Takva'da İlerleme Yolları - Müslüman Ahmediye Cemaati

Takva’da İlerleme Yolları

Allah (C.C.) Rahim ve Kerim olduğunu gibi Kahhâr (kahredici) ve Müntekim’dir (intikam alıcı) de.

O, laf kumkuması çok olup fiilen uyuşuk olan bir toplumu cezalandırır.

Böyle bir toplumu cezalandırmak için O, üzerlerine kâfirleri musallat eder.

Tarih bilen biri, Müslümanların katliamının birkaç kere kâfirler tarafından gerçekleştirildiğini çok iyi bilir. Halbuki Allah (C.C.) Müslümanlara yardım sözü vermişti. Buna rağmen Müslüman yenik düşmüştü.

Bunun sebebi de: “Dillerinin La İlahe İllallah (C.C.)” deyip gönüllülerinin dünya sevgisiyle dolu olmasıydı.

ALLAH’TAN (C.C.) KORKUP KORKMADIĞIMIZ NASIL BELLİ OLUR?

Allah (C.C.) korkusu, bir insanın sözüyle fiiliyatının birbiriyle uyum içinde olmasından anlaşılır. Eğer onun dışı ile içi bir değilse o zaman bir gün Allah’ın (C.C.)gazabına yakalanacağından emin olmalıdır. Sözü her ne kadar pak, tertemiz ve güzel olursa olsun, pis ve kirlenmiş bir kalp, Allah (C.C.) huzurunda değersiz bir şey olup O’nun gazabının ineceği yerdir.  Bu yüzden herkes kendini sorguya çekip iç ve dış durumunu iyice gözden geçirmelidir. Eğer sizin de iç ve dış durumunuz birbirini tutmuyorsa o zaman bilmelisiniz ki sonunuz hayırlı değildir. Allah (C.C.) ganidir. Bu yüzden kalbi boş, lafı çok kimseyi umursamaz bile.

Bedir savaşın da Allah (C.C.) Müslümanların galip geleceğini önceden bildirmişti. Ama buna rağmen Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ağlaya sızlaya Allah’a (C.C.), zafere ulaştırması için yalvarmaktaydı. Hz.Ebu Bekir (R.A.). “Ey Allah’ın (C.C.)Resulü! Allah (C.C.) bizim galip geleceğimizi önceden haber verdi. Durum böyle iken sen niye bu kadar ağlayarak dua ediyorsun? deyince, Peygamber Efendimiz (S.A.V.): “O Gânidir” buyurdu. Yani O’nun verdiği söz bizim bilmediğimiz bazı gizli şartlara bağlı olabilir.”.

MÜTTAKİNİN (TAKVA SAHİBİNİN) BELİRTİLERİ

Daima takvada ne kadar ilerlediğimizi gözlemeliyiz. Bunun ölçüsü Kur’an-ı Kerim’dir. Muttakinin belirtilerinden bir tanesi de, bizzat Allah’ın (C.C.)onun işlerine kefil olup, dünyadaki mekruh işlerinden onu uzaklaştırmasıdır.

Gerçekten takva sahibi olan kimse bir bela veya sıkıntıya karşılaştığında Allah (C.C.) onu o sıkıntıdan kurtarır. Nitekim Kur’an-ı Kerim “Allah’tan (C.C.) sakınan kimseye Allah (C.C.) mutlaka bir yol açar. Kendisine, onun hiç ummadığı bir yerden rızk verir” buyurmaktadır.  Bu muttakinin bir alametidir ki Allah (C.C.) onu zor duruma düşmekten kurtarır. Mesela bir satıcı: “Yalan söylemezsem satış yapamam” diye düşünür. Bu yüzden durmadan yalan söyler. Ama bu özür hiçte doğru değildir. Çünkü bizzat Allah (C.C.), muttakiyi, böyle bir duruma düşmekten korur ve onu yalan söylemekten kurtarır

