Resulüllah'ın (s.a.v.) savaş hakkında koyduğu kurallar - Müslüman Ahmediye Cemaati

Resulüllah’ın (s.a.v.) savaş hakkında koyduğu kurallar

Şu kadar var ki, İslâmiyet’in talim ve telkinleri sadece Kur’an-ı Kerim’de vaz’edilmiş bulunan kaidelerle sınırlı değildir. Bu talim ve telkinler, Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın koyduğu prensipleri ve onun örnek ve misal tutulan fiil ve hareketlerini de ihtiva etmektedir. Belli hal ve durumlarda onun yaptıkları  ve öğrettikleri de İslâmî talim ve telkinlerin önemli bir parçasıdır. Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın savaş ve barış konusuyla ilgili hadislerinden bazısını aşağıya dercediyoruz:

  • Muharebede ölenlerin gövdelerinden uzuvlarını kesip parçalamak Müslümanlara yasaktır. (Müslim)
  • Müslümanların hilekârlığa başvurması yasaktır. (Müslim)
  • Çocuklar ve kadınlar öldürülmeyecektir (Müslim).
  • Rahiplere, din adamlarına ve din liderlerine müdahale edilmeyecektir (Tahavi).

 

  • Yaşlılar, hasta ve sakat olanlar, kadınlar ve çocuklar öldürülmeyecektir. Barış ihtimali daima göz önünde tutulacaktır.
  • Müslümanlar düşman toprağına ayak bastıklarında halkı dehşete düşürmeyecekler, onlara fena muamele yapılmasına müsaade etmeyeceklerdir (Müslim).
  • Bir Müslüman ordusu halkı taciz eden bir yerde ordugâh kurmayacaktır. Ordu yürüyüşe geçtiğinde yolu tıkamamaya ve öteki yolcuları rahatsız etmemeye dikkat edecektir.
  • Çehrenin sakatlanmasına ve bozulmasına müsaade edilmeyecektir. (Buhari ve Müslim).
  • Düşmana mümkün olduğu kadar az zarar ve hasar verilecektir. (Ebu Davud).
  • Harp esirleri kaçmasın diye başlarına nöbetçi dikildiği ve nezaret altında tutulduğu zaman, yakın akraba olanlar bir araya konacaktır (Ebu Davud).
  • Esirlerin rahat yaşaması sağlanacaktır. Müslümanlar esirlerinin rahatını kendi rahatlarından fazla düşüneceklerdir. (Tirmizi).
  • Başka memleketlerden gelen elçilere ve delegelere saygı gösterilecek, onlardan sadır olan hatalara ve nezaketsizliklere göz yumulacaktır (Ebu Davud, Kitab el-Cihad).
  • Bir Müslüman bir harp esirine karşı kötü muamele yapmak suçunu işlerse, kefaret olarak onun bedelsiz serbest bırakılması gerekir.
  • Bir Müslüman bir esiri yanına aldığında, ona aynen kendi yediğinden yedirecek ve kendi giydiğinden giydirecektir (Buhari). Hz. Resulüllah (S.A.V.) harbe giden bir ordunun bu kaidelere uyması hususunda çok ısrar eder ve onlara riayet etmeyenlerin, Allah için değil, kendi süflî menfaatleri için dövüştüklerini söylerdi (Ebu Davud).
  • İslâmiyet’in Birinci Halifesi Hz. Ebu Bekir (R.A.), Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın bu emirlerine bazı ilâveler yapmıştır. İslâmî talim ve telkinler arasına dahil olan bu ilâvelerden bir tanesi şudur: “Umumî binalara ve meyve veren ağaçlara (ve ekinlere) zarar verilmeyecektir” (Mu’atta)

Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın hadislerinden ve birinci İslâm Halifesinin emirlerinden açıkça anlaşılacağı veçhile, İslâmiyet savaşı önleyecek ve savaşın kötülüklerini azaltacak mahiyette esaslar koymuştur. Evvelce belirttiğimiz gibi, İslâmiyet’in öğrettiği prensipler sadece laftan ibaret kalmamış, fakat Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın ve ilk İslâm Halifelerinin misaliyle uygulama sahasına girmiştir. Bütün dünya bilir ki, Hz. Resulüllah (S.A.V.) bu prensipleri yalnız öğretmekle kalmamıŞ, onları bizzat uygulamış ve onlara riayet edilmesini ısrarla istemiştir.

