Allah ile Peygamberin emri hem kadınlar hem erkekler içindir, yani her ikisi içindir. Aynı zamanda on yaşına ulaşmış çocuklar içindir. Namazı zamanında eda edin. Erkekler için, “Namazı cemaatle kılmaya özen gösterin,” diye emir vardır. Camilere gidin, onları imar etmeye çalışın. O’nun lütfunu arayın.
Beş vakit namaz asla bırakılamaz, bunda hiç mola yoktur. Ancak yolculuk ve hastalıkta kolaylık vardır. Örneğin; namazları birleştirerek veyahut kısaltarak kılmak gibi.
Hastalıktan dolayı camiye gitmeme kolaylığı da var. Böyle şeylerden anlaşılıyor ki, namazı cemaatle kılmanın ne kadar büyük önemi vardır. Bunun önemini anlatan bir takım alıntılar size okuyacağım. Bununla birlikte biat olmuş herkesin kendi kendini yoklamasını rica ederim. Çünkü biat olan herkes aslında Allah’a kendisini satacağına söz verir. Bununla birlikte acaba herkes bu açık Kur’ân emrine bağlı mıdır? Her Ahmedi kendi kendisi için öğütleyicidir. Siz kendi kendinizi yoklayın, iyice inceleyin. Biz kendi kendimizi yoklayabilirsek, büyük bir devrim meydana gelebilir.
Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de: “Namazı kılın, zekât verin. Peygambere boyun eğin ki, merhamet edilesiniz,” der.[1]
Yine Taha suresinde Cenab-ı Hak: “Hiç şüphesiz Ben Allah’ım! Benden başka hiçbir ilah yoktur. Bana kulluk edin. Beni anmak için namaz kılın,” der.[2]
Bunun gibi, Kur’ân-ı Kerîm’de namaz hakkında sayısızca ahkâm vardır. Size bir hadis anlatayım: Hz. Cabir (r.a.) Peygamber Efendimizin, “Namazı terk etmek insanı şirk ve küfre yaklaştırır,” dediğini anlatır.[3]
Hz. Ebu Hüreyre’nin rivayetine göre Yüce Peygamber Efendimiz, “Kıyamet günü, kulun ilk önce hesaba çekilecek ameli, namazdır. Eğer namazı iyi olursa kurtulmuş olur. Eğer bozuk olursa kurtulmayıp başarısızlığa ve hüsrana uğrar. Eğer farzlarından noksan bir şey çıkarsa, Yüce Allah, “kulumun nafilesi var mı bakınız?” buyurur. Farzdan eksik olanı, nafile ile tamamlanır. Sonra diğer amelleri de incelenip denetlenecektir,” dedi.[4]
Yine Ebu Hüreyre, Yüce Peygamber Efendimizin, “Şöyle düşünüyor musunuz? Birinizin kapısı önünden akıp duran bir ırmak olsa, her gün beş vakit içinde yıkansa, vücudunuzda kir ve pastan bir şey kalır mı?” Ashab-ı Kiram “Hayır efendim, kirinden hiçbir şey kalmayacak,” dediler. Yüce Peygamber, “Beş vakit namazın örneği de böyledir. Yüce Allah bununla günahları bağışlar, hataları yok eder,” dediğini işittim, der.[5]
Vâdedilen Mesih hazretleri, “Namaz kılın! Namaz kılın! Bütün saâdetlerin anahtarı namazdır,” der.[6]
Yine kendisi, “Namazın özü ve ruhu yine duadır,” der.[7]
Yine Vâdedilen Mesih hazretleri, “Ey kendinizi cemaatimden sandığınız kimseler! Gökyüzünde, ancak takva yolları üzerine adım attığınız zaman gerçekten benim cemaatimden sayılırsınız. Beş vakit namazlarınızı öylesine korku ve dikkatle eda edin ki, sanki Allah’ı görüyormuşsunuz gibi. Oruçlarınızı da yalnız Allah için, içtenlikle tamamlayın. Zekât vermesi gereken kimse zekât versin. Kendisine hac etmesi farz olup buna bir engel olmayan hacca gitsin. İyiliği güzellikle eda edin. Kötülüğü ise tiksinerek terk edin. İyi bilin ki, takvadan boş olan bir amel Allah’a asla ulaşamaz. Her iyiliğin kökü takvadır. Eğer bir amelde bu kök yok olmazsa o amel de yok olmaz!” der.[8]
Yine Vâdedilen Mesih hazretleri, “Namaz nedir? Cenab-ı Hakk’ı tesbih ederek, hamd edip ululayarak, bağışlanmayı dileyerek, salavât getirerek, yalvarıp yakararak dua etmek demektir. Öyleyse, namaz kılarken habersiz kimseler gibi dualarınızda sadece Arapça sözcüklerine bağlı kalmayın. Böyle kimselerin namazı da istiğfarı da birer âdettir. Bunlarda gerçeklik yoktur. Fakat sizler namazı kılarken Allah’ın kelamı olan Kur’ân-ı Kerîm’den, Peygamberin kelamı olup hadislerde geçen dualardan başka bütün genel dualarınızda anadilinizde yalvarıp yakaracaksınız. Böyle alçak gönüllülük ve tevazunun kalplerinize etkisi olur,” der.[9]
