Hazreti İsa’nın (a.s.) ölümü hakkında ashab-ı kiramdan başka Peygamber Efendimiz’in (sav) (ehli beyt) aile efradı da (icma) fikir birliği içindeler.
Nitekim Hz.Ali’nin (r.a.) ölümü üzerine, İmam Hasan’ın (r.a.) şöyle dediği kaynaklardan tesbit edilmiştir: “Bugün ölen adam (Hz.Ali) birçok bakımdan eşsizdi. Selefleri ve halefleri arasında kendine benzeyen yoktu. Peygamber Efendimiz (sav) onu savaşa gönderdiği zaman, kendisine yardım etmek üzere Cebrail sağında Mikail solunda dururdu. O, gazadan yalnız muzaffer olarak dönerdi. Yedi yüz dirhemden başka miras bırakmadı. Bununla bir köleyi satın almak istiyordu. O Ramazanın 27’nci gecesinde öldü. Hz.İsa’nın (a.s.) ruhu da aynı gece alınmıştı.” [1]
Hz.İmam Hasan’ın (r.a.) bu sözünden şunlar anlaşılıyor: Peygamber Efendimiz’in (sav) aile efradına göre de Hz.İsa (a.s.) normal şekilde ölmüştü. Buna inanmasalardı, İmam Hasan (r.a.), Hz.İsa’nın (r.a.) ruhunun alındığı gece Hazreti Ali’nin ölmüş olduğunu söylemezdi. Ashab-ı kiram ve ehl-i beytten sonra gelen ümmet büyüklerinin başka bir inanca sahip oldukları düşünülemez. Çünkü o devir insanları Kuran-ı Kerim, hadis ve ashab-ı kiram ve ehl-i beyt yani Hz.Peygamber Efendimiz’in aile efradı tarafından benimsenmiş görüşlere içtenlikle bağlı idiler. Aslında onlara göre Hz.İsa’nın (a.s.) ölmüş olması, gayet normal bir durumdu. Bu derece normal bir hadise için resmi bir beyanda bulunmalarına zaten gerek yoktu. Bundan dolayı bu konudaki görüşlerinin kayda geçirilmesine titizlik ve özen gösterilmedi. Buna rağmen günümüze kadar ulaşan devrin bazı din bilginlerinin bu konudaki görüşleri Ahmedi Müslümanları desteklemektedir.
Nitekim Mecma-el Bahar’da Hz.İmam Malik’in şöyle dediği yazılıdır: “Hz.İsa (a.s.) vefat etmiştir[2]” dedi.
Kısacası, Kuran-ı Kerim, hadis-i şerif, sahabeler ve ehl-i beyt arasındaki fikir birliği ve İslâm ulemasının görüşleri Hz.İsa’nın (a.s.) öldüğü inancını desteklemektedir. Hepsi de Hz.İsa’nın (a.s.) bütün diğer faniler gibi öldüğünü gösteriyorlar. Bu nedenle, Hz.İsa’ya (a.s.) ölüm isnat etmek suretiyle onun şerefini küçülttüğümüzü ve böylece Kuran-ı Kerim ile hadis-i şerifi inkâr ettiğimizi söylemek doğru değildir. Biz bu inancımızla Hz.İsa’ya (a.s.) saygısızlık etmeyip tevhid akidesine sarılıp ona sahip çıkmakta ve Peygamber Efendimiz’in (sav) yüceliğini ispatlamaktayız. Ayrıca biz böylelikle Hz.İsa’ya (a.s.) da hizmet etmekteyiz. Çünkü o da tevhid akidesini zedeleyen ve Peygamberlerin Peygamberi için saygısızlık mahiyetinde olan bir makamın kendisine isnat edilmesini arzulamazdı.
Muhaliflerimiz bir insanı Allah ile eşit tutmakta, görüşleriyle İslâm düşmanlarını destekleyip islamiyeti zayıflatmakla kalmayıp, Peygamber Efendimizi (sav) küçük düşüren bir inanca sahip çıkmaktadırlar. Durum böyle olunca bir de Ahmedileri eleştirmeleri haksızlık değil mi?
[1] Tabakat İbn-i Saad; s.38-39, c.3, Beyrut, H.1405.
[2] Mecma Behar-ül Envar; s.286, c.1, H.1314.