Arapça bir kelime olup “iki hararet” yahut “iki sıcaklık” demektir. Kul sıcak bir şekilde oruç tutarak ve ibadet ederek Rabbinin sevgisini elde etmeye çalışır. Bunun neticesinde Yüce Allah da çok sıcak bir şekilde kuluna yaklaşır.
Kuran-ı Kerim’in Bakara Suresinde Ramazan ayında oruç tutmamız emredilmiştir. Bu konudaki Ayet-i Kerimeler ve onların meali dergimizin ikinci sayfasında verilmiştir.
Bu Ayet-i Kerimelerde beyan edilen birkaç noktaya kısa olarak değinmek istiyorum.
1- Yüce Allah’ın cc buyurduğu gibi oruç o derece faydalıdır ki yalnız Müslümanlara değil aksine daha önce geçmiş diğer ümmetlere dahi farz kılınmıştı. Diğer bir ifadeyle oruç tutmanın çok faydalı olduğu eskiler tarafından dahi denenmiştir.
İslamiyet’ten önceki bütün dinlerin orucu emrettiği bir gerçektir. Britanica Ansiklopedisine göre talimatında oruç tutmanın farz kılınmadığı bir tek din yoktur.
Mesela Yahudilerde “Eski Ahid” de sık sık oruçtan bahsedilmiştir.[1] Yeni Ahid de oruçtan bahsedilmiştir.[2]
Aynı şekilde Hindu ve Zerdüşti dinlerde bile orucun zikri mevcuttur.
2- Hastanın hastalığı esnasında oruç tutmaması aksine sağlığa kavuşunca oruç tutamadığı günlerin sayısınca oruç tutması emredilmiştir. Vâdedilen Mesih sav bu konuda şöyle demiştir: “Eğer birisi yolcu iken yahut hastalık esnasında bile oruç tutuyorsa (demek ki Yüce Allah’ın emrine ters davranmakta olup) günah işlemektedir. Çünkü asıl gaye kendi isteğine göre hareket etmek değil aksine Yüce Allah’ın cc rızasıdır. Yüce Allah’ın cc rızası Kendisine itaat etmektedir… Ben yolculuk esnasında keza hastalıkta oruç tutmam.”[3]
“Herkim hasta yahut yolcu iken Ramazan ayında oruç tutuyorsa o, Yüce Allah’ın cc apaçık buyruğuna ters davranmaktadır. Yüce Allah cc apaçık olarak, hasta ve yolcu oruç tutmasın, aksine hastalıktan şifa bulunca keza yolculuğu sona erince oruç tutsun” buyurmuştur. Yüce Allah’ın cc bu buyruğuna göre hareket etmeliyiz. Çünkü necat Yüce Allah’ın cc lütfuna göredir. Kulun kendi amellerinin gücünü göstermesiyle değildir.[4]
3- Bu ayetlerden anlaşılan üçüncü nokta fidye ile ilgilidir. Genellikle oruç tutamayanların fidye vermeleri düşünülür. Ancak Vâdedilen Mehdi ve Mesih as fidyenin faydasından bahsederek şöyle demiştir:
“Bir defa fidye niçin tayin edilmiştir diye bir soru zihnimde canlandı. Oruç tutabilme gücüne sahip olmak için teklif edildiğini öğrendim. Kula güç veren Yüce Allah’ın cc zatıdır. Onun için her şey Yüce Allah’tan cc talep edilmelidir. Yüce Allah cc “Kadir-i Mutlaktır” (şartsız her çeşit kuvvete sahiptir). O, isterse veremli birisine bile oruç kuvveti bahşedebilir. İşte fidyeden murat da ancak budur. Yani oruç tutabilme gücü kula nasip olsun. Bu da ancak Yüce Allah cc’ın lütfuyla olur.”[5]
4- Bu ayetlerden anlaşılan başka bir gerçek de Ramazan ile Kuran-ı Kerim arasında derin bir bağın varoluşudur. Hz. Resulullah sav her sene Ramazan ayında, o ana kadar vahyedilmiş olan Kuran-ı Kerim’i Hz. Cebrail ile birlikte okurdu. Vefatından önceki Ramazan ayında Hz. Resulullah sav Kuran-ı Kerim’i iki defa okudu. O bakımdan Ramazan ayında Kuran-ı Kerim’i çoklukla okumamız gerekir.
