Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 17 Mayıs 2024’te İslamabad Mübarek camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle dedi: Recî‘ Seriyyesinden bahsediyordum. Bu seriyyenin hadis ve tarih kitaplarında beyan edilen detayları şöyledir: Sahih-i Buhari’de Recî‘ olayı hakkında şöyle yazılıdır: Hz. Resulüllah (sav), durumlardan haberdar olmak amacıyla 10 kişiyi seriyye olarak gönderdi ve hz. Asım bin Sabit Ensarî’yi de onların lideri olarak tayin etti. Onlar, muhalif kabile olan Beni Lihyan’ın iki yüz okçusuyla karşı karşıya geldiler. Müslümanlar onları görünce bir tepeye sığındılar. Muhalifler onlara sığınma vereceklerine ve öldürmeyeceklerine dair ikna etmeye çalıştılar.
Hz. Asım bin Sabit (ra) şöyle dedi: “Benim için bir kâfirin himayesine girmek söz konusu bile değildir.” Daha sonra hepsi dua ettiler: “Ey Allah’ım! Halimizi Peygamberimize (sav) ulaştır!” Kâfirler onlara ok attılar ve Hz. Asım (ra) da dahil olmak üzere yedi sahabe şehit oldu.
Üç kişi onların himaye teklifini kabul ederek aşağı indiler. Düşmanlar bu üçünü de yakalayıp iplerle bağladılar. Bu üç kişiden biri olan Hz. Abdullah bin Tarık (ra), “Bu, sizin yaptığınız ilk ahit ihlalidir. Allah’a yemin ederim ki sizinle gitmeyeceğim!” dedi. Bunun üzerine kâfirler önce onu zorladılar, kabul etmeyince onu da orada şehit ettiler. Geriye kalan iki sahabe Hz. Hubeyb (ra) ve Hz. Zeyd bin Desine (ra) idi. Kâfirler onları Mekke’ye götürüp sattılar. Hz. Hubeyb’i (ra) Benû Haris bin Amir bin Nevfel bin Abd-i Menaf satın aldı.
Hz. Asım’ın kahramanca savaşarak şehit olduğu da detaylı bir şekilde anlatılmaktadır.
Kendisi önce oklarla düşmana karşı koymaya devam etti. Oklar bittiğinde mızrakla düşmana saldırmaya devam etti. Mızrak da kırılıp sadece kılıç kaldığında kılıçla düşmana karşı koydu ve şehit olacağını kesin olarak anladığında, kâfirlerin şehit ettikleri kişinin cesedini çiğnediği ve çıplak bıraktığı için mahrem yerlerinin korunması konusunda endişelenmeye başladı. Allah’a dua etti: “Ey Allah! Günün ilk yarısında Senin dinini korudum. O halde günün ikinci yarısında Sen de benim mahrem yerimi koru.” Bundan sonra şehit oldu.
Hz. Mirza Beşir Ahmed (ra) bu olaydan bahsederek şöyle yazdı: Peygamber Efendimiz (sav) hicretin 4. Yılında Sefer ayında on sahabeden oluşan bir birlik hazırladı ve Hz. Asım bin Sabit’i (ra) bu birliğin amiri olarak atadı ve ona, gizlice Mekke’nin yakınına gidip Kureyş’in durumunu öğrenmesi ve Allah’ın Resulüne haber vermesi emrini verdi.
Hz. Asım (ra), büyük bir müşrik lideri öldürmüştü. Mekkeli Kureyşliler, şehit olan Müslümanlar arasında Hz. Asım bin Sabit’in de olduğunu haber aldıklarında, Hz. Asım’ın (ra) başını veya vücudunun başka bir organını almak için birkaç adam gönderdiler. Hz. Asım’ın (ra) öldürdüğü liderin annesi, “Oğlumun katilinin kafatasına şarap koyup içeceğim” diye yemin etmişti. Fakat Allah’ın takdiriyle, bu adamlar Hz. Asım’ın (ra) cesedine yaklaştıklarında cesedin etrafına eşek arılarının ve bal arılarının toplanıp adeta birer nöbetçi gibi onu koruduğunu gördüler.
Adamlar eşek arılarını ve bal arılarını kovmaya çok çalıştılar ama başaramadılar. Sonunda bu adamlar hüsrana uğrayarak geri döndüler.
Hz. Asım (ra) Müslüman olduğunda, bundan sonra her türlü müşrik geleneğinden uzak duracağına dair yemin etmişti. Hatta hiçbir kâfire el bile sürmeyeceğini de söylemişti. Hz. Ömer Faruk (ra) Hz. Asım’ın (ra) şehit olduğunu ve bu olayın tüm detaylarını öğrendiğinde şöyle buyurdu:
“Allah-u Teala, kulunun ahdini ne güzel koruyor! Hz. Asım (ra) hiçbir kâfire el sürmeyeceğine dair yemin etmişti ve Allah Teala ölümden sonra bile onun bu yeminini korudu ve kâfirlerin ona dokunmasına izin vermedi.”
