Muhaliflerin diğer itirazı ise, Müslümanlar arasında yaygın olan inancın aksine, Peygamber Efendimizinsav ümmetinden birisini Vadedilen Mesih olarak kabul etmemizdir. Onlara göre bu inanışımız hadislere aykırıdır ve Mesih’in gökten inmesi gerekmektedir.
Bizlerin Müslüman Ahmediye Cemaati’nin kurucusu, Hindistan’ın Pencap eyaletinin Gurdaspur ilinin, Kadiyan isimli köyünde doğan, Mirza Gulam Ahmed Hazretlerini Vadedilen Mesih ve Mehdi kabul ettiğimiz, doğrudur. Bir taraftan Kuran-ı Kerim, hadisler ve aklıselim ile Hz. İsa’nınas vefat etmiş olduğu ispatlanırken, diğer taraftan ise hadisler Meryemoğlunun geleceğini vadetmektedir. Bundan açıkça anlaşılan vefat etmiş olan Mesih’in gelişi değil, aslında vadedilenin Muhammedî Ümmetten birisi olduğudur. Denilene göre, Kuran-ı Kerim ve hadis Meryemoğlu İsa’nınas öldüğünü söylediği halde, biz aynı Meryemoğlu İsa’nınas tekrar gelişini beklemeye devam etmeliyiz. Onlar bize, “Allahcc her şeye kadir değil midir? O, ölmüş İsa’yıas tekrar diriltip dünyaya geri gönderemez mi?” derler. Onlara göre, böyle bir inanışa sahip olmadığımız için, Allah’ıncc kudretini inkâr etmiş olmaktayız.
Gerçek bunun aksidir. Biz, Allah’ıncc kudretini inkâr etmeyiz. O’nun her şeye kadir olduğuna inandığımız için, eski Mesih’in yeniden diriltilip gönderilmeyeceğine, aksine bu ümmetten birisinin Vadedilen Mesih olarak görevlendirileceğine inanmaktayız. Aklı başında bir insan, Hz. İsa’nınas dirilişini ve tekrar yeryüzüne geri gelişini, Allah’ıncc kadir oluşunun bir alameti olarak kabul edemez. Bu durum olsa olsa, O’nun (hâşâ) acizliğinin bir göstergesi olabilir. Nitekim hayat tecrübemiz gösteriyor ki, yeni bir ceket almaya kudreti olan birisi, eskimiş ceketini tersine çevirip tekrar giymeyi istemez. Onun yeni bir cekete ihtiyacı varsa, eskisini atar ve yenisini alır. Ancak gücü olmayan aciz birisi ise, eski ceketini tersine çevirip veya tamir ettirip tekrar giymek ister. Allahcc muhtaç değildir. O, kudret sahibidir. Kullarının yeni bir öndere ve kılavuza ihtiyacı olduğunda, ölmüş bir peygambere tekrar hayat vermek mecburiyetini hissetmez. O, öteden beri yaşayan kulları arasından birisini, başkalarına yol göstermek ve onları ıslah etmek üzere seçmektedir. Hz. Âdem’denas, Peygamber Efendimizesav kadar Allahcc, bir kere bile ölmüş bir peygamberini, kulları hidayet bulsun diye diriltip bu dünyaya göndermemiştir. Eğer herhangi bir devirde insanoğlunun ıslahı Allah’ıncc kudreti dahilinde olmasaydı ve O’nun hükmü her zaman herkesi kapsamasaydı, o taktirde O, böyle bir şeye mecbur kalabilirdi. Ancak böyle bir durum imkânsız olduğu halde, Allah’ıncc ölmüş bir peygamberini Cennet’ten çıkartıp insanoğlunun ıslahı için yollaması mümkün değildir. Hz. İsa’danas sonra Efendimiz Hz. Muhammedsav gibi yüce bir peygamberi yaratma kudretine sahip olan Allahcc, şüphesiz zamanımızda da İsa’yaas benzeyen hatta ondan bile daha üstün olan birisini yaratma kudretine sahiptir.
Kısacası İsa Mesih’in yeniden dünyaya gelişini reddetmemiz, Allah’ıncc her şeye kadir oluşunu inkârımızdan değil, aksine O’nun her şeye kadir oluşuna imanımızdan kaynaklanmaktadır. Bize göre, kadir olan Allahcc herhangi bir zamanda herhangi bir kulunu Mesihlik makamına yükseltip, doğru yoldan sapmış olanları kendine çağırabilir. Allah’ıncc artık buna kadir olmadığına ve eski bir peygamberi göndereceğine inanlar ise, asıl hatalı olanlardır.
