Şirke karşı Kûr’ân-ı Kerîm’in uyguladığı yöntem - Müslüman Ahmediye Cemaati

Şirke karşı Kûr’ân-ı Kerîm’in uyguladığı yöntem

Daha önce de dediğim gibi şirk konusunda insanlar yanlış tartışmalara giriyorlar ve bu tartışmalar bir türlü sonuçlanmıyor. Aslında bu konu farklı bir şekilde ele alınmalı. Örneğin “secde etmek doğrumudur?” diyeceğimize “secde bile edilecek bir varlık varsa Onu bize getirin” demek lazım. Kûr’ân-ı Kerîm bu yöntemi seçmiştir ve neticesinde müşrikleri mantıken yenmiştir. Artık hiçbir müşrik tek Allah’a inanan birisine karşı mantık yürütemez. Örneğin Kûr’ân-ı Kerîm’in şu ayetini sunayım; [1]

Yani atalarınızın uydurmuş oldukları bazı isimler dışında bir şeyin ibadetini yapmıyorsunuz. Bunlar hakkında Allah hiçbir delil vermemiştir. Kendi kudretini başkasına verme hakkı da sadece Allah’ındır sizin değildir. Bu durumda sizin taptıklarınıza kudreti kim verdi? Allah tarafından gelen elçilerin hepsi sadece O’na ibadet edilsin diye söylemişlerdir ki doğru ve sağlam yol budur. Ama insanların çoğu bilmiyor.

Bu ayeti kerime diyor ki başka tapılmaya layık bir varlığın olabilme konusuna girmek istemiyoruz. Siz sadece şunu söyleyin ki bu taptıklarınızın herhangi bir kudreti var mı? Eğer acılarınızı giderme ve neslinizi devam ettirme gücüne sahip oldukları ispatlanırsa ne âlâ. Ama hiçbir güçleri yoksa ibadet etmenin ne anlamı var? Varsa bir deliliniz verin diyor. Allah اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِ diyor yani bütün yetki bendedir. Bu durumda bunlara kudret nereden geldi? Siz bu putların da bir şeyler yapabildiklerini söylüyorsunuz ve bazı ilahi güçleri olduklarını iddia ediyorsunuz. O zaman delilinizi getirin.

Başka bir yerde de şöyle buyuruyor;[2]

Allah’ın yarattıkları ortadadır. Eğer bunlar da bir şey yaratmışlarsa nerede olduğunu gösterin.

Secde konusuna dönecek olursak birisi Hz. Âdem’e ve babası tarafından Hz. Yusuf’a secde edilmesine anlam veremeyebilir. Eğer Allah’tan başkasına secde caiz değilse bu istisnalar neden var? Unutulmamalıdır ki secde Arapçada “itaat” olarak ta tercüme edilebilir. Meleklerin Hz. Âdem’e yaptıkları secde bu anlamdaydı. Yani onlara bu peygambere itaat etmeleri emredilmişti. Hz. Yusuf’un babasıyla ilgili ayetin anlamı sadece şudur ki Hz. Yusuf’u sapa sağlam görünce babası Allah’a şükretmek için secdeye kapanmıştı. Hz. Yusuf’a tapmak için değil.

Şirki bu kadar hor görmenin sebebi

Şimdi de bütün Kûr’ân-ı Kerîm’in şirke karşı neden nefretle dolup taştığını anlatayım.

Her şeyden önce şirk yapmakla Onun namusuna dokunmuş oluyoruz. O sadece Ona yakışan şanın başkasına verilmesinden hoşlanmıyor. Namus yüce ahlaklardan birisidir. O pak zatta bulunması, mükemmelliğin göstergesidir, eksikliğin değil.

Ayrıca şirkten menetmenin bir sebebi insanlara karşı beslediği sevgi ve merhamettir. İnsanlar birden fazla tanrıya inanmaya başlarlarsa çoğu, himmet ve gayret eksikliğinden dolayı “küçükleri memnun ettik. Bu bize yeter” deyip asıl yaratılış gayesini unutacaktır. Böyle yapınca esas ruhani ilerleyişinden mahrum kalacaklardır. Bu zayıflık hiç oluşmasın diye Allah bu konuyu daha çok hatırlatmaktadır.