5- Kuran-ı Kerim’in bu ayetlerinden öğrendiğimiz başka bir gerçek de Ramazan ayında duaların çoklukla kabul edilişidir. Onun için bu mübarek günlerde Rabbimize çok dua etmeliyiz. Özellikle teheccüd namazına kalkmaya çalışmalıyız. “Teheccüd” namazı geceleyin, özellikle sabah namazından önce kılınan nafile bir namazdır. Bu namazda edilen dualar daha çok kabul edilir. Hz. Resulüllah sav bu konuda şöyle demiştir:
“Yenzilü Rabbünâ külle leyletin iles-semâid-dünya hattâ yebgâ sülüsül-leylil-âhiru feyegûlü men yed’ûnî festecîbe lehû men yes’elünî feuğdiyehû ve men yestağfirunî fe eğfira lehû”
Yani: “Bizim Rabbimiz her gece, gecenin üçte biri kalınca dünya gökyüzüne yaklaşır ve ‘Bana dua eden var mı? Ben duasını kabul edeyim. Benden bir şey talep eden var mı? Ben istediğini kendisine vereyim. Benden bağışlanmasını isteyen var mı? Ben onu bağışlayayım’ der.”
Bu temsili bir kelamdır. Yani bir misal olarak bazı derin gerçekler bize açıklanmıştır. Bununla beraber teheccüd namazında dua etmenin ne derece makbul olduğu apaçık anlaşılmaktadır. Ayet-i Kerimede: “Bana dua edenin duasını kabul ederim” dendiğine göre Ramazan ayında özellikle geceleyin Rabbimize çok dua etmeliyiz.
Hadis-i Şeriflerde de Hz. Resulullah sav Ramazan’ın ve orucun bereketlerini açıklamıştır. Birkaç hadis okuyalım:
“Hz. Ebu Hüreyre ra, Hz. Resulüllah’ın sav Yüce Allah’ın cc şöyle dediğini belirttiğini rivayet etmiştir: Âdemoğlunun oruç dışında her ameli kendisi için olur. Ancak oruç benim içindir ve onun mükâfatını da özel olarak Ben veririm. Oruçlar bir kalkandır. (Yani oruçlar vasıtasıyla kul, şeytandan korunabilir). Biriniz oruçlu iken anlamsız işlerin peşine düşmesin, kavga edip gürültü etmesin. Eğer başka birisi kendisine söverse yahut kendisiyle dövüşürse “ben oruçluyum” desin. Muhammedin canı elinde olan Yüce Allah’ın adına yemin ederim ki oruçlunun ağzından çıkan istenmeyen koku, Allah cc katında mis kokusundan da daha güzel sayılır. Oruç tutan bir kimse için iki sevinç mukadder kılınmıştır. Orucunu açtığı an sevinir, Keza Yüce Rabbiyle mülaki olunca orucuna karşılık Yüce Allah’ın cc kendisine vereceği mükâfatı görünce sevinecektir.
Hz. Ebu Hüreyre ra, Hz. Resulüllah’ın: “Herkim yalan söylemeyi ve yalana göre amel etmeyi terk etmezse Yüce Allah’ın onun yiyeceğini ve içeceğini terk etmesine ihtiyacı yoktur” dediğini rivayet etmiştir. (Yani yalan söz söylemek ve ona göre hareket etmek görünüşte oruç tutmuş olan birisinin orucunu anlamsız kılmaktadır. Öyle birisi Allah cc katında oruç tutmuş sayılmaz. Aksine boşu boşuna aç ve susuz kalmaktadır.)
Hz. Ebu Hüreyre ra Hz. Resulüllah’ın sav: “Herkim imanlı olarak ve sevap niyetiyle Ramazan ayında ibadete kalkarsa onun geçmiş günahları bağışlanır” dediğini rivayet etmiştir.
Hz. Ebu Hüreyre ra Hz. Resulüllah’ın sav: “Ramazan başlayınca Cennetin kapıları açılır ve cehennemin kapıları kapatılır, şeytanlar da zincirlerle bağlanır” dediğini rivayet etmiştir.
Şimdi dünyada gördüğümüz manzara başkadır. Ramazan dışında kötülükler işleyenlerin çoğu Ramazan ayında da aynı kötülükleri yapmaya devam ederler ve onların şeytanlarının yakalandığını söylemek mümkün değildir. O halde bu hadis genel değildir. Aksine hadisten de anlaşıldığı gibi herkim şeytanın yakalanmasını talep ederse ve ona göre de amel ederse, ancak onların şeytanları yakalanır ve cennet kapıları kendisi için açılır ve cehennem kapıları kapatılır. Cennet kapılarından murat hayırlı işlerdir. Herkim hayırlı işler yaparsa ve Yüce Rabbinden yardım ve güç dilerse Yüce Allah cc ona cennet kapılarını açar, yani hayırlı işler yapmasını ona nasip eder. Ancak böyle birisinin hayırlı ameller yaparken kötü işler peşine düşmesi mümkün değildir ve haliyle cehennem kapıları da kendisine kapatılmış olur.
