O Allah (c.c.), çok vefakârdır ve vefakârlar için O’nun olağanüstü işleri zuhur eder. Dünya onları parçalayıp yutmak, her düşman da onlara dişlerini bilemek ister. Fakat onların dostu (Allah c.c.) onları her tehlikeden kurtarır ve her alanda zafere ulaştırır. Bu Allah’tan ayrılmayan kimse ne şanslıdır. Biz O’na iman ettik. Biz O’nu tanıdık. Üzerime vahiy indiren, benim için kuvvetli mucizeler gösteren, bu çağda beni Vadedilen Mesih olarak gönderen Allah (c.c.), bütün dünya âlemin Rabbidir. Ne gökte ne de yerde O’ndan başka Tanrı yoktur. O’na iman etmeyen saadetten mahrum kalmış ve sefalete yakalanmıştır. Biz Allah’ımızın güneş gibi parlak vahyini aldık. Biz gördük ki dünyanın Rabbi O’dur, O’ndan başka tanrı yoktur. Bizim bulduğumuz Allah, ne kadar kudretli ve kuvvet vericidir. Bizim gördüğümüz yüce zat ne kadar üstün kudretlere sahiptir. Doğrusu şudur ki O’nun için kitabı ve vaadine aykırı olandan başka imkânsız bir şey yoktur.
Sizler dua ettiğiniz zaman, kendi hayallerine göre üzerinde Allah’ın kitabının mührü bulunmayan bir kudret kanunu uydurmuş olan cahil natüralistler gibi dua etmeyin. Çünkü onlar merdûddurlar[1]. Onların duaları hiçbir şekilde kabul edilmeyecektir. Onlar gözleri iyi olanlar değil, kördürler. Onlar diri değil ölüdürler. Allah’ın (c.c.) huzuruna kendi uydurdukları kanunları ileri sürerler, O’nun sonsuz kudretlerini sınırlandırmaya çalışırlar ve O’nu zayıf zannederler. Bu yüzden onlara karşı aynen kendi durumlarına göre davranılacaktır.
Lâkin duaya yöneldiğin zaman, Allah’ın her şeye kâdir olduğuna inanman gerekir. O zaman senin duan kabul olacaktır ve sen Allah’ın kudretinin, bizim de gördüğümüz olağanüstü güzelliklerini göreceksin.
Şahitliğimiz bir söylenti üzerine değil, gördüklerimizin temeli üzerine kurulmuştur. Allah’ı her şeye muktedir zannetmeyen birinin duası nasıl kabul edilebilir ve o, kudret kanununa aykırı zannettiği büyük zorluklar ortaya çıktığı zaman nasıl dua etmeye cesaret edebilir? Lâkin ey saadet sahibi insan, sen böyle yapma. Senin Rabbin sayısız yıldızları bir direk olmadan astıran ve yerle göğü yoktan var edendir. Sen O’nun işinde âciz kalacağını düşünerek hakkında kötü mü düşünüyorsun?[2]
Bunun yerine senin kötü düşünmen seni mahrum bırakacaktır. Bizim Rabbimizin sayısız güzelliği ve olağanüstü kudreti bulunmaktadır, lâkin onları ancak, doğruluk ve içtenlikle O’na bağlı olanlar görürler. Kudretlerine inanmayan ve O’na samimi ve bağlı olmayan yabancılara O, hayret edilecek ve şaşılacak güzelliklerini göstermez.
Her şeye gücü yeter bir Rabbi olduğunu şimdiye kadar bilmeyen insan gerçekten ne kadar şanssızdır. Bizim behiştimiz (cennetimiz) bizim Allah’ımızdır. Bizim üstün zevklerimiz bizim Allah’ımızdadır, çünkü biz O’nu gördük ve her çeşit güzellikleri O’nda bulduk. Bu hazine hayat pahasına da olsa elde edilmeye, bu inci bütün varlığımız pahasına da olsa satın alınmaya değerdir.
Ey bunlardan mahrum olanlar, susuzluğunuzu giderecek olan bu pınara koşunuz. Bu hayat verecek bir pınardır ki sizi kurtaracaktır. Ben ne yapayım ve bu müjdeyi nasıl zihninize yerleştireyim, insanlar duysunlar diye hangi davulla, işte Rabbiniz budur diye sokaklarda ilan edeyim? Ve hangi ilaçla insanları tedavi edeyim ki duymak için kulakları açılsın?
