Birisi necata doğru ilerlediğini nasıl anlayabilir? Bunun bazı belirtilerini bilmekte fayda vardır. Birincisi Hz. Ayşe’nin rivayet ettiği bir hadistir. Anlattığına göre Peygamber Efendimiz şöyle dua ederdi;
Ya “Rabbim beni iyilik işleyince mutlu olup ve kötülük işleyince mutsuz olan; istiğfar edenlerden yap.”[1]
Bu bir belirtidir. Eğer birisi kendisi hakkında necata doğru gidip gitmediğini öğrenmek istiyorsa kendisini incelesin. İyilik yapınca kalbi mutlu oluyor mu? Kötülük işleyince kötü hissediyor mu; hemen istiğfar ediyor mu? Eğer ediyorsa o zaman bazen kötülük işlese bile yönü doğrudur; necata doğru gidiyordur.
İkinci belirti şudur ki insan kendi günahını kendisinden saklamasın. Kûr’ân-ı Kerîm şöyle der;
“Onlar ki fena bir şey yaptıkları zaman veya kendilerine zulmettiklerinde hemen Allah’ı anarlar; günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten Allah’tan başka günahları kim affedebilir ki. Onlar yaptıkları fenalık üzerinde bile bile ısrar etmezler. Bunların yaptıklarının karşılığı Rableri tarafından (gelecek olan) mağfiret ile altından ırmaklar akan bahçelerdir. Orada ebedi olarak kalacaklardır. Çalışanlara bu ne güzel mükâfattır.”[2]
Bu ayet gösteriyor ki günahı işledikten sonra gerçek pişmanlık duyan birisi hemen nefsini ıslah etmeye kalkışır. Onun kalbi yaptığını savunmaya çalışmaz. Böyle birisi necat yolunda ilerliyordur. Yani günah işleyince “yaptığım doğrudur” diye ısrarcı olmamak da necata doğru yürüyor olmanın göstergesidir.
Üçüncü alameti şudur ki iyilik yaptıktan sonra kalbinde iftihar, kibir ve kendini beğenmişlik oluşmasın. Eğer iyilik yapmasına rağmen hiç kibir oluşmuyorsa necata doğru yürüdüğü anlaşılır. Sebebi de şudur ki necat aslında Allah’a yakın olmak demektir. Kendini beğenmişlik ve kibir ancak insanın etrafı kendisinden küçük insanlarla doluysa oluşur. Etrafında hep yüce insanlar olursa küçücük iyilikler kibir yaratmayacaktır. Ruhani yolculuğuna çıkınca git gide daha ermiş insanların seviyesine çıkacağı için ruhani olarak etrafı hep kendisinden büyük olanlarla dolu olacaktır. Bu durum kibri yaratmaz. Eğer iyilikler yapmasına rağmen kibir oluşmuyorsa necata doğru gidiyordur.
Dördüncü alameti şudur ki işlerinde riyakârlık olmayacaktır. Yani diğer insanlara göstermek için yapmayacaktır. Eğer birisi yaptıklarını inceleyip dürüstçe “ben bunları sadece Allah için yapıyorum; kimseye göstermek için değil” diyebiliyorsa bilsin ki necata doğru ilerliyordur. Allah için yapılan iş necata götürür ve doğal olarak insan kimin için bir şey yaparsa onu göstermek ister. Eğer birisi sadece Allah’a göstermek istiyorsa; sırf O’nun ile paylaşıyorsa muhakkak necata giden yollardadır.
Beşinci alamete göre kalbinde tüm insanlara karşı hissettiği dert ortaklığının artması gerekir. Eğer artıyorsa necata gidiyordur. Sebebi de şudur ki bir çocuk anne babasından ayrılınca; uzak olunca küçük çocuklar bile onu döverler ama anne babasının yanındaysa büyükler bile ellerini kaldırmaya cesaret etmezler. Necat Allah’a yaklaşmak; yakın olmak demektir ve O da tüm insanlar için anne baba gibidir. Ona yaklaşan birisi onun çocukları olan diğer insanlara karşı sevgi ile dolacaktır. Onlara zarar vermek aklının ucundan bile geçmeyecektir.
Altıncı alameti şudur ki Allah’ın işini kendi işi sansın. Yani dini işlerini birer vazife bilsin. Din zarar görüyorsa aynen kendisi zarar görmüş gibi olsun. Geçenlerde burada bir olay olmuştu. Birisi cemaatin parasını bir yerden getirirken kaybetti. Şimdi bunu duyan birisi gülüyorsa bilsin ki durumu iyi değildir. Dini zararını kendi zararı sanan birisi necata doğru yürüyordur.
Yedinci alameti şudur ki böyle birisinin irfanı artar; aynen bir pencerenin açılınca rüzgârı içeri aldığı gibi irfanı içeri alan kalp penceresi açılır. Böyle birisi hoş kokulu bir teması hisseder. Bu ancak kendisinin hissedebileceği bir şeydir; bir iç ihsasıdır.
Sekizinci alameti şudur ki Allah’ın ismini duyar duymaz (büyük bir hükümdarın önündeymiş gibi) sakinleşir; durur. Ne kadar coşmuş olursa olsun; ne kadar öfkeli olursa olsun O yüce ismi duyar duymaz akan sular durur ve yaptıklarını değerlendirmeye başlar. “Acaba bu yaptıklarım O’nun şanına ters olmasın” diye kendi kendine sorar. Birisi böyle hissederse bilsin ki doğru yoldadır. Necata doğru yürüyordur.
Dokuzuncu alameti şudur ki böyle birisi kendi eksiklerinden haberdar ediliyor. Allah’a yaklaşan birinin gözüne en ufak eksiklikler bile batmaya başlar. Yanlış olduklarına dair deliller de bulur.
Onuncu alameti şudur ki böyle birisi inanılmaz ince iyilikleri fark etmeye başlar; yapmaya gayret gösterir. Daha önce aklının ucundan bile geçmeyen bazı şeylerin aslında iyilik olduğunu anlar ve yapar.
Onbirinci alameti şudur ki böyle birisi ne olursa olsun Allah’ın rızasında razı olur. Bu, bir sıkıntıya düşünce tedbir almaz; kurtulmaya çalışmaz anlamına gelmiyor. Muhakkak tedbir alıyor ama işe yaramazsa üzülmüyor; mutlu kalıyor. Sebebi de şudur ki birisinin arkadaşlığına güvenen birisi hiçbir zaman “beni o kadar zorlar ki öldürür” gibi şeyler düşünmez. Anne çocuğa zorluk çektirirse çocuk hiç “bu beni öldürecektir” diye düşünür mü? Kesinlikle hayır. Aynı şekilde kendisini Allah’ın kucağında oturan bir bebek gibi hisseden birisi de “ne kadar musibetler gelirse gelsin; Allah beni helak olmaktan kurtaracaktır” der.
[1] Müsned Ahmed bin Hanbel
[2] Al-i İmran (3) sûresi, ayet 136-137