Hz. Resulüllah’ın sav başka bir hadisi de şöyledir:
“Herkim oruçlu birisinin orucunu açtırırsa kendisine de oruç tutana verilecek olan sevap kadar sevap bahşedilir. Fakat ona verilen sevap oruç tutanın sevabını asla eksiltmez.”
Bu hadisten anlaşıldığı gibi oruçlu birisinin orucunu açtırmak büyük bir sevap işidir. Ancak bazı kimseler iftar ziyafeti verirler ve orada yemek yerken akşam namazının vakti geçmiş olur. Böylece değil sevabı elde etmek, hatta namazı kaza ettiklerinden dolayı Allah muhafaza günaha girmiş olurlar. O bakımdan iftar yemeği hazırlayanların ve o yemeğe katılanların namazlarını geciktirmemeleri gerekir. Bu şartlarla dostlarına ve ahbaplarına iftar yemeği vermek büyük bir sevap işidir. Yalnız dost ve ahbap değil hatta hiç tanımadığımız Müslüman oruçlulara yemek ikram etmek ve onların orucunu açtırmakta da büyük sevap vardır.
Vâdedilen Mesih as Ramazan konusunda şöyle der: “Sufilerin yazdıklarına göre bu ay, kalbi nurlandırmak için çok iyidir. Ramazan ayında (oruç tutanlar) çoklukla mükaşefeler görürler (Yani Yüce Allah cc kendilerine manevi sırları açar, aynı şekilde gelecekte vuku bulacak olan hadiselerden haber verir.) Namaz kulun nefsini pak eyler. Oruç ise kulun kalbini nurlandırır. “Tezkiye-i Nefs” ten murat, kulun “nefs-i emmare”nin kötü heveslerinden uzaklaşmış olmasıdır. “Tecelli-yi kalp”ten murat”keşif” kapısının açılmasıdır. Öyle ki kul rabbini görsün… Gençliğimde bir defa, oruç tutmanın “Ehl-i Beyt”in sünneti olduğunu rüyamda gördüğümü hatırlıyorum… Bunun üzerine altı ay oruç tuttum. Bu arada nurların direklerinin göğe yükseldiğini gördüm.”[6]
“Birisi (belli bir sebepten dolayı) oruç tutamıyorsa, ancak kalbinde şiddetli bir istek varsa, keşke sağlıklı olsaydım da oruç tutsaydım diye temenni ediyorsa; kalbi de oruç tutamadığından dolayı ağlıyorsa, böyle birisi için melekler oruç tutacaklardır. Yeter ki o, bahane aramasın. O zaman Yüce Allah onu asla sevaptan mahrum bırakmayacaktır. Bu çok ince ve derin bir konudur. Eğer birisi üzerine (nefsinin tembelliğinden dolayı) oruç ağır ise ve o, kendini hasta zannediyorsa; sağlığım iyi değil ve bir öğün yemek yemezsem şu şu hastalıklara yakalanırım ve hasta olurum diye düşünüyorsa, böyle birisi Yüce Allah’ın cc nimetini kendine zor ve ağır saydığı halde nasıl sevabı elde edebilir? Ancak birisi Ramazan’ın başladığını görünce seviniyorsa, ben de zaten onu bekliyordum ki Ramazan başlasın ve ben oruç tutayım diyorsa; yalnız hastalıktan dolayı oruç tutamadıysa, böyle birisi gökte oruçtan mahrum olmayacaktır. Bu dünyada bahane arayanlar çoktur. Onlar dünya insanlarını nasıl aldatıyorlarsa, Yüce Allah’ı da cc aynı şekilde aldatabileceklerini zannediyorlar… Ancak Yüce Allah cc onların niyetlerini bilir. Herkim doğruluk ve ihlâsa sahip ise Yüce Allah cc onun kalbinde bir ızdırap ve sancı olduğunu bilir. Yüce Allah cc böyle birisine çoklukla sevap verir.”[7]
Ramazanda “Kadir Gecesi” olarak bilinen bir gece vardır. Genellikle Ramazanın yirmi yedinci gecesi “Kadir Gecesi” olarak kutlanır. Daha önce yıl boyunca belki de hiç namaza yaklaşmamış olanlar dahi Ramazanın bir tek yirmi yedinci gecesinde çoklukla ibadet ederler. Bir defa hangi gecenin “Kadir gecesi” olduğu kesinlikle bilinmez. Ayrıca böyle mübarek bir gece herkese nasip olmaz. Daima takva ile hayatlarını sürdürenler ve yıl boyunca ibadet edip dua edenler, Ramazan boyunca da oruç tutarak ibadet edenler Allah’ın lütfuyla “Kadir Gecesi”ne kavuşabilirler. Fakat önceden belli bir geceyi “Kadir Gecesi” olarak isimlendirmek asla doğru değildir. Kuran-ı Kerim’de Kadir gecesinden şöyle bahsedilmiştir:
Şüphesiz Biz bu Kuran’ı Kadir gecesinde indirdik.
