Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 7 Haziran 2024’te İslamabad Mübarek camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle dedi: Bugün anlatacağım seriyye hz. Münzir bin Amr veya Bi’rimaûne Seriyyesi olarak adlandırılır. Bu çok acıklı olay da Hicri 4 yılında oldu. Bu olay, düşmanların verdikleri söze hainlik etmelerinin ve acımasızlıklarının en uç örneğidir. Mekke’den Medine’ye giden yolda Beni Selim kabilesinin bölgesinde bu isim ile bir kuyu vardı ve aynı isimli bir bölge de vardı. İşte bu yüzden bu seriyye Bi’rimaûne seriyyesi olarak adlandırıldı. Bu seriyyenin lideri hz. Münzir bin Amr (ra) idi. Bu yüzden buna Münzir bin Amr Seriyyesi de denir. Bu seriyye’ye katılanların hepsi genç ve Kuran’ı iyi okuyan sahabeler olduğu için, Seriyyetü’l Kurrâ adıyla da adlandırılır. Bu seriyyenin arka planı ile ilgili hz. Mirza Beşir Ahmed Bey şöyle yazar: Süleym ve Ğatafan kabileleri Arabistan’ın ortasında Neced vadisinde yerleşik idiler ve Mekkeli Kureyş ile birlikte Müslümanlara karşı komplo kuruyorlardı. Beni Amir kabilesinin bir lideri olan Ebu Beraa Amirî, hz. Resulüllah’ın huzuruna çıktığında Peygamber Efendimiz çok yumuşak ve şefkatli bir şekilde İslam’ı tebliğ etti. O, görünürde çok istekli ve dikkat ile Peygamber Efendimizin sözlerini dinledi ama Müslüman olmadı. Ancak o, kendisiyle birlikte birkaç sahabe gönderilmesini Peygamber Efendimizden rica ederek dedi ki onlar Neced halkına İslam’ı tebliğ etsinler, onların sizin davetinizi reddetmeyeceğini ümit ediyorum. Peygamber Efendimiz (sav), benim Neced halkına itimadım yok dedi. Ebu Beraa, onların korunacağına dair garanti verdi. O, bir kabilenin reisi ve etkili bir adam olduğu için Peygamber Efendimiz (sav) ona itimat etti ve bir sahabe topluluğunu Neced’e yolladı. Buhari’de anlatılana göre Ra’l ve Zukvan kabilelerinden birkaç kişi Müslüman olduklarını söyleyip kendi kavimlerindeki İslam düşmanlarına karşı yardım ricasıyla Peygamber Efendimizin yanına gelmişlerdi ve bunun üzerine Peygamber Efendimiz bu grubu yollamıştı. Ebu Beraa da o insanlarla beraber gelmiş olabilir. Her ne ise, hz. Resulüllah (sav) Hicri 4 yılı sefer ayında 70 kişilik bir sahabe grubunu yolladı. Gönderdiklerinin neredeyse tamamı Kur’an-ı Kerim’i iyi okuyan ve iyi bilen kimselerdi.
Bir yazar bu konuda şöyle yazmaktadır: Hz. Resulüllah (sav) her an, her saat, Allah’ın dininin bütün dünyaya galip gelmesi arzusu içindeydi. Her zaman temenni ediyordu ki bütün insanlar İslam’ın necat veren gölgesi altına girsinler ve tek Allah’ın kulluğunu benimsesinler; Ki böylece dünyada ve ahirette başarıya ulaşsınlar. İşte bu yüzden Peygamber Efendimiz (sav) dini tebliğ ve davete son derece önem veriyordu. Bunun için bütün vesileleri kullanmaktan ve ne kadar büyük olursa olsun her türlü fedakarlığı yapmaktan geri durmuyordu. Bu nedenledir ki, Necd’in inatçı halkından gelebilecek tehlikeye rağmen Peygamberimiz (sav), Allah’a tevekkül etti ve Ebû Beraa’nın güvencesi üzerine kalabalık bir sahabe grubunu onlara gönderdi.
