4 Ekim 2023
V. Halifatu’l Mesih Hazretlerinin (aba) 24 Eylül 2023 Pazar günü, 2023 İngiltere Lacna İmaillah Ulusal toplantısında yaptığı kapanış konuşmasının resmi metnidir
V. Halifetu’l Mesih Hazretleri (aba) teşehhüd, teavvuz ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle buyurdu:
‘1922 yılından 1923’e geçişte Kadiyan’da, II. Halifetu’l Mesih Hazretleri tarafından kurulmuş olan Lacna İmaillah, Allah’ın lütfuyla bu sene yüzüncü yılını kutlamaktadır
Kadiyan’da yalnızca birkaç hanımla başlayan Lacna İmaillah, Allah’a hamd olsun bugün, dünyanın her yerinde tesis edilmiştir. Bunun bir mutluluk vesilesi olduğu yerde şunu da unutmamalıyız ki, bizler kutlama yapmak için bahane arayan dünyevi ya da seküler gruplar gibi değiliz, keza sadece 100 yıllık bir varoluşa ulaşma düşüncesi, kime yetebilir ki? Aksine böylesi aşamalar, coşku ve sevinç yerine üzerinde düşünmemiz için vesile keza Yüce Allah’a lütuf ve nimetleri için şükranlarımızı ifade etmek için de bir fırsat olmalıdır. Gerçek kutlama zamanı ise, ancak Lacna İmaillah’ın kuruluş amaçları tamamlandığında gelecektir.
Aslında II. Halifetu’l Mesih Hazretleri (ra) Lacna İmaillah’ı ve diğer yardımcı teşkilatları kurduktan sonra, bunların amaçlarını ve sorumluluklarını da açıkça belirlemiştir. Muslih Mevud Hazretleri (ra) Lacna’ya hitaben yapmış olduğu muhtelif konuşmalarda, kendisinin yüksek umut ve beklentilerini açıkça beyan etmiştir. O, hiçbir Ahmedi hanımın kendisini hiçbir erkekten aşağı görmemesi ya da onun gölgesinde saklı kalmaması gerektiğine açıklık getirmiştir. Kadın ve erkek her bakımdan eşittir.
Örneğin Yüce Allah ile münasebet kurmak bakımından Allah’ın erkeklerden Kendisine teslim olmalarını, O’na ibadet etmelerini ve Yaratanları ile diri bir bağ kurmalarını emrettiği her yerde O, aynısını kadınlardan da istemiştir. Yüce Allah’ın ve Hazreti Peygamberin (sav) emirlerine uygun olarak hanımların ev ve aile ortamlarını korumaları, özellikle de çocuklarını yetiştirmekte temel bir rol oynamaları gerektiği kesinlikle doğrudur. Aynı zamanda Muslih Mevud Hazretleri (ra) şuna da açıklık getirmiştir ki, Ahmedi hanımlar, özellikle İslam’ın öğretilerini aktararak toplumlarına hizmet etmek ve toplumun refahı için çaba göstermekle yükümlüdürler.
Bundan dolayı hiçbir Ahmedi Hanım, tebliğin sadece erkekler için olduğu yanılgısına düşmemelidir. Aksine sizler, İslam’ın değerlerine ve inançlarına uygun yaşayarak, keza onun mesajını her tarafa duyurarak, İslam’ın öğretilerini yaymayı göreviniz olarak kabul edin. Lacna mensupları olarak dünyaya İslam’ın ne olduğunu ve gerçekte neyi temsil ettiğini göstermek size bağlıdır.
Günümüz dünyasında kadın hakları konusunda çok şey söylenmekte ve düzenli olarak İslam karşıtı yanlış iddialar ortaya atılmaktadır. Eğer Müslüman bir hanım böylesi iddialara inancını gururla sergileyerek ve İslam’ın kadın haklarını nasıl koruduğunu bilmeyenleri eğitmek için aklını ve olumlu deneyimlerini kullanarak doğrudan cevap verecek olursa, bu herhangi bir erkeğin onun namına cevap vermesinden çok daha büyük bir ağırlığa sahip olacaktır. Böylece Muslih Mevud Hazretleri (ra), bu muazzam ahlaki ve manevi hedeflerin yerine getirilmesi için, yüzyıl önce Lacna İmaillah’ı kurmuştur.