Allah’ı (C.C.) hiçe sayan kimseyi, Allah (C.C.) da hiçe sayar. O Allah’ı (C.C.) terk ettiği için Allah (C.C.) da onu terk eder. Ama unutmayın ki, Rahmanın reddettiği, şeytanın olur. Allah’ı (C.C.) güçsüz zannetmeyin. O çok güçlüdür. Siz O’na tevekkül ettiğiniz taktirde O, kesinlikle size yardım edecektir. Kur’an-ı Kerim: “Allah’a (C.C.) tevekkül eden (güvenen) kimseye Allah (C.C.) yeter” buyurmaktadır.  Bu ayetlerin ilk muhatabı ashabı-ı kiram idiler. Onlar din ehli olup bütün üzüntüleri ve çabaları din içindi. Dünyevi işlerini Allah’a (C.C.) havale etmişlerdi. Bu sebepten dolayı Allah (C.C.), Kendisinin onlarla olduğunu, onlara müjdeledi.

Özetle; takvanın bereketlerinden bir tanesi, Allah’ın (C.C.)muttaki kimseyi, dini işlere engel olan mekruh durumlardan kurtarmasıdır. Ayrıca Allah (C.C.) muttakiyi rızıklandırır. Ben ise burada sadece marifet rızkından söz edeceğim.  Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ümmi (okuma yazması olmayan) olmasına rağmen bütün dünyaya meydan okudu. Meydan okuduğu insanlar arasında Kitap Ehli ve filozoflar dahi olmak üzere her cinsten bilgin vardı. Ama O, bunların hepsinin hatalarını ortaya koydu. Bu kendisine bahşedilen ve benzeri bulunmayan ruhani rızktan dolayı gerçekleşti.

Muttaki hakkında başka bir ayet-i kerimede “Allah’ın (C.C.)dostu sadece muttaki kimsedir” denmiştir. Az bir zahmete katlanmanın sonucu Allah’ın (C.C.)dostu olmak, ne büyük bir nimet! Bugünlerde eğer iktidar sahiplerinden biri veya herhangi bir yetkili, birine: “Sen benim dostumsun” derse veya ona herhangi bir şekilde biraz ikram ve iltifatta bulunursa, onun havası hemen değişir ve böbürlenir. Ama bir düşünün, buna göre Allah’ın (C.C.): “Sen Benim dostumsun, evliyamsın” dediği kimsenin rütbesi ne kadar yüce olur. Bir kutsî hadiste Allah (C.C.) Peygamber Efendimize: “Kullarımın benimle böyle bir yakınlık mertebesine ulaşabilmeleri ancak nafile ibadetlerle gerçekleşir buyurmaktadır.

İNSANIN YAPTIĞI İYİLİKLER İKİ ÇEŞİTTİR

İnsanın iyilikleri iki çeşittir. Birincisi farz, öbürü nafiledir. Farz, yani insana farz kılınan, örnek verecek olursak, borcun ödenmesi, iyiliğin karşılığının iyilikle verilmesi. Bu farzlar dışında iyiliklerle ilgili bazı nafileler vardır. Yani bir kimseye hak ettiğinden fazla iyilikte bulunmak. Bu nafile ibadetler farzları tamamlayıcıdır. Bu hadise göre, evliya kimselerin dini farzları, nafileleriyle kemale ulaşır. Mesela zekat dışında sadaka verirler.

Allah (C.C.)  böyle kullarının dostu olur. Aynı kutsî hadiste Allah (C.C.): “Bu nafile ibadetlerle kulum bana o kadar yakınlaşır ki ben onun eli, ayağı hatta dili olurum. O da bu dil ile konuşur” buyurmaktadır.

İNSANIN HER FİİLİ NE ZAMAN ALLAH’IN (C.C.) İSTEĞİ DOĞRULTUSUNDA OLUR?

