Sufilere göre ilerlemenin iki yolu vardır. Birincisi sülûk olup ikincisi de cezb’dir. Sülûk bir insanın kendi rızası ve iradesiyle Allah (c.c.) ve Resulünün emirlerine uymasıdır.
Kur’ân-ı Kerim bu konuyu şöyle açıklar:“Sen de ki; Allah’ı (c.c.) seviyorsanız bana uyun, (o zaman) Allah (c.c.) da sizi sevecek.”[1]
Şimdi Peygamber Efendimizin çektiği sıkıntıların benzeri dünyada yoktur. O bir gün bile rahat edemedi. Gerçekten ona uymak isteyen, bütün gücünü harcayıp, büyük bir çabayla, onun her sözüne ve fiiline uymaya çalışacaktır. Çünkü her cihetten ona uyan tam manasıyla arkasından yürüyendir.
Allah (c.c.) tembel kimseyi sevmez. O Allah’ın (c.c.) gazabına uğrar. Allah (c.c.) Peygamber Efendimize uymamızı istemektedir. Nitekim salik öncelikle Resulüllah’ın hayatını incelemeli ve onu uygulamalı. Sülûk işte bu demektir. Bu yol sayısız sıkıntı ve zorlukla doludur. Bunların hepsine katlandıktan sonra insan salik makamına ulaşır.
Cezb ehli sâliklerden daha üstündür. Allah (c.c.) onları sülûk[2] derecesinde bırakmayıp üzerlerine bizzat Kendisi sayısız sıkıntılar ve zorluklar indirir. Böylece Allah (c.c.) onları kendisine çeker.
Bütün peygamberler meczup idiler. İnsani ruh, sıkıntı ve zorluklara karşı savaşınca parlar. Tıpkı demir veya cam gibi ki bunlarda parlayan bir madde gizlidir. Ama buna rağmen bu niteliklerin ortaya çıkmaları için tavlanmaları gerekir. Söz konusu tavlama işinden sonra her ikisi de o kadar parlar ki yüzünü görmek isteyen bunlarda yüzünü görür. Aynı şekilde Allah yolunda gösterilen çabalar da gönlümüzü parlatır. Gönlümüzün, yüzümüzü görebilecek kadar parlaması gerekir. Yüzün gözükmesi nedir? Bu Allah’ın (c.c.) ahlâkıyla ahlâklanmaktır.
Sâlikin kalbi bir aynadır. Sıkıntılarla zorluklar onun kalbini o kadar parlatırlar ki Peygamber Efendimizin ahlâkı onun şahsında zuhur eder. Bir salik bu dereceye, sayısız çabalar ve arınma sürecinden geçip (ruhunda) hiçbir bulanıklık ve kir kalmadıktan sonra ulaşır. Her mümin belli bir dereceye kadar bu temizliğe muhtaçtır. Bir ayna halini almadığı müddetçe mümin kurtulmuş değildir.
Sülûk yolunda ilerleyen kişi bu parlatma işine kendi çabası ve mücadelesi sonucu ulaşır. Ama cezb ehlini Allah (c.c.) bizzat kendisi sayısız ibtilâ ve sıkıntılara düşürüp onun kalbini ve ruhunu parlatarak ayna derecesine ulaştırır. Ama salik ve meczup her ikisinin sonu aynıdır. Kısacası takva sahibi iki çeşittir: Birincisi Sülûk ehli olup ikincisi de cezb ehlidir.
Hz. Mirza Gulam Ahmed Kadiyani
Eserlerinden Seçmeler Kitabından
[1] Al-i İmran Suresi; a.32
[2] İnsanın kendi irade ve rızasıyla Allah’ın emirlerine uymak