Şimdi, onun Lacna’ya yapmış olduğu konuşmaların birinden faydalanarak, Müslüman Ahmedi hanımların talip olmaları gereken inanç standardından söz edeceğim.
Lacna İmaillah’a hitap ederken Muslih Mevud Hazretleri (ra), söz konusu dini yükümlülükler olduğunda bir erkek ile bir kadın arasında hiçbir fark olmadığını belirtmiştir. Nitekim Yüce Allah, Kuran-ı Kerim’de Nisa Suresi 2. Ayet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır:
خَلَقَ مِنۡھَا زَوۡجَھَا
Yani O, erkek ve kadınları eş olarak yaratmıştır. Bu, onların aynı sorumluluklara sahip oldukları ve yaptıklarından dolayı Yüce Allah tarafından eşit şekilde sorumlu tutulacakları anlamına gelmektedir.
İslam’ın bir iş bölümü öngördüğü doğrudur, öyle ki erkeklere ailelerinin geçimini sağlama konusunda temel sorumluluk verilirken, kadınlara ise ev işlerini yürütmek ve çocuklarını ahlaki açıdan eğitmek gibi birincil görevler belirlenmiştir. Bu ayrıma bakmadan İslam, kız çocukların ve kadınların eğitiminin önemini büyük ölçüde vurgulamıştır, öyle ki onların potansiyelleri ortaya çıksın ve toplumları için birer değer haline gelsinler.
Bunun ötesinde eğitim görmek, annelerin çocuklarını, toplumlarına olumlu katkıda bulunan çok yönlü ve sorumlu vatandaşlar olarak yetiştirmelerini ve yönlendirmelerini mümkün kılacaktır. Dolayısıyla, bir erkek ve bir kadının sorumluluklarında bir dereceye kadar farklılık bulunsa bile, İslam kendilerine insan olarak değerleri, keza his ve duyguları bakımından eşit haklar belirlemiştir.
Bu yüzden Ahmedi kadınlar, dini yükümlülüklerini Rablerinin rızasını elde etmek ve O’nun ödül ve nimetlerine nail olmak için bir fırsat olarak görmelidirler. O, krallarının huzuruna gelen iki kişinin örneğini verdi. Bir tanesi başkalarının hor gördüğü ve tiksindiği bir suçluydu. Suçlu olan hükümdarın önünde mahkûmiyetinden korkarak dehşet içinde duruyordu. Kralın huzuruna çıkan diğer kişi ise, amacı hükümdara devlet meseleleri hakkında bilgi vermek olan seçkin bir generaldi. Halk ve saray mensupları suçluyu küçümsediklerini gizleyemezken, madalyalar takılı generalin heybeti karşısında hayret içinde kalıp, kralın ondan nasıl hoşnut olduğunu gözlemlemekteydiler. Söz konusu manevi ve ahlaki yükümlülüklerimiz olduğunda, bizler hayatlarımızı Yüce Allah’ın emrine göre yaşamaya çalışmalıyız ki, O’nun huzuruna çıktığımızda, rezil bir suçlu gibi utanç içinde değil, kendisinden istenen her şeyi yerine getiren general gibi orada bulunalım.
Bundan sonra Muslih Mevud Hazretleri (ra), Peygamber Efendimizin (sav) ve İsa Peygamber’in (as) hayatlarının Allah’ın diğer peygamberlerinden çok daha ayrıntılı bir şekilde belgelendiğini ve korunduğunu beyan etmiştir. Her iki devirde de şerefli manevi mertebeler elde etmiş salih hanımlar bulunuyordu.