İnsan, nefsani isteklerinden pak olup, İlâhî istek doğrultusunda hareket etmeye başladığı zaman onun hiçbir ameli şeriata aykırı olmaz. Onun her fiili Allah’ın (C.C.) rızasına uygun olur. İnsan ne zaman ibtilada başarısız olursa o zaman onun fiiliyatı, ilahi iradesine uygun düşmez. Böyle bir kimse kendi duygularına uygun hareketler gösterir. Mesela kızınca mahkemeye düşecek bir davranışta bulunur. Eğer bu insan kendini Kuran-ı Kerime teslim etmiş olsaydı, o zaman Kitabüllah ona fikir verecekti. Çünkü Kuran-ı Kerim: “İster yaş ister kuru olsun her şey bu kitapta mevcuttur.” beyanında bulunmaktadır.

Bu yüzden eğer insan Allah’ın (C.C.) kitabına danışmak isterse Kuran ona kesinlikle fikir verecektir. Ama kendi duygularına tabi olan kimse kesinlikle zarara katlanmak zorundadır. Evliya, Allah (C.C.) ile konuşup, danışıp hareket eder. Sanki o, Allah’a (C.C.) cezbolmuştur. Bir kimse Allah’a (C.C.) ne kadar az cezbolup, O’nun sevgisinde ne kadar az yok olmuşsa, o kadar Allah’tan (C.C.) uzaktır. Ama onun Allah (C.C.) sevgisi ve cezboluşu tam Allah’ın (C.C.) istediği dereceye ulaşmışsa, o zaman onun imanının haddi hesabı yoktur. Bir hadise göre böyle bir kimse hakkında Allah (C.C.): “Kim benim evliyama düşman kesilirse, Ben ona savaş açarım” buyurmaktadır.

Bakınız muttakinin şanı ne kadar yüce ve attığı adım ne kadar yüksek bir yere varmıştır! Eğer bir kimsenin Allah’a (C.C.) olan yakınlık derecesi bu mertebeye ulaşmışsa, Allah’ın (C.C.) ona ne kadar yardımcı olacağını bir düşünün.

KİM MÜTTAKİYE GELİRSE O DA KURTARILACAKTIR

İnsanoğlu bir sürü musibet ve derde yakalanırken muttaki bunlardan korunmaktadır. Hatta ona gelenler bile bu dertlerden kurtarılır. Dert ve musibetlerin haddi hesabı yoktur. İnsanın içi bile bin bir türlü afetlerle doludur. Hastalıklara bir göz atınca, sadece onlar bile, binlerce derde sebep olmaya kâfidirler. Ama takva kalesinde olan, bunların hepsinden korunur. Bu kale dışındakiler, her tarafı vahşi hayvanlarla dolu bir ormanın içindedirler.

MÜTTAKİLERE BU DÜNYADAYKEN DOĞRU RÜYALARLA MÜJDE VERİLİR

Muttakiye Allah’ın (C.C.) verdiği başka bir söz: “le hümül buşra fıl hayatid dünya” Yani “muttakiye bu , dünyadayken doğru rüyalarla müjde verilir.”

Hatta bundan da öte onlar keşf sahibi olurlar. Daha da ilerleyince Allah (C.C.) ile konuşma şerefine nail olurlar. Onlar beşeriyet kılıfındayken melekleri görürler.

Allah (C.C.) Kuran-ı Kerimde bu konuyu şöyle açıklamaktadır: “Rabbimiz, Allah (C.C.) deyip kararlılıkla bu inanç üzerinde sebat gösterenlere, melekler inerler ve onlara…. derler.” Aslında gerçek inanç sahibi kimse diliyle ettiği vaadini, ibtila (sınanma) vaktinde fiilen yerine getirir. Yunus Suresi: Ayet 65

İBTİLA (İLAHİ SINANMA) GEREKLİDİR

Bir insanın kemal derecisini ortaya çıkarmak için ibtila gereklidir.

Nitekim Kuran-ı Kerim: “İnsanlar yalnız “inandık” demelerini yeterli sayıp hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı zannediyorlar” buyurmaktadır.

