Birinci Delil - "İddiasından Önceki Yaşayışı" - Müslüman Ahmediye Cemaati

Birinci Delil – “İddiasından Önceki Yaşayışı”

Hak Teala (cc) Kuran-ı Kerim’de Hz. Muhammed’in (sav) doğruluğunun bir delili olarak, Allah’ın bir peygamberi olduğunu iddia etmesinden önceki temiz yaşayışını ileri sürmüştür. Hak Teala (cc) şöyle buyurmuştur:

Yani: “De ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım. Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce bir ömür boyu içinizde durmuştum. Hala akıl erdiremiyor musunuz?” [1]

Bu Ayet-i Kerime, Elmalılı Hamdi Yazır’ın ‘Hak Dini Kuran Dili’ adlı tefsirinde şöyle izah edilmiştir:

“Ey Muhammed de ki Eğer Allah dileseydi ben size karşı onu okumazdım ve size onunla bilgi vermezdi benim dilimle onu size bildirmez, diyirmazdı bile, yani Allah benim bu Kuran’ı size okumamamı ve size bunu bildirmemeyi dileseydi ne ben bunu size böyle tilavetle, usulüyle okurdum, ne de benim dilimden bunları duyardınız çünkü bundan önce ben sizin içinizde bir ömür durdum. Yani Kuran’ın vahyedildiği peygamberlik tarihinden önce bütün bir ömür denecek kırk sene kadar uzun bir süre gerçekten hayat geçirdim ve bunu sizin içinizde geçirdim. Bütün ayrıntılarıyla biyografimi, yaşantımı bilirsiniz. Pekala bilirsiniz ki ben bütün o uzun süre zarfında bir şey okuyor muydum?”

Kimseye tahakküm, baskı ve mücadele ile saldırır mıydım? Yalan söylemeye tenezzül etmek şöyle dursun hakkımda bir şüphe veya yaygara uyandıracak bir durumum sözüm olur muydu? Hepinizin yanında iffet, namus, doğruluk ve güvenilirlikle yani eminlikle bilinen güven duyulan Muhammed (Muhammed-ül Emin) değil miydim? Aklınız yok mu? Bir kere akıl edip düşünmez misiniz? Yani bana ve ilahi ayetlere karşı şimdi söylediğiniz sözler, yaptığınız taşlamalar, yaptığınız eylemler ve teklifler, hep akılsızlık eseridir. Yoksa başka hiçbir delil ve habere gerek olmadan yalnız aklınızı başınıza alarak benim bundan önce içinizde geçirdiğim o uzun süredeki hayatımı ve ahlakımı bir düşünseniz hiç şüphesiz desteklersiniz ki Allah bu gün de önceki durumda kalmamı dileseydi de vahiy ve peygamberlik vermeseydi benim bunları okumam ve Allah tarafından bildirmem ve ilan etmeme ihtimal yoktu. Siz nasıl oluyor da bunları akletmeyerek Allah’ın vahyini değiştirme teklifinde bulunuyorsunuz ve Allah’tan korkmadan yalan ve iftiraya kalkışıyorsunuz? [2]         

Hz. Muhammed’in (sav) peygamberlik iddiasında bulunmasından önceki yaşayışında, herkes tarafından sevildiği, sıddık ve emin olarak isimlendirildiği, hiçbir zaman yalan söylemediği, hiç kimsenin hakkını yemediği, muhtaçlara daima yardım ettiği, mazlumları himayesine aldığı, kısacası yaşayışında bir örnek olduğu ve tertemiz bir hayat geçirdiği bilinen bir gerçek olup, Allah (cc) tarafından doğruluğunun bir delili olarak ileri sürülmüştür. Diğer bir ifadeyle, kırk yaşına kadar daima dürüst olan, hiçbir yalan söylememiş olan birisinin, kırk yaşından sonra birdenbire yalan söylemeye başlaması, haşa bir peygamber olmadığı halde peygamber olduğunu iddia etmesi mümkün değildir. Hz. Muhammed’in (sav) Kureyş kabilelerini çağırarak kendilerine Allah’ın (cc) mesajını ilettiği ve Ebu Leheb’in kendisini yalanladığı ve sövdüğü bilinen bir hadisedir. Aynı Ebu Leheb ve bütün Kureyşliler, Hz. Muhammed’in (sav) mesajını duymadan önce hep birlikte:    Yani: “Biz senden doğruluk dışında başka bir söz ve hareket işitmedik ve müşahede etmedik” diyerek daima doğru sözlü olduğunu kabul etmişlerdir. [3]         

Demek ki zbir kimsenin Allah (cc) tarafından memur edilişi iddiasının doğru olup olmadığını öğrenmek gayesiyle iddiasından önceki hayatına bakmamız ve yaşayışına bir göz atmamız gerekir. Eğer iddiasından önceki yaşayışında o, doğru, güzel ahlaklı ve temiz karakterli ise, o zaman iddiasının doğruluğunu kabul etmeye mecburuz. İşte bu ölçüyü göz önünde bulundurarak şimdi Hz. Ahmed’in (as) Mesih ve Mehdilik iddiasını ele alalım.         