İsa’nın (as) havarileri arasında, öğretilerini yaymak için günlerini ve gecelerini harcayan ve inançları için her türlü fedakârlığa hazır olan hanımlar vardı. Örneğin, İsa (as) çarmıhtan indirilip bir mağaraya konulduğunda, erkek takipçileri korkudan onu terk ederlerken, sadık ve vefalı kadın havarileri onun yardımına koşmuştu. Bugün de Hıristiyan hanımlar bu asil çabalarıyla gurur duymaya devam etmektedir.
Peygamber Efendimizin (sav) mübarek döneminde Müslüman kadınların sundukları fedakârlıklar da olağanüstüydü ve bunlar insanlık tarihinde eşi benzeri bulunmayan düzeydeydi. İslam’ın ilk yıllarında Müslümanlar acımasızca zulme uğradılar ve barbarca zalimliklere maruz kaldılar. Kölelik Arap toplumunda yaygındı ve İslam’ı kabul eden köleler, merhametsiz sahipleri tarafından daha da insanlık dışı muamelelere maruz kalıyorlardı. Örneğin, Müslüman bir karı koca, efendilerinin elinde öylesine tarifsiz işkencelere maruz bırakıldılar ve zorlandılar ki, insan düşündükçe ürpermekten kendini alamıyor. Sadece İslam’ı kabul etmeleri sebebiyle onlar, kavurucu sıcakta, kaynar kumların üzerine yatırılıp uzun süre sürüklendiler. O kadar vahşice dövüldüler ki gözleri tamamen şişti ve vücutlarının hiçbir parçası dayanılmaz acılar veren yaralanmalardan kaçınamadı.
Bir keresinde, işkence gördükleri esnada, Hazreti Peygamber (sav) oradan geçmekteydi. Köle sahibi onlardan inançlarından vazgeçmelerini ve Hazreti Peygamber’i (sav) reddetmelerini talep ettiği halde onlar sebat gösterdiler ve inançları uğruna her zulme katlandılar. Bunu gözlemleyen Hazreti Peygamber (sav), çocuğunu büyük bir sıkıntı içinde gören bir baba gibi kederlendi ve ıstırap duydu. Çok üzülen Hazreti Peygamber (sav) kendilerine sabırlı olmalarını öğütledi ve yakında acılarının sona ereceği, keza onlar için Cennette ebedi bir ev olacağı hakkında kendilerine güvence verdi. Bir süre sonra koca işkenceye yenik düşerek vefat etti. Her nasılsa karısı hayatta kaldı, ama kindar köle sahibi onu bağışlamadı. Bunun yerine o, eline bir mızrak alarak onun gövdesini şiddetle deldi ve onu öldürdü. Bu nedenle onun İslam’ın ilk şehidi olduğu düşünülmektedir.
Müslümanlara uygulanan amansız zulüm devam ederken, Peygamber Efendimiz (sav) ashabından bazılarına Habeşistan’a hicret etmelerini emretti. Bir grup Mekke’den ayrılmaya hazırlanırken, henüz İslam’ı kabul etmemiş olan Hazreti Ömer (ra), eşyalarını toplayan Müslüman bir kadını fark etti ve nereye gittiğini sordu. Mekke’den ayrılmak zorunda kaldığı için kalbi kırık olan kadın, Mekkelilerin zulümlerine daha fazla dayanamadıklarını ve bundan dolayı tamamen suçsuz oldukları halde memleketlerini terk ettiklerini söyledi. Hazreti Ömer (ra) onun üzüntüsünü görünce ve kederli sözlerini duyunca utanç hissetti ve kedere kapıldı. Gözlerinde yaşlarla ona, sadece yavaşça hoşça kal demesi ve kendisi için en iyisini dilemesi mümkün oldu.
Bunlar ilk Müslüman kadınların seçkin örnekleriydi, öyle ki onlar vatanlarını geride bırakmak da dâhil, inançları uğruna her şeyi feda etmeye hazırdılar. Bunun ötesinde onlar, dini özgürlüğe kavuşmak olan göçlerinin amacını asla unutmadılar. Daha sonra da inançlarını sadakatle uyguladılar ve ona her şeyin üzerinde öncelik verdiler.