Diğer sahabeler de büyük bir kahramanlıkla savaşarak şehit oldular ve sonunda üç sahabe hayatta kaldı: Hz. Hubeyb (ra), Hz. Zeyd bin Desine (ra) ve Hz. Abdullah bin Tarık (ra). Düşmanlar bu üç sahabeye önce bir söz vererek onlara hiçbir şey yapmayacaklarını söylediler. Fakat sahabeler kendilerini teslim ettikten sonra kâfirler bu sözü bozdular. Hz. Abdullah bin Tarık’ın (ra) şehadetinden sonra bu muhalifler para hırsı ile Hz. Hubeyb’i (ra) ve Hz. İbn Desine’yi (ra) Mekke’de sattılar. Hz. Hubeyb’i (ra), Haris bin Amir bin Nevfel’in oğulları satın aldı çünkü Hz. Hubeyb (ra), Bedir savaşında Haris’i öldürmüştü. Hz. Zeyd bin Desine’yi (ra) ise Safvan bin Ümeyye satın aldı.
Hz. Zeyd bin Desine (ra) şehit edilmek üzere getirildiğinde Ebu Süfyan bin Harb ona şöyle dedi: “Ey Zeyd! Allah’ın adını vererek soruyorum, Muhammed (sav) bizim elimizde olsaydı ve biz de senin yerine Muhammed’in (sav) boynunu vursaydık ve sen de ailenle birlikte olsaydın, bu hoşuna gider miydi?”
Hz. Zeyd şöyle cevap verdi:
“Allah’a yemin ederim ki, ailemle birlikte olmak karşılığında Muhammed’e (sav) şu anda bulunduğu mekânda bir diken bile batmasına ve ona küçücük bir eziyet dokunmasına bile razı değilim.”
Bunun üzerine Ebu Süfyan şunları söyledi:
“Ben, Muhammed’in (sav) ashabının Muhammed’i (sav) sevdiği kadar, insanların birbirini bu denli sevdiğini daha önce hiç görmedim.” Daha sonra Hz. Zeyd (ra) şehit edildi.
İbni Ekva, Hubeyb (ra) ve Zeyd’in (ra) aynı gün şehit edildiğini anlatmıştır.
Bu iki sahabenin şehit edildiği gün hz. Resulüllah’ın (sav) şöyle buyurduğu duyuldu: “Aleykümü’s Selam” yani siz ikinizi de selam olsun.
Haris’in oğulları Hz. Hubeyb’e (ra) karşı çok kötü davrandılar. Hz. Hubeyb (ra) onlara, “Hiçbir onurlu millet, esirlerine bu şekilde davranmaz” dedi. Bu sözler kâfirleri etkiledi ve ondan sonra ona iyi davranmaya başladılar. Hz. Hubeyb (ra) esirken bir gün bir çocuk yanına geldi. O sırada Hz. Hubeyb’in (ra) elinde ustura vardı. Çocuğu kucağına aldı. Bunu gören çocuğun annesi, Hz. Hubeyb’in (ra) çocuğa zarar vereceğinden korktu. Hz. Hubeyb (ra) kadının yüzündeki korkuyu hissederek, “Bu çocuğa zarar vereceğimi mi düşünüyorsun? Allah’a yemin ederim ki ben asla böyle bir şey yapmam” dedi. O kadın derdi ki, “Ben hiç Hz. Hubeyb’den daha iyi bir esir görmedim.” “Ben bir gün onun elinde bir üzüm salkımı olduğunu ve onu yediğini gördüm. O sırada o zincire vurulmuş haldeydi ve o günlerde Mekke’de hiç meyve yoktu. Bu, Allah’ın Habib’e verdiği bir rızıktı.”
Kureyş onu şehit etmek için Kâbe’den dışarı çıkardığında, iki rekat namaz kılmak için izin istedi. Ona izin verdiler. Hz. Hubeyb (ra) namaz kıldı ve dedi ki “Siz, korkudan namazı uzattığımı düşünürsünüz diye bu namazı kısalttım.” Sonra Allah’a dua etti: “Ey Allah’ım! Onları tek tek helak et!” Bundan sonra kâfirler onu acımasızca şehit ettiler.
Huzur-i Enver şöyle dedi: Bu insanların ölüme karşı korkusuzlukları ve fedakarlıkları takdire şayandır. Bu sahabeler (ra), İslam uğruna her zaman canlarını feda etmeye hazırdılar. İnşallah gelecek sefer bu seriyyeden biraz daha bahsedeceğim..
FacebookTwitterای میل کے ذریعے شیئر کریںپرنٹ کریں
٭…٭…٭