Fakirlerin sıkıntılarını kaldırmak için İslam’ın dört emri - Müslüman Ahmediye Cemaati

Fakirlerin sıkıntılarını kaldırmak için İslam’ın dört emri

Bu ilkeler uluslararası barış içindir. Uluslararası barış sağlanmadan iç barışla fayda sağlanamaz. Ama bununla beraber iç ıslah yani ferdin ıslahı da gereklidir. Bunun için ben şimdi İslam’ın iç ıslah için önerdiklerini sunacağım.

Verasetin dağıtılması

Bu gaye için İslam dört prensip ortaya koymuştur. Bunların her birinin gayesi fakirlerin sıkıntılarını kaldırmaktır. Toplumsal dengelerin bozulmasının büyük sebeplerinden birtanesi mirasın dağıtılmamasından kaynaklanıyor. Bunun neticesinde servet birkaç kişinin elinde toplanıyor, fakirler ise servet elde etmenin imkanlarından mahrum bırakılıyor. İslam bu kusuru ortadan kaldırmak için verasetin dağıtılmasını emretmiştir. Nitekim her ölünün serveti İslamî emirlere göre varisleri arasında dağıtılır. Netice olarak anne, baba, oğul, karı-koca, kısacası herkese belirlenmiş olan payı verilir. Hiç kimse bu payları arzuladığı gibi değiştirme hakkına sahip değildir. Tersine mirası Kuran-ı Kerim’in emrine göre dağıtmayan kimse günahkardır. İslamiyet haricindeki dinlerin bazısında sadece en büyük oğul mirasçı olur. Diğer dinlerde de durum pek farklı değildir. Mesela Manu’da  yazılanlara göre sadece erkek çocuklar mirasçı olarak kabul edilmiştir ve kızlara hiçbir şey verilmez. Bunun neticesinde bütün servet bir veya birkaç kişinin elinde toplanır ve fakirlerin gelişmesi engellenmiş olur. İslam’ın emrettiğine göre servet insanlar arasında dağıtılmadığı müddetçe ulusal ilerleme sağlanamaz. Mesela on erkek çocuğu olan birisinin elinde yüz bin lira varsa her birisine onbin lira verilecektir. Onların da üçer dörder oğlu olursa bu onbin daha da bölünecektir. Böylelikle servet elde etmek için herkes yeniden çabalamak zorunda kalacak ve atalarının servetinden güç alıp tembel oturmayacaklardır. İngilizler Pencap’ta toprak dağıttıklarında sadece en büyük oğul mirasçı olacaktır diye şart koşmuşlardı ama onlar şimdi bu şartı kaldırdılar.

Para biriktirmenin yasak olması

İkinci olarak İslam paranın yastık altında saklanmasını yasaklamıştır. O, parayı harcamaya veya onu bir şekilde çalıştırmaya insanları mecbur eder. Her iki şekilde de para elden ele dolaşacaktır ve insanlar ondan istifade edecektir. Ama birisi bunu yapmazsa İslam’a göre kıyamet gününde ona ceza verilecektir. Kuran-ı Kerim’in buyurduğuna göre bu dünyada altın ve gümüş biriktiren kimse kıyamet gününde onunla dağlanacaktır. Bu emrin hikmetine gelince insanlar altın ve gümüş biriktirmeye başlarlarsa fakir fukara iş bulamayacaktır. Ama eğer bu servet çalıştırılırsa alışverişte bulunan insanlar, aylıklarını veya yevmiyelerini alanlar bundan istifade edeceklerdir. Mesela birisi bir bina inşa etmeye başlarsa bunu kendisi için inşa etmesine rağmen, para harcandığı için birçok insanın rızıklanmasına vesile olacaktır. İslam boşu boşuna binalar inşa edip servetin yok edilmesinden de men etmektedir. Ama eğer birisi boş yere değil gerekli olduğu için bunu yaparsa demir ustaları, inşaat ustaları, işçiler vs. gibi insanlar iş bulacaklardır. Ama bunun tersine eğer birisi altın ve gümüşü evde biriktirmeye başlarsa diğer insanlar bundan faydalanamaz. Kısacası İslam para biriktirmeyi yasaklamaktadır. Aynen bunun gibi hanımların bir miktar takı yaptırmaları caiz ise de yüklü miktarda ziynet eşyası yaptırmalarını hoş görmez.

Faizin Yasak olması

Üçüncüsü İslam faizi yasaklamıştır. Faiz de paranın birkaç elde toplanmasına sebep olur. Sermayesi tükenmiş veya az olan ama itibarlı görünen ve kafası iyi çalışan bir kimse banka yetkilileriyle iyi ilişkiler kurmak suretiyle sermayeyi elde edip az bir müddet içinde beşe katlar ve birkaç sene içinde milyarder olur. Bu sistem dünyada büyük zararlara yol açmaktadır. Ülkemizdeki çiftçiler paralarının nasıl tefecilerin eline geçtiğini iyi bilirler. Eğer faize bulaşmadan idare etselerdi her çiftçi ailenin mali durumu bugünkünden çok daha iyi olurdu. Ama faiz sisteminden dolayı bir çiftçi tefeciden iki bin lira borç aldığı takdirde birkaç sene sonra bazen on bin lira sadece borç faizi olarak ödemesine rağmen alınan borcun ana parası hala ortada durmaktadır. Kısacası faiz insanoğlunun başına musallat olan büyük bir lanettir. O bir sülük gibi fakirin kanını emmektedir. Dünya, barışı teneffüs etmek istiyorsa faizi kaldırıp, sermayenin birkaç elde toplanmasına engel olmak zorundadır.