İçinde bulunduğumuz dönemde sizler veya büyüklerinizden birçoğu dahi, dinsel zulüm sebebiyle memleketinizi terk etmek zorunda kaldı. Bunu yaptıktan sonra, kendinize sormalısınız ki, acaba şimdi dini özgürlüğe kavuştuğunuzda, inancınızı her şeyin üzerinde tutuyor musunuz? Mümkün olan her türlü fedakârlıkta bulunmaya hazır mısınız?
Kimileri bugünlerde ve çağımızda fedakârlık ile ne demek istendiğini merak edebilirler? Bu oldukça basittir: Daima Yüce Allah ve Peygamber Efendimizin (sav) emirlerine uygun amel etmektir. Tayin edilmiş vakitlerde günde beş kez Allah’a ibadet etmektir. Kur’an-ı Kerim’in anlamını araştırmak ve üzerinde düşünmek, keza onun buyruklarına göre hareket etmektir. Çocuklarınızı İslam’ın öğretilerine göre eğitmek ve onlara İslami değerleri aşılamaktır.
Dini özgürlüklerin bulunduğu bu toplumda, maalesef diğer bazı sözde özgürlükler toplumu karanlık ve tehlikeli bir yola itmektedir. Gelecek nesli dini öğretilerden ve ahlaki değerlerden uzaklaştırmanın vesilesi olan, inanılmaz derecede zararlı, edep dışı faaliyetler ve inançlar kök salmaktadır. Bu yüzden Müslüman Ahmedi annelerin üstesinden gelmesi gereken başlıca ve büyük bir meydan okuma, onların çocuklarına rehberlik etmeleri, keza doğru ile yanlış arasında istikametlerini bulmalarına yardımcı olmalarıdır.
Muslih Mevud (ra) Hazretlerinin aktardığı olağanüstü imanın diğer bir örneği Hazreti Ömer’in (ra) kız kardeşi ile ilgilidir. İslam’ın çetin bir muhalifi olduğu dönemde Hazreti Ömer (ra), elinde kılıç Peygamber Efendimizi (sav) öldürmek niyetiyle evinden ayrılır. Yolda bir kişi Hazreti Ömer’e (ra) nereye gittiğini sorar. Ona anlattığında adam kendisine, kız kardeşi İslam’ı kabul ettiği için önce kendi ailesini sorgulaması gerektiğini söyler.
Bunu duyunca Hazreti Ömer (ra) öfkelenir, dosdoğru kız kardeşinin evine gidip, kapıyı kuvvetli bir şekilde çalar. Kız kardeşi ve kocası Kuran’ı Kerim okumaktaydılar ve Hazreti Ömer’in (ra) geldiğini anlayınca, Müslüman hocalarını keza ellerinde bulunan Kuran sayfalarını sakladılar. Ancak Hazreti Ömer (ra) onları duyar ve çok geçmeden ne okuduklarını da anlar. Hazreti Ömer (ra) öfkeyle kayınbiraderine vurmak üzere ileri atılır, ancak büyük bir karşı koyma ve cesaretle kız kardeşi kocasını korumak için bir aslan gibi ayağa kalkar ve darbe alır. Burnundan kanlar akarken o, korkmadan Hazreti Ömer’e (ra) şöyle konuşur, “Evet, biz Müslümanız. Ve bizi öldürmekse arzun, durma devam et.”
Vurduğu darbeden dolayı kanlar içinde kalan kız kardeşinin kocasını korumak için kendini nasıl feda ettiğine şahit olan ve onun olağanüstü iman ve cesaretini gözlemleyen Hazreti Ömer (ra) hayretler içinde kalır ve utanır. Daha önceki saldırgan tavrı anında yumuşar ve ne okuduklarını görmek ister. Kız kardeşi onun abdestsiz olduğunu ve Kuran-ı Kerim okumak istiyorsa, yıkanması gerektiğini söyler. Hazreti Ömer (ra) kız kardeşinin talebini yerine getirdikten sonra Kuran-ı Kerim’i okumaya başlar ve onun güzel kelamı kalbine işler ve İslam’ın gerçeğini anlamasını sağlar.
