Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur:
Yüce Allah’tancc korkmak her insanın görevidir. Allah’ıncc korkusu kendisini birçok hayra varis kılacaktır. Aslolan şudur ki, hayırlı insan Yüce Allah’ıncc söylediğine göre hayırlı olandır. Birçok insan vardır ki kendini aldatırlar ve biz muttakiyiz derler. Fakat muttaki ancak Yüce Allah’ıncc katında da muttaki sayılandır.
İşte bu genel nasihattir. Eğer biz daima bunu göz önünde tutarsak Yüce Allah’ıncc haklarını da vereceğiz, kullarının haklarını da vereceğiz. Ancak biz kendimize göre ibadet edenler ve Yüce Allah’ıncc haklarını verenler zannediyorsak, fakat bütün bu konularda arada bir de olsa yapmacıklık olursa, gösteriş olursa veya ibadet ettiğimiz halde Allah’ıncc mahlukatının hakkını vermiyorsak o zaman böyle ibadetler Allah’ıncc gözünde makbul ibadetler değildir. Hz. Resulüllah’ınsav bir nasihat veya vasiyet şeklinde Hz. Muaz’a verdiği uzun bir rivayet vardır. Hz. Resulüllahsav birgün Hz. Muaz’a şöyle buyurdu: Ey Muaz ben sana bir şey söyleyeceğim. Eğer sen onu hıfzedersen sana fayda verecek. Onu unutursan Yüce Allah’ıncc lütfunu elde edemeyeceksin ve kalp tesellisi için elinde hiçbir delil kalmayacak.
Ey Muaz! Yüce Allahcc yeryüzünü ve gökyüzünü yaratmadan önce yedi bekçi meleği yarattı. İnsan onlara göre manevi yüceliklere ulaşır. O meleklerden her birini bir göğe kapıcı olarak görevlendirmiştir. Onların görevi orada durup izin verilen amellerin geçmesine müsaade etmektir. İnsanın amellerini muhafaza eden ve hergün onların hesabını yapan melekler bir insanın sabahtan akşama kadar yaptığı amellerini alarak gökyüzüne gittiler. O amelleri o melekler bile temiz görerek güzel amellerdir dediler. Çok iyi ameller olduğunu zannediyorlardı. Onlar ilk semaya giderek oradaki kapıcı meleğe dediler ki “biz bir kulun amelini Yüce Allah’ıncc huzuruna arzedeceğiz, bu ameller çok temizdir.” Melek onlara dedi ki; “durun, sizin ileri gitmenize izin yoktur, geri gidin ve bu amel kimin ise onun yüzüne çarpın. Yüce Allahcc bana, hiçbir gıybet edenin amellerinin bu kapıdan girmesine izin vermemem için talimat vermiştir. Sizin Yüce Allah’ıncc huzuruna sunmak istediğiniz bu amelin sahibi daima gıybet eder, insanları arkalarından çekiştirir.”
Başka bazı melekler başka bir kulun amellerini alarak gökyüzüne çıktılar. Kendi aralarında şöyle konuşuyorlardı: “bu ameller çok temizdir ve gıybet de yoktur.” Onun için ilk semanın kapıcısı onların girmesine izin verdi fakat ikinci semaya gittikleri vakit oranın kapıcısı onlara dedi ki “durun, geri gidin ve bu amelleri yapanın yüzüne vurun. Ben fahr edenin (yaptığı amel ile iftihar edip böbürlenenlerin) meleğiyim. Yüce Allahcc beni burada, içinde gösteriş ve kibir olan, toplantılarda böbürlenerek kendi hayrını beyan eden birisinin amelinin girmesine izin vermemem için görevlendirmiştir. Amellerini alarak geldiğiniz bu kişi amelleriyle böbürlenir ve kibirlenir.”
