17.11.2017 Cuma Hutbesi-İmamın Gerekliliği
Huzur-i Enver (eyyedehullah), 17 Kasım 2017’de Londra’da Beytül Futuh camiinde Cuma Hutbesi irşad etti. Kelime-yi şehadet ve Fatiha suresinden sonra şöyle dedi:
Hz. Mesih-i Mevud (as) bir şiirinde şöyle buyurur:
وقت تھا وقت مسیحا نہ کسی اور کا وقت
میں نہ آتا تو کوئ اور ہی آیا ہوتا
Vakit (Vadedilen) Mesih’in vaktiydi, başka birinin değil
Eğer ben gelmeseydim başka birisi mutlaka gelirdi.
Müslümanların içinden geçtiği o devir, üzüntü hisseden Müslümanlar için son derece huzursuz edici bir devirdi. Yüzbinlerce Müslüman Hıristiyan olmuştu. Hz. Resulüllah’ın (sav) sözüne uygun olarak iman Süreyya yıldızına gitmişti. Fiilen Müslümanlarda ne din kalmıştı ne de İslam’ın hakikati. İslam’ın derdini taşıyanlar bekleyiş içindeydiler ki bir Mesih gelsin ve İslam’ın batmakta olan gemisini kurtarsın.
Onlardan bir evliya da hz. Sufi Ahmed Can Ludhiyanevî idi. Çok uzaklara kadar onun şöhreti vardı, birçokları onun müridi idi. Onun ermişliği sebebiyle bir defa Jammun Miharacesi (kralı) kendisini davet ederek, Jammun’a gelerek benim için dua edin demişti. Fakat o bunu reddetti ve dedi ki eğer dua ettirecekseniz siz benim yanıma gelin ve ettirin. Kısacası önemli insanlar onun müridi idi.
Hz. Sufi Ahmed Can bey, hz. Mesih-i Mevud’a (as) en baştan beri inanıyordu. O zaman daha hz. Mesih-i Mevud (as) bir duyuruda bulunmamıştı. Onun ilanından önce hz. Sufi Ahmed Can vefat etti. O, durumu ve o devri görerek bir defasında hz. Mesih-i Mevud’a (as) şöyle arzetmişti:
ہم مریضوں کی ہے تمہی پہ نگاہ
تم مسیحا بنو خدا کے لئے
Biz hastaların bakışı sizin üzerinizdedir
Siz Mesih olun Allah aşkına
Söylediğim gibi Hz. Mesih-i Mevud’un (as) ilanından önce Sufi Ahmed Can bey vefat etmişti fakat o kesin olarak inanıyordu ki hz. Mirza Gulam Ahmed (as) devrin imamı ve Vadedilen Mesih idi. Bu yüzden o çocuklarına ve müritlerine, “her ne zaman ilan ederse siz kabul edin,” diye nasihat etmişti.
Velhasıl, basiret sahibi kimseler iyi bilmekteydiler ki İslam’ın sallantıda olan gemisine bu çağda sahip çıkabilecek birisi varsa o da hz. Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî (as) dır. Çünkü kendisi Berahin-i Ahmediye’yi yazarak İslam’ın muhaliflerinin ağzını kapatmıştı.
Hz. Mesih-i Mevud (as) ilan etmediği müddetçe büyük ulemalar kendisine inanıyorlardı fakat ne zaman ki hz. Mesih-i Mevud (as) Allah’ın izni ile Vadedilen Mesih ve Mehdi olduğunu ilan etti, işte ondan sonra aynı ulema kendi kişisel çıkarları yüzünden kendisine muhalefet etmeye başladılar. Ve bu güne kadar aynı menfaatperest ulema Vadedilen Mesih’e (as) muhalefet etmekte ve sade Müslümanların kalbinde Vadedilen Mesih (as) ve cemaati aleyhinde nefret yaratmaktadırlar.