Neticede o, Peygamber Efendimizi (sav) bulmak için acele eder, fakat asıl planındaki gibi onu öldürmek için değil, aksine tam bir teslimiyet göstermek üzere. Böylece Hazreti Ömer’in (ra) kız kardeşinin sergilediği muhteşem iman standardı ve olağanüstü cesaret, onun içinde manevi bir inkılabı ateşlemiştir.
Bundan sonra, Peygamber Efendimiz (sa) ve Ashabına Mekke’de yapılan zulümler sürerken, aralarında dindar bir Müslüman hanımın da bulunduğu bir heyet Medine’den Peygamber Efendimiz (sa) ile görüşmeye geldi. Heyet üyeleri, Peygamber Efendimiz’in (sa) Medine’ye hicret etmesini yürekten arzu ettiklerini ifade ettiler. Heyete dâhil olan hanımın inancına olağanüstü bir tutkusu bulunuyordu ve kendisi en yüksek ahlaka da sahipti. O, daha sonra düzenli olarak Cihat’da yer alacak, keza evlatlarını da İslam davasına tamamen adanmış olarak yetişmeleri için eğitecekti.
Sonunda Peygamber Efendimiz (sav) onların teklifini kabul edip Medine’ye hicret etmeye karar verdiğinde, Mekke’de kendisine ikram edilen son yemek Hazreti Ayşe’nin (ra) kız kardeşi tarafından hazırlanmıştı ve onu şalından kesilmiş bir kumaş parçasına sarmıştı. İslam’ın azılı düşmanı olan Ebu Cehil, suç ortaklarıyla birlikte Hazreti Peygamber (sav) ve Hazreti Ebu Bekir’in (ra) nerede olduğunu öğrenmek için kendisine yaklaşmasına rağmen, o tek kelime bile etmemişti. Bunun üzerine Ebu Cehil ona öyle sert vurdu ki ağır yaralandı ve küpesi de yere düştü. Maruz bırakıldığı korkuya rağmen o, kararlılığını korudu ve hiçbir bilgi vermedi.
Bundan sonra Peygamber Hazretleri (sav) sağ salim Medine’ye ulaştığında, sadece Müslüman erkekler değil, Müslüman hanımlar ve genç kızlar da çok sevindiler. Onlar Peygamber Efendimizi (sav) karşılarken, Yüce Allah’a şükranlarını ifade eden nazımları coşkuyla okudular ve gözlemlediler ki, ‘İnsanların ayı’ Doğu’dan doğarken, Yüce Allah onların manevi ayını, Peygamber Efendimizin (sav) geldiği yöndeki Seniyyâti-il Veda olarak bilinen tepeden yükseltmişti.
Peygamber Efendimizin (sav) hicretinden sonra da Müslüman hanımlar inançları uğruna olağanüstü fedakârlıklar yapmaya devam ettiler. Müslümanların kayıplara maruz kaldıkları Uhud Savaşı’ndan sonra Müslüman kadınların durumu öyle bir hal almıştı ki, onlar kocalarının, oğullarının ya da kardeşlerinin ölüp ölmediğini dahi umursamadılar. Yalnızca Peygamber Efendimizin (sav) sağlığını sordular ve onun hayatta ve iyi olduğunu öğrenince rahatladılar. Bütün bunlar, Müslüman hanımların Peygamber Efendimize (sav) olan koşulsuz inançları onun hakikati sayesindeydi ki, bu kendilerine İslam uğruna en üst düzeyde fedakârlıklar yapmaları için ilham veren şeydi. Onların adları, İslam’ın kuruluşu ve yayılmasında önemli bir rol oynadıkları için tarihe geçmiştir ve kendileri bugün Müslümanlar için bir gurur ve ilham kaynağıdırlar.
