Anlatacaklarım prensip ilaçlardır. Zaten bundan önce anlatılanları anlayıpta netice alamayan birisinin ciddi olarak hasta olduğu barizdir. Ama tedavinin ilk aşaması teşhis koymaktır. Bu noktada insan ilmî olarak hastalığına bir teşhis koymak durumundadır. Ne olduğunu anlamak zorundadır. Kendisine “ben ne yapmak istiyorum” diye soracaktır. Bu sorunun iki cevabı olabilir.
a. Kalbimin paklığı ve temizliği için çalışıyorum
b. Amellerimi ıslah etmek için uğraşıyorum.
Unutulmamalıdır ki ilk cevabı Allah’ı sevebilme kabiliyetiyle alakalıdır. Kalbin zayıflığı sevebilme kabiliyetinin azalmasıyla ilgilidir. Daha önce de birkaç kez bir rüyamı sizlere anlatmışımdır. Rüyamda gördüm ki Hz. İsa (a.s.) bir çocuk olarak ve elleri göğe doğru uzatılmış vaziyette bir yerde duruyor. Sonra Hz. Meryemi yukarıdan aşağı inerken gördüm ama o Hz. İsa’dan daha yüksek bir noktada durdu. Sonra ikisi birbirine yaklaştılar. Birisi bir adım indi, diğeri de yükseldi. Hz. İsa Hz. Meryem’e doğru eğildi ve o da ona doğru eğildi. İşte o anda rüyamda ben “Love creates Love” yani “Sevgi sevgiyi doğurur” demeye başladım. Bu doğrudur. Gerçekten de ancak sevgi sevgiyi doğurabilir.
Ama sevginin de gerekçeleri vardır. Bunlar;
1. Güzellik (hüsün)
2. İhsan
Olarak sınıflandırılabilir.
Şimdi birisi Allah’ın zati (kişisel) hüsnünü ve güzelliğini incelese, yani sıfatlarını zihninde canlandırsa ve ondan sonra kendisine yapılan ihsan muamelesini de dikkate alırsa ve ikisine rağmen Allah’ı bir türlü sevemezse bu hastalığa işaret eder[1]. Onun durumu annesini sevmeyen ve sevebilme kabiliyetini yitirmiş olan bir çocuk gibidir.
Birisinin midesi hem gıda hem de ilacı ret edince midesinin bozulduğunu anlarız. Bu durumda midesini güçlendirmek için gerekeni yaparız. Ruhani dünyada bunun muadili duyguları ateşleyip harekete geçirmelidir. Zahiri hareketlerin batini ve içsel etkileri de yarattığı kanıtlanmış bir gerçek olduğu için ilk yöntem göstermelik de olsa huşu[2] duygularını oluşturmaktır.
Örneğin namazda içten gelmese de ağlar gibi yapsın. Bazı ameller yapmacık bile olsa insanın içini etkilerler, uyuşuk duyguları ateşlerler. Amerikan bir yazarın yazdığı bir kitapta okumuştum ki öğrencilik döneminde inanılmaz başarılı olan birisini okulun müdürü yapmışlar. Ama verilen bu görevde tamamen başarısız olmuş. Bir psikologa sorduğunda o da “kalbin çok yumuşak ve merhametlidir. İntizam ve disiplini koruyamazsın” demiş. “Peki, ilacı ne?” diye sorunca doktor “dişlerini ve çeneni sıkı tutup kızgınmış gibi yapacaksın” dedi. O da böyle yaptı ve bu zahiri değişiklik içini öyle bir etkiledi ki kısa bir süre sonra ülkenin en sıkı ve disiplinli müdürü oldu.
Sözün özü zahir batını etkiler. Korkak birisi başını dik tutup yürüse kalbindeki korkaklık azalır, az da olsa içindeki ölmüş cesaret duyguları tetiklenir. Ordular bu kuralı bilirler ve askerlerin eğitiminde kullanırlar. Hep başı dik tutup göğüslerini gerip yürütürler. Bu askerlerde yüreklilik yaratır. Yani ilk ilaç ölmüş olan sıfat her neyse onunla ilgili ameli yapmacık olarak yapmaktır. Bu kaybolmuş sıfatı canlandıracaktır.
Örneğin sevebilme kabiliyeti yok olmuşsa zahiri olarak sevme amellerini gerçekleştirsin.
Birisiyle el sıkışıyorsa iyice sıkı tutsun, içtenlik göstersin.
Yanında oturan birisi kalkıp giderken kalbi “gitsin artık” diyorsa bile kalması için ısrar etsin “ne olur gitmeyin” desin.
Bu yapmacık sevgi kalbindeki ölmüş olan sevme kabiliyetini ateşleyecektir, canlandıracaktır, körükleyecektir.
Bu Allah sevgisini de tetikleyecektir çünkü daha önce bu kabiliyeti yok olduğu için devreye giremiyordu.
Bir başka yöntem de şudur ki insan anne babaya ve çoluk çocuğa normalde gösterdiği sevgiyi arttırsın. Aşk-ı Mecazi denilen ince nokta budur. Bu sufilerin oluşturduğu terminolojidir. Anlamı şudur ki insan tüm caiz olan sevgilerin şiddetini arttırsın. Sonradan gelen insanlar konuyu saptırmışlar ve alakasız hurafeleri uydurmuşlar. Mecazi aşk bazılarının uydurduğu gibi erkekler arasındaki caiz olmayan ilişkiler ve benzer hurafeler demek değildir. Asıl anlamı şudur ki insan caiz olanın şiddetini arttırsın ve bu artış neticesinde hakiki olanın da tetiklenmesini beklesin.
Hz. Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed
Arayanların Yolu adlı eserinden
[1] Bu önemli bir konudur. Biz neden bir şeyi severiz? Ya onu çok güzel bulduğumuz için ya da bize gösterdiği iyilikleri yüzünden. Başka bir sevgi kaynağı yoktur. Allah’ı sevmenin yolu da budur. Ya O’nun kendi güzelliği bizi çekecektir ya da ihsan yoluyla bize bahşettiği nimetler kalbimizde O’na karşı sevgi duygularını doğuracaklardır. İkisi işe yaramıyorsa ve kalbimizde bir kıpırtı ve bir hareket oluşmuyorsa bu “sevememe” hastalığının göstergesidir. Ya da bencilleşme duygusu tüm diğer duygularını bastırmıştır.*
[2] Alçak gönüllülük, Tanrıya boyun eğmek ve gönlün korku ve saygıyla dolması.