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهٖ
“Onlar Allah’ın vasıflarının (yüceliğini) hakkıyla değerlendirmediler…[1]”
Eğer bizler, Hz. İsa Mesih’inas tekrar yeryüzüne geleceğini kabul edecek olursak, o taktirde Yüce Peygamberinsav kuvvet-i kudsiyyesini zedelemiş olmakla kalmayıp, Allah’ıncc kudretini de küçük düşürmüş oluruz. Çünkü önceki ümmetler her ne zaman doğru yoldan sapacak olsalar, Allahcc kendilerini ıslah için daima aralarından birisini görevlendirmiştir. Şimdi Muhammedî Ümmet söz konusu olduğunda ise, aralarından hiç kimse ıslah etme gücüne sahip olmadığı için, Allahcc önceki peygamberlerden birisini kendileri için yeryüzüne gönderecektir. Bunu kabul etmek, Peygamber Efendimizinsav kuvvet-i kudsiyyesine her zaman itiraz eden Yahudiler ile Hıristiyanların ekmeğine yağ sürmek demektir. Ancak yanan bir meşale başka birçok meşaleleri tutuşturabilir. Sönmüş bir meşale ise bunu yapamaz. Müslümanların, içlerinden kendilerini ıslah edecek bir kişi bile çıkaramayacak kadar fesada uğrayacaklarını kabul etmek, (hâşâ) Peygamber Efendimizinsav feyzi ve bereketinin bir gün tükeneceğini kabul etmek demektir. Oysa böyle bir neticeyi hiçbir gerçek Müslümanın kabul etmesi mümkün değildir. Herkesin bildiği gibi, Yüce Allahcc Musa’nınas ümmetinin devamını dilediği sürece onların arasından ümmetin ıslahı için hep birilerini görevli kılmıştır. Ancak Musa’nınas şeriatını sona erdirmek istediğinde ise, ümmetinden peygamberliği sona erdirip, İsmailoğulları içinden birisini peygamber olarak görevlendirmiştir. Netice itibariyle Peygamber Efendimizdensav sonra Musa’nınas ümmetinden bir peygamber gelecekse, bu durum (hâşâ) Peygamber Efendimizinsav şeriatının sona ereceği ve yerine başka bir şeriatın geçerli kılınacağı anlamını taşır. Ayrıca bu inanca göre, Peygamber Efendimizinsav (hâşâ) kuvvet-i kudsiyyesinin etkisiz bir hale geleceğini, hiçbir ümmetinin de artık nurundan nurlanarak Muhammedî Ümmeti de ıslah edemeyeceğini kabul etmek zorunda kalırız.
Ufacık bir kusurun kendilerine isnat edilmesinden hoşlanmayanlar, büyük bir cesaretle Peygamber Efendimizesav kusur isnat etmektedirler. Buna rağmen Peygamber Efendimizisav sevdiklerini de iddia ederler. Lafta kalan ve delille ispatlanmayan bir sevgi ne işe yarar?
Eğer onlar Peygamber Efendimizisav gerçekten sevselerdi, İsrailoğulları içinden bir peygamberin bu ümmete gelecek olmasını bir an için bile kabul edemezlerdi. Onur sahibi olan hiç kimse, kendi evinden karşılayabileceği ihtiyaçları için başkasından dilenir mi? Gücü olan kimse, başkasından yardım ister mi? Söz konusu bu devirde Muhammedî Ümmetin eski Mesih’e muhtaç olduğunu düşünen ve öğreten mollalar, kendi şahsi kıymet ve itibarları hakkında öyle abartılı görüşlere sahiptirler ki, dini tartışmalarda kaybettikleri halde, yenilgiyi kabullenemezler ve hiç kimseyi de yardıma çağırmazlar. Birisi kendiliğinden yardım eli uzatırsa, ona minnettarlık duymak yerine rencide olup, “Biz senden yardım alacak kadar cahil miyiz?” diye kızgınlıklarını bildirirler. Kendileri için bu kadar hassasiyet gösterenler, Peygamber Efendimizsav söz konusu olunca, onun başka bir şeriattan bir peygambere muhtaç olduğunu söyleyip, kuvvet-i kudsiyyesinin hiçbir işe yaramayacağını kabul etmektedirler. Yazıklar olsun aklını kullanmayan duyarsız kalplere! Onlar kendi şahsi şeref ve itibarlarını düşünmelerine rağmen, Allah’ıncc ve Peygamberinsav şan ve şerefini hiç düşünmezler mi? Onlar hiddet ve gücenmelerini ancak şahsi düşmanlarına karşı mı gösterirler?