Üçüncü olarak batıl ilahlarda varsayılan özellikler onlarda gerçekten çıkarsa Allah tarafından Yaratan ve yaratılan arasında hicaplar ve engeller yaratıldığı kanıtlanmış olur.  Oysa insan Allah sevgisi ve Ona yaklaşabilsin diye yaratılmıştır. Batıl ilahlar bu sevgiyi bölüp azalttıkları için yaratılışın gayesini de sulandırmaktadırlar. Bu akide kasten kendisinden uzaklaştırmak isteyen bir tanrı imajını yaratıp Onu töhmet altında bırakıyor. Bu zararı bilen Allah bu akideyi yok edip halis sevgisini kulunun kalbinde yerleştirmek istemektedir. Su gibi akan bu sevgi selinin oluşması tevhit olmadan mümkün değildir.

Dördüncü olarak şirk yalancılık, cehalet ve korkaklığı doğurmaktadır. Allah ise sevdiği kulların bu rezilliklere düşmesini istemiyor ve engel oluşturmasınlar diye şirki def ediyor. Yalanı şudur ki insan olmadığını göre göre kimseye verilmeyen bazı özellikleri batıl ilahlara veriyor. Cehaleti şudur ki insanın emrine amade olması gereken şeyleri başının tacı deyip onlardan faydalanmaktan bile mahrum kalıyor. Her şey faydalıdır ama insan batıl ilahlarda olmayan faydaların peşine düşüyor. Korkaklığı şudur ki hiç korkmaması gereken varlıklardan korkuyor; onlara karşı eli ayağı titriyor.

Hak şudur ki şirk insanın bakış açısını son derece daraltıyor ve gayretini neredeyse yok ediyor. İnsanın amacını yüce ve âlâ olmaktan çıkarıp edna ve rezil hale getiriyor. Müşrik doğrudan Allah’a ulaşamayacağını sanır; bir vesile arar. Oysa Allah ve kulu arasında bir vesile yoktur. O herkesi eşit mertebede sevmektedir. Mertebeleri farklı kılan sadece kulun yaptığı iyilikleridir ama amelleri sonucunda oluşan özel sevgi dışında kâfir ve mümin Onun gözünde aynıdırlar. Herkese kapıları açıktır. Kim isterse Onu arayabilir. O peygamber bile olsa kimsenin kendisiyle kulları arasına girmesini istememektedir. Halkım bana gelsin; benimle konuşsun diyen Kral, halkın gidip başkalarına “siz bu mesajımızı Ona iletin” demesini hoş karşılar mı? “Krallar herkesle görüşemezler. Bu yüzden vezirleri vardır” demek yanlış olur. Dünyevi kralların güçleri sınırlıdır; Allah’ın ise değil. Onlar bu gücü kendilerinde bulamayabilirler ama Allah hiç kimseyi araya sokmak istemez; gücü de bunu yapmaya yeterlidir. O Kendisi ve kulu arasında hicap perdelerinin oluşmasını sevmez; nitekim aralarında hiç perde kalmayıp sevsin diye yaratmıştır.

Hele bir bakın; Tevhit insanın bakış açısını ne kadar genişletmektedir. Bütün amaçları yok edip tek bir amaç bırakır. Ne pahasına olursa olsun bir şekilde yaratana kavuşsun. Şefaat eden birisi lazım değildir; bir evliyanın aracılık yapması gerekmez; bir peygambere yalvarmaya gerek yoktur.


[1] Yusuf (12) sûresi, ayet 41

[2] Lokman (31) sûresi, ayet 12

Bir Öncekini Oku

Zamanımızda bir imam neden gerekli?

Bir Sonrakini Oku

Ölülerin duasını aramak şirktir