Hindistan’ın Pencap bölgesinde bulunan Kadiyan adlı yerden şöyle bir ses yükseldi:
“Canım elinde bulunan Yüce Rabbimin (cc) adıyla yemin ederim ki, Hz. Resulüllah’ın (sav) haber verdiği Mesih-i Mev’ud benim. (Hz. Resulüllah’ın (sav) önceden verdiği bu haber) Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim ve diğer doğru hadis eserlerinde bulunan hadislerde mevcuttur. Allah benim şahidim olsun. Nitekim şahit (tanık) olarak O yeter.” [1]
“Yüce Allah’ın (cc) bu aciz kulu (Müslümanların) iç anlaşmazlıkları son haddine vardığı zaman gelmiştir. Bugün Müslümanların her fırkası ötekileri kafir saymaya başlamıştır. Bu tefrika (anlaşmazlık) anında Ümmet-i Muhammed (sav) bir hakeme (kadı) muhtaç idi. İşte Yüce Rabbim (cc) beni “Hakem” olarak göndermiştir.” [2]
“Hak Teala (cc) tam bir sapıklık ve fitne anında, bu acizi, H. 14’üncü yüzyılın başında, Allah’ın mahlukatını ıslah etmek gayesiyle göndermiştir. Bu yüzyılın, İslamiyet’i zarara uğratmış olan büyük bir fitnesi, Hıristiyan papazların fitnesi olduğuna göre, Yüce Rabbim (cc) bana Mesih-i Mev’ud ismini vermiştir. Şimdi bu isim, yani Mesih-i Mev’ud ismi, bizim Peygamberimize (sav) haber verilmiş olan bir zatın ismidir. Hak Teala (cc) Teslis inancının (yani bugünkü Hıristiyanlığın) üstünlüğü anında, bu adı taşıyan bir müceddidin geleceğini ve “kesr-i salibin” (yani bozuk Hıristiyanlık inancının yerle bir edilmesinin) bu müceddidin eliyle olacağını vaat etmiş idi. Onun için Sahih-i Buhari’de bu müceddid izah edilmiş ve Ümmet-i Muhammed (sav) arasından bir imam olacağı ve haç (inancını) kıracağı beyan edilmişti. Önceden verilmiş olan haberlerde onun haç inancını savunan (Hıristiyan) dininin üstünlüğü zamanında geleceğine dair bir işaret vardı. İşte Yüce Rabbimiz (cc) vaadine göre davrandı ve bu acizi H. 14’üncü yüzyılın başında gönderdi. Keza bana, haç inancını savunan dini (Hıristiyanlık) yok etmek ve yenilgiye uğratmak gayesiyle İlahî silahı bahşetmiştir.” [3]
Yüce Rabbimizin (cc) pak ve mütehher (temiz) vahyi ile kendisi tarafından vadedilen Mesih ve Mehdi; keza iç ve dış anlaşmazlıklar için “Hakem” olduğum bana bildirilmiştir.” [4]
“Eğer iman sahibi kimseler iseniz, şükrediniz ve şükür secdelerine kapanınız ki sizin büyüklerinizin beklediği ve beklerken vefat ettiği zamana kavuştunuz. Birçok ruh onu arzu ederken (bu dünyadan) göçmüştür (ve sizler o zamanı buldunuz.) Şimdi bu zamana değer verip vermemek yahut ondan istifade edip etmemek sizin elinizdedir. Ben şunu sık sık beyan edeceğim ve onu belirtmekten asla duramam ki tam zamanında mahlûkatın ıslahı için gönderilmiş olan yalnız benim. (Gönderilişimin gayesi) dinimizi yeniden taze bir şekilde kalplere yerleştirmektir.” [5]
“Geleceği beklenmekte olan Mesih ancak benim. İsterseniz kabul ediniz. Duymak için kulakları bulunan duysun; insanların gözünde acayip ise de bu, Yüce Rabbimizin (cc) işidir. [6]
