Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.)sonra İslâmiyeti canlandırmak için Allah (c.c.) tarafından memur edilmiş ıslahatçı veya manevi rehber gelmeyeceğine nasıl inanabiliriz? Doğrusu Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.)sonra bile mücedditler ve ıslahatçıların bize gelmeleri gerekir. Onlar geçmişte nasıl bize gönderilmişlerse, gelecekte de gönderileceklerdir. Müslümanların bugünkü durumu dolayısıyla böyle bir müceddide, hem de büyük bir müceddide, şiddetle ihtiyaçları vardır. Hz.Mirza Gulam Ahmed (a.s.) bugün böyle bir müceddit ve manevi rehber olduğunu iddia eden tek insandır ve bu durum onu destekleyen kuvvetli bir delildir.
Üçüncüsü bu düşünce geçmişteki tecrübemize de aykırıdır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) zamanından bugüne kadar geçen 1300 yıl esnasında Müslümanlar arasından birçok manevi ıslahatçı ve müceddit çıkmıştır. Onlar Allah (c.c.) tarafından mukaleme ve muhatebe şerefine (Allah’la konuşmak) nail olup İslâmiyet’i eski haline dönüştürmek için gönderildiklerini iddia etmişlerdir. Cüneyd-i Bağdadi, Seyyid Abdül Kadir Geylani, Şeyh Şahabeddin Suhreverdi, Muhuddin İbnel Arabi, Bahaeddin Nakşıbendi, İmam Rabbani; Muin-uddun Çişti, Şah Veliyullah Dehlevi (a.r.) v.s. İslâmiyet’in ideal örnekleri olan ve İslâm dininin yayılıp kökleşmesinde büyük rol oynayan bu kabil mücedditlerdendir.
İkincisi Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) mükemmeliyeti ve kemali onu temsil eden ve onun vasıfları ile karakterini taklit eden manevi rehberlerin sona erdiği manasına geliyorsa, her türlü kemal ve mükemmeliyet kaynağı olan ölümsüz Allah’ı dünyada temsil eden ve O’nun mazharı olan zatlar neden bu dünyada zuhur ederler? Aslında bir şey gözümüzden gizli olduğu zaman onu bize hatırlatmak ve onun kalpler üzerindeki tesirini ispatlamak ve göstermek için mazharlarına ihtiyaç duyulur. Bundan dolayı Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) insanların ve peygamberlerin en mükemmeli olmasına rağmen, onun mazharı olan zatlara ihtiyacımız vardır. Bu zatlar onun hayatı, örneği ve niteliklerini temsil edecek, onun nüfuzu ve tesirini yeniden canlandırıp onu bize hatırlatacaklardır.
Zikrolunan düşünce mantığa da aykırıdır. Zira, Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.)sonra mücedditler veya manevi rehberler gelmeyecek idiyse, o takdirde Müslümanların manevi durumunda en ufak bir bozukluk dahi ortaya çıkmaması, saf ve ahlaklı olarak yaşamaya devam etmeleri gerekirdi. Lâkin hakikat bunun aksidir. Müslümanlar manen bozulduğu ve gittikçe daha kötü bir duruma düştüğü halde, onları ıslah etmek için Allah’tan (c.c.) bir ıslahatçı gelmemesini mantık kabul etmez. İslâmiyet’in bu hale düşmesine rağmen Allah’ın (c.c.) onu kendi halinde terk edip yardımsız bırakması, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.)peygamberler ve insanlar içinde en mükemmeli olduğunu değil, tersine Allah’ın (c.c.) İslâmiyet’e son vermek istediğini ispat eder. Islahatçılar, mücedditler ve manevi rehberlerin gelmesi sona erecek idiyse, o zaman bunun açık bir delili olarak Müslümanların hiç bozulmamaları gereklidir ve bugünkü Müslümanların manevi bakımdan Asrı Saadetteki ashabı kiram gibi sağlam olmaları gerekirdi. Ama manevi açıdan Müslümanların çökmeleri bir ıslahatçının gerekliliğinin açık bir delilidir. Çünkü manevi fesat ve bozulma varsa, manevi ıslah ve düzelme imkânlarına sahip olmamız gerekir.
Ey okuyucu! Allah (c.c.) sana hususi yardımcı olsun! Bu noktada birçokları bir şüphe izhar edebilir ve; “Peygamber Efendimiz (s.a.v.)mükemmel bir peygamberdir. Mükemmel bir peygamberden sonra bir ıslahatçıya veya dini eski haline getirecek bir kimseye ihtiyacımız yoktur. Kuran-ı Kerim bizim ıslahatçımızdır ve Kuran-ı Kerim’in manevi kudreti bizi iman ve hikmete geri getirecektir” diyebilir. Bu çok güzel bir düşünce! Lâkin, dikkatle incelediğimizde, böyle bir düşüncenin Kuran-ı Kerim’in öğrettiklerine ayrıca Hadis ve geçmişteki tecrübesine ve mantığa aykırı olduğu görülür. Bu düşünce Kuran-ı Kerim’e ve Hadise aykırıdır, çünkü her ikisinde de İlâhî rehberlerin ve ıslahatçıların geleceği bize açıkça vadedilmiştir. İlâhî bir ıslahatçı veya müceddit ve İlâhî bir rehberin gelmesi Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) kemalini zedeliyorsa, Allah (c.c.) Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.)bütün peygamberlerin efendisi ve bütün insanların en mükemmeli yaptıktan sonra, böyle mücedditler ve rehberler geleceğini niçin va’detmiştir? Allah (c.c.) kendi kendini yalanlar mı? Allah yaptığı bir şeyi bozar mı? Bundan başka, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mücedditler ve rehberler geleceğini önceden niçin haber vermiştir? Biz onun bildiğinden daha fazla mı biliyoruz? Onun bir insan ve peygamber olarak kemal sahibi olması ne demektir? Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bize mücedditler ve ıslahatçılar geleceğini söylediği halde, bizim bunu onun büyüklüğüne aykırı bulmamız garip değil mi?