Deizm nedir ve Deizm’in temel iddiaları nelerdir? İlk olarak buna bir göz atalım.
Her şeyden önce şunu bilelim ki deizm bir din ya da inanç sistemi değil, bilakis felsefî bir anlayıştır.
Deizm Latince’de “İlah” manasına gelen “Deus” sözcüğünden türetilmiştir.
Deistler evreni yaratan mutlak yaratıcı bir varlığa inanırlar. Ancak yaratış eyleminden sonra Tanrı’nın evrene sürekli müdahale etmesi diye bir şey söz konusu değildir, derler.
Deizme göre din yoktur. Tanrı, dünya işlerine karışmadığından insanlarla konuşmasına da gerek yoktur. Dolayısıyla peygamber yahut kutsal kitap gibi insanlarla konuşmasını sağlayacak bir aracıya da ihtiyacı yoktu. Deizmde Peygamber, kutsal kitap, vahiy, din, melek, mucize, ahiret, cennet ve cehenneme inanmak akıl dışıdır. Neyin doğru neyin yanlış olduğu sadece Tanrı’nın verdiği akılla anlaşılabilir. Ayrıca Tanrı’nın varlığı da aynı yöntemle anlaşılabilir. Yani Deizm’in temel esası bir Allaha inanmak ama dinleri inkâr etmektir.
Tabii ki, bunun gibi inançların İslam’a karşı olduğundan hiçbir şüphe yok.
Deizm terim olarak 17. Yüzyılda Aydınlanma Çağı’nda ortaya çıktı. Bu akım aslında Batıda Hristiyanlığa karşı ortaya çıkan felsefî bir harekettir. Daha doğrusu kiliseye ve onun temsil ettiği din anlayışına karşı çıkan harekettir. O dönemde bilim insanlar tarafından muharrif İncil eleştirilmeye başlanmıştı.
Bilimin gelişmesiyle, Kilisenin beyan ettiği öğreti ve yeni keşfedilen bilgiler arasındaki çelişki gün geçtikçe daha açık hale gelmeye başladı. Bu gelişim yepyeni bir hayat felsefesi ve dünya görüşünün doğmasıyla sonuçlandı.
Filozofların bir kısmı Allaha inanmayı tamamen bırakmışken başka bir kısmı ise sadece Hristiyanlığı, yani bir dinin otoritesini reddetti.
Deizm derken spesifik bir din sistemi akla gelmesin. Deistlerin aralarında da farklı dallar ve inanç çeşitleri vardır.
Bu noktada şunu da hatırımızda tutmamız lazım ki terim olarak deizm yeni olsa bile düşünce olarak eski zamanlarda vardı. Aleme müdahil olmayan Tanrı anlayışı Aristoteles’e kadar geriye götürülür. Ayrıca eski çağlardan beri peygamberlere iman etmeyen toplumların bazılarının Tanrı’ya inanıp, nübüvvet ve vahyi kabul etmedikleri belirtilmektedir. Bu durumda deizm şeklindeki bir inanışın insanlık tarihi kadar eskiye dayandığı da söylenebilir.
Kuranı Kerim’de Enam Suresinin 92. Ayetinde buna işaret ediliyor.
Allahu Taala (Enam Suresinde, Ayet 92) buyuyor ki
“Onlar, “Allah hiçbir insana birşey indirmedi,” dedikleri zaman aslında Allah’ın (sıfatlarının) değerini gereğince bilemediler.”
Yani Tanrı bir insanla konuşamaz diye düşünenler çok eskiden de bulunuyordu.
Onlara cevap vererek Allah buyuruyor ki bunun gibi düşünceler Allah’ın yüceliğine ve sıfatlarına uygun değildir ve böyle diyenler Allah’ın sıfatlarının gerçek diğerini bilmezler.
Bununla ilgili konulara ilerde değinilecektir.
Türkiye’de Deizm
Şimdi ülkemize gelelim. Son dönemlerde İslam’dan yüz çevirenlerin sayısı dikkate değer bir şekilde artmış.
Araştırma ve anket şirketi Konda tarafından hazırlanan rapora göre son on yılda Türkiye’de ateistlerin sayısında ciddi artış yaşanmış ve aynı zamanda dindarların sayısı ciddi bir şekilde azalmış. Buna göre Türkiye’ de kendini ‘ateist’ olarak tanımlayanların oranı üç katına çıkarak yüzde 1’den yüzde 3’e yükseldi ve kendini ‘inançsız’ olarak tanımlayanların oranı da yüzde 1’den yüzde 2’ye çıktı.
