Bu mantıkî delillerden sonra şimdi de meleklerin gerekliliğini anlatayım. Bir şeyin gerekli olması da varlığının bir nevi ispatı sayılır. Doğanın kanununu incelediğimizde gerçekten gerekli olan her şeyin var olduğunu görüyoruz. Bu doğrudan bir ispat sayılmasa da dolaylı bir ispattır. Bu sebeple meleklerin gerekliliği konusunu incelemekte fayda vardır.
1) İlk akılda tutulması gereken şey şudur ki ruhani ve cismani nizamlarda benzerlik olur ve bu benzerliğin olması doğaldır; zaten öyle olması gerekir. Bu sebeple ruhani konuları anlamak için paralellik içerisinde olan cismani konuları inceleyebiliriz, çünkü bu iki silsile belli başlı istisnalar dışında aynı benzerlikler gösterirler. Cismani dünyada her hareketin arkasında bir sebep vardır ve o sebebin arkasında bir sebep daha vardır. Bu silsile çok gizli sebeplere varana kadar uzayıp gider. Son derece ince gazlara kadar uzanan bu silsilede sebeplerin merdivenine daha da çıkmaya çalışınca sadece kuvvetler kalır. İşte bu kuvvetlerin membalarına biz melek diyoruz.
Yani cismani silsile inceldikçe yok olur; görünmesi imkânsızlaşır. Ruhani silsileler de aynen böyle olurlar ve onların son halkası meleklerdir. Ruhani dünyada sebepler silsilesi olmaz demek yanlış olur. Cismani dünyayla ilgili bir filozof “hiç bir şey öylesine olmaz; her şeyin uzayıp giden sebepleri vardır” demiştir. Cismani işler böyle olunca ruhani işler neden böyle olmasın. Eğer bu iki sistemde bir benzerlik söz konusuysa ki öyledir o zaman ruhani silsilelerde de sebep sonuç ilişkisinin olması gerekir. İşte bu ilişkiyi oluşturan zincirin son halkası meleğin elindedir.
2) Her şey evrim geçiriyor. Bunun yaygınlığını gören bilim adamları insan hakkında da “çok ilkel hallerden evrim geçirerek bu hale gelmiştir” demişlerdir. Öncelikle bir böcek gibi olan insanın evrim geçire geçire bu hale geldiğini iddia ediyorlar. Bu kadarını reddetmek aklen çok zor değildir ama şunu da söylemek zorundayız ki iki çok farklı haller ara aşamalar ve ara hallere ya da en azından ara vesilelere muhtaçtırlar. Birden bire tamamıyla farklı bir şey olmak veya ulaşmak bilimsel değildir.
Bunu gördükten sonra insanın içinde olan mükemmelleşme ve Yaratanını görme isteği ve şu andaki kesafeti yüzünden bu hedeften olan mesafe ve uzaklığı bir ara vesileyi gerektiriyor. Bu ara vesilenin hem mükemmel olan Allahtan farklı ve mahluk olması gerekir; hem de iyi ve tertemiz olması şarttır. İşte bu ara vesile melektir.
Hikayeye göre birisi yüksek bir minareye çıkmış ama inememiş. Bunu gören arkadaşı çok ince bir ipliği oka bağlayıp oku ona doğru fırlatmış. O da oku yakalamış ve ipliği aşağı sarkıtmış. Arkadaşı bu sefer biraz daha kalın bir ipi ince olan ipin ucuna bağlamış ve o yine yukarı çekmiş. Arkadaşı daha da kalın bir ip bağlamış ve böyle devam etmişler; ta ki zincir gibi kalın bir ip oluşmuş ve o da ona asılarak aşağı inmiş. İnsan ve Allah ilişkisi de bu şekilde oluşur. Ara vasıtalar gerekir ve insan bu vasıtalardan faydalanır, yavaş yavaş yukarı çıkar. İşte kul ve yaratan arasındaki mesafe ve bu mesafeyi kat etmek için ara latif varlıklar gerekir ve bu gereklilik meleklerin bir ispatıdır.
3) Üçüncü gerekliliği cismani gelişim sisteminin iki parçalı olmasından anlayabiliriz. Birinci parçası insanın haberi bile olmadan ve herhangi bir müdahale gerektirmeden işlemektedir. Bu konuda Allah Kuran-ı Kerimde şöyle buyurur;
Gece ile gündüzü; güneş ile ayı hizmetinize vermiştir; yıldızlar da sizler hiç çaba göstermeden hizmetinizdeler. [1]
Ayet-i-kerime de kullanılan Musahhar kelimesi hiç para veya efor harcamadan bile fayda veren şey için kullanılır. Allah da “bu ay güneş ve yıldızlar gece gündüz sizler tarafından herhangi bir çaba gerektirmeden hizmet vermektedirler” diye buyurur. Geceden sonra gün kendiliğinden doğar ve yine sizler parmağınızı bile kıpırdatmadan gece oluverir. Güneş dünyayı ısıtır, ay ise geceyi aydınlatır ve yıldızlar ise muhtelif etkiler yaparlar ama cebinizden bir şey çıkmaz.
Bu ayet gösteriyor ki cismani dünyada kendiliğinden çalışıp bize fayda veren bir sistem mevcuttur. Örneğin suyu renkli şişelere doldurup güneş ışığına koyarsak belli hastaları tedavi edecek hale gelir. Ay ışığında birçok sebze olgunlaşır ve büyür. Bazı sebzeler öyle hızlı büyürler ki sesi bile duyulur. Bunlar sadece bir iki örnektir. Bilim adamları bunların binlerce etkilerini sayarlar ve daha bilmediğimiz kısmının ne kadar olduğunu kimse bilmiyor.
Sözün özü güneş, ay, yıldızlar; bütün bunlar etkilerini yapıyorlar. Bazı hastalıklara sebep olan mikroplar doğrudan güneşin etkisiyle ölürler. Bunu öğrenen insanoğlu güneş ışığını tedavi yöntemi olarak kullanmaya başlamıştır. Hele bir düşünün; hasta birisi güneşin altında oturuyor ve farkında bile olmadan iyileşip ayrılıyor. İşte bunun gibi birçok şekilde hiç para harcatmadan güneş hizmetimizdedir.
Dediğim gibi cismani gelişim sisteminin birinci parçası bedavadır; bir amel yapmadan, para harcamadan işlemektedir. İkinci parçasıysa insanın çabasıyla alakalıdır. Bu kısımda insan çabalayarak bir şeyi kendisi için faydalı hale getirir; ondan faydalanır. Örneğin buğdaydan ekmek yapmak, toprakla ev inşa etmek çelikle tahtayla araba veya treni yapmak, çeşitli ilimler öğrenmek vs bunun örnekleridir. Şimdi bir düşünecek olursak; gelip geçici olan cisim için Allah bu kadar geniş kapsamlı bir sistem hazırlamışsa kalıcı olan ruh için hiçbir şey yapmamış olması mümkün olabilir mi?
Ruhani ve cismani sistemlerin benzerliği bağıra bağıra cismani dünyada çaba olmadan fayda veren şeyler varsa ruhani dünyada da olmalı diye söylüyorlar. İşte bunun için melekler vardır. Onlar insanların ruhaniyetini geliştirirler; yok olmasını engellemeye çalışırlar, sürekli korurlar. Ama eğer ruhani hastalık çok artarsa aynen güneş ışığının her tür mikrobu öldüremediği gibi ruhani dünyada da özel ilaçlar ve tedaviler gerekir. Bu iki sistemin benzerliği de meleklerin varlığının bir ispatı sayılır.
Hz. Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed
[1] Nahl süresi 13. ayeti