Çocukluğumdan beri Allah, fıtratımda derin düşünme özelliğini yerleştirmiştir. Olgunlaştığım günden beri hep cemaatimizde olan bu eksiklik nasıl giderilebilir diye hep düşünmüşümdür ve hala da düşünürüm. Vadedilen Mesih (as) dua konusunu çok vurgulamıştır ve Allah’ın (c.c) lütfuyla cemaatimiz de bu konuda gereken özeni göstermektedir. Aynı şekilde Vadedilen Mesih (as) zikir konusunun önemini de çok vurgulamıştır ama bu konu hala hak ettiği ilgiyi alamamıştır. Bunun büyük sebebi modern eğitim sisteminin insanların düşüncelerini değiştirmiş olmasıdır ve artık insanlar “öylesine Allah’ın isimlerini anmanın ne manası vardır” diye düşünürler.
“Birisi bir köşede oturup La ilaha illallah veya Allah (c.c) Kuddus’tur, Alim’dir, Habir’dir, Kadir’dir, Halik’tir diyorsa bundan nasıl faydalanabilir? Hiç. Dolaysıyla “böyle yapmanın da gereği yoktur “ derler. Cemaatimizdekiler de batı eğitim sisteminden alakalı oldukları için etkilenmişlerdir. Bir de bizde çiftçi sınıfından insanlar çoktur ve bunlar eskiden de zikrin ne olduğunu ve faydalarını bilmezlerdi. Bu sebeple konu iyice anlaşılana kadar kimsenin tam bir teveccühle ilgilenmesi beklenemez.
İşte zikir konusunda biraz ilgisiz olmalarının sebebi budur. Namaz da bir zikirdir ve Allah’ın (c.c) fazlıyla cemaatimiz bu konuyu eksiksiz uygulamaktadır ama namaz dışında da bilinmesi ve uygulanması gereken zikirler vardır. Onlar hakkında “Bizde hiç yoktur” diyemem ama en azından az olduğunu söyleyebilirim. Hiç bilmeyen arkadaşlar da olabilir ve bu büyük bir eksiklik olur. Bakınız; birisinin yüzü güzelse ama gözleri ve burnu veya kulakları çirkinse kimse ona güzel demez; tersine herkes çirkin diyecektir. Aynı şekilde cemaatimizdekilerden bazıları zikrin belli kısımlarından haberdar değillerse misalleri, üstünde çok değerli bir takım elbisesi olup yalın ayaklarla gezen birisi gibi olur. Elbisesi mükemmel olmasına rağmen bir şapka veya bir pabucun eksikliği tüm görüntüsünü bozacaktır ve kıymetli insanlar en ufak bir eksikliğe bile göz yummazlar. Sözün özü eğer zikrin tüm yöntemlerini kullanmamak bir eksiklik ise ve hikmeti anlaşılsın veya anlaşılmasın Allah’ın (c.c) namaz dışında da zikirler emrettiği ispatlanırsa ve Peygamber Efendimizin (s.a.v) de bu konuda uyardığı tespit edilirse ruhaniyetin kemale ermesi için bu yolları denemek şart hale gelecektir. Cemaatimizde nafile namazlar konusuna hak ettiği önemle bakılmamasının arkasında da zikrin faydalarını anlamamak yatmaktadır. Onlar farzları eda edip “işimiz bitti” derler. Oysaki peygamber efendimiz’in (s.a.v) buyurduğuna göre; hatta “Allah (c.c) bana böyle dedi” diyerek buyurduğuna göre;
“Nafile ibadetlerle kulum bana o kadar yaklaşır ki Ben onun duyduğu kulak oluveririm, gördüğü göz oluveririm, yakaladığı eller oluveririm, yürüdüğü ayaklar oluveririm.”
Bundan Allah (c.c) katında nafile ibadetlerin ne kadar değerli olduğunu anlayabilirsiniz. O kadar önemlidirler ki bunlarla insan resmen Allah’ın (c.c) sıfatlarını kendisinde geliştirir. Sözün özü nafile ibadetler önemsenmeyecek şeyler değildir ama ne yazık ki çok az insan gerekli ilgiyi gösterir. Gerçek şudur ki insan son derece tembel ve zayıftır; en az antrenmanla yetinmeye çalışır. Bu sebeptendir ki kulunun eksikliklerini bilen O çok merhametli Allah (c.c) ibadetleri ikiye bölmüştür; bir kısmına farz demiştir bir kısmına ise nafile. Farzların amacı en azından o kadarını yapanları töhmet altında bırakmamaktır. Hadise göre bir seferinde birisi Peygamber Efendimizin (s.a.v) yanına gelip İslam dini hakkında sorunca o da şöyle cevap vermiş;
“gün içerisinde beş vakit namaz vardır” deyince o da “peki bunlar dışında da var mı” diye sormuş. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ise “Hayır; ancak nafile olarak kılmak istersen o ayrıdır” demiş. Sonra Peygamber Efendimiz Ramazan ayının oruçlarını anlatınca o yine “peki bunlar dışında da var mı?” diye sormuş. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ise yine “Hayır; ancak nafile olarak tutmak istediklerin ayrıdır” demiş. Sonra zekâtı anlatınca aynı soru sorulmuş ve Peygamber Efendimiz (s.a.v) yine “Hayır; ancak nafile olarak vermek istediğin ayrıdır” demiş. Bu cevapları alan adam “Andolsun; ne fazlasını yapacağım ne da azını” diyerek gitmiş ve Peygamber Efendimiz (s.a.v) ise “doğru söylediyse bu kişi amacında başarmış sayılır” demiş.