Meleklerin başka bir taifesi, başka bir kulun amellerini alarak gökyüzüne gittiler. O ameller, o meleklerin gözünde kamil nura sahip ve çok parlak amellerdi. Bu amellerde sadaka da, oruç da vardı, namazlar vardı. O melekler de hayret ediyorlardı ki bu kul Yüce Allah’ıncc rızası için nasıl çaba sarfediyor. Bu amellerde gıybet de yoktu, kendini beğenmek de yoktu. Onun için birinci ve ikinci göğün kapıcıları girmelerine izin verdiler. Fakat üçüncü semaya gittikleri zaman oradaki kapıcı dedi ki: “Durun, Yüce Allah’ıncc huzuruna sunmak için getirdiğinizi bu ameller kimin ise geri götürün ve yüzüne çarpın. Ben kibrin meleğiyim. Yüce Allahcc bana içinde kibir olan hiçbir amelin bu kapıdan geçmemesi için talimat vermiştir. Amellerini getirdiğiniz bu zat ise kibirli birisidir. Kendini bir şey zanneder ve diğer insanları küçük görür ve kibirlenerek onlarla konuşur. Meclislerinde başını yukarı kaldırarak oturur. Onun amelleri sizin gözünüzde güzel olabilir fakat Yüce Allah’ıncc katında makbul değildir.”
Başka bir grup melek bir kulun amellerini alarak gökyüzüne gitti. O ameller, o meleklerin gözünde parlayan yıldızlar gibi iyi idiler. İçinde namazlar, tesbihler, hac, umre vardı. Melekler o amelleri alarak kapıdan kapıya geçerek dördüncü semaya vardılar. O kapıcı dedi ki; “Durun! Siz bu amelleri yapana geri götürüp yüzüne çarpın. Ben kendini beğenmiş olanın meleğiyim. Yüce Allahcc, içinde kendini beğenip büyük zanneden, kendini seven ve içinde Yüce Allah’acc kul olma hissi olmayanın bu kapıdan girmesine izin vermemem için bana emretmiştir. Bu zat bir iş yaptığı zaman kendini beğenirdi. Onun amelleri Yüce Allah’ıncc gözünde makbul değildir.”
Meleklerin başka bir grubu başka bir kulun amellerini alarak gökyüzüne gitti. Melekler zannediyorlardı ki bu ameller, güzel koku yayıp kocasına sunan süslenmiş bir gelin gibidir. Ancak onlar beşinci semaya gittiklerinde oranın kapıcısı dedi ki; “Durun! Bu amelleri geri götürün ve o adamın yüzüne çarpın, ve ona senin Rabbin bu amelleri kabul etmez deyin. Çünkü ben hasedin meleğiyim. Haset eden hiç kimsenin amelinin beşinci semavatın kapısından girmesine izin vermemem için Yüce Allahcc beni görevlendirmiştir. Bu zat, her bilgi sahibi ve hayırlı amele sahip olana haset ediyordu. Ben onun amellerinin bu kapıdan girmesine izin vermeyeceğim.”
Meleklerin başka bir grubu başka birinin, içinde oruç, namaz, zekât, hac ve umre olan amellerini alarak gökyüzüne yükseldi ve ilk beş kapıdan geçerek altıncı kapıya kadar gittiler. Melekler, bütün bu amellerin Yüce Allah’ıncc katında çok makbul olduğunu düşündüler. Altıncı kata vardıklarında orada görevli kapıcı melek dedi ki; “Durun! Bu Yüce Allah’ıncc kullarından hiç kimseye merhamet etmiyordu. Yüce Allahcc beni, merhametten yoksun olan amellerin geçmesine izin vermemekle görevlendirmiştir. Geri gidin ve bu amelleri o adamın yüzüne çarpın. Sen, Allah’ıncc kullarına rahmet edeceğine zulüm ediyorsun; Yüce Allahcc sana merhamet ederek senin amellerini nasıl kabul etsin. Sen merhamet etmiyorsan Allahcc da sana merhamet etmeyecek.”