Hz. Mesih-i Mevud (as) birçok yazısında, konuşmasında ve toplantılarında, iddiasının doğruluğu hakkında deliller sundu. Devrin mecburiyetinden dolayı Vadedilen Mesih’in gelişini, Allah-u Teala’nın desteğinin kendisinden yana oluşunu anlattı. Kalbi temiz olanlar anladılar ama kimin kalbinde nefret, kin varsa, kim menfaatperest ise onlar anlamadılar.
Şimdi ben, Hz. Mesih-i Mevud’un (as) kelimeleriyle, kendisinin açıkladığı bazı delilleri sunacağım. Kendisi şöyle buyurur:
Şimdi birisi bizim iddiamızı bir tarafa bıraksın, fakat şunu düşünerek cevap versin ki beni yalanladığınızda İslam’ı elinizden kaybedeceksiniz. Ama ben doğrusunu söylüyorum ki Kuran-ı Kerim’in vaatlerine uygun olarak Allah-u Teala kendi dinini korudu ve hz. Resulüllah’ın (sav) verdiği gaybi haberler gerçekleşti. Çünkü tam gerektiği anda, Hüda Teala’nın vaatlerine uygun olarak, Hz. Resulüllah’ın (sav) müjdesine uygun olarak, Allah-u Teala bu Cemaati kurdu ve ispatladı ki “sadekallahu ve Resulühü” (Allah ve Resulü doğru söylemiştir). Allah ve Resulü’nün (sav) sözleri gerçektir. Bunu yalanlayan, zalim karakterlidir.
Hz. Mesih-i mevud (as) 1903 yılında şu açıklamayı yaptı: Benim iddiamın üzerinden 22 yıl geçmiştir, Allah-u Teala’nın desteği benimle birliktedir. Eğer ben yalancı isem Allah-u Teala’nın desteği neden benimle birliktedir.
Yine kendisi şöyle buyurur: Devir gerekli kılmaktadır ve herkes bu devirde Mesih’in geleceğini kabul etmektedir. Gereklilik varken eğer bu ben değilsem o zaman başka birini gösterin. Her ne olursa olsun Müslümanların ıslahı için bir muslihin gelmesi gereklidir. Çünkü bu devirde fesat son seviye ulaştı ve Müslümanlarda bile fesat son sınıra ulaştı. Eğer bana yalancı derseniz o zaman iki durumdan biri olacak: ya başka bir muslih gösterin, çünkü zaman bir muslihin gelmesini gerekli kılmaktadır; Veyahut Allah’ın vaatlerini yalanlayın. Deyin ki, öyle kötüleşmiş bir zamanda bir muslihin gönderileceğine dair olan vaatlerin hepsi yalan imiş, yanlış imiş!
Dinin korunması her ne olursa olsun gereklidir. (Dinin) korunması gerekli değildir diyen insanlar da görülür. Onlar büyük bir hata içindedirler. Böyle sözleri ancak, ya İslam ile bir alakası ve derdi olmayan insanlar, yahut hücrelerin karanlığında yetişen ve dış dünyadan hiçbir haberi olmayan insanlar söyleyebilir. Elbette İslam’ı seven ve devrin durumuna vakıf olan insanlar kabul etmek zorundadırlar ki bu devir, çok yüce bir muslihin devridir.
Eğer siz beni inkar ederseniz, beni yalanlarsanız aslında siz Allah ve O’nun Resulünü (sav) yalanlıyorsunuz. Hz. Mesih-i Mevud (as) buyurur ki, beni inkar etmek, beni değil Allah ve Resulünü (sav) inkar etmektir. Çünkü beni yalanlayan böylece maazallah Allah-u Teala’yı yalancı çıkarmaktadır. Çünkü o, içerde ve dışarda fesadın arttığını gördüğü halde ve “İnna nahnü nezzelnez zikra ve inna lehü lehafizun” vaadine rağmen Allah-u Teala’nın bunu düzeltmek için hiçbir şey yapmadığını (düşünmektedir). O görünürde iman etmektedir ki, Allah-u Teala “istihlaf” ayetinde Musevi ümmet gibi bu Muhammedî ümmette de halifeler silsilesi kurulacağını vadetmişti ama maazallah O bu sözünü yerine getirmedi ve bu devirde bu ümmette hiçbir halife yoktur (diye düşünmektedir.)
