Mekkeliler Medine'ye saldırmaya hazırlanıyor - Müslüman Ahmediye Cemaati

Mekkeliler Medine’ye saldırmaya hazırlanıyor

Naklettiğimiz bu hadiselerden açıkça anlaşılacağı gibi Mekkelilerin düşmanca davranışlarındaki bu durgunluk geçici idi. Mekke liderleri İslâmiyete karşı yeni bir saldırıya hazırlanıyorlardı. Ölüm yatağına düşen reisler, geride bıraktıklarından Hz. Peygamber (S.A.V.)’a düşman olacaklarına dair yemin alıyorlar ve onları Hz. Peygamber (S.A.V.) ve taraftarları ile dövüşe teşvik ediyorlardı. Medineliler, Müslümanlara karşı silaha sarılmaya çağırılıyordu. Bunu yapmazlarsa, Mekkelilerin ve Mekkelilerle müttefik bulunan kabilelerin Medine’ye saldırarak erkekleri kesecekleri kadınları köle yapacakları yolunda tehditler savuruyorlardı. Hz. Peygamber (S.A.V.) bir kenara çekilip Medine’nin savunması için hiç bir şey yapmasaydı, büyük bir sorumluluk altına girerdi. Binaenaleyh, Hz. Peygamber (S.A.V.) düşmanın durumunu anlamak için bir askerî keşif sistemi meydana getirdi. Savaş hazırlığı belirtilerine dair haber almak amacıyla Mekke dolaylarına keşif kolları gönderdi. Arasıra, bu keşif kolları ile Mekkeliler arasında ufak tefek çatışmalar vuku buluyordu. Avrupalı yazarlar bu hadiselerin Hz. Peygamber (S.A.V.) tarafından tahrik edildiğini, ve dolayısıyla bu yüzden ortaya çıkan savaşlarda Hz. Peygamber (S.A.V.)’ın mütecaviz sayılması lazım geldiğini söylerler. Fakat Mekkeliler on üç sene yaptığı zulümler, Medinelileri Müslümanlara düşman etmek için çevirdikleri entrikalar ve Medine’ye karşı saldıracakları yolunda savurdukları tehditler herkesçe malûmdur. Bunları göz önünde tutan bir kimse, mezkûr hadiseleri başlatmak sorumluluğunu Hz. Peygamber (S.A.V.)’a yükleyemez. Hz. Peygamber (S.A.V.) haber alma maksadı ile Müslümanlardan keşif kolları göndermişse bu sadece bir müdafaa tedbiri idi. On üç sene katlandıkları zulüm ve işkenceler, Müslümanların nefis müdafaası için yaptığı hazırlıkları mazur göstermeye kâfidir. Neticede Müslümanlarla Mekkeli düşmanları arasında savaşlar çıktıysa sorumluluk Müslümanlara ait değildir. Hıristiyan milletlerin, bugün birbirlerine karşı  savaşlar çıktıysa sorumluluk müslümanlara ait değildir. Hıristiyan milletlerin, bugün birbirlerine karşı savaş ilân etmek için ne kadar sudan sebepler ileri sürdüğü herkesçe bilinmektedir. Mekkelilerin Müslümanlara sebepler ileri sürdüğü herkesçe bilinmektedir. Mekkelilerin Müslümanlara yaptığını bugün bir Avrupalı millete yapsalar, o millet harp etmekte kendini haklı görür. Bir memleketin halkı başka bir memleketin halkını katl-i âm etmek için geniş ölçüde teşkilâtlanırsa, bir millet başka bir milleti yerinden yurdundan ayrılmaya zorlarsa, bu, mağdurlara harp etmek hakkını vermez mi? Müslümanların, Medine’ye göç ettikten sonra, Mekkelilere karşı harp açmak için başka sebep aramaya ihtiyaçları yoktu. Fakat Hz. Peygamber (S.A.V.) harp açmadı. Müsamaha gösterdi ve savunma faaliyetlerini keşif hareketlerine sınırlandırdı. Halbuki, Mekkeliler Müslümanları tahrik ve taciz etmeye devam ettiler. Medinelileri Müslümanlara karşı kışkırttılar ve Müslümanların hac için Kâbe’ye gelmek hakkına müdahale ettiler. Normal kervan yollarını değiştirerek, Medine etrafındaki kabilelere ait topraklar içinden geçmeye ve o kabileleri Müslümanlara karşı ayaklandırmaya başladılar. Medine’nin sükûn ve asayişi tehdit altında idi. Bu sebeple, Mekkelilerin on dört seneden beri ardı arkası kesilmeyen meydan okumalarını kabul etmek Müslümanlar için zarurî bir hale gelmişti. Bu şartlar altında, Müslümanların bu meydan okumayı kabul etmesi hakkına kimse itiraz edemez.

Hz. Peygamber (S.A.V.) askerî keşif hareketleri ile meşgul iken, Medine’deki taraftarlarının normal ihtiyaçlarını ve keza ruhî ve manevî ihtiyaçlarını da ihmal etmiyordu. Medine halkının büyük ekseriyeti Müslümanlığı, hem lisanen ikrar ederek ve hem de kalben bağlanarak, kabul etmişti. Bazıları sadece ağzından Müslüman olmuşlardı. Binaenaleyh, Hz. Peygamber (S.A.V.) küçük cemaati arasında İslâmî Hükümet şeklini kurmaya başladı. İlk zamanlarda, Araplar anlaşmazlıkları kılıç ile ve zor kullanarak hallederlerdi. Hz. Peygamber (S.A.V.) adlî ve hukukî usül ve kaideler vaz’eyledi. Fertlerin veya zümrelerin birbirlerine karşı ileri sürdüğü iddiaları hal ve fasletmek üzere hakimler tayin olundu. Bir hakim bir iddianın âdilâne ve haklı olduğunu beyan etmedikçe, o iddia kabul edilmezdi. Eskiden, fikrî ve zihnî meşgalelere hakaretle bakılırdı. Hz. Peygamber (S.A.V.) okuryazarlığı ve ilim sevgisini teşvik için tedbir aldı. Okuma yazma bilenlerden, bunu başkalarına öğretmelerini istendi. Haksızlığa ve zulme son verildi. Kadın hakları ihdas edildi. Zenginler, fukaranın ihtiyaçları ve Medine’de hayatı kolaylaştıracak içtimaî imkânların ve vasıtaların ıslâhı için para ödemekle mükellef tutuldu. İşçiler, sömürülmekten korundu. Âciz ve ehliyetsiz mirasçılara vasi ve mutemet tayini için tertibat alındı. Ödünç alıp verme muameleleri yazılı olarak yapılmaya başlandı. Girişilen bütün taahhütleri yerine getirmenin önemi zihinlere yerleştirildi. Kölelere karşı eziyet ve kötü muamele yasak edildi. Halk sağlığına ve sağlık bilgisine önem verilmeye başlandı. Nüfus sayımı yapıldı. Yolların ve sokakların genişletilmesi emrolundu ve bunların temiz tutulması için tedbir alındı. Hulâsa, ideal bir aile hayatı ve içtimaî hayat yaratmak için kanunlar vaz’olundu. Vahşi Araplara, tarihlerinde ilk defa olarak, nezaket ve medenî hayat kaideleri öğretildi

Bir Öncekini Oku

Bedir Savaşı

Bir Sonrakini Oku

Medine kabileleri arasında antlaşma