5.09.2025 – Huneyn Gazvesi ışığında Peygamber (sav) Efendimizin sireti

Emir’ül Müminin 5. Halifetü’l Mesih hazretleri, 5 Eylül 2025 (5 Tebük 1404 Hicri Şemsi) tarihinde Mübarek Camii, İslamabad, Tilford, İngiltere’de bir Cuma hutbesi irad etti. Bu hutbe, MTA televizyonu aracılığıyla tüm dünyaya yayınlandı. Teşehhüd, Teavvuz ve Fatiha suresinin okunmasından sonra Huzur-i Enver şöyle buyurdu:

Hz. Muslih Mev’ud (ra), Huneyn Savaşı’nda düşman okçularının neden olduğu kargaşayı, Nur Suresi’nin 64. ayetinin tefsirinde açıklamış ve Peygamber’e nasıl itaat edilmesi gerektiğini anlatarak bu olayı aktarmıştır. Bu ayetin tercümesi şöyledir: “Ey inananlar! Peygamber’in sizi çağırmasını, aranızda bazınızın bazısını çağırması gibi sanmayın. Allah, içinizden yan çizip istişare meclisinden kaçanları bilir. O halde, o Resul’ün emrine karşı gelenler, kendilerine Allah tarafından bir felaket gelmesinden veya acı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.”

Hz. Muslih Mev’ud (ra) şöyle buyuruyor:

“Bir imamın sesi karşısında kişilerin sesinin hiçbir önemi yoktur. Göreviniz şudur ki, ne zaman Allah’ın Resulü’nün sesi kulaklarınıza ulaşırsa, hemen ona icabet edin ve onu yerine getirmek için koşun. Sizin ilerlemenizin sırrı işte bunda saklıdır.

Hatta bir insan o anda namaz kılıyor olsa bile, namazı bozup Allah’ın Resulü’nün sesine cevap vermesi şarttır.

Başka bir vesileyle, Hz. Muslih Mev’ud (ra), İslam ordusundaki kargaşa olayını detaylı bir şekilde anlatarak, Hz. Resulüllah’ın (s.a.v.) metaneti hakkında şöyle buyurur: “… Durum o hale geldi ki, Resulullah’ın (s.a.v.) etrafında sadece on iki sahabi kaldı. Bu durumda, Hz. Abbas (ra) Hz. Resulüllah’ın (s.a.v.) atının yularını tuttu ve “Şimdi durmanın bir faydası yok, geri dönelim ki Müslümanların gücünü yeniden toplayıp saldıralım” dedi. Ancak Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah’ın peygamberleri savaş meydanından sırt çevirmezler.”

Bunu söyledikten sonra yularını kaldırdı ve atını daha da ileri sürdü ve şu şiiri okudu: “Ben Allah’ın peygamberiyim ve ben yalancı değilim. Ve ben bugün dört bin okçunun saldırısına rağmen durmadım ve hep ileri gidiyorum. Bu manzarayı görüp de benim Allah olduğumu veya bende ilahi sıfatlar bulunduğunu sanmayın. Hayır! Ben ilah değilim, ben ancak Abdulmuttalib’in oğluyum. Ama böyle insanlar Allah’ın varlığını gösteren zatlardır.”

Bu durumda, Hz. Muhammed (s.a.v.) Müslümanlara seslenerek geri dönmelerini emretti ve Müslümanlara seslenildiğinde, vefakar sahabiler birkaç dakika içinde son derece hızlı bir şekilde savaş meydanına geri döndüler.

Hz. Muslih Mev’ud (ra), sahabelerin bu sadakatini anlatırken şöyle buyuruyor:

“Bunlar, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) o imanından faydalanan insanlardı. Nasıl ki Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bu yüce özelliği vardı ki ne kadar tehlike olursa olsun, Allah onun gözünden kaçmazdı, aynı özellik kendi derecelerine göre sahabelerde de oluşmuştu.”

Rivayetlerde, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) yanında metanetle kalan sahabelerin ve sahabiyelerin sayısı ve isimleri de geçmektedir. Farklı rivayetlerde bu sayı yüze kadar çıkmaktadır.

Hz. Ümmü Süleym’in (ra), insanların savaş meydanından kaçmasından o kadar üzüldüğü anlatılır ki, Resulullah’a (s.a.v.) şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Resulü! Bizden sonra karşılaşacağınız affedilmişleri (yani Peygamberimizin ihsan ederek bağışladığı Mekke’nin sakinlerini) öldürün.” Hz. Muhammed (s.a.v.) ise şöyle buyurdu: “Ey Ümmü Süleym! Şüphesiz Allah, düşmana karşı kâfi geldi ve ihsanda bulundu.”