Bazı anketlere göre Deistlerin oranı %6 dır. Eğer İslam’ın temel esasları, yani peygamber, kutsal kitap, melek, ahiret, kader gibi inançları reddetme bakımından incelenirse bu sayının çok daha yüksek olduğu söyleniyor.
Peki Deizmin yükselişinin sebebi nedir?
Bu soruyla ilgili de yazarlar ve yorumcular bir sürü yazılar yazmışlar. Ben bu noktada sadece Kemal Öztürk isimli bir gazetecinin fikrini sunmak istiyorum. Bence kendisi bunu güzelce özetlemiş:
‘’Dindarlar arasında yükselen deizmin sebeplerini dört şekilde sıralamak mümkün:
1. Dindar olarak kendini ifade eden insanların din anlayışı, yaşam biçimi, davranışlarıyla gösterdikleri derin çelişkiler.
2. Dini kurumlar gibi gözüken tarikat, cemaat, vakıf, örgüt, okul gibi yerlerde yaşanan tutarsızlıklar, cahillikler, ahlaksızlıklar ve düşmanlıklar.
3. Çok büyük bir hızla ilerleyen zamana rağmen, çağın sorunlarına, sıkıntılarına ve açmazlarına yeterli cevap üretemeyen, yeni yollar açmayan, yeni fikirler bulamayan dogmatik din adamları, aydınlar ve düşünce insanlarının yetersizliği.
4. Toplumu hızla dönüştüren dijital devrimin beraberinde getirdiği değersizlik, sığlık, içe kapanıklık, maddiyatçılık ve gerçek ötesi yeni bir yaşam formuna doğru insanları itmesi. Buna cevap verecek bir fikir, ne batıda ne de doğuda henüz keşfedilmiş değildir.
Tüm bunlar, aradığı cevapları bulmayan insanların deist, ateist ve nihilist olmasına neden oluyor kanaatimce.‘‘ Bkz.:https://www.yenisafak.com/yazarlar/kemalozturk/deizmin-yukselisinin-sebebi-nedir-2045196
Şimdi bu problemin en önemli kısmına gelelim. Bu gidişat nereye doğru gidiyor. Bunun çözümü nedir? Buna da farklı farklı yanıt verilmiş. Dindar bir arka planı olanlar, genelde bunun çözümünün ‘’Doğru İslam‘a dönüş’’ olduğunu netleştirmişler.
Örneğin, Prof. Dr. Mehmet Bayyiğit, Balıkesir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kurucu Dekanı, bu konuda şöyle yazmış:
‘’İslam’ın doğru anlaşılması ve tanıtımıyla insanımız, özellikle gençliğimizi bu tehlikeli gidişattan koruyabileceğimizi düşünüyorum. Çözüm yeniden Kur’an’a dönmek, onu anlama ve yaşamada sünneti rehber edinmek, Hz. Peygamber’i üsve-i hasene, en güzel örnek, rol model olarak gençlerimize tanıtmakla mümkündür.’’
Çok haklıdır. Fakat İslam’in doğru anlayışı nedir? Buna kim karar verecek?
Değerli okuyanlar,
Ahmedi Müslümanlar olarak biz eminiz ki İslam Allah’ın son gönderdiği ve kıyamete kadar geçerli olan dindir. Ve Allah, Kuran-ı Kerim’de İslam’ı koruyacağına söz vermiştir.
Biz şunu da biliyoruz ki Peygamber Efendimiz (sav) İslam’ın çöküşü ve o karanlık devirde İslam’a karşıt olan çeşit çeşit düşüncelerin ortaya çıkacağını da önceden haber vermişti.
Ahir Zaman’da, ilmin kalkacağı, İslamiyet’in yalnız isminin ve Kuran’ın da yalnız yazısının bâki kalacağı, Müslüman ulemanın gök kubbenin altındaki en kötü mahluk olacağı, din bilginlerinin arasından fitnelerin çıkacağı, onların bilgi sahibi olmadan fetva verecekleri, hatta manevi bakımdan onların maymun ve domuza dönmüş olacakları, Müslüman ümmetin farklı farklı fırkalara bölüneceği ve doğru yoldan saparak fesada uğrayacağı; bütün bunlar hadislerde apaçık beyan edilmiştir. Bunlar Ümmetin içinden doğacak olan sıkıntılardır.
