Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 16 Ağustos 2024’te Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle dedi:
Geçen birkaç hutbede Beni Mustalik Gazvesinden bahsediyordum. Bunun detayları arasında şu konu da yazılıdır: Beni Mustalik’ten dönerken hz. Resulüllah (sav) Nekii adlı yerden geçerken orada birçok açık alan, otluk ve birçok gölet gördü. Peygamber Efendimiz sorduğunda, sıcak mevsimlerde o göletlerin suyunun çok azaldığı söylendi. Hz. Resulüllah (sav), hz. Hatib bin Ebi Baltaa’ya kuyu kazma ve orayı otlak yapma emri verdi ve hz. Bilal bin Haris Elmezni’yi sorumlu olarak tayin etti. Peygamber Efendimiz ona şu emri verdi: Gün aydınlanırken bir tepenin üzerine bir adam koy ve onun sesinin gittiği yere kadar olan bölgeyi, Müslümanların cihat için olan develerine ve atlarına mera yap. Peygamber Efendimiz, durumu zayıf erkekler, kadınlar ve fakir kimselerin koyun ve keçilerini o merada otlatmalarına izin verdi. Bu mera, hz. Ebubekir, hz. Ömer ve hz. Osman’ın hilafet dönemine kadar düzenli olarak kullanıldı. Daha sonra atların ve develerin sayısının artması sebebiyle yer değişikliği yapıldı.
Resulullah (sav), sahabeleri daima sağlıklı, dinç ve zinde tutmak için büyük bir özen gösterirdi. Ve zaman zaman aralarında şecaat, mertlik, imani ve cihadi eğitim yönünün daha baskın olduğu oyun gibi yarışmalar düzenlerdi.
Nitekim Beni Mustalik’ten dönüşte Nekii adlı yerde Peygamber Efendimiz, sahabeler arasında atlar ve develeri koşturma yarışması yaptırdı. Peygamber Efendimizin dişi devesi Kusva, bütün develerden öne geçti ve Efendimizin atı Zarb da bütün atlardan öne geçti. Aynı yerde Peygamber Efendimiz (sav) hz. Aişe ile de koşu yarışması yaptı. Bu yarışta Peygamber Efendimiz öne geçti ve şöyle buyurdu: Bu, senin beni geçtiğin yarışmanın karşılığıdır. Bu cümle ile Peygamber Efendimiz, geçmiş bir olaya işaret etti. Olay şöyle olmuştu: Peygamber Efendimiz Ebubekir’in evine gittiğinde ve hz. Aişe’nin elinde bir şey gördüğünde onu isteyince hz. Aişe reddedip kaçmaya başlamıştı. Peygamber Efendimiz de ona doğru koştu ancak onu tutamadı ve o öne geçti. Bunlar, evi mutlu kılmak için yaptığı şeylerdi.
Peygamber Efendimiz, her işte bizim önümüze kendi güzel örneğini koydu. Bu, kendi hanımlarına bile sert davranan kimseler için de bir örnektir. Bugünkü insanlar için de örnektir. Hanımlara iyi davranmayı İslam öğretti ve bunun örneğini hz. Resulüllah (sav) kökleştirdi.
Bu seferde “ifk” olayından da bahsedilmektedir. Bunun detayları şöyledir: Beni Mustalik Gazvesinden dönüşte, münafıklar tarafından başka bir fitne daha çıkarıldı ve Ümmü’l Mü’minin hz. Aişe’ye yalan bir suçlama olayı meydana geldi.
Sahih-i Buhari’nin rivayetine göre hz. Aişe (ra) ifk olayının detaylarını beyan ederek şöyle buyurur: Hz. Resulüllah (sav) bir sefere niyetlendiğinde, ezvacı tahirat (Peygamberimizin mübarek eşleri) arasında kura çeker, sonra kurada kim çıkarsa onu yanında götürürdü. Peygamber Efendimiz (sav) bir gazveye gitmek için bizim aramızda kura çekti, kurada benim adım çıktı. Tesettür emri daha önce nazil olmuştu ve ben Peygamber Efendimizle gittim. Sefer sırasında ben, mahfenin[1] içinde otururdum ve insanlar mahfeyi kaldırıp devenin üstüne koyarlardı. Nerede konaklama yapılırsa mahfe indirilir ve yere konurdu. Gazveden dönüşte Medine’nin yakınlarına vardığımızda bir gece Peygamber Efendimiz hareket emri verdi. Ben, insanî ihtiyaçtan dolayı dışarıya doğru gitmiştim, geri gelip bineğime doğru ilerlediğimde göğsüme dokundum ve azfar taşlarından yapılmış gerdanlığımın bir yerlerde kopup düştüğünü anladım. Ben onu aramak için geri döndüm. Bu sırada mahfemi kaldıran kimseler, benim mahfenin içinde olduğumu zannederek mahfeyi kaldırıp devenin üstüne koymuşlar ve yürüyüp gitmişler. Ben kolyemi buldum ve konaklama alanına geri döndüğümde orada hiç kimse yoktu, herkes gitmişti. Ben de oturduğum yere gittim ve düşündüm ki onlar benim yokluğumu fark edince geri geleceklerdir. Bu esnada gözlerim kapandı ve uyudum.