Lajna İmaillah üyelerini örnek göstererek Muslih Mevud (ra) Hazretleri şöyle buyurmuştur. Bu devirde Ahmedi hanımlar da bir peygamberi kabul ettiklerini iddia ettiler. Kendisi Peygamber Efendimizin (sav) bildirdiği gaybi haberlere uygun olarak gelen ve onun saf bir yansıması olan Vadedilen Mesih’dir (as). Bu nedenle, her Ahmedi hanım kendisine sormalıdır ki, Peygamber Efendimizin (sav) kadın sahabelerinin inançları uğruna sahip oldukları aynı ruh ve bağlılığa sahipler mi ve aynı düzeyde doğruluk ve maneviyat sergiliyorlar mı? Ahmedi hanımlar, farz namazları kılmanın yanı sıra gecelerini nafile ibadetle geçiren ilk Müslüman kadınların ibadet standartlarını taklit ediyorlar mı? Onlar oruç tutarlardı ve her fedakârlık için hazır olurlardı.
Yakın zamanda, İngiltere ve Almanya Yıllık Toplantılarında, Peygamber Efendimizin (sav) hanım sahabelerinin nasıl gayretle çalışarak imanlarının gereğini yaptıklarına, keza Yüce Allah’ın her bir emrini ve O’na kulluğun sorumluluklarını yerine getirdiklerine dair birçok örnekler sundum. Onlar, sadece Allah’a ve Resulü’ne (sav) olan itaatleri ve sevgileri nedeniyle hayatları cehalet durumundan irfana dönüşen salih hanımlardı. Onlar, bugün ve bu çağda hayal bile edilemeyecek fedakârlıklarda bulundular.
Örneğin, bir keresinde Müslüman bir ordu savaşa hazırlanmaktaydı. Müslüman bir hanım ön saflarda erkeklerin arasında yer almak için yalvardı. Bir adam kendisini durdurmaya çalışınca kadın sinirlenip öfkeli bir şekilde, hanımların İslam’a hizmet etmesi gerekmiyor mu diye sordu. Bu atışmayı gözlemledikten sonra Peygamber Efendimiz (sav) tebessüm etti ve hatta biraz güldü. Onun büyük isteğini görünce, kendisine hemşire olarak sefere katılması için müsaade etti. Sonuçta o, yaralı Müslüman askerlerin bakımıyla meşgul olmak suretiyle savaşta tam bir rol oynadı ve savaş kazançlarından da pay aldı. Onun hizmeti, Peygamber Efendimizin (sav) eşleri ve kızı Hazreti Fatima da dâhil olmak üzere Müslüman kadınların yaralı askerlere bakacağı gelecekteki savaşlar için bir emsal teşkil etti.
Gerçekten de, Müslüman kadınların katılmadığı ve tam olarak görev almadıkları tek bir savaş yahut muharebe olmamıştır. Bundan dolayıdır ki, Kuran-ı Kerim mümin erkeklerden bahsettiği her yerde, mümin kadınlardan da bahsetmektedir. Muslih Mevud (ra) Hazretleri, İslam’ın ilk dönemlerindeki bu muhteşem örneklerin ışığında şuna yürekten inancını beyan etmiştir ki, eğer bu çağın Ahmedi hanımlarına ilk devrin Müslüman kadınlarının ruhu ve tutkusu aşılanırsa, Ahmediyet büyük bir hızla gelişip ilerleyecektir.
Dolayısıyla Ahmedi hanımlar olarak sizler, İslam’ın mesajını diğer hanımlar arasında yaymak için görevlerinizin farkında olmalısınız, öyle ki toplumun gelecek nesilleri de doğru bir şekilde yönlendirilebilsinler. Hanımların nesilleri üzerindeki önemli etkisi göz önünde alındığında, hanımlara tebliğ etmenin uzun vadeli etkisi, toplum üzerinde de daha yoğun ve uzun soluklu bir etkiye sahip olacaktır. Tebliğde başarılı olmak için dini bilginizi artırmaya çalışmalısınız. Unutmayın ki günümüzde İslam’ı yaymak için tek silahımız bilgi ve duadır.
