19.12.2014 - "O, bir insanın masum yavrusu değil miydi?" - Müslüman Ahmediye Cemaati

19.12.2014 – “O, bir insanın masum yavrusu değil miydi?”

Ahmediye Cemaati 5. Halifesi Hz. Mirza Masrur Ahmed’in (atba) 19.12.2014 tarihli hutbesinin çevirisidir.

Bu günlerde zulüm ve barbarlığın örnekleri veya olayları Müslüman denilen ülkelerde görüldüğü kadar gayri Müslim ülkelerde görülmemektedir. En azından zahiren gayri Müslim ülkelerde bu kadar sıklıkla bu örneklere rastlanılmamaktadır. Böyle bir olay yaşandığında genel olarak gelişmiş ülkelerde veya gayri Müslim ülkelerde buna karşı güçlü bir şekilde sesler yükseltilir. İster bu zulüm devlet memurları tarafından, ister bir grup veya fert tarafından yapılmış olsun. Geçenlerde Amerika’da da böyle olaylar oldu ve orada bu olaylar şiddetli bir şekilde protesto edildi. Ancak, İslam ne kadar sevgi ve kardeşliği telkin ediyorsa, bugünkü Müslüman devletler ve İslam adı altında teşekkül etmiş gruplar kişisel menfaatleri için, barışı korumak bahanesiyle İslam adı altında o kadar zulmetmektedirler. Diğer bir deyişle İslam öğretisine tamamıyla ters davranmaktadırlar. Bugünlerde İslam veya şeriat adı altında sayısız şiddet yanlısı örgütler ortaya çıkmıştır. Onların barbarlıklarını görünce insan şaşkına döner. Acaba bunları yapan insan mıdır yoksa insan şeklinde hayvanlardan daha beter olan yaratıklar mı?

Geçenlerde Pakistan’da zulmün öyle bir şekli görüldü ki o, zulümden de öte barbarlık ve vahşiliğin en kötü örneğiydi. Öyle bir olaydı ki herkesin  tüyleri diken diken oldu ve insanlık çığlıklar attı. İnsanlıktan bir zerre kadar pay almış olan herkes çığlıklar attı ve huzursuz oldu. Aynen buna benzer bir olay dört, dört buçuk sene önce Lahor’da bizim camilerimizde de yaşanmıştı. İngiltere’de bir televizyon, galiba BBC, Pakistan’da geçen senelerde yaşanan en kötü beş olayı anlatırken Lahor’da camilerimizde yapılanları da ona dahil etti. Acımız ve bize yapılan zulüm, belki de mollaların korkusundan dolayı ne hükümet tarafından ne de halkın çoğu tarafından merhamete ve taziyeye değer görülmedi. Ancak biz Ahmediler insanlık derdini taşıyan kimseleriz. İnsanlığı acı içinde görünce huzursuz oluruz. Geçenlerde Pakistan’da yaşayan olayın kurbanları, hem vatandaşımız hem de Müslüman oldukları için kalbimiz merhametle doludur. Biz onlar için çok üzüntülüyüz. Bizim içimiz merhamet dolu olduğu için onlara yapılan zulümden dolayı huzursuz olmamak elimizde değildir. Bu Pakistanlılar, burada oturan çoğu kimselerin vatandaşı olmaktan başka, aynı zamanda Müslüman’dılar. Bu olayda, ileri derecede barbarlık sergilendi. Çünkü bu barbarlığa kurban gidenlerin çoğu beş ile on üç yaş arasındaki masum çocuklar idi. Şehit olanlar arasında, terörizmin ne olduğundan habersiz, Müslüman ve gayri Müslim arasındaki farkı bilmeyen, beş altı yaşındaki çocuklar da vardı. Ancak son derece barbarlıkla canları alındı. Allah hepsini mağfiret ve rahmet çarşafıyla örtsün. Anne babalarına sabır ve dayanma gücü versin.

