Sebep-sonuç ilişkisi ve melekler - Müslüman Ahmediye Cemaati

Sebep-sonuç ilişkisi ve melekler

Arkadaşlarımızdan birisi “maddenin özelliklerinin son yularının neden meleklerin elinde olduğuna inanalım. Neden doğrudan maddenin özellikleri olduğuna inanmayalım” diye soru sormuştur.

Meleklerin varlığını anlatırken bazı deliller de vermiştim ve bu delillerle onların varlıklarını ispatlamıştım. Varlıkları ispatlanırsa gereklilikleri de ispatlanmış olur. Delillerle bir şey ispatlanırsa ondan sonra “peki neden böyle olduğuna inanmıyoruz” diye sorulmaz. Örneğin bir kâğıt parçası rüzgârın etkisiyle de uçup bu masanın üstünde düşebilir ama eğer gözümüzle birisini kâğıdı getirirken görürsek ondan sonra bu ihtimalden bahsetmek doğru olmayacaktır. Aynı şekilde meleklerin varlığı ispatlandıktan sonra maddenin özellikleriyle ilgili bu soru da geçersiz hale gelir. İmkan başka şeydir; delillerle ispat ise başka. Örneğin Hazreti İsa’nınas göklere çıkmadığına inanırız. Bunun sebebi böyle bir şeyin Allah için imkansız olduğu değildir; tersine ispatlayan bir sürü delillerin varlığıdır. Bu durumda tahminler yürütülmez. Tahminler ancak hiçbir delil yokken yürütülür. Her işte birçok imkanın olması mümkündür ama gerçekleşen o seçeneklerden birisi olur. Maddenin özellikleri en genel senaryoda maddenin kendisine ait olabilirdi ama bizim senaryomuzda öyle değildir. Öyle olmadığına dair deliller vardır; son yuları meleklerin elindedir.

Kaldı ki biz maddede özellik olmadığını söylemiyoruz ki! Böyle bir iddiamız yoktur. Dediğimiz sadece şudur ki bu özelliklerin dışa vurmasını sağlayan ilk muharrik melektir. Allah tarafından emir alan melekler bir sebep sonuç zincirinin bir sonraki sebebini tahrik ederler ve silsile başlamış olur. Bu ruhani silsile eninde sonunda zahiri dünyada bir domino etkisiyle maddenin özelliklerini ortaya çıkartır.

Allah’a inanan ve maddenin de Allah tarafından yaratıldığına inanan herkes maddenin özelliklerinin de Allah tarafından yerleştirildiğine inanmak zorundadır. Böyle yapmazsa maddenin mahluk olmadığı ortaya çıkar. Ancak Allah’ın olmadığı ve her şeyin kendi kendine olduğuna inanan birisi böyle diyebilir. Böyle düşünen birisiyle melek konusuna girmeden önce Allah’ın zatıyla ilgili tartışmak gerekecektir. Allah’ın zatına inandıktan sonra hala diğer her şeyin kendiliğinden oluştuğunu söylerse o zaman melek konusu gündeme gelebilir. Allah’a inanan ve her şeyin O’nun tarafından yaratıldığını kabul eden meleklerin varlığını da kabul edecektir. Yani ancak Allah’ın varlığını ve her şeyin Allah tarafından yaratıldığına inanan birisi için bu soru anlamlıdır. Bu sebepten olsa gerek ki sadece Allah’a inanmayan veya bir tanrıya inanıp da maddenin kendiliğinden var olduğuna inanan kavimlerde melek kavramı yoktur. Bu sebeple önce bu iki konunun anlaşılması şarttır; meleklerle ilgili bahis sonra gündeme gelecektir. Melekler konusunu tartışmak isteyen zaten Allah’ın varlığını ve her şeyin O’nun mahlûku olduğunu kabul etmiş birisi olması gerekir. Bu kadarını anlamış olan birisi maddenin özelliklerinin de Allah tarafından yerleştirildiğine inanacaktır. Bizim söylediğimiz sadece şudur ki bu özellikler doğrudan değil, meleklerin vasıtasıyla yerleştirilmişlerdir. Madde kesiftir; Allah ise Latif ve latif ile kesifin ilişkisi ancak ara vesilelerle mümkündür. Bunun ispatı doğanın kanununda da mevcuttur çünkü orada da Allah kesif şeylerle etkileşmek için latif vesileler kullanmıştır. Hiçbir yerde doğrudan kesif ile latif arasında vesilesiz bir bağlantı yoktur.

