Zilhicce, İslamî yılın 12. Ayıdır. Bu, öyle mübarek bir İslamî aydır ki bu ayda İslam’ın önemli rükünlerinden biri olan hac ibadeti yerine getirilir. Bu ayın ilk on günü, hadis-i şerifler ışığında hususi bir şerefe sahiptir. Nitekim Sahih-i Buhari’nin bir rivayetine göre, Zilhiccenin ilk 10 gününde yapılan ameller, Allah indinde diğer günlerde yapılan amellerden daha sevimli ve hoştur. Müsned Ahmed bin Hanbel’de hz. İbni Ömer’in referansıyla hz. Resulüllah’ın (sav) şu sözü yer almaktadır: O günlerdeki ameller Allah-u Teala indinde çok yüce ve sevimlidir; Bu yüzden bu günleri çoklukla tehlil (la ilahe illallah), tekbir (Allah-u ekber) ve tahmid (elhamdülillah) ile geçirin.
Tirmizi’de şöyle yazılıdır: 9 Zilhicce günü (yani kurban bayramı arifesi) tutulacak oruç, geçmiş ve gelecek 2 yılın günahlarına kefaret olur. Ashab-ı Kiram’ın hayatları incelendiğinde anlaşılmaktadır ki sahabeler Zilhiccenin ilk 10 gününde hadislere göre amel ederek daha fazla coşku ve iştiyak ile ibadet ve nafilelere önem verirlerdi. Nitekim Sahih-i Buhari’de hz. İbni Ömer ve hz. Ebu Hüreyre’nin şöyle yaptıklarına yer verilmiştir: O ikisi bu günlerde pazara çıkıp yüksek sesle tekbirler okurlardı. Ayrıca hz. Said bin Cübeyr ile ilgili de salih ameller yapmak için çaba sarfettiği rivayetlerde geçmektedir.
Bu 10 günün başlangıcından itibaren önemli bir konu şudur: Kurban kesenler Zilhiccenin hilali çıktıktan sonra (yani zilhicce ayı başladıktan itibaren), hacamat yaptırmasın, saçını kestirmesin ve tırnaklarını kesmesin. Ebu Davud’un bir rivayetine göre, kurban kesmeye gücü yetmeyenlerin bile öyle yapması, yani saçını filan kestirmemesi emredilmiştir. Böylece onlara da kurban kesenlere eşit sevap nasip olacaktır.
Bu aşerenin önemini beyan ettikten sonra bayramın felsefesi ve kurbanla ilgili konuları beyan edelim. Bu bayram için “adha” kelimesi kullanılır ve bunun anlamı kurbanlık hayvan demektir. Adha kelimesi yalnız hac yapmayan kimselerin kurbanıyla ilgili kullanılır; Halbuki hac yapan kimselerin kurbanı için Kur’an-ı Kerim ve Hadislerde “hedyün” kelimesi kullanılır. Kurban bayramı namazı sadece hac yapmayanlar için gereklidir. Hac sırasında bu namaz kılınmaz; Çünkü hac zaten kendi zatında büyük bir bayramdır ve bayramın her yönü ve unsurları tam olarak onda mevcuttur. Dinimiz, hac yapmayan insanlar için kurban bayramı namazını şu sebeple emretmiştir: Bir tarafta hac günlerinde hacılar hac bayramı kutlarken diğer tarafta herhangi bir mecburiyet sebebiyle hac yapma imkanı olmayan kimseler dünyanın her köşesinde kendi yerlerinde bayram yaparak ve kurban keserek o yüce kurbanın hatırasını canlı tutarlar. O kurbanın başlangıcı hz. İbrahim’in eliyle hz. İsmail’in zatında olmuştu ve daha sonra da o fedakarlık hz. Resulüllah’ın zatında miraca ulaşmıştı.
Günümüzde bazı Müslümanlar gösteriş için ve vay vay dedirtmek için çok büyük hayvanlar keserler ama onun felsefesinden ve hakikatinden habersizdirler. Hatta insanlar onun adını dahi unuttular ve kime baksanız ona “îyd-üd duha” yani sabah vakti bayramı dediklerini görürsünüz ki bu baştan aşağı yanlıştır. Kurban kesmek sünnet-i müekkededir ki gücü yeten ve mal sahibi olanlara vaciptir. Hz. Resulüllah (sav) kendisi de her yıl kurban kesti ve sahabelere de bunu emretti. Peygamber Efendimiz (sav) kurban bayramına o kadar dikkat ederdi ki vefatından önce hz. Ali’ye şöyle vasiyet etti: Benden sonra da benim adıma bu münasebetle daima kurban kesmeye devam et. Kendisi kurban bayramında hutbede sahabeleri teşvik ederek şöyle buyurdu: Bu gün insanın ilk olarak bayram namazını kılması sonra da kurban kesmesi lazım. Kim böyle yaparsa bizim sünnetimize uymuş demektir.