Sadece bu kadar da değil, hatta o, Kuran-ı Kerim’in Hz. Resulüllah’ı (sav) hz. Musa’nın (as) benzeri olarak takdim ettiğini de maazallah inkar etmek zorunda kalacaktır. Çünkü tam bir benzerlik için, Musevî ümmette on dördüncü yüzyılda bir Mesih geldiği gibi bu on dördüncü yüzyılda bu ümmette de bir Mesih’in ortaya çıkması şarttı. Aynı şekilde Kuran-ı Kerim’in “Âharîne minhüm lemma yelhagû bihim” ayetinde bir Ahmedî bürûz’un geleceği haberini de yalanlamak zorunda kalacak. Aynı şekilde Kuran-ı Kerim’in birçok ayetlerini yalanlamak gerekecek. Düşünün! Beni yalanlamak öyle kolay bir iş midir? Ben bunu kendi kendime söylemiyorum, Hüda Teala’ya yemin ederek söylüyorum ki gerçek şudur ki kim beni terk ederse, beni yalanlarsa, diliyle değil, fiiliyle yalanlarsa o, bütün Kuran-ı Kerim’i yalanladı ve Hüda Teala’yı terk etti.
Beni yalanlamak beni değil, hz. Resulüllah’ı (sav) yalanlamaktır. Birisi beni yalanlamaya ve inkar etmeye cüret etmeden önce birazcık kalbinden düşünsün ve kalbinden fetva istesin ki o kimi yalanlamaktadır.
Yine, kendisini yalanlamakla neden hz. Resulüllah (sav) yalanlanmış olmaktadır konusunu daha da açıklayarak şöyle buyurur: (Beni yalanlamak demek) Hz. Resulüllah’ın (sav) her yüzyılda müceddid gelecektir diye verdiği vaat maazallah yalan çıktı demektir. Sonra hz. Resulüllah (sav), “imamüküm minküm” buyurmuştu maazallah o da yanlış oldu! Ve Hz. Resulüllah (sav) haç (Hıristiyanlık) fitnesi zamanında mesih ve mehdinin geleceğini müjdelemişti maazallah o da yalan çıktı çünkü fitne mevcuttur fakat gelecek olan imam gelmedi! Şimdi birisi bunları kabul ederse acaba fiilen hz. Resulüllah’ı (sav) yalanlamış olmakta mıdır, olmamakta mıdır?
Hz. Mesih-i Mevud (as), beni yalanlamak kolay bir iş değildir, buyurdu. Bana kafir demeden önce kendisi kafir olmak zorunda kalacak. Bana Kuran ve Hadisi terk eden demeden önce kendisi Kuran ve Hadisi terk etmek zorunda kalacak ve terk edecek de.
Ben Kuran ve hadisi tasdik eden ve tasdik edilenim. Ben yoldan sapmış değil, tam tersine Mehdi’yim. Ben kafir değil, aksine “ene evvel-ül mü’minin’in doğru misdakıyım. Ve ben ne söylersem Hüda Teala onun doğru olduğunu bana gösterdi. Kim Allah’a kesin olarak inanıyorsa, Kuran ve hz. Resulüllah’ı (sav) hak kabul ediyorsa onun için bu delil yeterlidir ki benim ağzımdan duyup sessiz kalsın. Ancak cüretkar ve aceleci olanın ilacı nedir, Hüda Teala ona bizzat Kendisi anlatacak.