Hz. Ahmed’in (as) iddiasından önceki yaşayışının ne derece temiz ve lekesiz olduğu değişik yollarla ispat edilmiştir. Kendisini tanıyanların şahadetlerine göre Hz. Ahmed (as) çocukluğundan beri İslamiyet’e bağlı, Allah ve Resulü ve Kuran  sevgisiyle yetişmiş, daima Allah, peygamber ve Kuran aşkıyla yanan, sözünde daima doğru olan bir kimsedir. Hizbir zaman dilini yalan söyleyerek kirletmemiştir. Bu konuda değişik şahadetler aşağıdadır.         

Dr. İkbal’in hocası tanınmış bilgin, Şems-ül Ulema Seyid Mir Hasan Bey şöyle şahadet etmiştir:“Mirza Bey (Hz. Ahmed) Kuran-ı Kerim’in tilaveti ile meşgul olurdu. Oturarak, ayakta, yürürken hep Kuran-ı Kerim’i okurdu ve hüngür hüngür ağlardı. Benzeri bulunmayan bir şekilde huşu ve hudu ile (içtenlikle ve iç ateşi ile yanarak) Kuran okurdu. Pirlik ve müritlik (şeyhlik ve ona tabi olmak) vs.den bahsedildiği zaman, “Bir insan kendisi çaba sarfetmesi lazımdır” derdi.” [4]         

Zamindar Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Zafer Ali Han’ın babası Münşi Sirac Din Bey şöyle demiştir:“Mirza Gulam Ahmed Bey, 1860-1861 senelerinde (yirmibeş, yirmialtı yaşlarındayken) Siyalkot vilayetinde memur idi. Bizim gözlerimizle gördüğümüz gibi, gençliğinde çok Salih, muttaki  (takva sahibi) ermiş bir kişi olduğuna dair şahadet edebiliriz. Memurluk görevi dışında bütün zamanını diyaneti (İslamiyet) okumakla geçirirdi. İnsanlara pek karışmazdı.” [5]         

Hz. Sufi Ahmed Can Ludhiyevani Hindistan’ın çok tanınmış ilim adamlarından olup, Hz. Ahmed’in (as) iddiasından önce vefat etmiş olan bir zattır. O bakımdan onun sözleri büyük bir önem taşımaktadır. Kendisi Hz. Ahmed (as) hakkında şöyle demiştir:“Kendisi çok halik (güzel ahlaka sahip), mürüvvet (fazilet) ve haya sahibi, yakışıklı bir gençtir. Onun çehresinden İlahi sevgi okunabilir. Ey okuyucular! Bendeniz kemal dürüstlük ve son derece doğruluk coşkusuyla Mirza Bey’i (Hz. Ahmed) bu çağın müceddidi, doğru yolu arayanlar için bir güneş, yolunu şaşırmış olanlar için Hızır, İslamiyet’i inkar edenler için keskin bir kılıç, haset edenler için ise hüccet-i baliğa (kesin ve etkileyici bir delil) olduğunu beyan ediyorum.” [6]         

Vekil Gazetesinde yayınlanmış olan bir makalede Hz. Ahmed’in (as) iddiasından önceki yaşayışı konu alınmış ve makale yazarı fikrini şöyle dile getirmiştir:“(Hz. Ahmed (as)) Otuzbeş otuzaltı yaşlarındayken, biz onun büyük bir din coşkusu içerisinde olduğunu görmekteyiz. O, gerçek ve temiz bir Müslüman gibi hayatını geçirmektedir. Onun kalbi maddi çekiciliklerden asla etkilenmemiştir. ..        