(Ey söz söylenen kimse!) İçinde takdirlerin indiği o (muazzam) gecenin ne olduğunu sen nereden bileceksin?
Kadir Gecesi, bin aydan bile daha iyidir.
Diğer meleklerle birlikte (mükemmel) ruh, Rablerinin emriyle her türlü (dini ve dünyevi) iş için inerler.
(Melekler indikten sonra artık hep) selamettir. Bu durum sabaha kadar devam eder.[8]
Bu ayet-i kerimelerde “Kadir Gecesi”nin bin aydan daha hayırlı olduğu beyan edilmiştir. Tabi ki Yüce Allah cc birisinin tövbesini kabul ederek ondan razı olursa, işte o an onun bütün ömründen daha hayırlıdır. Bin ay bir insanın yaşına eşittir. Genel olarak bakıldığı zaman bir insanın yaşı bin ay olur.
Hz. Resulüllah’ın sav bu konuyla ilgili birkaç hadisini de okuyalım:
Hz. Aişe ra dedi ki: Resulüllah sav Ramazanın son on gecesinde itikâfa girerdi ve “Siz Kadir gecesini Ramazan (ayı)’nın son on gecesinde arayınız” buyururdu.[9]
Hz. Aişe ra dan Resulüllah’ın sav şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kadir Gecesini Ramazanın son onunun tek gecelerinde arayınız”[10]
Bu hadislerden de apaçık anlaşıldığına göre Hz. Resulüllah sav belli bir gecenin “Kadir gecesi” olduğunu beyan etmemiştir. Aksine Ramazanın son on gecesinden birinin “kadir gecesi” olduğunu; özellikle son on gece arasından da tek sayılı gecelerde bulunduğunu belirtmiştir ve çaba sarfederek aramakla ona kavuşabileceğimizi de vurgulamıştır.
Hz. Resulullah “Kadir Gecesi”ni gören birinin ne dua edeceğini de bize tavsiye etmiştir:
Hz. Aişe ra dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü! Şayet hangi gecenin kadir gecesi olduğunu bilirsem o gecede ne dua edeceğim, bana haber verir misiniz? Dedim. Resul-i Ekrem:
“Ey benim Allah’ım! Şüphesiz sen çok affedicisin affetmeyi de seversin. Beni de affet.” buyurdular
Son olarak Hz. Mesih-i Mev’ud as “Kadir gecesi” hakkında ne demiştir, ona da bir göz atalım:
“Müslümanların zahiri inançlarına göre “kadir gecesi” bereketli bir gecedir. Ancak Yüce Allah cc beni başka bir gerçekten haberdar etmiştir. O da şudur ki bütün kavmin kabul ettiği manadan başka “Leyletül-Kadir” dünyada karanlığın yayılmış olduğu ve her tarafta yalnız karanlık bulunduğu bir zamanın ismidir. Öyle koyu bir karanlık gökten bir nurun inmesini gerektirir. İşte böyle bir durumda Yüce Allah cc nurlu melaikeyi ve Ruh-ül Kudüs’ü yeryüzüne indirir…”Ruh-ül Kudüs” Yüce Allah cc tarafından seçilip özel bir duruma getirilmiş ve böylece mükâfatlandırılmış olan “müceddid” ve “muslih” ile alaka kurar. O “müceddid ve muslih” Hakka davet için görevlendirilmiş olur. Diğer melekler de saadet ve hidayet sahibi ve daima hazır bulunan insanlarla alaka kurarlar ve onları hayra doğru çekerler ve hayır yapma kuvvetlerini onların önüne koyarlar. İşte o zaman dünyada selamet ve saadet yolları (her tarafa) yayılır. (İslam) dini için mukadder kılınmış olan kemale ulaşıncaya kadar bu böyle olur.”[11]
“Her peygamber dünyaya geldiği zaman bir “Leyletül- Kadir”in varolduğu da hatırda tutulmalıdır. O gecede gökten o peygamber ve kendisine verilen “kitap” iner. Keza melekler gökten inerler… Yüce Allah’ın sünneti hep böyle varolmaktadır. Yüce Allah’ın kelamı ancak “Leyletül- Kadir”de iner. Keza O’nun peygamberi de hep “Leyletül-Kadir”de dünyaya gelir. Aynı şekilde “Leyletül-Kadir” de melekler bile inerler. Onlar vasıtasıyla dünyada hayır yapma istekleri doğar. Sapıklığın karanlıkla dolu gecesinden başlayarak, doğruluk sabahı doğuncaya kadar melekler, hazır olan kalpleri doğruluğa çekme işiyle meşgul olurlar.”[12]
