Yüce Allah (cc) seçip görevlendirdiği resullerine, diğer insanlara nasip olmayan bir bilgi ihsan eder. Hiçbir bilgin o resullerle baş edemez. Allah vergisi bilgiye sahip olan Allah’ın resulleri, düşmanlarına ve muhaliflerine daima üstün çıkarlar. Hz. Resulüllah (sav) Kuran-ı Kerim’i insanlara sunduğu zaman kafirler:
“Ona ancak bir insan öğretiyor.” diyerek itiraz ettiler. (16:104) [1]
Hak Teala (cc) itiraz edenlere Hud Suresinde şu kelimelerle cevap vermiştir:
“Bilin ki o, ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir.” (11:14) [2]
Kafirlerin Kuran-ı Kerim ile ilgili olarak: “İstesek biz de bunun benzerini elbette söyleyebiliriz.” (8:32) [3] dedikleri de beyan edilmiştir.
Yüce Allah (cc) buna mukabil: “Elbette yapamayacaksınız.” (2:25) [4] diyerek, Kuran-ı Kerim ile Hz. Muhammed’in (sav) düşmanlarına açık bir şekilde meydan okumuştur.
Bütün bu Ayet-i Kerimelerden anlaşıldığına göre, Yüce Allah (cc) kendi resullerine hiç kimsenin karşı koyamayacağı ve mukabele edemeyeceği bilgi verir. Kuran-ı Kerim’in meydan okuması, aradan 1400 sene geçmesine rağmen cevapsız kalmıştır. Aynı şekilde Hz. Muhammed-i Mustafa (sav) hiçbir medresede tahsil görmediği halde bütün dünya insanlarına meydan okuyarak Kuran-ı Kerim’in benzerini getiremeyeceklerini iddia etmiştir ve gerçekten hiç kimse bu meydan okumaya bir cevap verememiştir.
Kuran-ı Kerim’in, Yüce Allah (cc) tarafından Hz. Resulüllah’a (sav) indirildiği ve hiç kimsenin onun benzerini ortaya koyamadığı bir gerçektir. Kuran-ı Kermi’in bu yüceliğini ispat etmek üzere, Yüce Allah (cc) Hz. Ahmed’e (as) de İlahi bilgi vermiş ve o, bu konuda bütün muhaliflerine meydan okumuştur.
Hz. Ahmed (as) bir medresede tahsil görmemiştir. Aksine o, babasının özel olarak tuttuğu hocalardan çok cüzi bir bilgi elde etmiştir. Fazl-ı İlahi ve Fazl-ı Ahmed adlı iki öğretmen kendisine Arapça ve Farsçayı öğretmişse de bu öğrenim, ilk okul çocuklarının seviyesini geçmemiştir. Böylece çok düşük seviyede bir bilgi elde etmiş olan Hz. Ahmed’in (as) bütün dünya bilginlerine Kuran-ı Kerim’in tefsiri veyahut Arapça yazı yazmak konusunda meydan okuması gerçekten o bilgilerin İlahi menşeli olduğunu göstermektedir. Öğretmenlerinden çok ilkel bir bilgiyi edinmiş olan Hz. Ahmed (as) Arapça dil bilgisine nasıl sahip olduğunu şöyle dile getirmiştir:
Yani: “Fazla çaba sarf etmememe ve az öğrenmeme rağmen Arapça dil bilgisinde benim kemale ulaşmış olmam Rabbimin açık bir mucizesidir. O, böylece benim bilgimi ve edebiyatımı insanlara açmak istemektedir. Şimdi benim muhaliflerimin topluluğunda benimle yarışabilecek birisi var mıdır? Bunun dışında bana Arapça lisanından da kırk bin kelime öğretilmiştir. Hâlbuki çoğu kez ben hasta oluyorum ve fazla boş zamanlarım da olmuyor. İşte bu, bir kul işi olmayıp, şüphesiz alemlerin Rabbinin (cc) bir mucizesidir.” [5]
Kur’an’ın Üstünlüğü
Hz. Ahmed (as) Arapça olarak yirmiye yakın eser yazmıştır ve bu eserlerde Kuran-ı Kerim’in yepyeni tefsirini de beyan etmiştir. O, bu bilgilerin kendisine Kuran’a tabi olarak bahşedildiğini:
“Kuran-ı Kerim’in mucizesine tabi olarak bana da fesahat ve belağat mucizesi bahşedilmiştir. Benimle hiç kimse bu konuda yarışamaz.” kelimeleriyle açıklamıştır. [6]