Hz. Resulüllahsav devam etti; başka bazı melekler bir insanın, içinde namaz, oruç, fıkıh, içtihad, takva olan amellerini alarak yedinci semavata kadar gittiler. Bu amellerden güzel koku gelirdi ve arı vızıltısı gibi ses çıkarırdı. O melekler, biz güzel bir şeyi Allah’ıncc huzuruna götürmek için geldik diyorlardı. O ameller güneş gibi parlıyordu. O ameller sanki öyle fazla ve ağır idi ki üç bin melek onları taşıyorlardı. Yedinci semavata gittikleri zaman orada görevli olan kapıcı dedi ki; “Durun! Geri gidin ve bu amelleri o adamın yüzüne çarpın ve onun kalbine kilit vurun. Çünkü Yüce Allahcc bana emretmiştir ki içinde haliseten Yüce Allah’ıncc rızası olmayan amelleri O’nun huzuruna sunmayayım. Bu insan, bu amelleri Allah’tancc başkası için yapmıştı. Bu adam, fukahanın meclislerinde oturup başını kaldırarak, büyük bir mertebe elde etmek için yapıyordu. Onun için bu ameller Allah’ıncc rızası için yapılmamıştır. Onun gayesi dünyada büyük bir zat olarak meşhur olmak ve ulemanın meclisinde bahsedilmekti. Haliseten Allahcc için olmayan ve içinde gösteriş olan ameller Yüce Allahcc katında makbul değildir. Yüce Allahcc bana böyle amellerin buradan geçmesine izin vermememi emretmiştir.”
Hz. Resulüllahsav buyurdular ki; Başka bazı melekler bir kulun amellerini alarak gökyüzüne çıktılar. Yedi göğün kapıcıları geçmelerine izin verdiler, bu amellere bir itirazları yoktu. Her kapıcı, bunun amelleri iyidir dediler. Zahiren güzeldirler. Bu amellerde zekat, oruç, namaz, hac, umre, güzel zikr-i İlahi vardı. Melekler bu amelleri Yüce Allah’ıncc huzuruna götürmek için gittikleri zaman bütün melekler onlarla birlikte oldular ve bütün kapılardan geçerek Yüce Allah’ıncc katına gittiler ve O’nun huzurunda durdular. Dediler ki, “Ey bizim Rabbimiz! Bu senin kulun daima Sana ibadet ederdi. Biz onun her amelinin hayırlı ve ihlaslı olduğuna şehadet ediyoruz. O bütün zamanını Sana itaat ile harcar, çok ihlas sahibi bir kuldur, içinde bir ayıp yoktur. Kısacası o kulu çok methettiler.
Yüce Allahcc buyurdu ki, Ben sizi amelleri korumak için, yazmak için görevlendirdim. Siz insanın yalnız zahiri amellerini görürsünüz. Ben ise onun kalbini de görüyorum. Bu kul, bu amelleri yaparak Benim rızamı istememiştir. Onun niyeti başka bir şey idi. Benim dışımda başka birisinin rızasını elde etmek istiyordu. Benim lanetim onun üzerine olsun. Bunun üzerine “Yâ Rabbi! Senin lânetin onun üzerine olsun. Bizim lânetimiz de onun üzerine olsun!” diyerek yedi göğün meleği ve içinde yaşayanların hepsi lanet etmeye başladı.
Hz. Muazra Hz. Resulüllah’ınsav bu vasiyetini duyunca kalbi titredi. “Ya Resulüllah! Eğer amellerin durumu buysa necata nasıl kavuşacağım? Ben Rabbimin kahrından nasıl kurtulacağım?”
Hz. Resulüllahsav buyurdu ki; “Benim sünnetime tabi ol. Kesin bil ki Yüce Allah’ıncc bir kulu ne kadar hayırlı amel yaparsa yapsın içinde mutlaka bazı eksiklikler olur. Onun için sen kendi yaptıklarına güvenme. Kesin bil, bizim Rabbimiz ve Mevlamız O’dur ki bütün eksikliklerine rağmen kullarını affeder. Dilini koru ve hiçbir insanı incitme. Dilinden hiçbir kötü kelime çıkarma. Kendini diğer insanlardan daha takvalı sayma ve takvanı da ilan etme. Yüce Allahcc için yaptığın amellere dünyayı karıştırma. İnsanlar arasında fitne yaratmaya ve onları ayırmaya çalışma. Eğer böyle yaparsan Kıyamet gününde cehennemin köpekleri seni parçalayacaklar. Amellerini gösteriş için insanların önüne sunma. Bunlara dikkat edersen Allah’ıncc lütfuna nail olursun.”