“Hz. Resulüllah’ın (sav) hadisine göre Hicri 14’üncü yüzyılda gelmesi beklenen müceddid (dinimizi tazeleyen) ancak benim.” [7]
“Hak Teala (cc) bu (içinde bulunduğumuz) zamanın durumunu görerek ve yeryüzünü envai çeşit fasıklık, masiyet (Allah’ın buyruklarını çiğnemek) ve sapıklık ile dolu bulunca, tebliğ-i Hak (doğruyu insanlara tavsiye etmek) ve ıslah için beni göndermiş ve görevlendirmiştir. Dünya insanları H. 13’üncü yüzyılı bitirerek H. 14’üncü yüzyılın başına ulaşmış idiler. İşte tam o sırada O’nun buyruğuna tabi olarak, hem yazılı broşürler hem de konuşmalar vasıtasıyla şu ses yükseltmeye başladım ki bu yüzyılın başında Hak Teala (cc) tarafından tecdid-i Din (İslam dininin tazelemek) gayesiyle gelecek olan kimse işte yalnız benim. (Gönderilişimin gayesi de şudur ki) yeryüzünden kalkmış olan imanı tekrar (yeryüzüne) yerleştireyim. Keza Yüce Rabbimden (cc) kuvvet bularak ve ancak O’nun elinin çekiciliğiyle dünya (insanlarını) ıslah (edeyim) ve takva ile doğruluğa çekeyim. (Ayrıca) onların inanç ve amel yanlışlıklarını uzaklaştırayım. Bunun üzerine birkaç yıl geçince, vahy-i İlahî vasıtasıyla benim öteden beri ümmete geleceği vaat edilmiş bulunan Mesih; keza İslamiyet’in düşüklüğü anında (geleceği vaat edilmiş bulunan) Mehdi olduğum bana apaçık bildirildi. (Bu Mehdi) sapıklık yayıldığı zaman, doğrudan Hak Teala’dan (cc) hidayeti elde edecekti. Takdir-i İlahi’ye göre (bu Mesih ve Mehdi) İlahi sofrayı yeniden insanlara sunacaktı. Hz. Resulüllah (sav) geleceğine dair bin üç yüz sene önce müjde vermişti. İşte o ancak benim. Bu konuda mukalemat-ı İlahiye ve muhatabat-ı Rahmaniye (Yüce Allah’ın benimle yaptığı konuşmalar) o derece açık olarak ve tevatür ile (üst üste) bana indirildi ki hiçbir kuşku yahut şüphe için bir yer kalmadı. Bana indirilen her vahiy çelik bir çivi gibi kalbime saplanıyordu. Bütün bu mukalemat-ı İlahiye (Yüce Allah’ın indirdiği kelimeler) önceden verilmiş öyle yüce haberlerle doluydu ki apaydın olarak (zamanında) gerçekleşmekteydi.” [8]
“Son zamanın müceddidi (İslam dinini tazeleyici) olan Mesih-i Mev’ud (Vadedilen Mesih) ancak benim.” [9]
“Yüce Allah (cc) bu çağı karanlık bularak ve dünya (insanlarının) gaflet, dinsizlik ve şirk içine batmış olduklarını görerek; (keza) iman, doğruluk, takva ile doğru yolda yürümenin ortadan kalktığını müşahede ederek beni göndermiştir. (Benim gönderilişimin gayesi de şudur ki) O, dünyada ilmî, amelî, ahlakî ve imânî doğruluğu tekrar yerleştireyim.” [10]
Aynı eserde Arapça olarak şöyle bir yazı vardır: Yani: (Yüce Rabbimin C.C.) en büyük ihsanlarından biri şudur ki O, beni bu yüzyıl ve bu zaman için “İmam ve Halife” yapmıştır. (Keza) O, beni bu yüzyılın başında “Müceddid” olarak tayin etmiştir. (Gayesi de şudur ki) ben insanları karanlıktan aydınlığa doğru çıkarayım ve sapıklık ile fesat yollarından takva yoluna döndüreyim. [11]