Yine Mesih-i Mevud’un gelişi ile ilgili bazı alametlerden bahsederek kendisi şöyle buyurur: Aslında bu trenler Mesih-i Mevud’un (as) bir alametidir. Kuran-ı Kerim’de bile buna işaret edilmiştir: “ve izel işaru uttilet” on aylık yüklü develer terk edileceği zaman. Dindarlık takva ile olur, bu insanlar eğer dikkat ederlerse apaçık anlaşılacaktır ki “leyütrikünnel gılas” hadisinde trene işaret edilmiştir. Çünkü eğer bundan tren murat değilse o zaman develerin terk edileceği hadiseyi anlatmaları onların sorumluluğudur. Önceki kitaplarda bile işaret vardır ki Mesih’in zamanında geliş-gidiş kolaylaşacaktır. Asıl olan şu ki o kadar çok alametler gerçekleşti ki bu insanlar bu meydandan kaçtılar. Ramazanda ay ve güneş tutulması, Mehdi ve Mesih’in alameti olarak bildirildiği şekilde gerçekleşmedi mi? Aynen bunun gibi dünya yaratıldığından beri böyle bir binek de icat edilmemişti.
Alametler göstermektedir ki Mesih-i Mevud ortaya çıkmıştır. Eğer bunlar bizi kabul etmezlerse o zaman başka birini arasınlar ve kim olduğunu söylesinler. Çünkü onun için belirlenmiş olan alametlerin hepsi gerçekleşti. İyi niyetle delilleri inceleyin ve anlayın. Eğer inatlaşırsanız hiçbir şey göremeyeceksiniz, o zaman da Kuran-ı Kerim bile hidayet vermez.
Hakkı arayan herkesin, iddiamızın delillerini bizden istemesi hakkıdır. Biz ona nebilerin sunduklarının aynısını sunacağız; Kuran ayetleri, hadisler, aklî deliller, yani mevcut gereklilikler. Sonra, Hüda Teala’nın benim elimle zahir ettiği mucizeler.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: İstihlaf ayetinde Allah-u Teala açık bir şekilde bir hilafet silsilesi kurulacağını vadetmiştir. Bu silsilenin de, “kemestah lefellezine min gablihim” buyrulduğu gibi önceki silsileler ile aynı renkte olacağı takdir edildi. Şimdi bu istihlaf vaadine uygun olarak ve ona benzerlik bakımından gerekliydi ki Musevî hilafet silsilesinin hatem-ül Hulefası Mesih (as) olduğu gibi Muhammedi Hilafet silsilesinin hateminin de bir Mesih olması şarttı. Üçüncü konu şudur ki hz. Resulüllah (sav) de aynısını buyurmuştur ki “imamüküm minküm” sizin imamınız sizin aranızdan olacak. Dördüncüsü hz. Resulüllah (sav) her yüzyılın başında, dini tazelemek için bir müceddid gönderilir buyurdu, şimdi bu yüzyılın müceddidi de olmalıydı ve müceddidin işi mevcut fesatları ıslah etmektir. İşte bu devrin en büyük fitne fesadı Hıristiyanlık fitnesidir. Bu yüzden bu yüzyılın müceddidi kasr-i salib (haçı kıran) olmalıydı ki onun diğer adı Mesih-i Mevud’dur. Beşincisi şudur ki Musevî hilafete benzerlik bakımından da Muhammedî Hilafet silsilesinin hateminin de on dördüncü yüzyılda olması gerekliydi. Çünkü Musa’dan (as) sonra on dördüncü yüzyılda hz. Mesih (as) gelmişti. Altıncısı, Mesih-i Mevud için belirlenmiş olan alametlerin çoğu gerçekleşti. Mesela ramazanda ay ve güneş tutulması ki bu iki defa gerçekleşti, haccın engellenmesi, kuyruklu yıldızın çıkması, vebanın ortaya çıkması, trenin icat edilmesi, develerin terk edilmesi. Yedincisi; Fatiha suresindeki duadan ispat olmaktadır ki gelecek olan bu ümmetten olacaktır. Kısacası bir iki tane değil yüzlerce delilden ispat olmaktadır ki gelecek olanın bu ümmetten gelmesi gerekir ve onun vakti de bu devirdir.