Bu gösteriyor ki başarmak için farzlar yeterlidir ama dikkatli bir insan hiçbir zaman farzlarla yetinme riskini almaz; farzlardaki eksiklikleri kapatmak için nafile ibadetlerde de hep ileri adım atar. Örneğin gün içinde beş vakit namaz farzdır. Şimdi eğer birisi sadece bunlarla yetinip nafile namazlar kılmıyor ise eksik veya kabul görmeyen namazları kıyamet gününde onun için sorun olacaklardır. Yine başka bir hadise göre bir seferinde Peygamber Efendimiz (s.a.v) camide otururken birisi gelip namazını kılmış. Bitirince Peygamber Efendimiz (s.a.v) ona “tekrar kıl” dedi ve o da tekrar kıldı fakat bitirince Peygamber Efendimiz (s.a.v) yine “tekrar kıl” diye emretti. Üçüncü defa kılınca bile Peygamber Efendimiz (s.a.v) “tekrar kıl” deyince adam “Ya Resul Allah; başka nasıl kılındığını bilmiyorum; siz söyleyin” demiş. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ise “Çok hızlı kılıyorsun; kabul olmuyor; yavaş kıl” demiş.
İşte bu ve bunun gibi noksanlıklar namazlarımızın kabulüne engel olabiliyorlar ama farzlarla beraber nafile namazlar da kılan kimsenin bir farzı kabul olmazsa yerini nafile namazı alır. Bunun misali geçmek için elli puan gereken bir sınava katılıp sadece elli puanlık soruları cevaplayıp “artık geçerim” diye düşünen kimse gibidir çünkü herhangi bir cevabı yanlış çıkarsa geçemeyecektir. Bu sebeple akıllı öğrenciler hep yapabildikleri kadar soruları yaparlar ve bu şekilde geçmeyi umut ederler. Aynı şekilde birisi yolculuğa çıkarken yolda tam olarak ne kadar para gerekeceğini hesaplayıp sadece o kadar para yanında bulundurursa birçok zaman tahmininin yanlış olduğunu görür ve yolda ciddi sıkıntılar çeker. Aynı şekilde nafile ibadetler de her tür riski kapatmak için vardırlar ve onlara hak ettikleri değeri vermek son derece önemlidir.
Cemaatimizde zikre tam olarak yönelmemenin ikinci sebebi de Vadedilen Mesih’in (as) günümüzde baş gösteren ve birçok bidatlere sebep olan bazı sufiler hakkında yazdıklarıdır. Vadedilen Mesih (as) onlara “sizin böyle papağan gibi bazı şeyleri okuyup durmanız herhangi bir netice vermeyecektir. Seccadelerinizden kalkmıyorsunuz; oysaki İslamiyet her taraftan düşmanın okları tarafından saldırı altındadır. Neden kalkıp cevap vermiyorsunuz?” demiştir. İşte Vadedilen Mesih (as) bu şekilde böyle insanların yaptıklarını tenkit etmiştir ve gerçek şudur ki bu tenkidi hak etmişlerdi. Ama bazı insanlar Vadedilen Mesih’in bu tenkidini yanlış anlayıp zikrin haşa manasız bir şey olduğunu zannetmişlerdir. Oysaki bu hiç ama hiç beyhude bir şey değildir. Zikir Allah’ın hamdı ve takdisi içindir ama yanlış yapanlar sadece evlerinde oturup zikrettikleri için ve esas Allah’a dil uzatıldığı yerlere gidip Onu savunmadıkları için Vadedilen Mesih (as) tarafından azar işitmişlerdir. Çünkü Vadedilen Mesih (as) onlara “Sizler gerçekten Allah’ı seviyorsanız neden evlerinizden çıkıp O’nun takdisini ve hamdını beyan etmiyorsunuz?” demiştir. Onlar tembellikleri yüzünden Emir-bil-maruf ve Nehyi-anil-münkir ’i tamamen bıraktıkları için azarlanmışlardır çünkü yaptıkları münafık birisinin yaptığına benzemeye başlamıştı. Bu sebeple Vadedilen Mesih (as) onlara “kalpleriniz Allah (c.c) sevgisiyle dolup taşıyorsa muhalifler İslamiyet’e saldırdıkları vakit neden evlerinizden dışarı çıkıp müdafaa etmiyorsunuz ve neden kıyıda köşede Allah’ın hamdını yaptığınız gibi meydanlarda da yapmıyorsunuz” demiştir.