Tüm Ahmedi hanımların önünde Hazreti Ayşe’nin (ra) örneği bulunmaktadır. O, dini bilgi bakımından kendi devrindeki ya da başka bir devirdeki erkeklerin çok ötesinde bir seviyeyi elde etmiştir. Bu doğrultuda hanımlar, en yüksek düşünsel zirvelere çıkma potansiyeline sahiptirler ve bundan dolayı sizler kendinizi asla önemsiz görmemelisiniz. Aksine, zengin potansiyelinizi yerine getirmeye çalışın çünkü bu, çocuklarınızı topluma faydalı olacak şekilde yetiştirme kabiliyetini size sağlayacaktır. Diğer yandan bu, imanınızı ve inançlarınızı da savunmanızı mümkün kılacaktır.
Bugünlerde bir kez daha Hatm-i Nübüvvet’in – peygamberliğin sona ermesi – konusu, insanları Ahmediyet’e karşı kışkırtmaya çalışan muhaliflerimiz tarafından yüksek sesle gündeme getirilmektedir. Gayriahmedi Müslümanlar, Allah esirgesin bizlerin, Peygamber Efendimizin (sav) peygamberlerin mührü olduğuna inanmadığımızı iddia ederler. Bu bağlamda, sorunun cevabını uzun zaman önce bir hanım vermiştir.
Bir keresinde Hazreti Ayşe (ra), Peygamber Efendimizin (sav) mertebesi hakkında konuşurken, “Onun peygamberlerin mührü olduğunu söyleyin, ancak ondan sonra peygamber olmadığını söylemeyin” diye buyurmuştur. Bu anlayışı güçlü ve derin sözleriyle Hazreti Ayşe (ra), Peygamber Efendimizin (sav) son şeriat sahibi peygamber olmasına rağmen, nübüvvet kapısının açık olduğunu beyan ederek, tartışmayı çözüme kavuşturmuştur. O, bu açıklamayı feraseti ve öngörüsü sayesinde yapmıştır, çünkü o bu konuda gelecekte muhalefet etme riskini teşhis etmişti.
Ne yazık ki, kendilerini bilgili ve akıllı sayan sözde Müslüman din adamları, Hazreti Ayşe’nin (ra) İslam ümmetini kurtarmaya çalıştığı cehalet ve gerçek dışılığın kurbanı oldular. Bu yüzden şimdi Hazreti Ayşe’yi (ra) örnek almak ve dünyaya rehberlik etmek için çabalamak, Ahmedi hanımların elindedir.
Muslih Mevud (ra) Hazretleri, Hindistanlı bir müceddid olan ve Vadedilen Mesih’in (as) doğumundan birkaç sene önce vefat etmiş Seyit Ahmed Barelvi’den de söz etmiştir. Bir keresinde Seyit Bey Hacca gitmişti ve kafilede geleneklerine uygun bir şekilde (hem bir gelenek hem de dini bir görev olarak) toplum içinde daima yüzlerini peçeyle kapatan 100 Müslüman kadın da bulunuyordu. Sonunda Mekke’ye vardıklarında ve Kâbe’yi tavaf etmeye başlamak üzereyken Seyit Bey onlara hitap ederek dedi ki, “Kız kardeşlerim! Size peçe takmanızı ve örtünmenizi emreden aynı İslami öğreti, şimdi ise burada tavaf ederken yüzünüzü açmanızı emretmektedir.” Kadınlar, Yüce Allah’ın emirlerine tam teslimiyetleri sonucu derhal yüzlerini açtılar.