Pakistan ordusundan intikam almak isteyen sözde şeriat uygulayan bu kimselerin zulmüne, bu çocuklar hedef oldular. Bu hangi İslam’dır ve hangi şeriattır? Peygamber Efendimiz sav savaş esnasında dahi gayri Müslim çocuklara ve kadınlara kılıç kaldırmayı şiddetle yasakladı. O, savaş esnasında bir müşrik çocuğu öldürdüğü için bir sahabeyi sorgulayınca sahabe şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! O bir müşrik evladı idi, yanlışlıkla öldürüldüyse ne oldu?” Bunun üzerine Peygamber Efendimiz sav şöyle buyurdu: “O, bir insanın masum yavrusu değil miydi?”[1]

İşte Peygamber Efendimiz’insav insanlığın kutsallığını yerleştirmek için örnekleriyle bize öğrettiği standart budur. Peygamber Efendimiz’insav güzel örneği budur. Ancak İslam adı altında zulmedenlerin amelleri genel olarak, gördüğümüz gibi bu şekildedir.

Bu barbarlıktan dolayı, içinde azıcık efendilik olan herkes üzüntüsünü bildirdi ve olanlardan ızdırap duydu. Ahmedilerin kalplerinde insanlık için ileri derecede merhamet vardır. Biz insanlığa dert ortağı olmaya her zaman hazır bulunuruz. En ufak olay dahi içimizi sızlatır. Ben bu olayla ilgili bir çok mektup aldım. Onlar bu olaydan dolayı bütün gün sancı çektiklerini ve huzursuz olduklarını yazdılar. Gerçekte işte budur. O gün ben de, bütün gün bu olayın derin etkisi altında kaldım. Durum böyle olunca zalimlerin yok edilmesi için insanın içinden beddua çıkar. Allah biran evvel bu bedbaht ve zalim kimselerden ülkemizi hatta bütün İslam âlemini temizlesin. Bu olayları görünce Ahmedilere yapılan zulmün yaraları yeniden depreşir ve bu olayda şehit edilen masumlar için de kalbimiz şiddetle sancılanır. Allah anne babasını kaybeden çocuklara da sabır ve dayanma gücü versin ve rahmetini indirsin.

Terörizm ve zulme dayalı bu olaylar aşağı yukarı bütün Müslüman ülkelerin yarasıdır. Sadece Pakistan değil, Irak, Suriye, Libya vesair bütün ülkelerde zulüm yapılmaktadır. En büyük zulüm şudur ki bütün bu zulümler Allah ve Peygamberinin adına yapılmaktadır. Suriye’de hükümet ve Sünniler arasındaki çatışmada bir rapora göre 130 bine yakın kişi öldü. Ölenler içinde altı bin altı yüz çocuk öldürüldü ve 1/3 den daha fazla siviller öldü. Işıd’ın eliyle binlerce kişi öldürüldü. Işıd mensuplarıyla evlenmeyi reddettikleri için yüzlerce kadın ve kız çocuğu kurşuna dizilerek öldürüldü. Bazı kaynaklara göre zulümlerin ve ölümlerin sayısı bundan çok fazladır.

Yapılanların hepsinin İslam adına yapılıyor olmasından dolayı İslam’ın gerçekte ne olduğunu bilen insan şaşkına döner. Hangi İslamî öğretiye dayanarak bunlar yapılmaktadır? Acaba bunların hepsi Rahman, Rauf ve Rahim olan Allah’ın adına mı yapılmaktadır? Halbuki O’nun merhameti tasavvur dahi edilemez. Bu zulümler Allah’ın âlemlere rahmet dediği Peygamberinsav adına yapılmaktadır. Allah’ın, düşmana dahi adaletli ve insaflı davranın, diye gönderdiği şeriat adına bu zulüm yapılmaktadır. O, şöyle buyurur:

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّامٖينَ لِلّٰهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰى اَلَّا تَعْدِلُوا اِعْدِلُوا هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰى وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ خَبٖيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ۞

Ey inananlar! Adalet ile şahitlik ederek, (daima) Allah için hazır bulunun. Bir topluluğa olan düşmanlığınız, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. (Daima) adaletli olun. Bu, takvaya daha yakındır. Al­lah’ın takvasını benimseyin. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. [2]

