Takva İle İlgili Nasihat - Müslüman Ahmediye Cemaati

Takva İle İlgili Nasihat

Cemaatimin iyiliği için takva hakkında nasihatte bulunmak gereğini hissettim. Çünkü her aklı başında olan, Allah’ın (c.c.) takvadan başka, hiçbir şeye razı olmayacağını bilmektedir.

Allah: 

İyi bil ki, Allah (c.c.) daima takva yolunu tutmuş, ihsan edenlerden (iyi işler yapanlardan) yanadır” [1] buyurmaktadır.

Bizim cemaatimizin özellikle takvayı kucaklamaya ihtiyacı vardır. Çünkü onlar Allah (c.c.) tarafından görevlendirilen bir İlâhî elçi’nin eline el verip bi’at etmişlerdir. Bu İlâhî elçi şirk, haset, kin vs. gibi hastalıklara yakalanmış insanoğlunu kurtarmaya geldi. Bir insan, hastalığı ister küçük olsun ister büyük, eğer onun tedavisi için zahmete katlanmazsa hiç iyileşemez. Yüzümüzdeki ufacık bir leke bile: “Bu leke büyüdükçe bütün yüzümüzü kaplayabilir” diye bizi endişelendirir. Aynen buna benzer, ufacık bir günah lekesi, insan kalbinde peydahlanır. Ama bu küçük leke, tembellik gösterildiği zaman büyüdükçe büyür ve bir gün kalbimizi karartır. Bu küçük günah aslında, bir gün büyüyüp yüzümüzü kaplayacak olan ufacık bir lekeye benzer.

Allah (c.c.) Rahim ve Kerim olduğu gibi Kahhar (kahredici) ve Müntekim’dir (intikam alıcı) de. O, laf kumkuması çok olup fiilen uyuşuk olan bir toplumu cezalandırır. Böyle bir toplumu cezalandırmak için üzerlerine kâfirleri musallat eder. Tarih bilen biri, Müslümanların katliamının birkaç kere kâfirler tarafından gerçekleştirildiğini çok iyi bilir. Örneğin Cengiz Han ve Hülagu Han’ın yaptığı gibi.

Hâlbuki Allah (c.c.), Müslümanlara yardım sözü vermişti. Buna rağmen Müslüman yenik düşmüştü. Bunun sebebi de: “Dillerinin La İlahe İllallah” deyip gönüllülerinin dünya sevgisiyle dolu olmasıydı. Allah (c.c.) korkusu, bir insanın sözüyle fiiliyatının birbiriyle uyum içinde olmasından anlaşılır. Eğer onun dışı ile içi bir değilse o zaman bir gün Allah’ın (c.c.) gazabına yakalanacağından emin olmalıdır. Sözü her ne kadar pak, tertemiz ve güzel olursa olsun, pis ve kirlenmiş bir kalp, Allah (c.c.) huzurunda değersiz bir şey olup O’nun gazabının ineceği yerdir. Sizler, meyve veren ağaç olabilesiniz diye tohum ektirmek için bana geldiniz. Bu yüzden herkes kendini sorguya çekip iç ve dış durumunu iyice gözden geçirmelidir. Eğer sizin de iç ve dış durumunuz birbirini tutmuyorsa o zaman bilmelisiniz ki sonunuz hayırlı değildir. Allah (c.c.) ganidir. Bu yüzden kalbi boş, lafı çok kimseyi umursamaz bile.

Bedir savaşında Allah (c.c.) Müslümanların galip geleceğini önceden bildirmişti. Ama buna rağmen Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ağlaya sızlaya Allah’a (c.c.), zafere ulaştırması için yalvarmaktaydı. Hz. Ebu Bekir (r.a.). “Ey Allah’ın (c.c.) Resulü! Allah (c.c.) bizim galip geleceğimizi önceden haber verdi. Durum böyle iken sen niye bu kadar ağlayarak dua ediyorsun? deyince, Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “O Ganidir” buyurdu. Yani O’nun verdiği söz bizim bilmediğimiz bazı gizli şartlara bağlı olabilir.”