Safvan bin Muattal’ın (ra) görevi ordunun arkasında düşen kalan şeyleri toplamaktı. O, sabahleyin benim olduğum yere varınca beni tanıdı, çünkü tesettür emrinden önce o beni görmüştü. Onun, “inna lillah” okumasıyla ben uyandım. Yüzümü örtümle kapattım ve Allah’a yemin ederim ki, tek kelime bile etmedik. Ben onun devesine bindim ve şiddetli sıcakta tam öğle vakti, ordunun konakladığı vakitte oraya vardık. Hz. Aişe şöyle beyan etti: Helak olan helak oldu, iftira konusunda en büyük payı olan Abdullah bin Ubey bin Selül idi. Urve şöyle dedi: İftira atanlardan, Hasan bin Sabit, Mistah bin Üsase ve Hamne binti Cahş dışında kimsenin adı zikredilmedi.
Hz. Aişe (ra) şöyle buyurur: Biz Medine’ye ulaştığımızda ben hastalandım ve bu iftira ile ilgili hiçbir şeyden haberim olmadı. Hastalık esnasında beni rahatsız eden şuydu: Ben hz. Resulüllah’da daha önce hep gördüğüm şefkati görmüyordum. Hz. Resulüllah (sav) benim yanıma gelir ve selam verirdi. Sonra, nasılsın diye sorardı ve giderdi, hepsi bu kadar. Bu beni çok huzursuz ediyordu.
Birgün ben, Ümmi Mistah ile birlikte dışarı çıktığımda bana iftira ettiklerinden haberim oldu. Evime geri döndüğümde hz. Resulüllah (sav) benim yanıma geldi. Ben, anne-babamın yanına gitmek için bana izin verir misin, dedim. Peygamber Efendimiz izin verdi ve ben anne-babamın evine gittim. Anneme, insanlar neler söylüyorlar öyle, dedim. Annem, sabret, dedi. Sonra hz. Ebubekir benim sesimi işitince dedi ki, “sevgili kızım! Sana yemin ederim ki evine dön” ve ben evime döndüm. Hz. Aişe (ra) şöyle diyor: Ben bütün gece ağladım, ağlaya ağlaya sabah oldu. O gün, hz. Resulüllah (sav) hz. Ali bin Ebi Talip ve hz. Usame bin Zeyd’e benimle bağını koparmak konusunu istişare etti. Hz. Usame (ra) şöyle dedi: O sizin pak zevcenizdir, biz onda iyilikten başka bir şey görmedik. Bu, baştanbaşa yalan ve temelsiz bir suçlamadır. Hz. Ali şöyle dedi: Ya Resulallah! Allah-u Teala sizin herhangi bir sıkıntıya girmenizi emretmedi, ondan başka bir sürü kadınlar var. Siz hizmetçisine sorun o size doğruyu söyleyecektir. Peygamber Efendimiz sorduğunda hizmetçi kadın şöyle dedi: Allah adına yemin ederim! Ben ondan asla ayıp sayılacak bir şey görmedim.