Yine Vâdedilen Mesih hazretleri, “Namaz öyle bir şeydir ki, bunun sonucu gök, insanoğluna eğilir. Namazının hakkını eda eden bir kimse, kendisinin öldüğünü hisseder. Ruhu ise eriyip Allah’ın eşiğine akar. İşte bu gibi namazı olan bir ev hiçbir zaman mahvolmaz. Bir hadise göre, Nuh Peygamberin zamanında namaz olsaydı, o millet asla mahvolmazdı. İnsanlar için hac da, oruç da, zekât da belli şartlara bağlıdır. Ancak namaz belli şartlara bağlı değildir. Namaz dışındaki ibâdetlerin hepsinin yılda birer kez eda edilmesi buyrulmuştur. Ancak namaz, tam tamına eda edilmedikçe, bunun sonucu ortaya çıkan bereketler elde edilemez. O zaman bu Biatın da hiçbir yararı olmaz,” der.[10]
Vâdedilen Mesih hazretleri, “Namaz her müslüman’a farzdır. Nitekim bir hadise göre Yüce Peygamber Efendimiz’e milletin biri gelip müslüman oldu. Onlar, “Ya Resulüllah! Bizi namazdan muaf tutun. Biz ticaretle uğraşan kimseleriz. Bazen hayvanlarla beraber olduğumuz için üstümüz başımız temiz olmuyor. Aynı zamanda namaz kılmaya vaktimiz de olmuyor,” dediler. Bunun üzerine Yüce Peygamber Efendimiz, “Eğer namaz yoksa hiçbir şey yok demektir. Namazı olmayan bir din, din olmaktan çıkar,” dedi.
Namaz nedir?
İnsan, kendi hiçliğini, yalvarıp yakarmasını ve eksikliklerini Allah’ın huzuruna arz eder. Kimi zaman dilek ve isteklerinin yerine gelmesi için O’na ricada bulunmak, kimi zaman O’nun ululuğu için, O’nun ahkâmını yerine getirmek için el-pençe divan durmak, kimi zaman tam bir hiçlik ve tevazu ile O’nun huzurunda secdeye kapanmak, kimi zaman ihtiyaçların yerine gelmesi için yalvarmak, işte namaz budur.
Bir dilenci gibi rica edileni överek, “Sen şöylesin! Sen böylesin” diye yalvarmak, O’nun azâmeti ve celalinden sözederek rahmetini harekete geçirip dilenmek v.s. Eğer dinin birinde bu yoksa o ne biçim dindir? İnsan her zaman muhtaçtır. Daima O’nun hoşnutluk yollarını dilemelidir. O’nun lütfunu kendisinden rica etmelidir. Çünkü ancak O’nun yardımıyla bir şeyler yapılabilir. Ey Allah’ım! Biz, Senin olalım diye yardımını esirgeme! Senin hoşnutluğuna bağlı kalarak Seni hoşnut edelim! Seni memnun edelim! Doğrusu Allah sevgisi, O’nun korkusuyla kalbin daima O’nu anmakla meşgul olması aslında namaz demektir. Gerçek din de budur işte.Namazdan uzak kalmak isteyen kimse hayvanlar gibidir doğrusu. Hayvanlar gibi yiyip içmek, onlar gibi yatıp uyumak. Bu din olamaz. Bu kâfirlerin ahlakıdır. “Gâfil olduğu müddetçe insan kâfir olur,” atasözü dosdoğru ve yerindedir,” der.[11]
Namazda zevk duymak nasıl mümkündür? Bu hususta Vâdedilen Mesih hazretleri, “İnsan Allah’a şöyle yalvarmalı, “Ey Allah’ım! Görüyorsun ben, gözü görmez kör bir adamım. Ben şu anda tamamen ölü bir vaziyetteyim. Biliyorum ki, biraz sonra Sen’den bana “Gel artık!” diye bir ses gelecek. Ben de koşup Sana geleceğim. O zaman hiç kimse bana engel olamaz. Ama şu anda kalbim tamamıyla kör, bilmez tanımaz durumdadır. Sen, kalbime öylesine bir nur alevi indiriver ki, bu sevgin ve aşkınla dolup taşsın. Ne olur, öylesine lutfeyle ki, haşr olunacağım zaman kör kalkmayayım. Gözü görmez kimselere katılmayayım” diye biri dua etmeye devam ederse günün birinde, namazındaki tatsızlık ve yavanlığına gökten bir şeyler düşecek. Bu da o insanın yüreğinde bir yumuşaklık meydana getirecektir,” der.[12]
Hz. Mirza Masroor Ahmed
Vadedilen Mesih’in 5. Halifesi
Biat Şartları ve Bir Ahmedinin Sorumlulukları kitabından