Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 2 Aralık 2022’de İslamabad Mübarek camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı.
Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresini okuduktan sonra, şöyle buyurdu: Hz. Ebubekir Sıddik ‘in (ra) güzel vasıflarını anlatıyordum. Onun, halk tarafından en çok sevilen kimse oluşuyla ilgili, hz. İbni Ömer’in beyan ettiği şöyle bir rivayet vardır: Peygamber Efendimiz’in döneminde bizler insanlar arasından kimin daha iyi olduğunu konuşurduk. Yani bir yarışma olurdu. Biz, en iyisinin Ebubekir (ra) olduğunu, ondan sonra hz. Ömer bin Hattab ve ondan sonra da hz. Osman (ra) en iyisidir, diye düşünürdük. Bir defa hz. Ömer (ra), hz. Ebubekir’e şöyle dedi: Ey insanlar arasında hz. Resulüllah’tan sonraki en iyi kimse! Bunun üzerine hz. Ebubekir derhal şöyle dedi: Ben Peygamber Efendimiz’in şöyle buyurduğunu duydum: Ömer’den daha iyi bir adam üzerine güneş doğmadı.
Hz. Selman, hz. Süheyb ve hz. Bilal halkın arasında oturuyorlarken Ebu Süfyan geldi. Bunun üzerine insanlar şöyle dedi: Allah’a yemin olsun! Allah’ın kılıçları Allah’ın düşmanından daha öcünü almadı (mutlaka alacak). Bunu duyunca hz. Ebubekir ‘Yoksa siz Kureyş’in liderleri hakkında bu şekilde mi konuşuyorsunuz?’ dedi. Sonra da kendisi Peygamber Efendimizin huzuruna gidince hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Ey Ebubekir! Sen galiba Selman, Süheyb ve Bilal’i gücendirdin. Eğer öyle yaptıysan bil ki sen Rabbini gücendirdin. Bunu duyunca hz. Ebubekir (ra) o üç kişinin yanına gitti ve ‘Sevgili kardeşlerim! Ben sizi gücendirdim mi?’ dedi. Bunun üzerine onlar ‘hayır, öyle bir şey yok’ dediler. Bu olaydan hz. Ebubekir’in tevazusu anlaşılmaktadır. Onlar ki onun bizzat kendisinin kölelikten azat ettiği kimselerdi ve o onların yanına gidip af diledi.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Hz. Ebubekir’in güzelliklerinden ve hususi faziletlerinden birisi de şudur: Hicret yolculuğunda hz. Ebubekir refakat için belirlendi ve yaratılmışların en iyisi olan zatın (sav) sıkıntılarına ortak idi ve kendisi sıkıntıların başlangıcından itibaren hz. Resulüllah’ın (sav) has on dokuzu yapılmıştı. Ta ki onun, Allah’ın sevdiği ile özel bir bağı olduğu ispatlansın. Bunun sırrı şuydu: Allah-u Teala biliyordu ki Sıddik-i Ekber (Ebubekir) sahabelerin en cesaretlisi, muttakisi ve hz. Resulüllah’ın en çok sevdiği ve meydanların pehlivanı idi. Ayrıca da kainatın efendisinin sevgisinde fena olmuş biriydi.
Huzur-i Enver, hz. Ebubekir (ra) ile ilgili çağımızdaki bazı müsteşriklerin itirazlarını sunarak şöyle dedi: Bu insanlar (Avrupalı müsteşrikler) hz. Resulüllah’ın o yüce ve yüksek nübüvvet makamının idrakine ve şuuruna sahip olmadıkları için hz. Ebubekir, hz. Ömer vesaireyi övmek konusunda hiçbir şekilde gerçek olamayacak kadar mübalağa yapıyorlar. Halbuki ister hz. Ebubekir olsun, ister hz. Ömer, bunlar efendileri hz. Muhammed Mustafa’ya kamil vefa ile bağlıydılar. Bu insanlar köleler gibi hz. Resulüllah’ın eli ayağı olmuşlardı.
Hz. Ebubekir’in güzel ahlakı ile ilgili hz. Muslih Mevud (ra) şöyle der: Acaba şu doğru değil mi ki koca koca güçlü padişahlar, Ebubekir ve Ömer, hatta Ebu Hüreyre’nin ismini anarken radıyallahu anhu diyorlar ve keşke onlara nasip olan hizmet bize de nasip olsaydı diye arzuluyorlar. Sonra, hz. Ebubekir ve hz. Ömer ve hz. Ebu Hüreyre’nin fakirlikle hayatını geçirip de bir zarara uğradığını kim söyleyebilir. Şüphesiz onlar dünyevi açıdan üzerlerine adeta bir ölümü kabul ettiler. Ancak o ölüm onların daimi hayat bulduğunu ispatladı ve artık hiçbir güç onları öldüremez, artık onlar kıyamete kadar yaşayacaklar.
Hz. Muslih Mevud (ra) ayrıca şöyle der: Hz. Ebubekir’e bakın, kendisi Mekke’de normal bir tüccar idi. Eğer hz. Resulüllah (sav) gelmeseydi ve Mekke’nin tarihi o şekilde yazılsaydı tarihçiler ondan sadece şu kadar bahsederlerdi: Ebubekir, Araplar arasında kibar, dürüst bir tüccar idi. Fakat hz. Resulüllah’a tam bir itaat ile hz. Ebubekir’e öyle bir makam nasip oldu ki bugün bütün dünya onun ismini edeple anmaktadır.