Peygamber Efendimiz, yalnızca tebliğ farzını yerine getirmek ve İslam’ı yaymanın bu mukaddes sorumluluğunu ilerletmek için bu kadar büyük bir adım attı. Bu seriyye ile ilgili olarak Peygamber Efendimizin, Amir bin Tufeyl adına yazdığı bir mektubundan da bahsedilmektedir. Amir bin Tufeyl, Beni Amir kabilesinin, kibirli ve gururlu reislerinden biriydi. O, hz. Resulüllah’ın (sav) doğruluğunu içten içe itiraf etmekteydi ve çok yakın bir zamanda hz. Resulüllah’ın bütün Arap yarımadasında galibiyet ve iktidar elde edeceğini çok iyi anlamıştı. Bu yüzden o, kendi şeytani düşüncelerinin etkisiyle şehir halkı üzerinde kendisine iktidar sunulması veya Peygamber Efendimizin temsilcisi yapılması gibi cahilane bir öneriyi Peygamber Efendimize sundu. Hz. Resulüllah (sav) bunu reddetti ancak Bi’rimaûne seriyyesi münasebetiyle onu İslam’a davet etti.
Hz. Haram bin Milhan, beraberindeki iki kişi, hz. Zeyd bin Kâb ve hz. Münzir bin Muhammed ile birlikte Peygamber Efendimizin mektubunu alıp Amir bin Tufeyl’in yanına gittiler. Onlar önce münafıklık ile ağırlar gibi yaptılar; Ancak hz. Haram bin Milhan İslam’ı tebliğ etmeye başladığında orada bulunan habis ruhlu kimselere işaret etti ve bunun üzerine bu günahsız elçiyi arkasından mızrakla saldırarak şehit ettiler. O anda hz. Haram bin Milhan’ın dilinde şu kelimeler vardı:
اَللّٰہُ اَکْبَر فُزْتُ وَ رَبِّ الْکَعْبَۃِ
Yani, Allah-u Ekber! Kabe’nin Rabbi adına yemin ediyorum ki ben muradıma erdim.
Amir bin Tufeyl, hz. Resulüllah’ın (sav) elçisini öldürmekle yetinmedi, aksine Müslümanların geriye kalan grubuna da saldırmaları için Beni Amir Kabilesinin halkını kışkırttı. Ancak onlar bunu reddettiler. Bunun üzerine Amir, Süleym Kabilesinden Beni Ri‘l, Zekvân ve Usayye vesaire ile birleşip Müslümanların bu küçücük ve güçsüz topluluğuna saldırdı. Müslümanlar bu vahşi canavarlara dediler ki, “Bizim sizinle bir husumetimiz yok. Biz hz. Resulüllah (sav) tarafından verilen bir iş için geldik, sizinle savaşmak için gelmedik. Ancak onlar hiçbir şeyi dinlemediler ve hepsini kılıçtan geçirdiler.
Bu seriyyede hz. Amir bin Fuheyra’nın şehit oluşu şöyle zikredilmiştir. O, hz. Ebubekir’in azat ettiği bir köle idi ve ayrıca hz. Resulüllah (sav) ve hz. Ebubekir (ra) ile beraber Medine’ye hicret etme şerefini de elde etmişti. Bi’rimaune hadisesinde şehit olmuştu. Onunla ilgili Amir bin Tufeyl şöyle dedi: Ben gördüm ki, Amir bin Fuheyra öldürüldükten sonra gökyüzüne kaldırıldı, öyle ki gökyüzü onunla yer arasında kalıyordu, sonra o yeryüzüne indirildi. O daha Müslüman olmamıştı ve bu manzarayı gördü. Peygamber Efendimize onun haberi ulaştı ve Peygamber Efendimiz sahabelere onun öldürüldüğü haberini vererek, arkadaşınız şehit oldu buyurdu. Onlar Rabbine dua şöyle dua ettiler: Ey bizim Rabbimiz! Bizimle ilgili olarak kardeşlerimize de ki biz senden memnun olduk ve sen de bizden memnun oldun. Nitekim Allah-u Teala onlarla ilgili olarak bunu söyledi.
Hz. Muslih Mevud (ra) şöyle yazar: İslam, kılıç zoruyla galip gelmedi; İslam, kalplere giren ve ahlakta yüksek seviyeli bir değişiklik yaratan o yüce öğreti vasıtasıyla galip geldi.
Hz. Amir bin Fuheyra’yı şehit eden Cabbar bin Selma sonradan Müslüman olmuştu. O şöyle der: Beni İslam’a çeken şey şu oldu ki, ben Amir bin Fuheyra’yı şehit ettiğimde onun ağzından gayri ihtiyari olarak “Kabe’nin Rabbine andolsun ki ben başarıya ulaştım” kelimeleri çıktı. Bu kelimeler benim kalbime saplandı. Bu sözün anlamı ne ki diye düşüncelere daldım. Daha sonra insanlara bunun sebebini sorduğumda anladım ki Müslümanlar Allah yolunda can vermeyi en büyük başarı olarak görüyorlar. İşte bu benim üzerimde büyük bir etki yaptı ve ben Müslüman oldum.