Bu ayette Allah-u Teala bir mümin için insaf ve adalet standardını yükseltmektedir. Eğer bir milletin düşmanlığı sizin insaf ve adalet standardınızı düşürüyorsa o zaman mümin değilsiniz. İnsaf konusunda öyle güzel örnekler sergileyiniz ki İslam’ın güzel öğretisini dünya görsün.  İnsaf ve iyilik konusundaki örnekleriniz, İslam’ın güzel öğretisine şahit olmalı. Hiç kimse İslam öğretisine en ufak bir itirazda dahi bulunamasın. Keşke Müslüman olduğu iddiasında olan bu insanlar kendilerini sorguya çekip, kendi örneklerinin gayri Müslimleri İslam’a çekip çekmediğini inceleseler. Yaptıkları, Müslümanları dahi İslam’dan uzaklaştırıyor. Arkadaşlarını zulüm ve barbarlığa kurban giderken gören çocuklar, bunları Müslüman mı zannedecek? Eğer onları Müslüman olarak kabul ederlerse o zaman akıllarına, acaba iman etmemiz gereken İslam bu mudur sorusu gelecek. Kısacası bu insanlar sadece zahirde zulüm ve barbarlık sergilemiyorlar; Bununla beraber gelecek nesilleri de tahrip ediyorlar. Onları İslam’dan uzaklaştırıyorlar. Keşke kendilerine Müslüman uleması diyerek cihat ve hizipleşme adı altında bu şiddet yanlısı grupları meydana getirenler, kıblelerini düzelterek nesillerine gerçek İslam’ı anlatsalar ve şiddet yanlısı bu grupların kökünün kazınması için gerçek İslam öğretisini silah olarak kullansalar. Bu ancak zamanın imamına kulak vererek gerçek İslam’ı hem kendilerinin uygulaması hem de başkalarının uygulamasını sağlamakla mümkündür.

Peygamber Efendimiz’insav gerçek aşığı Vadedilen Mesihas bu mollalara, kendilerini ıslah etmeleri için şöyle buyurdu: “Eğer İslam mollaları birleşerek ve üzerinde ısrarla durarak, vahşi Müslümanların kalbinden bu yanlışlığı (yani şiddeti benimsemek ve cihadı yanlış yorumlamak) çıkarırlarsa o zaman onlar şüphesiz Müslümanlara büyük bir iyilikte bulunmuş olacaklardır. Ve onlar vasıtasıyla İslam’ın güzelliklerinin büyük bir kısmı insanlara zahir olacaktır. Ve İslam düşmanlarının İslam hakkında yanlışlıkla sahip oldukları nefretler yok olacaktır.” [3]

İşte İslam’ın güzel öğretisinin yayılması için Vadedilen Mesih’inas taşıdığı sancı budur. O, bunun için gayri Ahmedî mollalara dahi, Allah rızası için şiddeti benimsemeyi zihinlerinden çıkarıp sevgi ve şefkat öğretisini yaymalarını rica etti. Ancak bu sözde din âlimleri bunu dinlemeye nasıl razı olabilirler. Onların hedefleri artık İslam’ın kutsallığını yerleştirmek değil, siyasi ve kişisel çıkarları elde etmektir. Benim gördüğüm kadarıyla Pakistan’da yaşanan bu olay, ulema tarafından şiddetli bir şekilde kınanmadı ve üzüntü bildirilmedi. Belki de bugün Cumada bazıları bunu dile getirmiş olabilir. Onlar daima Allah’ın, Allah’tan korkun Allah kesinlikle yaptığınız her şeyden haberdardır, emrini akıllarında tutmalı. Allah, sadece bilgisi olsun diye her muameleden haberdar olmaz; Tersine insanın her ameli kaderini karara bağlar. Zulmedenlerin sonu ise mutlaka kötü olur.

Eğer dünyanızın ve akıbetinizin hayırlı olmasını istiyorsanız o zaman Allah’ın emirlerini göz önünde bulundurarak, düşmanınıza dahi insaflı davranın. Kelime-i Şehadet getirenler hakkında ise Allah şöyle buyurur:

رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ [4] (Kendi aralarında merhametlidirler)

Ancak burada merhamet şöyle dursun, onlar Müslümanlara dahi düşmandan daha kötü davranıyorlar. Bu manzaralarla hep karşılaşırız. Bir tek ülkede, yüz bin, yüz elli bin, iki yüz bin kişinin öldürülmesi Müslümanlara yapılan zulüm muamelesi değil midir? Bunu yaparken çocukları da öldürdüler, şehit ettiler. Bu, zulmün son noktasıdır.

