılmıştır: Resulullah (sav), tüm malların Cî’râne mevkiinde toplanmasını emretti. Bu emri verdikten sonra Hz. Peygamber (sav) Taif’e yöneldi ve yaklaşık bir ay sonra Taif’ten Cî’râne’ye geri döndü. Buraya ulaştıktan sonra bile ganimeti hemen taksim etmedi, aksine Hevazin kabilesinin pişman olup geri gelmesini beklemek için birkaç gün daha bekledi. Hz. Peygamber (sav) onları beklerken, Hevazin kabilesi de Resulullah’a (sav) gitmenin faydalı olup olmayacağı konusunda tereddütteydi.
Hz. Peygamber (sav) yaklaşık 13-14 gün bekledikten sonra ganimetleri taksim ettiğinde, İslam’ı kabul etmiş olan Hevazin kabilesinin on dört ileri geleni gelip arz ettiler ki, bütün kabileleri İslam’ı kabul etmiştir. Bu kişiler, Hz. Peygamber’den (sav) merhamet dilediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Ben sizi uzun süre bekledim ama sonra ganimetleri taksim ettim. Şimdi görüyorsunuz ki esirlerden çok azı kalmış, geri kalanı dağıtılmış durumda. Bu nedenle, ya mallar ve eşyalar ya da esir erkekler ve kadınlar arasından birini seçebilirsiniz.”
Hevazin kabilesi, esir erkekleri ve kadınları geri almayı tercih etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), Benu Abdülmuttalib’in elindeki esirleri derhal geri verdi. Kalan esirlerle ilgili olarak ise, onlara Müslümanların önünde iman ettiklerini ilan etmelerini ve Resulullah’ı (sav) kendilerine şefaatçi tayin etmelerini tavsiye etti. Nitekim öyle yapıldı ve böylece Hz. Peygamber’in (sav) eşsiz cömertliği sayesinde Hevazin kabilesinin tüm esirleri güzel bir şekilde serbest bırakıldı.
Hz. Peygamber (sav), Hevazin’in lideri Malik bin Avf hakkında bilgi alınca onun Taif’te Benu Sakîf kabilesinin yanında olduğu anlaşıldı. Hz. Peygamber (sav) ona bir haber göndererek, eğer kendisine itaati kabul edip gelirse ailesinin ona iade edileceğini bildirdi. Malik bin Avf, Hz. Peygamber’in (sav) huzuruna geldiğinde, sadece ailesini geri vermekle kalmadı, aynı zamanda ona yüz deve de hediye etti. Malik, Hz. Peygamber’in (sav) bu lütfunu görünce Müslüman oldu.
Hevazin esirleri arasında asıl adı Huzâfe olan Şeyma adında bir hanım da vardı. Yakalandığında, kendisinin “Peygamberinizin süt kız kardeşi” olduğunu söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber’in (sav) huzuruna getirildi. Süt akrabalığının nişanesi olarak, Hz. Peygamber’in (sav) kendisi kucağındayken onu ısırdığı diş izini gösterdi. Ayrıca o zamanlar keçi güttüklerini ve süt anne-babasının kendi öz anne-babası olduğunu anlattı. Bunu duyan Hz. Peygamber (sav) yerinden kalktı, hırkasını yere serdi ve “Otur üzerine,” buyurdu. Gözleri yaşlarla doldu. Süt anne ve babasının durumunu sordu; vefat ettiklerini öğrendi. Kendisine orada kalma veya geri dönme seçeneği sundu. Şeyma, İslam’ı kabul ederek geri dönmeye karar verdi. Hz. Peygamber (sav) ona üç köle ve bir cariye ile birlikte develer de bahşetti.
Ebu Davud’un zayıf bir rivayetine göre, Hz. Peygamber’in (sav) süt annesi de Cî’râne mevkinde kendisini ziyaret etmiştir, ancak bu rivayetin senedi zayıftır. Huzur-i Enver, süt annenin ziyaret olayının başka bir zamana ait olabileceğini veya râvinin yanılmış olabileceğini, zira rivayetlere göre Hz. Peygamber’in (sav) süt annesinin Huneyn Savaşı’ndan önce vefat ettiğini buyurdu.
Hz. Peygamber (sav) Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde, yüz deve ödülünün cazibesiyle onu takip eden Süraka bin Malik’e bir emân (güvence) yazısı vermişti. Aynı Süraka, o yazı ile birlikte Cî’râne mevkiinde gelip İslam’ı kabul etti.
