Hz. Resulüllah (S.A.V.) fakir zümrelerin durumunu düzeltmek ve toplum içindeki mevkilerini yükseltmek yolunda her türlü tedbire başvurmaktan bir an bile geri durmazdı. Bir gün sahabeleriyle otururken tesadüfen yanlarından zengin bir adam geçti. Hz. Resulüllah (S.A.V.) sahabelerden birine bu adam hakkında ne düşündüğünü sordu. Sahabe şu cevabı verdi: “Hali vakti yerindedir ve iyi ailedendir. Bir kızla evlenmek isterse isteği müsait karşılanır; birisi için şefaatte bulunsa ricası kabul edilir”. Biraz sonra, görünüşe nazaran fakir ve varlıksız olan başka bir adam geçti. Hz. Resulüllah (S.A.V.) aynı sahabeden bu adam hakkında ne düşündüğünü sordu. Sahabe şöyle cevap verdi: “Ya Resul Allah, o fakir bir adamdır. Bir kızla evlenmek istese isteği müsait karşılanmaz. Birisi için şefaatte bulunsa ricası reddedilir. Birisiyle konuşmak görüşmek istese, ona aldırış edilmez.” Bunu işiten Resulüllah (S.A.V.) şu mütalâada bulundu: “Bu fakir adamın değeri bütün kâinatı dolduracak kadar altının değerinden daha fazladır.” (Buhari, Kitab el-Rikak)
Medine’de Mescidi Nebeviyi her zaman temizleyen fakir bir Müslüman kadın vardı. Hz. Resulüllah (S.A.V.) bir kaç gün bu kadını mescitte göremedi ve başına bir şey mi geldi diye sordu. Kendisine onun öldüğünü söylediler. Hz. Resulüllah (S.A.V.): “O öldüğü zaman bana niçin haber verilmedi? Cenaze namazına iştirak etmek isterdim. Belki de fakir olduğu için, onu hürmete şayan görmediniz. Bu doğru değil. Beni onun mezarına götürün “dedi; ve sonra kadının mezarına gidip onun için dua etti (Buhari, Kitab el-Salat). Saçları birbirine karışmış, üstleri başları toza toprağa bulaşmış bir takım insanlara hali vakti yerinde olanlar iyi gözle bakmazlar amma bunların Hz. Allah (C.C.) indindeki değeri öyle yüksektir ki, Allah’ın (C. C.) lûtfuna güvenerek belli bir işin belli bir sonuca varacağını Allah (C.C.) adına yemin edip söyleseler Allah (C.C.) onların sözünü doğru çıkarır, derdi (Muslim, Kitab el-Bir vel-Sila).
Bir gün sahabelerden bir kaç azadlı köle bir yerde oturmuş sohbet ediyorlardı. Mekke’nin fethine kadar Müslümanlarla dövüşmüş ve ancak Mekke fethedildiği sıralarda İslâm’a gelmiş bulunan Kureyş reislerinden Ebu Süfyan tesadüfen yanlarından geçti. Bu sahabeler, Ebu Süfyana hitap ederek, Allah’ın (C.C.) İslâmiyet’e bahşettiği zaferi ona hatırlattılar. Hz. Ebu Bekir (R.A.) bunu işitti, ve Kureyşlileri küçük düşüren bir olayın bir Kureyş reisine hatırlatılmasını tasvip etmeyerek mezkûr sahabeleri azarladı. Ondan sonra Hz. Ebu Bekir (R.A.) Hz. Resulüllah’a (S.A.V.) gidip hadiseyi anlattı. Hz. Resulüllah (S.A.V.) “Ya Ebu Bekir! Allah’ın (C.C.) bu fakir kullarının hislerini belki de rencide etmişsindir diye korkuyorum. Eğer vaziyet böyle ise Allah (C.C.) senden razı olmaz” dedi. Hz. Ebu Bekir (R.A.) derhal bahis konusu sahabelerin yanına döndü ve “Kardeşlerim, söylediğim söz sizi gücendirdi mi?” diye sordu. Onlar da buna karşı “Hayır, sözüne gücenmedik. Allah (C.C.) seni affetsin!” cevabını verdiler (Muslim, Kitab el-Fadail).Hz. Resulüllah (S.A.V.) bir taraftan fakirlerin riayet görmesini ve rencide edilmemesini ısrarla isteyerek ihtiyaçlarını karşılamağa çalışırken, diğer taraftan da kendilerine izzeti nefs duygusu aşılamağa ve dilenmemeği öğretmeğe uğraşırdı. Fakir bir insana yaraşan şey bir iki hurma tanesi veya bir iki lokma yiyecekle kanaate meyletmemek, fakat ne kadar sıkıntıda olursa olsun bir şey istemekten çekinmektir, derdi (Buhari, Kitab el-Kûsuf).