Bi’rimaûne şehitleri hakkında meğazi yazarları da ittifak içindedir ve şöyle yazarlar: Bu seriyyede hz. Amr bin Ümeyye ve hz. Kâb bin Zeyd dışındaki diğer bütün sahabeler şehit edildiler.
Bu seriyyeye katılan bütün ashab-ı kiramın isimleri siret ve tarih kitaplarında kaydedilmemiştir. Bununla birlikte şehit olan 29’a yakın sahabenin isimleri yer almaktadır. Canlı olarak kurtulan sahabelerle ilgili şöyle yazılıdır: Seriyyeye katılan sahabelerden iki kişi, hz. Amr bin Ümeyye Zamrî (ra) ve hz. Münzir bin Muhammed (ra) idi. Münzir çarpışa çarpışa şehit olmuştu. Amir bin Tufeyl, annesinin bir köle azat etme adağı sebebiyle hz. Amr’ın Muzir kabilesinden olmasına binaen Arap geleneklerine uygun olarak hz. Amr’ın alnından birkaç saçı kesip serbest bırakmıştı. Oradan ayrıldıktan sonra hz. Amr bin Ümeyye bir yerde Beni Amir yahut Beni Süleym’in iki adamını öldürdü. Halbuki bu iki kabileye hz. Resulüllah (sav) bir sözleşmeye bağlı olarak koruma sözü vermişti. Halbuki hz. Amr’ın bundan haberi yoktu. Nitekim hz. Resulüllah (sav) onların diyetini ödedi.
Recî ve Bi’rimaûne olaylarının haberi, hz. Resulüllah’a hemen hemen aynı anda ulaştı. Peygamber Efendimiz bundan dolayı çok üzüldü. O kadar ki ne bu olaylardan önce ne de sonra asla bu kadar üzülmemişti. Seksene yakın sahabenin bu şekilde kandırılarak birdenbire öldürülmesi, -ki onların da çoğu Kur’an hafızlarıydı- hz. Resulüllah (sav) için bu haber 80 tane öz oğlunun vefat haberine eşdeğerdi. Ancak İslam’da her durumda sabır etme emri vardır. Peygamber Efendimiz bu haberi duyunca İnna lillahi ve inna ileyhi raciun okudu ve “Bu Ebu Bera’nın işidir, yoksa bu insanları göndermek benim içime sinmemişti.” deyip sessiz kaldı.
Recî ve Bi’rimaûne olaylarından sonra Peygamber Efendimiz, bir ay boyunca her sabah namazında kıyamda durarak son derece yakarış ile Ri‘l, Zekvân, Usayye ve Benü Lihyan’ın adlarını belirterek Allah’ın huzurunda şöyle dua etti: Ey benim Efendim! Bizim halimize merhamet et ve Senin dinini yok etmek için acımasızca ve taş kalplilikle şu günahsız Müslümanların kanını akıtan İslam düşmanlarının elini kes.
Daha sonra Huzur-i Enver Filistinli mazlumlar, Pakistanlı Ahmediler ve dünyanın genel durumu için dua çağrısında bulunarak şöyle dedi:
Daima çağrı yaptığım gibi Filistinli mazlumlar için dualarını sürdürün. Allah-u Teala zalimlerin çarçabuk azaba yakalanması için imkan yaratsın. Masum insanlar, o sahabeler gibi katlediliyor. Ve kandırarak bir o tarafa, bir bu taraf gönderiyorlar sonra da orayı bombalıyorlar. Allah-u Teala merhamet etsin.
Dünyanın umumi durumu için de dua edin. Dünya büyük bir hızla mahvoluşa doğru gidiyor ve savaşın belirtileri gitgide artıyor. Allah-u Teala, Ahmedileri savaşın kötü etkilerinden ve onun şerrinde muhafaza etsin.
Pakistanlı Ahmediler için de özellikle dua edin. Bu günlerde tekrar onların sıkıntıları artmaktadır. Allah-u Teala merhamet etsin ve onları zalimlerden kurtarsın.
٭…٭…٭