“Leyletül-Kadir” meşhur anlamına göre seçkin ve hayırlı bir gecedir. Ancak Kuran-ı Kerim’in işaretlerinden de anlaşıldığı gibi dünyanın karanlık durumu bile, gizli özellikleri bakımından “Leyletül-Kadir” hükmünü taşımakta olur. Bu karanlık durumda doğruluk, sabır, zühd ve ibadetlerin Allah (c.c) katında büyük bir değeri vardır. İşte bu karanlık durum Hz. Resulüllah’ın sav peygamber olarak ortaya çıkması zamanında kemale ulaşarak çok yüce bir nurun inmesini talep ediyordu. Bu karanlık durumu görünce ve zulme maruz kalmış kullarına merhamet ederek Yüce Allah’ın cc “Rahmaniyet” sıfatı cûşetti ve gökteki bereketler yere yöneldi. Böylece o karanlık durum, dünya (insanları) için mübarek oldu. Dünya insanları ondan çok yüce bir rahmet payı elde etti. Misli ne daha önce doğmuş ne de daha sonra doğacak olan kâmil bir insan ve seyyidür-rusül dünya hidayeti için geldi. O, hiçbir gözün benzerini görmediği aydın bir “kitap” (yani Kuran-ı Kerim’i) dünyanın (ıslahı) için getirdi.[13]
“Gökten bir nebi yahut resul seçilip (yeryüzüne) geldiği zaman o nebinin bereketiyle gökten insanların yeteneklerine göre genel olarak bir nur iner. Böylece intişar-ı ruhaniyet (yani manevi değerlerin her tarafa yayılışı) belirir. O zaman her şahıs doğru rüya görme konusunda ileri adım atar. İlham yeteneğine sahip olanlar ilham alırlar. Manevi konularda kulların akılları da kuvvetlenirler. Mesela yağmur yağdığı zaman her toprak parçası ondan payını alır. Aynı durum bir resulün gönderilmesiyle bir ilkbahar devri başladığı zaman söz konusu olur. İşte o zamanki bütün bereketlerin sebebi aslında o resul olur. İnsanlar ne kadar doğru rüya görürlerse yahut kendilerine ilham indirilirse, aslında onların açılış kapısı o resul olur. Çünkü onun vasıtasıyla dünyada bir değişiklik baş göstermiş olur. Gökten genel olarak bir nur iner. Her bir kimse kendi yeteneğine göre o nurdan payını alır. Aynı nur doğru rüya ve ilhamın inmesine sebep olur. Ahmak birisi onun kendi yeteneğiyle olduğunu zanneder. Ancak o ilham ve doğru rüya pınarı ancak o nebinin bereketiyle dünya insanlarına açılır. Onun zamanı bir “leyletül-kadir” (kadir gecesi) zamanı olur ve o gecede melekler inerler.”[14]
Yazan: Dr. Muhammed Celal Şems
[1] Çıkış bab 34 Ayet 28; Mezmurlar bab 35 Ayet 13; Yeşaya bab 58 ayet 4; Daniel bab 9 ayet 3; Yoel bab 1 ayet 14. Bütün bu kitaplarda orucun zikri mevcuttur.
[2] Matta bab 4 ayet 2; bab 6 ayet 16-18; Markos bab 2 ayet 18-20
[3] Melfuzat Cilt 9 Sayfa 72
[4] Melfuzat Cilt 9 Sayfa 431
[5] Melfuzat Cilt 4 Sayfa 258
[6] Melfuzat Cilt 4 Sayfa 256-257
[7] Melfuzat Cilt 4 Sayfa 259-260
[8] Kadir Suresi 1-6 Ayetler
[9] Buhari ve Müslim
[10] Buhari
[11] Hücce-tül İslam; Ruhani Hazain Cilt 6 Sayfa 313-314
[12] İzale-i Evham, Ruhani Hazain Cilt 3 Sayfa 159-160
[13] Berahin-i Ahmediye; Ruhani Hazain Cilt 1 Sayfa 418-419
[14] Hakikat-ül Vahiy; Ruhani Hazain Cilt 22 Sayfa 66 Dipnot