Takva Sahibinin Belirtileri

Daima takvada ne kadar ilerlediğimizi gözlemeliyiz. Bunun ölçüsü Kur’ân-ı Kerim’dir. Takva sahibinin belirtilerinden bir tanesi de, bizzat Allah’ın (c.c.) onun işlerine kefil olup, dünyadaki mekruh işlerinden onu uzaklaştırmasıdır. Gerçekten takva sahibi olan kimse bir bela veya sıkıntıyla karşılaştığında Allah (c.c.) onu o sıkıntıdan kurtarır. Nitekim Allah(c.c.):

Allah’tan (c.c.) sakınan kimseye Allah (c.c.) mutlaka bir yol açar. Kendisine, onun hiç ummadığı bir yerden rızk verir”[2] buyurmaktadır.

Bu muttakinin bir alametidir ki Allah (c.c.) onu zor duruma düşmekten kurtarır. Mesela bir satıcı: “Yalan söylemezsem satış yapamam” diye düşünür. Bu yüzden durmadan yalan söyler. Ama bu özür hiçte doğru değildir. Çünkü bizzat Allah (c.c.), takva sahibini, böyle bir duruma düşmekten korur ve onu yalan söylemekten kurtarır.  Allah’ı (c.c.) hiçe sayan kimseyi, Allah (c.c.) da hiçe sayar. O Allah’ı (c.c.) terk ettiği için Allah (c.c.) da onu terk eder. Ama unutmayın ki, Rahmanın reddettiği, şeytan’ın olur. Allah’ı (c.c.) güçsüz zannetmeyin. O çok güçlüdür. Siz O’na tevekkül ettiğiniz takdirde O, kesinlikle size yardım edecektir. Kur’ân-ı Kerim: “Allah’a (c.c.) tevekkül eden (güvenen) kimseye Allah (c.c.) yeter” buyurmaktadır. Bu âyetlerin ilk muhatabı ashabı kiram idiler. Onlar din ehli olup bütün üzüntüleri ve çabaları din içindi. Dünyevi işlerini Allah’a (c.c.) havale etmişlerdi. Bu sebepten dolayı Allah (c.c.), Kendisinin onlarla olduğunu, onlara müjdeledi. Özetle; takvanın bereketlerinden bir tanesi, Allah’ın (c.c.) takva sahibi kimseyi, dini işlere engel olan mekruh durumlardan kurtarmasıdır. Ayrıca Allah (c.c.) takva sahibini rızıklandırır. Ben ise burada sadece marifet rızkından söz edeceğim.

Peygamber Efendimize (s.a.v.) Verilen Ruhanî Rızk

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ümmi (okuma yazması olmayan) olmasına rağmen bütün dünyaya meydan okudu. Meydan okuduğu insanlar arasında Kitap Ehli ve filozoflar dâhil olmak üzere her cinsten bilgin vardı. Ama O, bunların hepsinin hatalarını ortaya koydu. Bu kendisine bahşedilen ve benzeri bulunmayan ruhani rızktan dolayı gerçekleşti.  

Takva sahibi hakkında başka bir âyet-i kerimede:

“Allah’ın (c.c.) dostu sadece takva sahibi kimsedir” denmiştir.