Allah bütün tedbirlerimizin dayanağıdır
Eğer siz Allah’ın (c.c.) olursanız, şunu kesin bilin ki Allah (c.c.) da sizindir. Siz uyurken Allah-ü Teâlâ sizin için nöbette olacaktır. Siz düşmanınızdan gafil ve habersiz olsanız bile Allah (c.c.) onu görecek ve onun planlarını bozacaktır.
Siz daha Allah’ınızın ne gibi kuvvet ve kudret sahibi olduğunu bilemezsiniz. Eğer bunu bilseydiniz, dünya için endişe ve keder duyduğunuz hiçbir gün üzerinize doğmazdı. Bir hazineye sahip olan, bir kuruş kaybettiğinden dolayı ağlayıp gözyaşı döker ve helâk olacak gibi olur mu? Öyleyse eğer bu hazineyi bilseydiniz ve bilseydiniz ki Rabbiniz muhtaç olduğunuz her anda işinize yarayacaktır, o zaman dünya için böyle kendinizden geçer miydiniz? Allah (c.c.) çok sevimli ve değerli bir hazinedir O’na gerçek değerini veriniz, çünkü O olmadan sizler bir hiçsiniz ve maddî imkân ve tedbirleriniz dahi bir hiçtir.
Tamamen maddiyata bağımlı olan başka milletleri taklit etmeyiniz. Toprağı yiyen yılanlar gibi onlar da aşağılık ve alçak maddî imkânlara bağlandılar. Akbaba ile köpeklerin leşleri yedikleri gibi onlar da pis murdarı dişlediler. Onlar insanlara taparak, domuz eti yiyerek şarabı su gibi kullanarak Allah’a (c.c.) çok uzak düştüler. Onlar maddî araç ve imkânlar üzerine haddinden fazla düştükleri ve Allah’tan kuvvet istemedikleri için helâk oldular. Bir güvercinin kafesinden uçup gitmesi gibi İlâhî ruh da onların içinden uçup gitti. İçlerinde dünyaya tapmak gibi bir cüzzam mevcuttur. Bu hastalık onların bütün iç organlarını kemirmiştir. Onun için siz o cüzzam illetinden sakınınız.
Ben size normal sınırlar çerçevesinde aşırılığa kaçmadan maddî araç ve imkânlara riayet etmeyi yasaklamıyorum, fakat başka uluslar gibi sırf maddî imkân ve vasıtalara köle olmanızı ve o maddî vasıta ve kaynakları temin eden Allah’ı unutmanızı yasaklıyorum. Görmek için gözleriniz bulunsaydı yalnız Allah’ın varlığını görür, bunun dışında hiçbir şeyin değerinin olmadığını idrak ederdiniz. O’nun izni olmadan sizler ne elinizi uzatabilir ne de bükebilirsiniz. Ruhen ölmüş bir kişi buna gülüp alay edecektir. Fakat o kendini bu alaya teslim etmeden ölüp gitseydi bu kendisi için daha hayırlı olurdu.
Hazreti Mirza Gulam Ahmed Kadiyani
Keşti-i Nuh Kitabından
[1] Merdud: Allah’ın (c.c.) kapısından kovulmuş. (Mütercim)
[2] Yüce Allah (c.c.) hiçbir işi yapmaktan aciz olmaz. Elbette Yüce Allah’ın (c.c.) Kitabı, dua hakkında bir yasa ileri sürmüştür. (O da şudur ki) O, büyük bir merhametle kutsal insana dostu gibi muamele eder. Yani bazen, kendisinin de : (Mü’min Suresi; 40.61) buyurduğu gibi kendi iradesini terk ederek onun duasını dinleyip (kabul eder). Bazen de: (Bakara Suresi; 2.156) buyurduğu gibi kendi iradesini kabul ettirmek ister. Bunun sebebi de şudur ki; (Yüce Allah (c.c.)) bazen insanın duasına göre ona muamele ederek onu yakin (kesin olarak bilmek) ve marifet (iç gözüyle bilmek) konusunda daha da yüksek bir seviyeye ulaştırmak, bazen de kendi iradesine göre davranarak onu kendi rızasıyla mükâfatlandırmak ve onun mertebesini daha da yükseltmek, keza onu severek hidayet yollarında daha da ilerlemesini kendisine nasip etmek ister. (Yazardan)