Zekat ve sadakaların ödenmesi

İslam, servetin birkaç elde toplanmasını yasaklamaktadır. Onun dağıtılmasını emrederek biriktirilmesinden meneder ama bununla fakirliğe çare bulunamaz diye bir soru ortaya atılabilir. Bunun cevabına gelince, İslam, fakirlerin haklarının ödenmesi için zekat ve sadakayı emretmiştir. Eğer bir kimsede altın, gümüş, ticari mal vesair şeklinde ne kadar servet bulunuyorsa ve üzerinden bir sene geçmişse, hükümet ondan yüzde iki buçuk yıllık vergi olarak tahsil ederek hazineye aktaracak ve ülkenin fakirlerinin refahı için harcayacaktır. Zekat adı verilen bu vergi sadece gelir üzerinden alınmayıp, sermaye ve kar, hepsinin toplamı üzerinden alınır. Böylelikle bazen yüzde iki buçuk, karın yüzde ellisi hatta daha fazlasına bile tekabül edebilir. Zekat emrine göre bir kimsede yüz lira birikmişse, bu birikim üzerinden bir sene geçtikten sonra iki buçuk lira zekat ödeyecektir. Böyle bir kimse eğer serveti bu şekilde biriktirmeye devam edersem az bir müddet sonra bütün servetim vergi şeklinde ödenip bitecektir, diye düşünecek ve netice olarak o, farkı kapatmak için birikimini ticarete yatıracaktır. Yatırım yapılınca sermaye dolaşmaya başlayacaktır. Böylece onun servetinden yüzde iki buçuk fakirlere dağıtılmasına ilaveten bu servetin yastık altında saklanmasından doğacak zararlardan ülke ve millet korunmuş olacaktır. Bu günlerde özellikle insanlar altın ve gümüş biriktirmeyi bir hastalık haline getirmişlerdir. Fakir fukaranın birçok ihtiyacı vardır. Onlar bugünlerde altının pahalı olduğunu biliyorlar. Netice olarak onlar, ihtiyaçlarını karşılamak için ellerindeki yüzük, küpe, kolye gibi az miktardaki ziynet takılarını satıyorlar. Bu şekilde satılan altın ve gümüşün hepsi, tefecilerin elinde birikmektedir. Bazı kimseler, Japonlar Hindistan’ı ele geçirirse paranın değeri kalmaz korkusuyla altın ve gümüş biriktirmektedirler. Ama bunlar, ülkeyi istila ettiği takdirde Japonların ilk olarak altın ve gümüşü talan edeceğini unutup, altının evlerinde korunmuş olacağını ama para sahiplerinin elinde hiçbir şey kalmayacağını düşünüyorlar. Bu sebepten dolayı altın fiyatları gitgide yükselmektedir. Kırk rupiden başlayan fiyatları 70 Rupiye kadar yükselmiştir. Ben, tefecilerin altın fiyatlarını yüz Rupiye yükselteceğiz dediklerini duydum. Bunun tersine İslam, paranın biriktirilmesini yasaklamakta, ama eğer gene de bir şekilde birikmiş ise onun üzerinden yüzde iki buçuk zekat olarak almaktadır. Böylelikle İslam, birikmiş olan sermayeyi, bundan istifade etsinler diye tekrar ülkenin fakirlerine aktarmaktadır. İslam dini insanları, sermayelerini mümkün olduğu kadar elden ele dolaştırmaya mecbur eder. İslamiyet’in emirlerine uyulduğu takdirde en cimri olanın sermayesinden dahi dünya istifade edebilir, fakirlere iş imkanı sağlanır ve yüzde iki buçuk zekat ayrıca alınır.

İslam’da ferdi mülkiyet

İslam, sermayede herkesin hakkı olduğunu kabul etmesine rağmen, ferdi mülkiyet hakkını reddetmeyip tanımaktadır. Ama ferdi mülkiyete sahip olan kimse bir emanetçi hükmündedir. Bununla birlikte yukarda beyan edilenlerden anlaşıldığı gibi İslam, ferdi mülkiyete sahip olanın elinde toplanan gücü zayıflatmak için uygun tedbirlere başvurur.

Hz. Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed

Deizm Nedir? İddiaları nelerdir?

Bir Öncekini Oku

Çağımızın sorunlarına İslam’ın Çözümü

Bir Sonrakini Oku

Deizm Nedir? İddiaları nelerdir?