Biz onun büyük bir ıstırap içerisinde olduğunu müşahede etmekteyiz. Sanki o, kaybedilmiş olan bir şeyi (yani İslam’ın geçmiş yüceliğini) aramaktadır.”[7]          

Ehli Hadis Cemaatinin ileri gelenlerinden olan, tanınmış din bilgini, İşaat-üs Sünneh dergisi yazı işleri müdürü Muhammed Hüseyin adlı hoca, Hz. Ahmed’in eseri olan Berahin-i Ahmediye yayınlandığı zaman, hem bu eser hem de Hz. Ahmed’i tanıtmak gayesiyle bir yorum hazırlayarak neşretmiştir. Bu zat yazısında şöyle der:“Kanaatimize göre bu eser (Berahini Ahmediye) bu çağda, çağın durumlarına göre eşsizdir. Bu güne dek onun benzeri İslam âleminde yayınlanmamıştır. Bunun müellifi (Hz. Ahmed) de malı ile, canıyla, kalemiyle, lisanıyla, haliyle ve sözüyle İslam’a yardım etmek konusunda çok büyük bir sebat göstermiştir. Öyle ki onun benzeri geçmiş Müslümanlar arasında dahi pek nadir bulunmuştur. Bu eserin müellifi bizim hemşehrimiz (aynı memleketten) olup, çocukluğundan beri bizim hem mektebimizdir (Yani aynı okulda okumuşuzdur). O bakımdan bizim onun durumundan haberdar olduğumuzu iddia etmemiz, asla mübalağa (abartma) olarak isimlendirilemez.” [8] 

“Berahin-i Ahmediye yazarı hem muhaliflerinin hem de dostlarının tecrübesi ve müşahedesine göre, Şeriat-ı Muhammediye’ye bağlı, Allah korkusu içinde bulunan ve dosdoğru olan bir kimsedir.” [9]         

Son olarak Hz. Ahmed’in (as) kendi yazılarını vererek bu konuyu noktalayacağız. Bunlardan da anlaşılacağı üzere iddiasının doğruluğu ispat edilmiş olacaktır. Hz. Ahmed şöyle der:         

“1884 senesinde Allah-ü Teala (cc) beni:    vahyiyle müşerref kıldı. Alim-ül Gayb (gaybı bilen) Rabbim bu kelimeler vasıtasıyla, hiçbir muhalifinin hiçbir zaman benim yaşayışımı lekeleyemeyeceğini bildirmiş idi. İşte şu anda, benim yaşımın tahminen altmışbeş olduğu bir zamana kadar, bana yakın ya da uzak yaşamakta olan bir kimse, benim geçmiş yaşayışıma hiçbir leke ispat edememiştir. Aksine geçmiş yaşayışımın temizliğini Yüce Rabbim (cc) muhaliflerimin kendilerinden bile şahadetlerle ispat ettirmiştir.” [10]         

“Siz benim geçmiş yaşantımın hiçbir iftira, yalan yahut aldatmaca ayıbıyla lekelendiğini asla ispat edemezsiniz ki, “öteden beri yalan ve iftiraya alışmış bulunan bu şahıs, şimdi yine bir yalan söylemiştir” düşüncesine kapılmayasınız. Aranızdan hanginiz benim yaşantımı yerebilir? İşte bu Yüce Allah’ın (cc) bana bir lütfudur ki O, beni başlangıçtan beri takvaya bağlı kalmamı bana nasip etmiştir. Düşünenler için bu, (iddialarımın doğru olduğunu gösteren kuvvetli) bir delildir.” [11]


[1] Kuran-ı Kerim ve Açıklamalı Meali; Türkiye Diyanet Vakfı; Yayın no:86; Ankara 1993; S.209

[2] Hak Dini Kuran Dili; Şura-Çelik Yayınları; C.4; S.345-346

[3] Sahih-i Buhari; Kitab-üt Tefsir; Suret-üş Şuara

[4] Siret-ül Mehdi; C.1; S.252-254;  Sadakat Hazret-i Mesih-i Mev’ud; Mirza Abdulhak; İkinci Baskı; Sargodha; 1984; S.8

[5] Zamindar Gazetesi; Mayıs 1908

[6] Teessürat-ı Kadiyan; Malik F. Hüseyin; S.67-68

[7] Vekil Gazetesi; 30 Mayıs 1908

[8] İşaat-üs Sünneh; C.7; No:6; S.169-170

[9] İşaat-üs Sünneh; C.7; S.284

[10] Nüzul-ül Mesih; Ruhani Hazain; C.18; S.590

[11] Tezkere-tüş Şehadeteyn; Ruhani Hazain; C.20; S.64

Bir Öncekini Oku

İkinci Delil – “İzhar Alel Gayb (Gaybi Haberleri)”

Bir Sonrakini Oku

Hz. Ahmed’in İddiasının Doğruluğu