Huzur-i Enver (eyyedehullah), 10 Kasım 2017’de Londra’da Beytül Futuh camiinde Cuma Hutbesi irşad etti. Kelime-yi şehadet ve Fatiha suresinden sonra, Nisa suresinin 136. Maide Suresi 9. Araf suresi 182. Ayetleri okudu. Daha sonra şöyle buyurdu:
Allah-u Teala Müslümanlara her konuda adaleti tesis etmelerini telkin etti. Fakat bu gün Müslümanların ve ulemanın genel olarak bu ölçüye uydukları pek görülmez. Mesela aile meselelerinde haklarını elde etmek için doğrulukla hareket etmezler ve mahkemelerde yalan söylerler. Ve böylece de bütün millette kötülükler yayılır ve her kesimde insafın standartları yok olur. İddia şudur ki biz en hayırlı ümmetiz, fakat bu ancak, Allah-u Teala’nın hükümlerine göre amel edildiğinde doğrudur. Yani durum ne olursa olsun müminin şahitliği daima doğruluk ve Allah için olmalıdır. Ve bu da ancak, iman güçlü olduğunda olacak; Bu ancak, gerektiğinde insanın kendisi, kendi anne babası yahut ailesi aleyhinde bile olsa doğru şahitlik yapmaya hazır olduğunda olacak.
Üzücü olan şudur ki bazen bizim aramızda da, mesela kaza (mahkememizde) yahut alış veriş konularında böyle şeyler görülür. Bazen dini ilime sahip olanlar bile böyle hareketlerde bulunurlar. Fakat daima hatırımızda olması gerekir ki Allah-u Teala kandırılamaz. Bütün yaptıklarımız bizim önümüze konulacak. Bizim inandığımız imam, bizim için insafın yüksek standardını kökleştirdi. Hz. Mesih-i Mevud (as) gençliğinde bir mahkemeye çıkmıştı. Avukatın sık sık, böyle yaparsanız davayı kaybedeceksiniz demesine rağmen kendi babası aleyhinde şahitlik yapmıştı. Ve mahkemeyi kaybettikten sonra sanki kazanmış gibi gülümseyerek çıktı.
İşte böyle yüksek bir örneği önümüze koymamız lazım. Mesela bazı insanlar kazançlarını gizleyerek vergiden kaçmaya çalışırlar ve yakalandıklarında kendilerinin de cemaatin de saygınlığının zedelenmesine sebep olurlar. Eğer biz amellerimizi Allah-u Teala’nın talimatına uygun tutarsak, Yüce Allah en iyi rızık verendir. Aynı şekilde bazı insanlar evlilik işlemlerinde yalan söylerler. Bazıları boşandıktan sonra birbirlerinin aleyhinde yalan konuşarak onun adını kötüye çıkarmaya çalışır. Bunlar son derece yanlış şeylerdir.
İnanç ihtilafı yüzünden hiç kimseye haksızlık yapılmamalıdır. Müminin işi, her konuda barış ve insafın örneklerini yaygınlaştırıp kökleştirmektir. Bugünlerde Müslümanların insafsızlıkları, Müslümanların birbirlerine yaptıkları zulümler ve yöneticilerin kendi halkına zulmetmesi Batı’da iyice dillendirilir. Üstüne üstlük onlar buraya, Batı ülkelerine gelerek de zulüm yaparlar ve gerekçe olarak da, bunlar bizim insanlarımıza zulüm yapmıştı, derler. Halbuki o zulümde bile asıl kusur Müslümanlarındı. Velhasıl bu şekilde düşmanlıklar gittikçe daha da artacaktır. Bu, Kuran-ı Kerim’in, “Bir kavime olan düşmanlığınız sizi insafsızlığa sevk etmesin,” talimatına aykırıdır. Fakat ne yazık ki günümüzün uleması Müslümanları saptırmıştır. İşte, İslam’ın gerçek talimatlarını bu insanlara anlatmak ve hz. Resulüllah’ın (sav) hakiki örneğini açıklamak bizim sorumluluğumuzdur.
Bir defasında hz. Resulüllah (sav) Müslümanları, haber almak için yollamıştı. (Savaşmanın yasak olduğu) Harem bölgesinde bazı insanlar onları gördü. Müslümanlar, bunlar diğerlerine haber verecekler korkusuyla onlardan ikisini öldürdü. Öldürülenlerin adamları şikayetçi olarak hz. Resulüllah’ın (sav) yanına geldiler. Peygamber Efendimiz (sav) onlara, sizler de hep zulüm yapıyorsunuz, demedi; Aksine, “Evet size haksızlık yapılmıştır,” buyurdu ve geleneğe uygun olarak öldürülenlerin kan bedelinin ödenmesine hükmetti ve o sahabelere de gücendi.
Velhasıl, standart işte budur, biz buna göre hareket edeceğiz. Bunu yerleştirip kökleştirmek için hz. Mesih-i Mevud (as) gönderildi. Bu seviyeyi kökleştirmedikçe biz gerçekten tebliğ yapamayız. Yoksa, diğerleri bize diyecekler ki siz önce kendi davranışlarınızı düzeltin. Allah-u Teala bizi, Yüce Allah’ın talimatlarına göre hareket eden ve başkaları için insaf örneği olan kimseler kılsın.
Huzur-i Enver, muhterem naip vekil-üt tebşir Hasan Muhammed Han beyin gaip cenaze namazını kıldıracağını da bildirdi. Merhum musi idi ve tebliğe çok düşkün idi. 1953’de esir-i rah-i Mevla (Alla yolunda esir) de oldu. Kanada’ya geldikten sonra 2006 yılına kadar Ahmediye Gazete’nin müdürü olarak da kaldı.
Kaynak: https://www.alislam.org/friday-sermon/2017-11-10.html