“Sonunda şu da açık olsun (ve bilinsin) ki benim bu zamanda Yüce Allah (cc) tarafından gelmem yalnız Müslümanların ıslahı uğruna değildir. Aksine, Müslümanlar, Hindular ve Hıristiyanlar; her üç milletin ıslahı maksudumdur. Hak Teala (cc) beni nasıl Müslümanlar ve Hıristiyanlar için Mesih-i Mev’ud (Vadedilen Mesih) olarak gönderdiyse, aynı şekilde ben Hindular için “Evtar” (peygamber) olarak gönderildim.” [12]
“Hz. Mesih’in (as) yaratılışıyla çok özel bir benzerliğim vardır. Nitekim bu benzerlikten dolayı, çarmıh inancını paramparça etmek gayesiyle, Hz. Mesih’in adıyla gönderilmişimdir.” [13]
“Yüce Rabbimizin (cc) maslahatı ve hikmeti, Hz. Resulüllah’ın (sav) ifaze-i ruhanisinin (manevi olarak feyiz ve bereket vermek) kemalini ispat etmek üzere, kendi feyizin bereketiyle beni “Nübüvvet” (peygamberlik) mertebesine ulaştırmıştır ve bana bu yüce mertebeyi bahşetmiştir. Onun için ben yalnız “Nebi” (peygamber) olarak adlandırılamam. Aksine bir yönden Nebi ve diğer yönden Ümmetî (Ümmetten birisi)yim. Yani benim peygamberliğim (nübüvvet) Hz. Resulüllah (sav)’e tabidir; gerçek (anlamda) bir peygamberlik değildir.” [14]
“Ben, Yüce Allah (cc) ile hemkelam olmak (konuşmak) şerefi ile şereflendirildim. O, çoklukla benimle konuşmakta ve kelam yapmakta; (keza) benim sözlerime cevap vermekte ve birçok gayb konularını bana açmaktadır… Bu manada ben hem “Nebi” hem de “Ümmetî”yim. Bunun gayesi, Hz. Resulüllah (sav)’in önceden verdiği; Gelecek Mesih hem benim Ümmetim arasından olacak, hem de nebi olacak, sözünü yerine getirmektir.” [15] “(Yüce Allah C.C.) benim hakkımda: Buyurmuştur. Yani: Bütün nebilerin özelliklerini taşımakta olan Allah’ın bir resulü. Onun için her nebinin şanının bende bulunması gereklidir. (Keza) her nebinin bir sıfatının benim vasıtamla belirlenmesi gerekir. Ancak Yüce Rabbimiz (cc) ilk olarak, İbn-i Meryem’in (İsa Mesih) sıfatlarını bende belli etmek istemiştir.” [16]
[1] Melfuzat; c.1; s.327
[2] Kitab-ül Beriye; Ruhani Hazain; C.13; S. 257
[3] Kitab-ül Beriye; Ruhani Hazain; c.13; s.358-359
[4] Arbain No:1; Ruhani Hazain: C.17; S.345
[5] Feth-i İslam; Ruhani Hazain; C.3; S.8
[6] Feth-i İslam; Ruhani Hazain; C.3; S.8
[7] Tiryak-ül Kulûb; Ruhani Hazain; C.15; S.165
[8] Tezkiret-üş Şehadeteyn; Ruhani Hazain; C.20; S.3-4
[9] Hakikat-ül Vahiy; Ruhani Hazain; C.22; S.201
[10] Ayna-yı Kemalat-ı İslam; Ruhani Hazain; C.5; S.251
[11] A.G.E; Ruhani Hazain; C.5; S.423
[12] Lecture Sialkot; S.33
[13] Feth-i İslam; Ruhani Hazain; C.3; S.11; Dipnot
[14] Hakikat-ül Vahiy; Ruhani Hazain; C.22; S.154; Dipnot
[15] Ahbar-ı Aam; Lahor; 26 Mayıs 1908
[16] Tetimme Hakikat-ül Vahiy; Ruhani Hazain; C.22; S. 520