Az bir zahmete katlanmanın sonucu Allah’ın (c.c.) dostu olmak, ne büyük bir nimet! Bugünlerde eğer iktidar sahiplerinden biri veya herhangi bir yetkili, birine: “Sen benim dostumsun” derse veya ona herhangi bir şekilde biraz ikram ve iltifatta bulunursa, onun havası hemen değişir ve böbürlenir. Ama bir düşünün, buna göre Allah’ın (c.c.): “Sen Benim dostumsun, evliyamsın” dediği kimsenin rütbesi ne kadar yüce olur. Bir kudsi hadiste Allah (c.c.) Peygamber Efendimize: “Kullarımın benimle böyle bir yakınlık mertebesine ulaşabilmeleri ancak nafile ibadetlerle gerçekleşir” buyurmuştur. İnsanın iyilikleri iki çeşittir. Birincisi farz, öbürü nafiledir. Farz, yani insana farz kılınan, örnek verecek olursak, borcun ödenmesi, iyiliğin karşılığının iyilikle verilmesi. Bu farzlar dışında iyiliklerle ilgili bazı nafileler vardır. Yani bir kimseye hak ettiğinden fazla iyilikte bulunmak! Bu nafile ibadetler farzları tamamlayıcıdır. Bu hadise göre, evliya kimselerin dini farzları, nafileleriyle kemale ulaşır. Mesela zekât dışında sadaka verirler. Allah (c.c.)  böyle kullarının dostu olur. Aynı kutsi hadiste Allah (c.c.): “Bu nafile ibadetlerle kulum bana o kadar yakınlaşır ki ben onun eli, ayağı hatta dili olurum. O da bu dil ile konuşur”  buyurmaktadır.     

İnsanın Her Fiili Ne Zaman Allah’ın (C.C.) İsteği Doğrultusunda Olur?

İnsan, nefsanî isteklerinden pak olup, İlâhî isteği doğrultusunda hareket etmeye başladığı zaman. Onun hiçbir ameli şeriate aykırı olmaz. Onun her fiili Allah’ın (c.c.) rızasına uygun olur. İnsan ne zaman ibtilâda başarısız olursa o zaman onun fiiliyatı, İlâhî iradesine uygun düşmez. Böyle bir kimse kendi duygularına uygun hareketler gösterir. Mesela kızınca mahkemeye düşecek bir davranışta bulunur. Eğer bu insan kendini Kur’ân-ı Kerim’e teslim etmiş olsaydı, o zaman Kitabullah ona fikir verecekti. Çünkü Kur’ân-ı Kerim:  

İster yaş ister kuru olsun herşey bu kitapta mevcuttur” [3] beyanında bulunmaktadır.

Bu yüzden eğer insan Allah’ın (c.c.) kitabına danışmak isterse Kur’ân ona kesinlikle fikir verecektir. Ama kendi duygularına tabi olan kimse kesinlikle zarara katlanmak zorundadır. Evliya, Allah (c.c.) ile konuşup, danışıp hareket eder. Sanki o, Allah’a (c.c.) cezbolmuştur. Bir kimse Allah’a (c.c.) ne kadar az cezbolup, O’nun sevgisinde ne kadar az yok olmuşsa, o kadar Allah’tan (c.c.) uzaktır. Ama onun Allah (c.c.) sevgisi ve cezboluşu tam Allah’ın (c.c.) istediği dereceye ulaşmışsa, o zaman onun imanının haddi hesabı yoktur. Bir hadise göre böyle bir kimse hakkında Allah (c.c.): “Kim benim evliyama düşman kesilirse, Ben ona savaş açarım” buyurmaktadır. Bakınız takva sahibinin şanı ne kadar yüce ve attığı adım ne kadar yüksek bir yere varmıştır! Eğer bir kimsenin Allah’a (c.c.) olan yakınlık derecesi bu mertebeye ulaşmışsa, Allah’ın (c.c.) ona ne kadar yardımcı olacağını bir düşünün.

Kim Müttakiye Gelirse O da Kurtarılacaktır

İnsanoğlu bir sürü musibet ve derde yakalanırken takva sahibi bunlardan korunmaktadır. Hatta ona gelenler bile bu dertlerden kurtarılır. Dert ve musibetlerin haddi hesabı yoktur. İnsanın içi bile binbir türlü afetlerle doludur. Hastalıklara bir göz atınca, sadece onlar bile, binlerce derde sebep olmaya kâfidirler. Ama takva kalesinde olan, bunların hepsinden korunur. Bu kale dışındakiler, her tarafı vahşi hayvanlarla dolu bir ormanın içindedirler.