Aynı şekilde “Lücce-tün Nur” adlı eserinde o, diyerek kendi fesahati ve belağatı ile Kuran-ı Kerim arasındaki farkı dile getirmiştir. “Beyan ile ilgili olarak her ne kadar kemale eriştiğimi iddia ettiysem işte o Allah’ın Kitabı Kuran-ı Kerim’den sonradır.” [7]
Keza o, kendisine bahşedilen fesahat ve belağat vasfının Kuran-ı Kerim’e hizmet etmesi gayesiyle bahşedildiğini de açıklamıştır. O, bu konuda:
“Bizim iddiamız şudur ki Hak Teala’nın (cc) yardımıyla bize bahşedilen güzel yazı yazmak kuvveti, bu vasıtayla Kuran-ı Kerim’in marifetlerini ve hakayıkını (gerçeklerini) dünya (insanlarına) göstermek içindir” demiştir. [8]
Meydan Okuması
Hz. Ahmed (as) “Zamime Encam-ı Ethem” adlı eserinde muhaliflerine meydan okuyarak şöyle demiştir:
“Eğer herhangi bir hoca, Arapçanın fesahatı ve belağatı konusunda benim eserimle yarışmak isterse o küçük düşüp rezil olacaktır. Ben kendini beğenmiş her birisine izin veriyorum. Eğer o, karşıma çıkarak benim şiir ve nesrime (düzyazı) eşit olarak şiir ve nesir yazabilirse ve ana dili Arapça olan bir Arap yemin ederek onu doğrulursa, bu durumda ben yalancıyım demektir. Bana muhalif olanlar, Kuran-ı Kerim’in herhangi bir Suresinin tefsirini karşılıklı olarak yazsınlar. Yani karşı karşıya oturarak fala bakıldığı gibi Kuran-ı Kerim açılsın. Böylece çıkan ilk yedi Ayetin tefsirini hem ben yazayım hem de benim muhalifim yazsın. Eğer hakaik ve maarif beyan etmekte ben açık olarak üstün çıkmazsam, yine de yalancıyım (demektir)”[9]
Hz. Ahmed (as) “Tiryak-ül Kulûb” adlı eserinde kendisine lutfedilen İlahi nimetlerden bahsederek şöyle demiştir:
“Birincisi şudur ki Kuran-ı Kerim’in yüce marifet dolu anlamları harikulade bir şekilde bana ihsan edilmiştir. Hiçbir kimse bu konuda benimle yarışamaz.İkincisi şudur ki Kuran’ın lisanı olan Arapçanın belağatı ve fesahati bana bahşedilmiştir. Eğer bana muhalif olan bütün ulemalar hep birlikte benimle yarışmak isterlerse, başarısız kalarak yenilgiye uğrayacaklardır.” [10]
Keza “Keşf-ül Gita” adlı eserinde:
“Yüce Allah bana Kuran bilgisini bahşetmiştir. (Ayrıca) Arap lisanının deyimlerini anlamak gayesiyle bana bir zeka ihsan edilmiştir. Öyle ki bu ülkede başka hiçbir kimseye böyle bir zeka (ve anlama kuvveti) bahşedilmediğini iftihar ile söyleyebilirim.” demiştir. [11]
Hz. Ahmed (as) yirmiye yakın Arapça eser yazmıştır. Keza Arapça olarak Yüce Allah’ın (cc) hamdini Hz. Resulüllah’ın (sav) methini ve Kuran-ı Kerim’in yüce şanını beyan etmek üzere birçok Arapça kaside yazmıştır. “Kaside-i İlhamiye” ve “Hutbe-yi İlhamiye” Hz. Ahmed’in (as) iddia ettiği gibi ilham vasıtasıyla vücuda getirilmiştir. Birçok eser yazıldıktan sonra muhaliflerden onun benzerini getirmeleri istenmiş ve bunu başardıkları takdirde kendilerine çok büyük mükafatlar verileceği vaat edilmiştir. Mesela “Keramat-üs Sadıkîn” adlı Arapça eseri hakkında Hz. Ahmed (as), kendisine muhalif olan Muhammed Hüseyin ile Nazir Hüseyin adlı hocalara meydan okumuş ve eserine nazire yazabildikleri takdirde kendilerine 1000 rupi[12] vereceğini vaat etti ise de muhalifleri eserine nazire yazamadılar. [13]
Aynı şekilde o, “İcaz-ül Mesih” adlı, Fatiha Suresinin tefsirini kapsamakta olan Arapça bir eser yazmıştır. Bu eserin kapağında:
“Herkim eserime cevap vermek gayesiyle öfkeli bir şekilde kalkarsa o, utandığını hasretlere kapıldığını görecektir.” [14] kelimeleri bulunmaktadır.