Aynı gün hz. Resulüllah (sav) minbere çıkıp, Abdullah bin Ubey’den bıkıp usandığını belirterek şöyle buyurdu: “Ey Müslümanların cemaati! Aileme eziyet veren kimseden beni kim kurtaracak? Allah adına yemin ederim ki, ben ailemle ilgili hayırdan başka bir şey bilmem.” Hz. Saad bin Muaz (ra), ben sizi kurtaracağım, dedi. Eğer bu şahıs bizim Evs kabilesinden ise, boynunu uçuracağım ve eğer o, Hazrec kabilesinden ise, sizin emrettiğiniz her şeyi yapmaya hazırız. Hazrec kabilesinin reisi Sa’d bin Ubade kalktı ve Sa’d bin Muaz’a şöyle dedi: “Yalan söylüyorsun. Allah’a yemin olsun ki, bizim hiçbir adamımızı öldüremeyeceksin.” Bu sözler üzerine Evs ve Hazrec kabilesinden bazıları kızdı ve neredeyse çatışma çıkacaktı. Ancak Peygamber Efendimiz (sav), herkesi sakinleştirerek ve tatlı dille konuşarak onları yatıştırdı ve sessizce oradan ayrıldı.
Hz. Aişe (ra) şöyle diyor: “Gözlerimden yaşlar dinmiyordu ve uyku bana haram olmuştu. Tam bu sırada Peygamber Efendimiz (sav) yanıma geldi. Kelime-yi şehadet okudu ve şöyle buyurdu: “Ey Aişe! Bak, senin hakkında şöyle şöyle şeyler duyuldu. Eğer sen masum isen, Allah’ın seni mutlaka aklayacağına eminim. Ama eğer senden bir hata meydana gelmişse, Allah’tan bağışlama dile. Çünkü kul tövbe ettiğinde Allah onun tövbesini kabul eder ve ona merhamet eder.” Ben anne-babama dedim ki, Allah’ın Resulünün bu sözlerine siz cevap verin. Her ikisi de, biz ne cevap vereceğimizi bilmiyoruz, dediler. O zaman ben Peygamber Efendimize şöyle dedim: Benim işim ancak, Yusuf’un (as) babasınınki gibi görünüyor. O demişti ki, “ فَصَبۡرٌ جَمِیۡلٌؕ وَاللّٰہُ الۡمُسۡتَعَانُ عَلٰی مَا تَصِفُوۡنَ (güzelce sabretmekten başka ne yapabilirim). Sizin anlattıklarınız üzerine yardım istenebilecek ancak Allah’tır.” Nitekim benim için de en iyisi sadece sabretmektir. Allah-u Teala mutlaka çabucak benim masum olduğumu ortaya çıkaracaktır.
Ondan sonra Peygamber Efendimiz (sav) daha yerinden bile kalkmamıştı ki kendisine vahiy nazil oldu ve Peygamber Efendimiz, o durumdan çıktıktan sonra gülümseyerek şöyle buyurdu: “Aişe! Allah senin masum olduğunu bildirdi.”
Suçsuz olduğum belli olunca hz. Ebubekir, Mistah bin Üsase’ye bir daha asla yardım etmeyeceğine dair yemin etti. Hz. Ebubekir, Mistah bin Üsase fakir olduğu için yardım ederdi. Fakat Allah-u Teala, böyle yapmak güzel değil, diye vahiy indirdi. Bunun üzerine Ebubekir (ra), Allah’a andolsun ki ben Allah’ın benim günahlarımı örtmesini isterim, dedi ve gelecekte Mistah’a yardım yapmayı kesmeyeceğine söz verdi.
Huzur-i Enver son olarak, Bangladeş ve Pakistan’daki Ahmediler ile Ümmet-i Müslime için dua çağrısında bulunarak şöyle dedi:
Bugün bir kez daha dua konusunu hatırlatmak istiyorum. Bangladeşli Ahmediler için dua edin. Allah-u Teala onların durumunu çarçabuk düzeltsin.
Pakistanlı Ahmediler için de dua edin. Allah-u Teala onların durumunu da düzeltsin.
Filistinli mazlumlar için de dua edin. Allah-u Teala onlara merhamet eylesin.
Müslüman ülkeler için dua edin. Allah-u Teala onların liderlerine akıl versin ve halkın haklarını eda eden kimseler olsunlar. Onların zulümleri yüzünden düşmanlarda da Müslümanlara sürekli zulmetme cüreti meydana geliyor. Çünkü onlar, “Müslümanlar kendileri halkın hakkını vermezken bizden kim hak talep edecek ki?” diye düşünüyorlar.
Allah-u Teala Ümmet-i Müslime’ye merhamet etsin.
[1] Mahfe, deve, fil gibi hayvanların üstüne konan, içine oturup yolculuk edilen, içerisi gözükmeyen kutu şeklindeki bir kabindir.