Onun için gerçek hayır ve kabul edilen hayrın gücü ancak, Hz. Resulüllah’ınsav güzel örneği önümüzde olursa nasip olur.
Hz. Resulüllahsav bütün başarı müjdelerine rağmen, cemaatinin zaafını göz önünde bulundurarak çok içtenlikle dua ederdi. Halbuki Yüce Allah’ıncc kendisinin dualarını kabul ettiğini biliyordu. Gelecek konusunda da kendisine müjdeler verildi. Fakat yine de secdelerde ağlayarak rahatsızlıkla dua ederdi. Bunun sebebi sorulduğu zaman, “Allah-u Teala ganidir, O’nun korkusu var” derdi. İkincisi, “Yüce Allahcc birçok lütuflarda bulunmuştur, ne kadar mükafat vermiştir ve ümmete ne kadar söz vermiştir, ben niye O’na şükretmeyeyim.” derdi.
İşte, Hz. Resulüllah’ınsav bizim önümüze koyduğu örnek budur. Kul hakkının sorusu varsa dünyanın işlerinden temizlenerek, hiç ayırım yapmadan her bir insanın işini yapar, herkese yardım eder, her dilenenin dileğini kabul eder, herkes merhametinden payını alır, kendisinin şefkati ve merhametinden feyiz alırdı.
Böylece Yüce Allah’ıncc korkusu ile Hz. Resulüllah’ınsav yaptığı gibi ibadet edin. Hz. Resulüllah’ınsav yaptığı gibi O’na şükreden kul olun. Onun hakkını verdiği gibi Rahman’ın kulu ol. O nasıl bu örnekleri sergilediyse, siz de aynı şekilde yapın, o zaman Allahcc-u Teâlâ’nın lütuflarına nail olursunuz. Hz. Resulüllahsav nasıl kul hakkını verdiyse siz de onun örneğine bağlı kalarak, binefs olarak kulların hakkını verirseniz Allahcc-u Teâlâ’nın lütuflarına nail olursunuz. Eğer, ben çok büyük hayırlar yapıyorum diye sadece kendi hayırlarınızla ve ibadetlerinizle sınırlı kalırsanız o zaman Allahcc-u Teâlâ’nın lütuflarına varis olamazsınız.
Kısacası Hz. Resulüllah’ınsav sünnetine tabi olmak, onun örneğiyle amel etmek için nefislerimizi muhasebe etmeliyiz. Yüce Allah’ıncc önünde eğilerek O’nun lütfunu istemeliyiz. Kimbilir, Yüce Allah’ıncc bizden istediği yüksek ameller O’nun huzuruna gidiyor mu, gitmiyor mu? O zaman şu duada bulunmamız lazım, Allah-u Teâlâ bizim amellerimizi Kendi rızasına göre yapsın ve yalnız ve yalnız Kendi lütfuyla kabul buyursun. Bizim amellerimiz, içine dünya karıştığı için yüzümüze çarpılan ameller olmasın. Şöyle dua etmeliyiz, bu dünyada Yüce Allah’ıncc cennetine nail olalım ve her amelimizi Yüce Allah’ıncc rızası için yaparak hem bu dünyada Allah’ıncc feyzine nail olalım hem gelecek cihanda da Allah’ıncc cennetine nail olalım. Yüce Allahcc sadece ve sadece kendi lütfuyla bizim bu dualarımızı kabul etsin. Âmin.
20.09.2013 Cuma Hutbesi,
Hz. Mirza Masrur Ahmed (atba)