Başka bir cesur sahabiye, Hz. Ümmü Ammara’dan (ra) rivayet edilir ki, Huneyn Gazvesi günü insanlar kaçışınca, biz dört kadındık. Benim yanımda keskin bir kılıç vardı, Ümmü Süleym’in ise keskin bir hançeri vardı ve onu beline bağlamıştı ve hamileydi. Bunların dışında iki kadın daha vardı. Hz. Ümmü Ammara seslenerek “Ey Ensar! Sizin kaçmakla ne ilginiz var?” dedi. O anlatıyor: “Hevazin’den, sancağı taşıyan ve buğday renkli bir deveye binmiş birini gördüm. Müslümanların arkasından kovalıyordu. Onun önüne geçtim ve devesinin bacaklarına vurdum, binici sırt üstü yere düştü. Ben de ona saldırdım ve onu öldürene kadar vurdum. Sonra onun kılıcını alıp Resulullah’ın (s.a.v.) yanına geldim. O, sahabileri çağırıyordu ve sahabiler geri dönüyorlardı. Sonra Müslümanlar düşmana saldırdı ve düşman sadece bir devenin sağılması kadar bir süre direnebildi. Ben düşmanın bu kadar zelil bir yenilgisini hiç görmemiştim, şaşkınlıkla sağa sola kaçışıyorlardı. Oğullarım geri döndüğünde yanlarında esirler vardı.”

Sahabeler geri dönüp savaş kızışınca, Hz. Muhammed (s.a.v.) başını kaldırıp savaşı seyretti ve o sırada katırına binmişti. Şöyle buyurdu: “Savaş tüm şiddetiyle devam ediyor.” Sonra yerden çakıl taşları alıp kafirlerin yüzlerine doğru fırlattı ve şöyle buyurdu: “Muhammed’in (s.a.v.) Rabbine yemin olsun ki, bu insanlar hezimete uğradı.” Hz. Abbas (ra) şöyle der: “Ben baktığımda savaş, gördüğüm gibiydi. Allah’a yemin olsun ki, o çakıl taşlarını fırlatır fırlatmaz kafirlerin hızı azaldı ve durumları tersine döndü.”

Bu durumda, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) yaptığı bir duanın da zikri geçer: “Ey Allah’ım! Senden bana vaat ettiğini istiyorum. Ey Allah’ım! Onların bize galip gelmesi ve bizim mağlup olmamız uygun değildir.”

Şeybe bin Osman, babası Uhud Savaşı’nda öldürülmüş saygın bir Kureyşliydi. Kendisi şöyle derdi: “Tüm Arap Muhammed’in (s.a.v.) kelimesini söylese (yani iman etse) bile, ben yine de Müslüman olmam.” O anlatıyor: “Savaş meydanında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) yanında sadece birkaç kişi kalınca, ‘Bu, Muhammed’i (Allah korusun) öldürmek için iyi bir fırsat’ diye düşündüm. Bu düşünceyle sağ taraftan saldırmak istedim, orada Abbas’ın durduğunu gördüm. Abbas varken Muhammed’e (s.a.v.) saldırmanın mümkün olmadığını anladım. Sonra sol taraftan saldırmak istedim, o tarafta da Ebu Süfyan bin Haris’in durduğunu gördüm, geri döndüm. Sonra onun arkasından saldırmak istedim, ama ellerimle gözlerimi kapatıp geri kaçtım.” Daha sonra bu olayı anlatırken şöyle der: “Ateş alevlerinin yükseldiğini gördüm ve bu alevler beni yakıp kavuracaktı.” O anda Hz. Muhammed (s.a.v.) “Ey Şeybe! Bana yaklaş” diye seslendi. Şeybe anlatıyor: “Yaklaştım, o tebessüm etti ve göğsüme elini sürdü ve şöyle dua etti: ‘Ey Allah’ım! Şeytanı ondan uzaklaştır.'”

Şeybe diyor ki: “Allah’a yemin olsun ki, o anda Resulullah (s.a.v.) bana kulağımdan, gözümden ve canımdan daha sevgili oldu ve göğsüm ferahladı.”

Sonra Hz. Muhammed (s.a.v.) Şeybe’ye şöyle buyurdu: “Ey Şeybe! Kafirlerle savaş.” Şeybe anlatıyor: “Artık Resulullah’ı (s.a.v.) savunmak için kılıcımı çekerek ileri atıldım ve Resulullah’ın (s.a.v.) sevgisiyle öyle bir savaştım ki, o anda babam bile karşıma çıksaydı, onu da öldürürdüm.”

Bu olayı Hz. Muslih Mev’ud (ra) da anlatmıştır. O, bu olayı anlatarak şöyle der: “Bu, onun düşmanlığını gideren sevgiydi.”

Savaşın bitiminden sonra, Hz. Muhammed (s.a.v.) çadırında oturuyordu ki Şeybe bin Osman onu ziyaret etmek için geldi. Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurdu: “O zaman düşündüğün şeyden, şimdi Allah’ın sana takdir ettiği daha hayırlıdır.” Sonra Hz. Resulüllah (s.a.v.) Şeybe’ye savaş meydanında kalbinden geçen tüm düşünceleri anlattı. Şeybe, kendisi için af dileğinde bulununca Resulullah (s.a.v.) “Allah seni affetsin” diye dua etti.

Hutbenin sonunda Huzur-u Enver, bu konunun gelecekte devam edeceğini belirtti.

İngilizce Özet: https://www.alislam.org/friday-sermon/2025-09-05.html

Önceki

29.08.2025 – Huneyn Gazvesi ışığında Peygamber (sav) Efendimizin sireti ayrıca Almanya’daki Calsa Salana katılımcılarına nasihatler ve dünya koşulları göz önüne alınarak dua çağrısı.