Acaba onlar, yapmış oldukları ve yapmakta oldukları zulüm neticesinde c eza almayacaklarını mı zannediyorlar? Hayır! Kesinlikle böyle olmaz. Allah-u Teala şöyle buyurur:

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فٖيهَا وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَاَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظٖيمًا ۞

Kim bir mümini bile bile öldürürse, onun cezası Cehennemdir. Orada uzun süre kalacaktır. Allah’ın gazabı ve laneti üzerine olacaktır ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır. [5]

Daha sonra Allah mümini tanımlarken şöyle buyurur:

وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ اَلْقٰى اِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِنًا …

Size selam verene, Sen mümin değilsin, demeyin. [6]

İşte İslam kardeşliğin kutsiyetini yerleştirmiştir. Eğer birisi bu kutsiyeti ayaklar altında çiğniyorsa ve Kelimeyi şehadet getireni öldürüyorsa, yeri kesinlikle cehennem olacaktır. Bu Allah’ın buyruğudur ve böyle birisi daimi olarak Allah’ın laneti altında kalacaktır. Canlı bomba olarak kullanılanlar veya çatışma esnasında ölenler, mollalarının onlara verdiği yanlış öğreti neticesinde, öldükten sonra Allah’ın rızasını elde edeceklerini zannediyorlar. Ancak Allah-u Teala apaçık buyuruyor ki, mümini öldürenler Allah’ın rızasını değil tersine lanetini kazanacaklardır ve yerleri ebedi olarak cehennem olacaktır. Mümin olmak için O, eğer birisi size selam veriyorsa o zaman siz onu öldürme hakkına sahip değilsiniz buyurdu. Şimdi söyleyin! Bu masum çocukların suçu neydi? Onlar toplumun iyi bir parçası haline gelmek için, ülkenin sermayesi olmak için ve barışı yaymak için ilim öğreniyorlardı. Onlar ilim sahibi olmak için o okullara gelmişlerdi. Bu sözde mollaların söylediklerini duyunca insan şaşkına döner. İslam’ın bu kadar güzel öğretisine rağmen onlar, şiddeti öğretiyorlar. Onların sözlerini dinleyen bilgisi eksik ve cahil kimseler onların etkisi altında kalıyorlar ve daha sonra bunun neticesinde yaptıkları barbarlık ve vahşilikten başka bir şey olmuyor. Allah-u Teala bunun neticesinin cehennem olduğunu bildirmektedir. Ancak böyle kimseler belki de cehennemin bir efsane olduğunu zannediyorlardır. Veya Allah’ın sözlerine imanları yoktur ki Allah’ın uyarılarının onlar üzerinde bir etkisi ve emaresi yok. Onlar durmadan birbirinin boynunu vurmaktadırlar. Eğer ahirete kamil iman yoksa o zaman Allah bu dünyadaki akıbetlerini de bildirdi. Eğer kardeş kardeşin kutsiyetini ayak altına alırsa, o zaman bu dünyada da gücünüz ve saygınlığınız yok olacaktır. Bu dünyanın menfaatlerini elde etmek için bütün bunları yapıyorsunuz, ancak onu da elde edemezsiniz. Nitekim Allah şöyle buyurur:

وَاَطٖيعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رٖيحُكُمْ وَاصْبِرُوا اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَ ۞

Allah’a ve O’nun Peygamberi’ne itaat edin. Kendi aranızda kavga etmeyin. Yoksa cesaretiniz kaybolur, gücü­nüz de yok olup gider. Sabredin, şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir. [7]

Müslümanların bu durumu, Allah’ın bu sözünün yüzde yüz gerçekleştiğini göstermektedir. Aralarındaki kavgalardan dolayı Müslümanların gücü sona erdi. Şiddeti benimseyen sayısız gruplardan dolayı, Müslüman ülkelerin çoğu savaş meydanı haline geldiler. Batılı güçlere el açmaktadırlar. Şüphesiz Müslüman ülkelerin aralarında kurduğu bir teşkilat da vardır. Ancak aralarında ne birlik var ne de bu teşkilatın bir fonksiyonu var ki bunun neticesinde Müslüman ülkelerde barış sağlanabilsin. Gayri Müslim ülkeler karşısında onların hiç değeri yoktur. İpleri büyük güçlerin elindedir. Müslüman ülkelerden herhangi bir ülkenin cumhurbaşkanı veya başbakanı hatta genelkurmay başkanı da Batılı ülkelere gelirse, buradaki Cumhurbaşkanı veya başbakan bizimkilerle konuşursa veya onlara biraz iltifat ederse, liderlerimiz dünyanın bütün nimetlerini elde ettiklerini zannederler. Onlarda Allah’ın yeri yoktur, O’nu tamamıyla terk ettiler ve dünyayı sevenlere eğildiler. Ve bunu bekaları için gerekli görmektedirler.