Hz. Muslih Mevud (ra) şöyle buyurur: İslam’a hizmet ve din için fedakarlıklar yapmak sebebiyle bugün hz. Ebubekir’e nasip olan yücelik dünyanın koca koca krallarına bile nasip olmadı. Hz. Ebubekir’e nasip olduğu kadar büyük bir yücelik bugün dünyanın hiçbir padişahına nasip olmadı. Hatta gerçek şudur ki biz hz. Ebubekir’in köpeğini bile çok saygın kimselerden daha iyi görmekteyiz. Neden, çünkü o hz. Muhammed Resulüllah’ın (sav) kapısının hizmetçisiydi. Hz. Resulüllah’ın (sav) kapısına köle olan her şey bize sevimli gelmeye başladı ve artık birisinin bu yüceliği bizim kalbimizden yok etmesi mümkün değildir.
Hz. Muslih Mevud (ra) şöyle buyurur: Hz. Ebubekir’in uzun bir zaman sonra İslamiyet’e giren bir oğlu bir defa hz. Resulüllah’ın mescidinde oturuyordu ve çeşitli konular konuşuluyordu. Laf lafı açtı ve oğlu hz. Ebubekir’e şöyle dedi: Babacığım! Filanca savaşta ben bir kaya parçasının arkasına gizlenmiştim. Sen, iki defa benim önümden geçtin, ben eğer o zaman isteseydim seni öldürürdüm, fakat babam olduğun için ben sana el uzatmadım. Hz. Ebubekir (ra) bunu duyunca şöyle dedi: Ben o zaman seni görmedim, eğer görmüş olsaydım ben seni kesinlikle öldürürdüm, çünkü sen o zaman Allah’ın düşmanı olarak meydana inmiştin.
Hz. Ebubekir’in üstün ahlakı ile ilgili hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Hz. Ebubekir’in fıtratı saadet hamuruyla yoğrulmuştu ve onda nur vardı. Bu yüzden hz. Resulüllah’ın pak öğretisi onu çarçabuk etkileyerek aydın kıldı. O, Peygamber Efendimiz ile hiç tartışmadı, herhangi bir delil ve mucize istemedi. Duyduğunda sadece şu kadar sordu: Acaba siz peygamberlik iddiasında bulundunuz mu? Peygamber Efendimiz (sav) evet dediğinde derhal dedi ki şahit olun ki ben herkesten önce iman ediyorum. Bu tecrübe edilmiştir ki soru soranlar çok az hidayet bulur, tabii ki hüsnü zan ve sabır ile hareket edenler hidayetten tam olarak pay alırlar. Bunun örneği Ebubekir’de ve Ebu Cehil’de, her ikisinde mevcuttur. Ebubekir (ra) tartışmadı ve mucize istemedi ama mucize isteyenlere nasip olmayan şeyler hz. Ebubekir’e nasip oldu. O, mucize üstüne mucize gördü ve kendisi bile şanlı bir mucize oldu. Ebu Cehil delil istedi, muhalefet ve cehaletten vazgeçmedi, mucize üstüne mucize gerçekleşmesine rağmen o bunları göremedi ve sonunda kendisi başkaları için alamet olup muhalefet içinde helak oldu gitti.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Benim Rabbim bana aşikar eyledi ki Sıddik (ra), Faruk (ra) ve Osman (ra) salih ve mümin kimselerdi ve de Allah-u Teala’nın seçtiği kimselerdendi. Onlar Rahman olan Allah’ın inayetiyle has kimselerden kılındı ve arif kimselerin ekseriyeti onların iyiliğine şahitlik etti. Onlar yüce Allah’ın hoşnutluğu için vatanlarını bıraktılar. Her savaş ateşine girdiler, kavurucu sıcak mevsimin öğlen sıcağını ve soğuk mevsimde gece ayazını asla umursamadılar. Tersine delikanlılar gibi din yolunda hızlı yürüdüler ve başkalarına meyletmediler ve Rabbül Alemin’in rızası için herşeye elveda dediler. Amelleri güzel kokuludur ve bu onların yüksek mertebeli olduğunu göstermekle beraber bizi iyiliklerinden oluşan bahçelerine götürmektedir. Bahçelerinden gelen ıtırlı rüzgâr esintileri onların sır perdelerini açmaktadır. Nurlarıysa bütün şanıyla bize ayan olmaktadır.
Yine hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurmaktadır: Vallahi! Allah-u Teala, Şeyheyn yani Ebubekir, Ömer ve üçüncüsü olan Zinnureyn’in her birini İslam’ın kapısı ve mahlukatın en hayırlısı Muhammed Resulüllah’ın (sav) ordusunun ilk destesi yaptı. Nitekim kim onların yüceliğini inkar ederse ve onların yüceliğinin kati delillerini hakir görürse ve de onlara edeple yaklaşmayıp küçük düşürürse ve onlar hakkında ileri geri konuşma peşinde olursa ve incitici dil kullanırsa ben böyle kimselerin sonların kötü olacağından imanlarının yok olacağından korkarım.
Yine şöyle buyurur: Gerçek şudur ki Ebubekir ve Ömer (ra) her ikisi de ileri gelen sahabelerdendi. Bu ikisi hakları eda etmek konusunda asla gevşeklik göstermediler. Onlar takvayı kendilerine yol ve adaleti amaçları edindiler. O ikisinin doğruluk ve ihlasının şanı ne büyüktür. O ikisi öyle mübarek yere defnedildi ki eğer Musa ve İsa hayatta olsalardı imrenerek oraya defnolmayı temenni ederlerdi.
Hutbenin sonunda Huzur-i Enver şöyle dedi: Az bir bölüm, birkaç rivayet daha var, inşallah gelecek sefer beyan edeceğim.
٭…٭…٭