Her Ahmedi kadın Allah’a itaat konusunda bu standardı korumak üzere çaba göstermelidir. Ve bundan dolayı yüzüncü yılını idrak ederken Lajna İmaillah, Ahmedi hanımların %40’ının, %50 ya da %60’ının dini yükümlülüklerini yerine getirenlerden oluşmasından dolayı memnuniyet duymamalıdır. Bilakis, Lajna’nın tüm üyelerinin %100’ü Allah’ın ibadetinde en yüksek standartlara ulaşmadıkça, keza Kuran-ı Kerim’in öğretilerini anlamak için çaba gösterme konusunda en yüksek standartlara ulaşmadıkça, sizler memnun olmamalısınız. Sizler, Lajna’nın bütün üyeleri İslam’ın öğretilerini iletmek için çaba göstermedikçe, keza gelecek neslin ahlaki ve manevi eğitimini sağlamak üzere görevlerini yerine getirmedikçe, rahat edemezsiniz.
Ancak bu en üst derecelere ulaştığınızda hedeflerinizi gerçekleştirmiş olacaksınız ve ancak o zaman Lajna İmaillah’ın 100. yılını gerçekten kutlamanız mümkün olacak. Aksi takdirde, sadece 100 yıla ulaşmış olmak anlamsızdır ve herhangi bir başarının ölçüsü de değildir.
Buna ilaveten, dini hedeflerinize ulaşmak için çaba gösterirken asla utanmayın ya da aşağılık duygusuna kapılmayın. Bunun yerine, imanınızla ve dini inancınızla gurur duyun. Ayrıca, eğer kocalarınız dini görevlerinizi yerine getirmenizde bir engel teşkil edecek olurlarsa, onlara dini yükümlülüklerinizi yerine getirme konusunda asla geri adım atmayacağınızı hiçbir korku ve tereddüt duymadan söylemelisiniz. Böyle bir cesaret ve sağlam bir iman ortaya koyarsanız, Ahmedi erkekleri dinlerini tüm dünyevi meselelerden üstün tutacak şekilde ıslah edersiniz.
Şimdi İctima sona ererken ve sizler evlerinize dönerken, her biriniz kendi içinde daima İslam’ın öğretilerine göre amel edeceğine dair kesin bir kararlılık aşılamalıdır. Lajna İmaillah’ın ilk yüzyılının sayfası çevrilirken, şimdi önünüzde gelecek yüzyıl şeklinde boş bir sayfa uzanmaktadır ve sizin davranışlarınız keza iman standartlarınız sonuçta bu sayfaya ne yazılacağını belirleyecektir.
Fedakârlıklarınız ve inancınıza olan sarsılmaz sadakatiniz, tıpkı Peygamber Efendimiz (sav) zamanında İslam’ı kabul eden hanımlar gibi, İslam tarihine geçsin. Bu devrin tarihini yazma zamanı geldiğinde, sözünü ettiğim boş sayfa, inançları uğruna her türlü fedakârlığa hazır olduklarını kanıtlayan keza dinlerine karşı sorumluluklarını görkemli bir şekilde yerine getiren bu döneme ait sayısız Ahmedi kadının hikâyeleriyle süslensin. Tarih, Ahmedi kadınların yeryüzünde Allah’ın Vahdaniyetini tesis etmek için öncü olduklarına tanıklık etsin keza yakında tüm uluslardan ve ırklardan insanların manevi olarak birleştiği ve İslam’ın gerçek öğretilerini kucakladığı Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’in (sav) büyük önem arz eden zaferine de şahit olalım. Şüphe yok ki, dünyanın kurtuluşu sadece bunda yatmaktadır.
Yüce Allah hepinizden razı olsun ve Lajna İmaillah’ın ikinci yüzyılının gün doğumu, Vadedilen Mesih’in (as) Cemaati’nin ebedi ilerlemesinin vesilesi olduğunu kanıtlasın. (İnşallah) Âmin.’
*Bu metnin açık bir izin olmadan başka internet sitelerinde ya da basılı bir şekilde çoğaltılamayacağını lütfen dikkate alınız.