Müslüman ülkeleri felakete götüren sebeplerin hangi birinden bahsedeyim. Bir zulüm yapıldıktan sonra halk birkaç gün onun etkisinde kalır, gürültü koparır ve daha sonra onların çoğu aynı zalimlerin maşası olur. Kısacası Allah’ın sözüne uymadıkları ve düşmana karşı dahi insaflı olmadıkları müddetçe; selam veren herkese emniyet sağlamadıkları ve kardeşlik standartlarını korumadıkları müddetçe; hükümet vatandaşın hakkına riayet etmediği ve halk da hükümete itaat etmediği müddetçe ve Allah korkusu kalplerde yerleşmediği müddetçe zulme dayalı bu olaylar devam edecektir. Keşke liderlerimiz, alim denilen kimseler ve halk bunları anlasa. Ümmeti Müslimenin sıkıntısı bizi sancılandırır. Çünkü onlar bizim Peygamber Efendimiz’esav mensupturlar. Zamanın imamı Vadedilen Mesih as bize Efendisine sav mensup olanları sevmeyi ve onlara dert ortağı olmayı öğretmiştir. O şöyle der:

Ey kalbim! Sen onların hatırını say ve onlara merhamet ile bak! Çünkü nihayetinde onlar benim Peygamberimisav sevdiğini iddia ederler. [8]

Onların bize karşı olan zalimane tavrı bize üzmesine rağmen biz onlar için dua ederiz, intikam almayız. Allah kalplerini temiz kılsın ve onlar Ümmet-i Müslime’nin gerçekten hayrını isteyen ve onlarla dert ortağı olanın sadece Ahmediler olduğunu anlasınlar. Bu hayrı ve merhamet duygularını bizim içimizde yerleştiren de Vadedilen Mesih’diras. O, İslam öğretisine uyarak, merhamet duygularını hem Müslüman hem gayri Müslim herkes için taşımamızı bize telkin etmiştir. O şöyle buyurur:

“Müminlere ve Müslümanlara karşı yumuşaklık ve şefkat emri vardır. Bunu her zaman gözünüzün önünde bulundurun.”[9]

“Herkes hergün bu emirleri ne kadar umursayıp umursamadığını ve kardeşleriyle ne denli merhametli davrandığını incelemeli.” [10]

“Bütün peygamberlerin gelişinin ortak gayesi, gerçek Allah sevgisini yerleştirmek, insanoğlu ve kardeşlik hakları ve sevgisine özel bir renk katmaktır. Bunlara uyulmadıkça her şey sadece resmiyetten ibarettir.” [11]

“O’nun kullarına merhamet edin. Dilinizle, elinizle veya herhangi bir yolla onlara zulmetmeyin. Allah’ın yarattıklarının hayrı için çaba gösterin. Emriniz altında olsa dahi kimseye karşı kibir göstermeyin. Size küfür edene dahi küfür etmeyin. Miskin, yumuşak, iyi niyetli ve Allah’ın yarattıklarına karşı merhametli olun ki kabul edilesiniz.”

“Allah’ın sizden istediği, bütün insanoğluna karşı adaletli davranmanızdır. Bundan daha ileriki adım, size iyilik yapmayana dahi iyilik yapmanızdır. Bundan da daha üstün adım ise, Allah’ın yarattıklarına karşı sanki akrabalarınız imiş gibi dert ortağı olmaktır. Tıpkı annelerin çocuklarına davrandığı gibi.”