Takva Sahibine Bu Dünyadayken Doğru Rüyalarla Müjde Verilir

Takva sahibine Allah’ın (c.c.) verdiği başka bir söz:

Takva sahibine bu dünyadayken doğru rüyalarla müjde verilir[4]”. Hatta bundan da öte onlar keşf[5]  sahibi olurlar. Daha da ilerleyince Allah (c.c.) ile konuşma şerefine nail olurlar. Onlar beşeriyet kılıfındayken melekleri görürler. Kur’ân-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:

Rabbimiz, Allah (c.c.) deyip kararlılıkla bu inanç üzerinde sebat gösterenlere melekler inerek, korkmayın, geçmiş bir hatanızdan ötürü hiç üzülmeyin. Size vadedilen cennete nail olduğunuzdan dolayı sevinin, derler.[6]” Aslında gerçek inanç sahibi kimse diliyle ettiği vaadini, ibtilâ (sınanma) vaktinde fiilen yerine getirir.

İbtila[7] Gereklidir

Bir insanın kemal derecesini ortaya çıkarmak için ibtilâ gereklidir. Kur’ân-ı Kerim:

İnsanlar yalnız “inandık” demelerini yeterli sayıp hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı zannediyorlar?”[8] buyurmaktadır. Allah(c.c.):

Rabbimiz, Allah (c.c.) deyip, kararlılıkla bu inanç üzerinde sebat gösterenlere melekler inerek, korkmayın, geçmiş bir hatanızdan ötürü hiç üzülmeyin. Size vaat edilen cennete nail olduğunuzdan dolayı sevinin, derler”[9] buyurmaktadır.

Bu âyeti tefsir edenler, sadece can çekişme esnasında meleklerin ineceğini söylemektedirler. Onlar bu konuda hatalıdır. Bu âyetin asıl anlamı şudur: Allah (c.c.)’ tan uzaklaştıran, her türlü necaset ve pislikten kalplerini koruyup, tertemiz tutanlarla, melekler arasında bir yakınlık bağı kurulur ve onlar meleklerle konuşma şerefine nail olurlar. Başka bir yerde takva sahibinin şanı şu kelimelerle anlatılır:

Dinleyin! Allah’ın (c.c.) gerçek dostlarına ne bir korku musallat olur, ne de kaygılanırlar.” [10] 

Allah’ın (c.c.) kefil olduğu kimseye hiçbir dert yaklaşmaz. Hiçbir muhalifi ona zarar veremez. Bunun tek şartı, Allah’ın (c.c.) dostu olmaktır. Kur’ân-ı Kerim’e göre melekler indiği zaman onlara:

Siz vaat edilen cennetten dolayı sevinin”[11] derler.

İnsan İçin İki Cennet

Kur’ân-ı Kerim’den anlaşılan, insan için iki cennet vardır. Dünyada bile iktidar sahiplerinin dostları dünyevi açıdan cennetteymiş gibi yaşarlar. Bu yüzden neden Allah’ın dostu için cennet kapısı açılmasın. Allah (c.c.), Kendisini seven kimseyi yakıcı bir hayata hiç teslim eder mi? Şüphesiz dünya dert ve musibet yeridir. Dünyadar kimseye yarım saatlik bir üzüntüyü çekmek bile zor gelirken, Allah’ın (c.c.) dostlarının hayatının hemen hemen hepsi (dünya gözüyle bakıldığında) dertlerle doludur. Buna rağmen dünya saltanatının tümü onlara verilse, tuttukları yoldan vazgeçmeleri istendiği zaman, hiç kimseye kulak asmazlar. Dağlar kadar musibetle karşı karşıya kaldıkları hâlde bile zerre kadar geriye adım atmazlar. Hiç düşündünüz mü neden acaba?

Çünkü tattıkları lezzeti kimse hayal bile edemez.

Vadedilen Mesih ve Mehdi’nin (a.s.) yıllık toplantısında verdiği birinci hitap (25 Aralık 1897)

Bir Öncekini Oku

Dünyanın ömrü ne kadar?

Bir Sonrakini Oku

08.11.2014 – Huzur’un 11. Ulusal Barış Sempozyumu Konuşması