Ben Allah-u Teala’nın vahyi ile diyorum ki gelmesi mukadder kılınmış olan benim. Ezelden beri Hüda Teala nübüvvet üzerinde olanlara hangi ispat yöntemlerini koyduysa onlar benimle birliktedir, canı isteyen alsın. Hangi deliller beni desteklemek üzere ortaya çıktıysa onlara bakın. Bu muhaliflerin durumuna baktığımda üzülüyorum; alamet olarak ileri sürdükleri şeyler gerçekleştiğinde onların sahih oluşuna itiraz etmeye başladılar. Mesela önce ay ve güneş tutulmasını talep ediyorlardı, şimdi diyorlar ki bu hadis sahih değil. Fakat birinin bunlara sorması lazım ki Hüda Teala’nın doğru olarak ispatladığı, onların söylemesi ile yalan mı olacaktır?
Huzur-i Enver şöyle dedi: Hz. Mesih-i Mevud (as) doğrunun anlaşılmasının yöntemlerini anlatarak buyurur ki eğer gerçeği öğrenecekseniz o halde namazlarınızda Allah-u Teala’ya dua edin ki O size gerçeği aşikar etsin. Ben kesin olarak inanıyorum ki eğer insan taassup ve inattan uzak kalarak gerçeğin belli olması için Allah’a yönelirse bir çile bile (kırk gün) geçmeden gerçek ona belli olacaktır. Fakat bu şartlara uygun olarak Hüda Teala’dan karar vermesini isteyen çok az insan vardır. Böylece kendi anlayış kıtlığı yahut inat ve taassup yüzünden Allah’ın velisini inkar ederek imanını zayi eder.
Allah-u Teala Müslümanlara akıl versin ki onlar sadece mollaların sözüne kanmayıp kendi akıllarını kullansınlar ve ihlas ile Allah-u Teala’dan yardım istesinler. Yüce Allah onların kalbine açıklık versin ve hz. Mesih-i Mevud’a (as) inanarak, bugünlerde Müslüman dünyanın içine düştüğü ve hiçbir kurtuluş yolu gözükmeyen tuhaf durumlarından kurtulsunlar.
Pakistan’da da yeni yeni örgütler kurulmaktadır. Şimdi “lebbeyk ya Resulallah” isminde yeni bir örgüt kurulmuştur. Onlar yürüyüş yaparlar, önce Lahor’u, sonra İslamabad’ı kuşattılar. Ondan sonra aynı ismin başka bir örgütü vardır ve İslamabad’ı kuşatıp muhasara ettiler. Hiçbir hükümet, hiçbir ordu, hiçbir kanun onları durduramaz. “Lebbeyk Ya Resulallah” diyen asıl biz Ahmedileriz. Ahmediler, Hz. Resulüllah’ın (sav) “Benim Mesih ve Mehdim geldiğinde onu kabul edin ve ona benim selamımı söyleyin,” sözünü dinlediler ve lebbeyk dediler. Lebbeyk (hazırız) demenin doğru yolu işte budur. Keşke bu insanlar da bunu anlasalar.
Allah-u Teala dünyayı da, Pakistan’ı da her Müslüman ülkeyi de fitne fesattan korusun ve Müslümanlara merhamet etsin. Çünkü bu günlerde olagelen durumlar ve Müslüman ülkeler aleyhinde yapılan planlar çok korkunçtur. Eğer onlar şimdi de anlamazlarsa daha sonra pişman olacaklardır. Allah-u Teala merhamet etsin. Amin
Kaynak: https://www.alislam.org/friday-sermon/2017-11-17.html