Diğer cihetten, bir kaç fakir kişi davet edilmedikçe hiç bir ziyafet hayırlı uğurlu olmaz, derdi. Hz. Ayşe (R.A.) nin rivayetine göre, bir gün fakir bir kadın, iki küçük kızıyla beraber, kendisini ziyarete geldi. Evde bir hurma tanesinden başka bir şey yoktu. Bu hurmayı o fakir kadına verdi. Kadın hurmayı ikiye bölüp kızlarına birer parça dağıttı ve sonra ayrılıp gittiler. Hz. Resulüllah (S.A.V.) eve geldiğinde Hz. Ayşe (R.A.) bunu kendisine anlattı ve Resulüllah (S.A.V.) de “Fakir bir insanın kızları varsa ve onlara saygı ile muamele yaparsa, Allah (C.C.) o insanı cehennem azabından kurtarır” dedi ve sonra şu sözleri ilâve etti: “Allah (C.C.) o kadını, kızlarına karşı gösterdiği saygıdan ötürü, cennete koyacak” (Muslim). Bir gün, hali vakti yerinde olan sahabelerden Sa’adin, ticareti ve serveti ile övündüğünü Hz. Resulüllah’a (S.A.V.) söylediler. Hz. Resulüllah (S.A.V.) bunun üzerine “Kimse servetinin veya mevkisinin veya kudretinin sadece kendi gayretiyle veya şahsî teşebbüsüyle elde edildiğini sanmasın. Kudretiniz, mevkiiniz ve servetiniz hep fakirler vasıtasıyla kazanılmıştır” dedi. Hz. Resulüllah’ın (S.A.V.) dualarından biri şu idi: “Yarabbi! Sağlığımda beni alçak gönüllü yap ve öldüğümde beni alçak gönüllü yap ve kıyamet günü beni alçak gönüllülerle haşreyle” (Tirmizi, Ebvab el-Zuhd).
Sıcak bir yaz günü Hz. Resulüllah (S.A.V.) sokakta giderken, bir yerden bir yere ağır yükler taşıyan çok fakir bir Müslüman gördü. Onun hiç de güzel olmayan siması kalın bir toz ve ter tabakasıyla daha da cazibesiz bir şekle girmişti. Hüzünlü ve gamlı bir görünüşü vardı. Hz. Resulüllah (S.A.V.) arkadan usulcacık ona yaklaştı, ve çocukların “Bil bakalım kimdir?” oyunu oynarken yaptığı gibi, ellerini uzatıp onun gözlerini kapadı. Fakir adam elleriyle Hz. Resulüllah’ın (S.A.V.) vücudunu yoklayarak kim olduğunu bildi. İhtimal ki, kendi gibi bir fakire Hz. Resulüllah’ın (S.A.V.) muamelesinden sevinip cesaret alınca, belki de Hz. Resulüllah’ın (S.A.V.) kendisine ne derece şefkat ve yakınlık göstereceğini anlamak isteyerek, tozlu topraklı ve terli vücuduyla Resulüllah’ı kucakladı. Hz. Resulüllah (S.A.V.) ona gülümsedi ve yaptığı şeyden vazgeçmesini söylemedi. Adamcağızın neşesi iyice yerine geldikten sonra Hz. Resulüllah (S.A.V.) ona “Bir kölem var. Onu satın almak isteyecek biri çıkar mı dersin?” diye sordu. İhtimal ki dünyada kendisine Resulüllah’tan (S.A.V.) başka kıymet verecek kimse bulunmadığını takdir eden adam içini çekti ve “Ya Resul Allah! Bu dünyada beni satın almak isteyecek kimse bulunmaz” cevabını verdi. Hz. Resulüllah (S.A.V.) buna “Hayır, hayır. Öyle dememelisin. Allah indinde kıymetin çok büyüktür” diye mukabele etti. Hz. Resulüllah (S.A.V.) fukaranın refahıyla şahsen ilgilendiği gibi, başkalarını da aynı şekilde harekete her zaman teşvik ederdi. Hz. Ebu Musa Eş’ari’nin (R.A.) rivayetine göre, muhtâç bir kimse Hz. Resulüllah’a (S.A.V.) gelip bir istekte bulunsa, Hz. Resulüllah (S.A.V.) etrafındakilere “Siz de bu isteği yerine getirin ki bir hayır işlemeğe iştirak edip sevap kazanasınız” derdi (Buhari ve Muslim). Maksadı, bir taraftan fakirlere yardım duygusunu sahabelerinin zihnine yerleştirmek ve diğer taraftan da hali vakti daha iyi olan din kardeşlerinin kendilerine karşı sevgi ve sempati beslediğini muhtaçlara ve fakirlere anlatmaktı.