Bu konaklama sırasında, Hz. Peygamber (sav) bir gece Umre niyetiyle Mekke’ye gitti ve geceleyin geri döndü. İnsanlar sanki onun hiç gitmemiş olduğunu düşündü.
Zilkâde ayının bitimine on iki gün kala Hz. Peygamber (sav) Medine’ye dönüş yolculuğuna başladı ve dokuz gün süren yolculuktan sonra Medine’ye ulaştı.
Huzur-i Enver, oryantalistlerin bazı zayıf itirazlarını ve bunlara verilen kısa cevapları sundu ve tüm bunların daha önce de dile getirildiğini buyurdu.
Hutbenin ikinci bölümünde Huzur-i Enver (aba), iki merhumun hayırla zikredilmesini ve Gıyabi Cenaze Namazlarının kıldırılacağını ilan etti:
1 Muhterem Dr. Laeeq Ahmed Farrukh (Kanada)
Kanada’dan Muhterem Dr. Laeeq Ahmed Farrukh kısa bir süre önce 83 yaşında vefat etmiştir. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun Merhum, uzun yıllarını Vâkıf-ı Zindegî (hayatını vakfetmiş) doktor olarak Afrika’da hizmet ederek geçirdi. Musi idi. Geride eşi, bir oğlu ve iki kızı kaldı. 1974 yılında Meclis Nusret Cihan kapsamında Gana’ya gönderildi. Büyük ve karmaşık operasyonlar gerçekleştirdi ve Allah Teâlâ hastalara şifa ihsan etti. 1984 yılında Gambiya’ya gönderildi ve 1993 yılına kadar orada vakıf-ı zindegi olarak hizmette bulundu.
Huzur-i Enver, merhumun tam bir vakıf ruhuyla hizmet ettiğini buyurdu. Merhum, sessiz tabiatlı, çok dua eden, mütevazı, sabır ve sebat örneği bir insandı. Bütün hayatını insanlığa hizmetle geçirdi. Olumsuz koşullarda bile büyük bir sebatla çalışmaya devam etti.
1988 yılında 4. Halifetü’l Mesih hazretleri Gambiya’yı ziyaret ettiğinde, özellikle merhumun evine gitmişti. Merhumun oğlu, o zaman evlerinde oturacak sandalyelerin bile olmadığını yazdı. Ancak 4. Halifetü’l Mesih hazretleri, “Sizinle yemek de yiyeceğim” buyurmuş ve diğer tüm personeli dışarı göndermişti.
Merhum Abdulvahab Adam, Dr. Bey’in bir hastanın durumunun ciddileştiğini gördüğünde hemen nafile namazı kılmaya başladığını anlatırdı. Huzur-i Enver şöyle buyurdu: “Ben de Gana’da bulundum ve onunla zaman geçirdim. Son derece nazik, mütevazı ve hizmet etmeye seven bir insandı. Vâkıflara çok saygı gösterirdi. Misafirperverlik onda bolca mevcuttu. Karı koca misafirperverdi. Çok az insanda bulunan pek çok özelliğe sahipti.”
2. Muhterem Hamid Ahmed Ghauri (Haydarabad, Hindistan)
İkinci hayırla anılan kişi, Haydarabad, Hindistan’dan Muhterem Hamid Ahmed Ghauri’ydi. Huzur-i Enver, onun da kısa bir süre önce 74 yaşında vefat ettiğini söyledi. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum musi idi. Geride eşi, bir kızı, dört oğlu ve torunları kaldı. Tüm çocukları bir şekilde Cemaat’e hizmet etme imkânına sahiptir. Merhum, Nazır-ı Âlâ Kadiyan olan Muhammed İnam Ghauri Bey’in küçük kardeşiydi. Cemaatin Mübelliği ve Arnavutluk Cemaat Başkanı olan Samad Ghauri Bey’in babasıydı.
Merhum, oruç ve namaza düşkün, teheccüd kılan ve Kur’an-ı Kerim’i seven biriydi. Hac ve Umre yapma saadeti de kendisine nasip oldu. Hilafete itaat eden, salih bir ermişti. Mali fedakârlıklarda ön saflarda yer alır, ihtiyacı olanlara homeopati ilaçlarını ücretsiz dağıtırdı. Merkez temsilcilerine ve mübelliğlere çok saygı gösterirdi.
Huzur-i Enver, her iki merhumun da mağfireti ve derecelerinin yüceltilmesi için dua etti.
İngilizce Özet: https://www.alislam.org/friday-sermon/2025-10-03.html