Allah (C.C.): “Rabbimiz, Allah (C.C.) deyip kararlılıkla bu inanç üzerinde sebat gösterenlere melekler inerek, korkmayın, geçmiş bir hatanızdan ötürü hiç üzülmeyin. Size vadedilen cennete nail olduğunuzdan dolayı sevinin derler” buyurmaktadır.

Bu ayeti tefsir edenler, sadece can çekişme esnasında meleklerin ineceğini söylemektedirler. Onlar bu konuda hatalıdır. Bu ayetin asıl anlamı şudur: Allah (C.C.)tan uzaklaştıran, her türlü necaset ve pislikten kalplerini koruyup , tertemiz tutanlarla, melekler arasında bir yakınlık bağı kurulur ve onlar meleklerle konuşma şerefine nail olurlar.

Başka bir yerde muttakinin şanı şu kelimelerle anlatılır: “Dinleyin! Allah’ın (C.C.) gerçek dostlarına ne bir korku musallat olur, ne de kaygılanırlar.” Allah’ın (C.C.) kefil olduğu kimseye hiçbir dert yaklaşmaz. Hiçbir muhalifi ona zarar veremez. Bunun tek şartı, Allah’ın (C.C.) dostu olmaktır.

Kuran-ı Kerime göre melekler indiği zaman onlara: “Siz vadedilen cennetten dolayı sevinin” derler.  insan için iki cennet vardır. Dünyada bile iktidar sahiplerinin dostları dünyevi açıdan cenneteymiş gibi yaşarlar. Bu yüzden neden Allah’ın dostu için cennet kapısı açılmasın. Allah (C.C.), Kendisini seven kimseyi yakıcı bir hayata hiç teslim eder mi? Şüphesiz dünya dert ve musibet yeridir.

Dünya hayatına düşkün kimseye  yarım saatlik bir üzüntüyü çekmek bile zor gelirken, Allah’ın (C.C.) dostlarının hayatının hemen hemen hepsi ( dünya gözüyle bakıldığında) dertlerle doludur. Buna rağmen dünya saltanatının tümü onlara verilse, tuttukları yoldan vazgeçmeleri istendiği zaman, hiç kimseye kulak asmazlar. Dağlar kadar musibetle karşı karşıya kaldıkları halde bile zerre kadar geriye adım atmazlar. Hiç düşündünüz mü neden acaba? Çünkü tattıkları lezzeti kimse hayal bile edemez.

PEYGEMBER EFENDİMİNİZ AHLÂKI

Hadi-e Kâmil (Peygamber Efendimiz) her iki durumdan geçti. Bir zaman Taif’te taş yağmuruna tutuldu. Büyük bir topluluk ona, en acı şekilde eziyet çektirdi. Ama onun sebat ve azminde hiçbir gerileme olmadı. Bunun üzerine kâfirler bir araya gelip ona bir çok vaad de bulundular. O’na saltanat teklif ettiler. Her türlü rahatlığı sağlayıp bütün ihtiyaçlarını karşılamaya söz verdiler. Hatta kızların en güzelini ona vermek istediklerini bildirdiler. Bunun için tek şartları putlarını eleştirmemesiydi. Ama Peygamber Efendimiz Taif’te gösterdiği sebatı burada da gösterdi. Saltanat sürmek yerine taş yağmuruna tutulmayı tercih etti. Bakınız eğer bu işte özel bir lezzet ve haz olmasaydı, o kadar cazip bir teklifi reddeder miydi?

– lbtila: İnsanın iyiliğini, kötülüğünü ve kemal derecesini meydana çıkaran ilahi sınanma (Çev.)

– Keşf: Gizli bir şeyin Allah (C.C.) tarafından birisine uyanıkken gösterilmesi.(Çev.)

Bir Öncekini Oku

Her türlü çabaya rağmen maneviyatta netice alınamıyorsa

Bir Sonrakini Oku

Cennet ve Cehennem Nerededir?