“Padişahî Camii” Lahor’da bulunan “Medrese-yi Nûmaniye” hocalarından olan Muhammed Hasan Feyzi adlı bir bilgin bu esere bir nazire yazacağını ilan etmiş ise de bunu beceremeyerek bir hafta içinde helak olup gitmiştir. Hz. Ahmed (as) eserini şöyle tanıtmıştır:
“Ben eserimi “İcaz-ül Mesih” olarak isimlendirdim. Rabbime, onu ulemalar için bir mucize kılmasını niyaz ettim. Keza, edebiyatçılardan hiçbirisi onun benzerini yazamasın ve onlardan hiçbirisine onu eş sayılabilecek bir eser yazabilme kuvveti ve yeteneği verilmesin diyerek Rabbime dua ettim. İşte aynı gecede Yüce Rabbim (cc) tarafından benim duam kabul edildi ve benim Rabbim bana bir müjde verdi ve: “Gökyüzünden yasaklayan bir kuvvet (ona nazire yazmaya kalkışana) mani olmuş ve nazire yazmasına izin vermemiştir” buyurdu. Bundan düşmanlarımın eserime bir nazire yazamayacaklarını anladım.” [15]
Kısacası Hz. Ahmed’in (as) olağanüstü bir şekilde Kuran-ı Kerim ve Arapça bilgilerine sahip olması ve onu, muhaliflerine meydan okuyarak ispat etmesi doğruluğunun bir delilidir. Hz. Ahmed’in (as) eserlerinden bir kısmının İstanbul Belediye Kütüphanesinde mevcut olduğunu ve isteyen okuyucularımızın onlardan istifade edebileceklerini açıklamayı uygun görüyoruz.
[1] Kuran-ı Kerim ve Açıklamalı Meali; Türkiye Diyanet Vakfı; Sayfa 278
[2] A.G.E. Sayfa 222
[3] A.G.E. Sayfa 179
[4] A.G.E. Sayfa 3
[5] Ruhani Hazain; Cilt 11, Sayfa 234-235
[6] Zaruret-ül İmam; Ruhani Hazain; Cilt 13, Sayfa 496
[7] Ruhani Hazain; Cilt 16, Sayfa 464
[8] Lücce-tün Nur, Ruhani Hazain; Cilt 18, Sayfa 437
[9] A.G.E.; Ruhani Hazain, Cilt 11, Sayfa 304
[10] A.G.E. Ruhani Hazain; Cilt 15, Sayfa 230
[11] A.G.E. Ruhani Hazain; Cilt 14, Sayfa 208
[12] Rupi: Hindistan’ın yerel para birimi
[13] A.G.E; Ruhani Hazain; Cilt 7, Sayfa 49
[14] A.G.E.; Ruhani Hazain; Cilt 18, Sayfa 1
[15] A.G.E; Ruhani Hazain; Cilt 18, Sayfa 68