Ayrıca İslam’ı tehlikeye düşüren dıştan gelecek bazı fitnelerden de bahsedilmiştir. En başta Deccal’ın çıkacağı haber verildi. Deccalın, sağ gözü kör olacaktır. Ve onun iki gözü arasında Kefere yani inkar kelimesinin kökü olan kaf, fe, ra harfleri yazılı olacaktır. Öyle açıkça yazacaktır ki, okur yazar olan ve olmayan herkes onu okuyabilecektir.
Bundan açık bir şekilde anlaşılıyor ki, İslam ve İnanca karşıt olması onun en temel belirtisidir.
Peki, İslam bütün bunlardan nasıl kurtarılacak? Bu problemlerin çözümü ne olacaktır?
Peygamber Efendimiz (sav) bütün bunların çözümü olarak, Allah taraftan gönderilecek olan Mesih ve Mehdiyi bildirmiştir. O İslam’ı yeniden canlandıracaktı, bozulmuş olan ümmeti ıslah edecekti, göğe gitmiş olan imanı yeryüzüne geri getirecekti.
Bizler Ahmedi olarak çok şanslıyız. Allah bize, Kendi tayin ettiği Mesih ve Mehdiye inanmayı nasip etti. Ondan sonra da Halifelerine de biat etmeyi nasip etti.
Dolayısıyla Deizm vb. İslam’a karşıt düşünceleri reddetmek istersek ancak bu çerçeve içinde kalarak yapabiliriz. Allah tarafından gönderilen memuru reddederek bir çözüm bulunamaz. Aksi takdirde hastalığın belirtilerine işaret edebilir ancak ilaç bulamayız.
Deistlerin İddiaları
Bu önemli açıklamadan sonra Deistlerin iddialarına gelelim. Birkaç temel inancını teker teker irdeleyelim.
1. Tanrıyı anlamak için akıl yeterlidir!
Deistler ilk olarak Tanrıyı anlamak için Allah’ın verdiği aklın yeterliği olduğunu, bunun için ne vahiy ne de kutsal kitaba gerek olmadığını söylerler.
Bu noktada dikkat çekici olan şudur ki Vadedilen Mesih (as) devrinde buna benzer düşüncelere sahip olan Brahmu Samaj diye bir hindu hareket vardır.
Vadedilen Mesih hazretleri ilk Kitabı Berahini Ahmediye’de ve sonrasında diğer kitaplarında bu düşünceye ikna edici bir şekilde cevap verdi.
Huzur, Allaha inanmakta Yakin-i-Kamil derecesine ulaşmak için aklın yetmediğini vurguladı.
Berahini Ahmediye’den bir alıntı sunmakta fayda var. Huzur şöyle buyuyor:
‘’Doğrusu mahlûkatları inceleyip bu âlemin düzeni ve intizamını görünce fikir yürüterek ve kıyas ve karşılaştırma yoluyla diyebileceğimiz ancak şudur ki bütün şu mahlûkların bir yaratanı olmalı. Oysaki “olmalı” ve “vardır” arasındaki fark büyüktür. “Olmalı” Yakin-i-Kamile kadar götüremezken “vardır” götürür. “Olmalı” seviyesi az veya çok her zaman şüphe içerir. Kıyas yoluyla “olmalı” diyenin demek istediği aslında sadece şudur ki “bence olmalı ama gerçekten de var mıdır; doğrusu bilmiyorum”. Bu sebeptendir ki sadece mahlûkatı değerlendirip neticeye varmak isteyenler tarih boyunca hiçbir zaman hemfikir olamamışlardır. Nitekim hala da değiller ve gelecekte de olmaları mümkün görünmüyor.’’
Bu çok dikkate değer bir nokta. Yani vahiy ve Allah taraftan gönderilmiş olan bir dini reddedenlerin aralarında bir sürü inanç vardır. Ama kesin bir bilgileri yok.
Yine Huzur şöyle buyuruyor:
‘’Hatırlamaya değerdir ki sadece tahmin yürüten kimsenin içinde ateistlik damarı her zaman mevcut olur. Fark sadece şudur ki bir ateistte bu damar şişip kendini gösterir ama diğerlerinin içinde var olmasına rağmen gizli kalır. Bu damarı ancak beşerî kuvvetlerini aşan bir semavi kitap keser.’’
Yani bundan anlaşılır ki aslında Deistler de ateistlerin bir dalı olarak düşünülebilir. İşte tam bu nedenle görüyoruz ki deistler sadece dini reddetmekle kalmazlar; daha sonra ateist oluyorlar.