Örnek olarak insanı alalım. İnsanın içinde bir türlü tariflenemeyen ruh veya kalp veya İngilizce deyimle MIND denilen bir şey vardır ve insanın tüm iradesini ve hareketlerini sağlar. İnsan her şeyi yapar ama bu ruh denilen şey giderse cansız bir şey haline gelir. Ama içindeki bu ruh denilen özellik, görünen ve “şunu yap bunu yap” diyen kesif bir varlık değildir. Tam tersine son derece latif ve algılama ötesi olan sinirleri tetikliyor ve onlarda bir sonraki seviyeyi temsil eden dalları itiyorlar ve eninde sonunda büyük uzuvlarda hareket görünmeye başlıyor. Örneğin ruh veya MIND doğrudan insan gözüne bir emir vermez; son derece gizli perdelerin arkasından niyetini belirtir ve bu niyet zincirleme reaksiyon sonucunda göze kadar varır ve hareketi doğurur. Sözün özü latif olan her varlık kesif bir varlıkla irtibata geçmek istediği zaman bu yöntemi seçer. Bu durumda eğer birisi Allah’a inanıyorsa ve kesif olan maddenin de Allah tarafından yaratıldığını kabul ediyorsa latif olan bir ara vesileyi de kabul etmek durumundadır çünkü eşyalarla olan ilişki bir şekilde sağlanmak zorundadır. Bu vesile ise melektir. Ama Allah’ın varlığına veya maddenin O’nun tarafından yaratılmış olduğuna inanmayana biz melekler konusunu açmayız; önce diğer konuları halletmeye çalışırız. Onları aşınca zaten kendisi doğanın kanununu inceleyince latif ama mahluk olan bazı varlıkların Allah ve madde arasında vesile olduğunu anlayacaktır; iddiamıza hak verecektir. Bu bilimsel olarak da ispatlanabilir. Bilim bize her şeyin arkasında sebeplerin yattığını söyler. Hiç bir şeyin sebepsiz olmadığını vurgular. Latif olan bir sebep kesif bir sonuç doğurur ve o da nispeten daha kesif olan bir sonuç için sebep görevini görür ve bu silsile devam eder. Aspirin’in özelliklerine inanırız ve her özelliğin arkasında bir sebep olduğuna da inanırız. Ama Aspirin yekpare bir şey değildir; birçok maddeden oluşmuştur. Bilimin geldiği noktada, daha yekpare olan hiçbir şey bulunamamıştır; her şeyin başka şeylerle yapıldığı ortaya çıkmıştır[1]. Aspirin’in içinde ateş düşürücü bazı unsurlar vardır ve bu unsurların kendileri de nispeten daha gizli olan sebeplerden etki yapmaktadırlar. O sebepler ise yine daha da gizli sebeplere tabidirler ve algılama perdesinin ötesine gidene kadar bu silsile devam etmektedir. Sonundaysa melek vardır ve o da doğrudan Allah’ın gücünden gücünü almaktadır; Allah’ın feyzinden feyizlenmektedir, çünkü Halik O’dur. Eğer özelliklerin doğrudan maddeye ait olduğuna inanırsak Yaratan’ın Allah olduğundan da vazgeçmek zorunda kalırız çünkü her özelliği Halik yerleştirir. Ama özellikleri yerleştirenin Allah olduğunu kabul ettikten sonra kesiften latife giden sebepler silsilesini görünce bu silsilenin sonunda yuları Allah’ın elinde olan latif varlıkların da olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. İşe onlar melektir.


[1] Bu o kadar net bir şekilde ortaya çıkmıştır ki inkar etmek için resmen inatçı olmak gerekir. Ne zamanki bilim adamları “işte maddenin en küçük bölünmez tuğlasını bulduk” diye iddia etmişlerse o tuğlanın sadece daha küçük tuğlalardan oluşan bir bulut olduğu ortaya çıkmıştır.

Bir Öncekini Oku

Meleklerin bizimle olan ilişkisi kaç çeşittir?

Bir Sonrakini Oku

Haset etmeyin! Kimseye zarar vermeyin!