Tirmizi’deki bir rivayete göre hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Kurban bayramı gününde Allah indinde insanın hiçbir işi, kurbanlık hayvanı kesmek ve onun kanını akıtmak kadar sevimli değildir. İbni Mace’de hz. Resulüllah’ın (sav) şu sözüne yer verilmiştir: Kurbanlık hayvanın vücudundaki her kıl, kurban kesen için bir sevaptır ve onu Allah’tan ecrini almaya layık kılacaktır. Bir yerde hz. Resulüllah (sav) mali durumu geniş olanları uyararak şöyle buyurdu: Mali olarak gücü olduğu halde mali fedakarlık yapmayanın bizim bayram yerimize gelip namaza katılmakla ne işi var.
Bir rivayete göre hz. Resulüllah (sav) bir defasında sadece kendisi kurban kesmekle kalmadı, hatta teşvik etmek gayesiyle ümmeti adına da bir koç getirtip kesti ve dua etti: Ey benim Mevlam! Bu kurbanlığı Muhammed, onun âli ve ümmeti adına kabul buyur.
Bu mübarek sözlerden ispatlanmaktadır ki kurban, bizim sevgili Peygamberimiz hz. Muhammed’in (sav) mübarek sünnetidir. Kendisi bunu ısrarla vurguladı ve büyük bir sevap olarak belirtti. Kur’an’ın “etîur resul” emrine bağlı olarak, kurban kesmeye gücü yeten her şahsa Allah’ın emrine itaat ederek kurban kesmek vaciptir. Kur’an-ı Kerim’in “fe salli li rabbike venhar” ayetinde de bu kurbandan bahsedilmiştir. Çünkü bu sure nazil olduğunda o zaman hac farz olmamıştı.
Gücü yeten birisi, eğer bütün ev halkı adına kurban keserse bu kurban bütün ev halkı adına sayılacaktır. Kurbanlık hayvan alırken, hayvanın sağlıklı olmasına, sahibinin hoşuna giden olmasına, kusurlu ve zayıf olmamasına dikkat edilmelidir. Hadislere göre, topal, boynuzu kırık, kör, hastalıklı, zayıflamış (bir deri bir kemik) hayvan ile kulağı önden veya arkadan kesilmiş hayvan veya kulağı kıvrık veya yırtık veya kulağı delik olan hayvanın kurban edilmesi caiz değildir. Aynı şekilde süt veren ve gebe hayvanlara da izin verilmemiştir. Şu da göz önünde tutulmalıdır ki; Deve en az 3 yaşında, sığır 2 yaşında, kuyruksuz koyun-keçi 1 yaşında, kuyruklu koyun eğer besili ise 6 aylık olabilir. Dini bakımdan deve 10 hisse, sığır 7 hisse olabilir. Fakat keçi, koyun vesaire sadece bir kişi ya da bir ev adına kurban olabilir.
Dinimiz, kurban etlerinin en iyi şekilde kullanılması için şöyle emir vermiştir: Kendiniz de yiyin, dost ve akrabalarınıza da verin, komşularınıza da ikram edin, mahallenin fakir ve düşkünlerine de paylaştırın. Ta ki
فَکُلُوۡا مِنۡہَا وَ اَطۡعِمُوا الۡقَانِعَ وَ الۡمُعۡتَرَّ
Yani, onlardan hem kendiniz yiyin, hem (de) kanaat edenler ile yardım dileyene yedirin (Hac (22) Suresi,37) emrine uygun hareket edilmiş olsun. Hz. Resulüllah (sav) bayramın üç gününü “teşrik (tekbirleri) günleri” olarak belirtmiştir. Bununla ilgili kendisi şöyle buyurdu: Bu, yemek, içmek ve Allah’ı zikretme günleridir. (Ebu Davud, Kitabü’s Salat)
Dinimiz kurban kesenleri şuna da teşvik etmiştir ki onlar, mümkün olduğu kadar hayvanı keskin bıçak ile ve bizzat kendileri kesmeye çalışsınlar. Yahut en azından kurbanlığı gözlerinin önünde kestirsin ki böylece kendisinde can fedakarlığı manzarasını görme cesareti meydana gelsin. Ayrıca bunda şu dersi vermek gayesi vardır: Nasıl ki hayvan, insanın kabza-i kudretinde (kudretli ellerinde) olup insan için kurban oluyorsa aynı şekilde insan da Birinin kabza-i kudretindedir ve o da tıpkı o hayvan gibi her ne zaman Allah için can fedakarlığı yapmak gerekirse buna her zaman hazır olması gerekir.
Kurbanlıklarla ilgili önemli bir felsefe vardır. Allah-u Teala şöyle buyurur: Ey müminler! Hayvanların etleri ve kanları Allah ulaşmaz; Aksine Allah’a ulaşan kalplerin takvasıdır. Demek ki insan kendi niyetine uygun olarak kurbandan ecir almaktadır. Hz. Mesih-i Mev’ud (as) kurbanın felsefesini şöyle beyan etti:
اِنَّ الضَّحَایَا ھِیَ الْمَطَایَا تُوْصَلُ اِلیٰ رَبِّ الْبَرَایَا اَوْ تَمْحُوا الْخَطَایَا وَ تَدْفَعُ الْبَلَایَا
Kurbanlar Allah’a ulaştıran bineklerdir, onlar hataları silip yok eder ve belaları uzaklaştırır. (Hutbe-yi ilhamiye, Ruhani Hazain, Cilt 16, Sayfa 45)
Kaynak: https://www.alfazlonline.org/14/07/2021/39822/
Tercüme Eden: Osman Şeker