Velhasıl Huzur altını çize çize söyledi ki Allah tarafından gelen vahiy olmadan insan Allah’ın varlığıyla ilgili Yakin-i-Kamile varamaz.
Asıl sıkıntı şudur ki İslam dışındaki bütün dinler zaten vahyin devam ettiğini reddeder. Ne yazık ki bugünkü Müslümanlar bile artık vahiy kapısının kapanmış olduğunu zannediyor. Vahiy geçmişte kalmış. Peygamber Efendimiz’ den sonra vahiy indirilmezmiş. Allah önceki insanlarla vahiy vasıtasıyla konuşuyordu ama artık konuşmazmış.
Bu bakış açısıyla bakarsak bugünkü Müslüman ve Deistlerin arasında bu noktada hiçbir fark kalmamıştır. Peki bu inançla bir Müslüman bir Deistle nasıl karşı karşıya gelebilir ki.
İşte bu konuda Vadedilen Mesih Hazretleri bütün dünyaya seslendi ve dedi ki İslam’ın güzelliği işte şudur ki; İslam kendine inananı Allaha ulaştırır. Allah nasıl önceden insanlarla konuştuysa aynı şekilde bugün de konuşuyor. Allah’ın sevdiği kul olmanın şartı Kurana göre amel etmek ve Peygamber Efendimizin sünnetine uymaktır.
Ve örnek olarak Huzur (as) kendini sundu. Allah İslam’daki yüzlerce evliya gibi benimle de konuşuyor, bana da vahiy indiriyor, dedi.
Bir yerde Huzur şöyle buyurdu:
‘’Bizim behiştimiz (cennetimiz) bizim Allah’ımızdır. Bizim üstün zevklerimiz bizim Allah’ımızdadır, çünkü biz O’nu gördük ve her çeşit güzellikleri O’nda bulduk.’’
Nitekim bunu bir kez daha vurgulamak istiyorum: Biz Ahmedi olarak, yüzlerce cemaat ya da tarikattan biri değiliz. Vadedilen Mesih’e (as) biat etmemizin hedefi Allah’la gerçek ilişki kurmaktır. Bu imkana sahibiz. İşte biz ancak Vadedilen Mesih’in getirdiği bu öğretiyle deistlerin iddialarını çürütebiliriz.
2. Kuran-ı Kerim Allah tarafından indirilmemiştir!
Şimdi gelelim başka bir itiraz kategorisine. Yani Kur’anı Kerime dair itirazlara. Deistler vahyi haddi zatında reddettikleri için Kur’an’ı Kerim’in de Allah taraftan indirildiğine inanmazlar.
Bunun çeşit çesit sebepleri sunuluyor. Kur’anı Kerim yüzeysel olarak okunduğu ve bu şekilde anlaşılmadığı için Kuran ve bilim arasında çelişki olduğunu sonucuna varılır. Dolayısıyla Kur’an Allah taraftan gönderilmiş olamaz diye düşünülür.
Maalesef Müslüman Müfessirler bu konuda ortaklaşa sorumludur. Zira saçma sapan ve mantıksız mealler yazarak ya da her türlü rivayeti, gerektiği kadar incelemeden tefsirlerinde yer vererek kendi kendine Kuran’a itiraz etme imkânı sunarlar.
Fakat Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de (Vakıa Suresi, Ayet 80) şöyle buyuyor:
‘’Bu (Kur’ân’ın) hakikatine ancak temiz kimseler varabilirler.‘‘
Bunun için burada da aynı şey geçerli: Kur’an-ı Kerimi anlamak istiyorsak illaki Vadedilen Mesih’in (as) Kur’an anlayışına dönmek zorundayız.
Vadedilen Mesih (as) Kuranla ilgili hangi yanlış inanışları düzeltti? Buna bir göz atalım:
Müslümanlar Kur’an’ın mükemmel bir kitap olduğuna inanmasına inanıyorlardı, fakat Kuran’daki bütün ilimlerin eski ulemalar tarafından keşfedildiğini sanıyorlardı.
Vadedilen Mesih’in İkinci Halifesi Hz. Mirza Beşirüddin Mahmud Ahmed (ra) bunu böyle açıkladı:
‘‘Daha önce din bilginleri, filanca mesele filanca tefsirde yazılıdır derlerdi ve birisi yeni bir şey söylediğinde ona, bunun hangi tefsirde yazılı olduğunu bize göster, derlerdi. Ancak Vadedilen Mesih (as), tefsir yazarlarına öğreten Allah bize neden öğretmesin, dedi. Böylelikle o bizi, bir kuyunun içindeki kurbağa durumundan çıkararak denize dalan dalgıç haline getirdi.‘‘
Yani dedi ki Kur’an’ın içindekilerin hepsinin bir tek dönemin insanları tarafından anlaşılması mümkün değildir. İnsanoğlu gelişme kaydettikçe Kuran-ı Kerim’den yepyeni ilimler fışkırmaya devam edecektir. Zamanı geldiğinde onlar tam manasıyla anlaşılabilir.