“İyiliğin son mertebesi tabii coşkudur ki o annenin durumuna benzer.” [12]

Diğer insanların sancısını ancak, dert ortağı olmanın bu seviyesini elde edenler veya bu seviyeyi yakalamak için telkinde bulunulan ve bu öğretiyi uygulayanlar hissedebilir. Allah’ın lütfu ile çoğumuz insanoğlu için bu duyguları taşımaktadır ve bir Ahmedî Müslüman bu duyguları taşımalı da. Eğer diğer insanlar için durumumuz bu ise o zaman Müslümanlar için hassasiyetimiz daha da fazladır. Bir Müslüman’a yapılan herhangi bir zulüm kalbimizi etkiler. Pakistan’da yapılan bu zulüm kesinlikle bizi son derece üzmüştür. Ve İslam dünyasında yapılan zulüm kimin tarafından yapılıyor olursa olsun bize acı vermektedir. Biz dünyaya bağıra bağıra sesleniyoruz ki, Allah, bu zulümler son bulsun diye Kendi sözüne uygun olarak Vadedilen Mesih’i gönderdi, o savaşı ve şiddeti sonlandırıp sevgi ve şefkati yayacaktı. Bundan dolayı onun sesine kulak veriniz ki dünya İslam’ın gerçek öğretisine teslim olsun. Üzüntümüzü daha da artıran ise, bizim bu davetimize rağmen ulema denilen kimselerin, bize düşmanlıkta, gün geçtikçe herkesten daha fazla ilerlemesidir. Onların durumu böyle olunca insaf ve merhamet gibi değerler sona erer ve bunun neticesinde her toplumda fitne ve fesat görülür. Masumların kanı akıtılır. Olup bitenler de işte bunlardır. Keşke Müslüman Ulema denilen kimseler bunu anlasalar. İslam ümmetini hizipleşmeye çağırıp yok etme çabalarına gireceklerine İslam’ın barış sevgi ve şefkat ile ilgili öğretisini, Vadedilen Mesih’inas dediği gibi Müslümanların içine yerleştirseler. Ayrıca gayri Müslimlerin içindeki, İslam’ın haşa şiddet ve kılıç dini olduğu şeklindeki yanlış düşünceleri kaldırsalar.

Allah onlara akıl fikir versin, Pakistan ve diğer Müslüman memleketler için çok dua edin. Allah bu ülkelerde barışı yerleştirsin. Hem hükümet hem de halk gerçek İslamî değerleri tanısınlar. Allah bize de bunun en güzel örneklerini göstermeyi nasip etsin. Suriye, Irak, Libya vesair ülkelerdeki Ahmediler, o ülkelerin şuan içinde bulunduğu durumlar sebebiyle, hem o ülkenin vatandaşı olduklarından hem de Ahmedî olduklarından dolayı zorluklar içindedirler. Onlar için de özellikle dua edin. Allah onları bu zorluklardan kurtarsın. Bazıları büyük bir çaresizlik içinde yaşamaktadırlar. Oralarda birbiriyle çatışan grupların her ikisi, Ahmedilere muhaliftirler. Bu durumda onlara yardımın ulaşması da mümkün değildir. Allah onlara lütuf eylesin, onlara acısın ve biran evvel zorluklardan kurtarsın.

Kaynak: Alfazl International, 9 Ocak 2015-15 Ocak 2015


[1] Müsned Ahmed bin Hanbel, cilt 5, sayfa 365, Müsned El-Esved bin Serah, Hadis: 15673, Alemü’l Kütüp Matbaası, Beyrut

[2] Maide suresi, ayet 9

[3] Günahtan Necat Nasıl Mümkündür, Ruhani Hazain, cilt 18, sayfa 634

[4] Fetih suresi, ayet 30

[5] Nisa suresi, ayet 94

[6] Nisa suresi, ayet 95

[7] Enfal suresi, ayet 47

[8] İzale-i Evham, Bölüm 1, Ruhani Hazain, cilt 3, sayfa 182

[9] Melfuzat, cilt 10, sayfa 232, 1985 İngiltere

[10] Melfuzat, cilt 7, sayfa 280, 1985 İngiltere

[11] Melfuzat, cilt 3, sayfa 95, 1985 İngiltere

[12] Keşti-yi Nuh, Ruhani Hazain, cilt 19, sayfa 30

Bir Öncekini Oku

16.01.2015 – Peygamberimize (sav) saldırıya en güzel cevap, SALAVAT

Bir Sonrakini Oku

23.01.2015 – Halifetül Mesih II: Hikmet incileri