Zamanımızdaki şartlara göz atarsak, savaş ve barış problemi için İslâmi talim ve telkinden başka bir hal sureti bulunmadığını itirafa mecbur oluruz. Musa (A.S.)’nın (bugünkü şekliyle Tevrattaki) talim ve telkini adalet ve hakkaniyet telâkkilerimizden çok uzaktır ve bugün öyle talim ve telkine göre hareket etmek imkânsızdır. İsa (A.S.) ‘nın (bugünkü şekliyle İncildeki) talim ve telkini ise, eskiden olduğu gibi bugün de tatbik kabiliyetinden mahrumdur. Zaten Hıristiyanlar İsa’nın bu talim ve telkinini hiçbir zaman uygulamak çabasında bulunmamışlardır. Tatbiki mümkün olan yalnız İslâmiyetin talim ve telkinidir. İslâmî talim ve telkine bağlı olanlar, onu yalnız teori olarak telkin edilen sözler şeklinde bırakmayıp uygulama sahasına da getirmişlerdir; ve İslâmî talim ve telkininin bilfiil tatbiki vasıtasıyla barış hem yaratılabilir ve hem de idame edilebilir.

Zamanımızda Bay Gandi, görünüşe bakılırsa, zorla dövüşmek mecburiyetinde bırakılsak bile dövüşmememizi ve harp etmememizi öğretiyor. Fakat onun bu talim ve telkini dünya tarihinde hiçbir zaman denenmemiştir. Binaenaleyh Gandiizm’in savaş ve barış bakımından ne değer taşıdığı kestirilemez. Bay Gandi uzun bir ömür sürmüş ve Hindistan Kongre Partisinin  siyasî bağımsızlığa kavuştuğunu görmüştür. Fakat, Kongre Partisi hükümeti Hindistan’ın ne ordusunu ve ne de öteki silahlı kuvvetlerini terhis edip dağıtmamıştır. Kongre Partisi silahlı kuvvetleri millileştirmek ve Hintlileştirmekle meşguldür; ve İkinci Dünya Harbi sonlarına doğru Japonlar Birmanya ve Hindistan’a saldırırken Britanya makamlarının kurulan Millî Hint Ordusundan tardettiği Hintli subayları tekrar orduya almak için planlar hazırlamıştır. Bay Gandi, çok defa kan dökme ve şiddet hareketlerine başvurma suçlarına müsamaha ile bakılması lehinde konuşmuş ve bu çeşit suçları işleyenlerin serbest bırakılmasını tavsiye etmiştir. Bu durum en hafif bir deyimle, Gandiizmin tatbik kabiliyeti olmadığını ve Bay Gandi ile taraftarlarının da bunu bildiklerini göstermektedir. Milletler ve devletler arasında silahlı çatışmalar baş gösterince, şiddete başvurmama ve mukavemet göstermeme prensibinin nasıl tatbik olunacağını ve bu prensiple savaşın önüne nasıl geçileceğini dünyaya gösteren amelî bir misal verilmemiştir. Savaşları durdurmak için bir metot öğretmek, fakat o metodun pratik olduğunu gösteren bir örnek verememek, onun tatbik kabiliyeti olmadığına delâlet eder. Binaenaleyh, görünüşe nazaran, beşerî tecrübe ve mantık savaşı önleyen ve durduran tek bir metoda işaret etmektedir ve o metodu öğreten ve tatbik eden de Allah’ın Habibi Hz. Resulüllah (S.A.V.)’dir.

Bir Öncekini Oku

Müşriklerin kişisel saldırıları

Bir Sonrakini Oku

2.12.2022 – Hz. Resulüllah’ın (sav) yüksek mertebeli sahabesi ve 1.Halifesi Hz. Ebubekir Sıddik’in (ra) güzel vasıfları