3. Kuranı-ı Kerim bilimle çelişir!
Ondan sonra, Deistlerin Kur’andan yüz çevirmelerinin temel sebebi Kur’an’ın bilime uygun olmadığını zannetmeleridir.
Bu konuda yanıt vererek Vadedilen Mesih (as)’in söylediklerini yine ikinci Halife Hz. (ra)’ın bir alıntısıyla sunacağım:
‘‘O (yani Vadedilen Mesih (as)), bu hatayı düzelterek şöyle dedi: Bir tek Kur’an-ı Kerim öyle bir kitaptır ki o, doğa kanunları veya Allah’ın fiilinin önemini kabul eder ve bunun üzerinde ısrarla durur. Doğa veya zahiri kâinat ve Allah’ın kelamı arasında bir uyum ve ahenk vardır. Bundan dolayı Kuran-ı Kerim’in bilimsel gerçeklere aykırı olduğunu söylemek son derece yanlıştır. Allah’ın kelamı, Allah’ın yaptıklarına hiçbir zaman ters düşemez.
Doğa kanunlarına ters zannedilen Kuran-ı Kerim’deki olaylarla ilgili Vadedilen Mesih (as) şöyle dedi: Bunlarla ilgili iki ihtimalden birisi geçerlidir, ya insanların doğa kanunu olarak zannettikleri kanun, aslında doğa kanunu değildir veya o ayete yüklenen anlam doğru değildir. Nitekim Vadedilen Mesih (as) Kuran-ı Kerim’in ayetlerinin nasıl yanlış anlaşıldığı konusunda birçok örnekler sundu.‘‘
Bu konuda sunulan örneklerin en popüler olanı galiba Evrim teorisidir. Müslümanlar arasında yaygın olan, Hz. Adem’in altı bin sene önce ilk insan olarak yaratıldığı düşüncesinin bilime aykırı olduğu ispatlanmıştır. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim Allah tarafından gelmiş olamaz diye düşünülüyor.
Bu makalede insanın yaratışı ile ilgili Kur’an’ın anlattıklarını ayrıntılı olarak anlatamam. Zamanımız buna yetmez zaten. Fakat şu kadarını söylemem gerekir ki, Kur’an-ı Kerim’in hiçbir ayetinde, Hazret-i Adem ilk insan olarak tanıtılmadı. Aksine, insanın farklı farklı dönemlerden geçerek yaratıldığı çok net bir şekildi açıklandı. Hatta aşama aşama gelişim olmayan bir yaratışın, Allah’ın yüksek makamına aykırı olduğunu belirtildi.
Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
Nuh Suresi Ayet 14-15.
“Size ne oldu, Allah’tan hikmeti neden ummuyorsunuz? Hâlbuki O sizi, ilerleyip yükselme gücü vererek yarattı,”
Demek ki yaratışta bir gelişim ve ilerleme olmaması Allah’ın hikmetini aykırıdır.
Aslında anlatılan yaratış hikayesi Hristiyanların anlattığı hikayedir. Maalesef Müslüman müfessirler incelemeden buna kendi tefsirlerinde yer vermişler ve sanki tefsirlerini daha süslenmiş hale getirmeye çalışmışlar. Ve böylece Müslüman arasında da bu düşünce yayılmıştır.
Konuyu kapatırken bunu bilelim: Şayet çağımızda bilim ve mantığa uygun bir din ararsak, Vadedilen Mesih (as)‘ın sunduğu İslamiyet, yani İslam Ahmediyet’ten başkasını bulamayız.
Dolayısıyla bu Allah’ın büyük bir lütfudur ki O bize, Vadedilen Mesih’e (as) inanmayı nasip etti. Onun için Ahmedi olmamızın kıymetini bilelim. Ayrıca bu saadetimiz omzumuza büyük bir sorumluğu yüklüyor. Allah’a şükretmek için bir yandan biat sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışalım, diğer yandan da Vadedilen Mesih ve onun Halifesine yardım ederek Vadedilen Mesih’in mesajını yayalım. Allah bize bunu nasip etsin. Amin.