İsrailoğulları’nın bir peygamberinin geri gelişini niçin inkâr ediyoruz diye bizi sorgularlar? İçimizdeki peygamber sevgisinin izlerini silmemiz mümkün değildir. Peygamber Efendimizinsav şerefinden ve ona olan saygımızdan, hiç kimsenin şerefi ve saygısı daha üstün değildir. Biz Peygamber Efendimizinsav, başkasının minneti altında kalacağını bir an için bile düşünemeyiz. Kıyamet günü geldiğinde, ilkinden sonuncusuna kadar bütün insanlar Allah’ıncc huzurunda toplanıp, herkesin amelleri ve ecirleri zikredileceği zaman, Peygamber Efendimizinsav boynunun, Yahudilere gelen Mesih’in iyiliği karşısında bükük kalacağını da asla düşünemeyiz. Meleklerin ise o gün bütün insanlık huzurunda ve işitecekleri şekilde, “Müslümanlar bozulup fesada uğradığında Hz. Muhammed’insav kuvvet-i kudsiyyesi işlerine yaramayıp onlara yeniden manevi kuvvet veremedi. Bunun üzerine Musevi ümmetin Mesih’i olan İsaas Hz. Muhammed’esav acıyıp Müslümanları ıslah etmek ve onları manevi çöküşten kurtarmak için dünyaya dönmeye karar verdi,” diye ilan edeceklerini de kabul etmemiz mümkün değildir. Peygamber Efendimizesav böyle yüz kızartıcı bir durum isnat etmektense, dilimizin kurumasını tercih ederiz. Hz. Resulullahsav hakkında böyle bir şey yazmaktansa, ellerimizin kopmasını tercih ederiz. O, Allah’ıncc sevgili kuludur. Onun kuvvet-i kudsiyyesi asla batıl olmayacaktır. O, Hatemü’n Nebiyyin’dir. Feyzi hiç tükenmez. Her peygamber onun minneti altındadır, ama onun boynu hiç kimsenin karşısında eğik değildir. Hiçbir peygamber, onun doğruluğunu kabul etmeleri için insanları ikna etmeye çalışmamıştı. Ancak o, bütün peygamberlerin doğruluğunun kabul edilmesi için insanları ikna etti. Nitekim onun sayesinde milyonlarca insan, bütün peygamberlere iman ettiler. Hindistan’da milyonlarca Müslüman bulunur. Bunların pek azı yabancı ülkelerden gelmiştir. Onlar hiçbir peygamberin adını duymamışlardı. Ancak Peygamber Efendimizesav iman etmeleri sayesinde, Hz. İbrahimas, Hz. Musaas, Hz. İsaas gibi diğer peygamberlere inanmaya başladılar. Eğer onlar Müslüman olmasalardı, Hindu kardeşlerinin bugüne dek yapageldikleri gibi bu peygamberlere küfür edip yalancı olduklarını söyleyeceklerdi. Aynı şey Afganistan, Çin ve İran için de geçerlidir. Buradakiler de Musaas ve İsa’yıas bilmedikleri için, önceleri onları peygamber diye tanımıyorlardı. Ancak Peygamber Efendimizesav iman edince, onların da peygamberliklerini tasdik ettiler. Bu nedenledir ki, diğer tüm peygamberler Peygamber Efendimizinsav minneti altındadır. Efendimiz Muhammed-i Mustafasav ise asla kimsenin minneti altında değildir. Allahcc kendisine, feyzinin sona ereceği ve ümmetinin ıslahı için başka bir ümmetten bir peygamberin geleceği günü asla göstermeyecektir. Ümmeti ıslah için birisine ihtiyaç duyduğunda, Allahcc onun ümmetinden bir talebesini diğerlerine yol göstermek üzere seçecektir. Bu kimse her feyzi ondan alarak öğrenmiş olacaktır. O, sapmış olanları ıslah edecek ve yollarını kaybetmiş olanlara hidayet için rehberlik edecektir. Onun başarısı Peygamber Efendimizinsav başarısı olacaktır, çünkü bir talebe öğretmeninden ayrılamayacağı gibi, ümmeti de peygamberinden ayrılamaz. Onun boynu ancak Peygamber Efendimizinsav minneti karşısında eğik olacaktır. Kalbi ise onun sevgisiyle sarhoş olacaktır.
Kısacası daha önceki peygamberlerden birisinin gelmesi Hz. Resulullah’asav karşı bir saygısızlıktır. Böyle olursa, Allah’ıncc kendisine bahşettiği makamı da batıl olur. Kuran-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:
إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ
“…Şüphesiz Allah, bir kavmin durumunu, onlar nefislerindekini değiştirmedikçe asla değiştirmez….[2]”
Hz. İsa’nınas geri geleceği inancını bu ayeti kerime ile karşılaştırdığımızda, şöyle bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Peygamber Efendimizdesav (hâşâ) bir değişiklik tezahür etmiştir ve sonuçta kendisine bahşedilen nimetlere de bu sebeple artık layık görülmemektedir. Yahut da Allahcc, verdiği sözünden geri dönmüştür. Başkalarına karşı Allah’ıncc sünneti, bir kere bahşettiği nimetini geri almamak şeklindeyken, Peygamber Efendimizsav söz konusu olunca, Allahcc sünnetini (hâşâ) hiçe mi saydı? Buradaki görüşlerin her ikisi de küfürdür. Çünkü böyle bir düşünce sonucunda, Allahcc veya Resulündensav birisini inkâr etmiş oluruz. Bu nedenle, böylesi tuhaf inanışlar karşısında ancak Allah’acc sığınmaktayız. Bizler, geleceği vadolunan Mesih’in ancak Peygamber Efendimizinsav ümmetinden çıkacağına inanmaktayız. Allahcc, dilediği kimseyi dilediği makama yüceltmeye kadirdir.