Vadedilen Mesih’in 5. Halifesi hz. Mirza Masrur Ahmed’in, İslam Abad Mübarek Camisinde 20 aralık 2019’da verdiği Cuma Hutbesinin özeti
Emir-ül Müminin (Eyyedehullahu binasrihil aziz) 20 aralık 2019’da İslam Abad’da Mübarek camisinde Cuma hutbesi verdi. MTA televizyonu vasıtasıyla bütün dünyada canlı olarak yayınlandı.
Kelime-yi şehadet ve Fatiha suresinden sonra Huzur-i Enver, geçen hutbeyi devam ettirerek, hz. Utbe bin Gazvan ile ilgili biraz daha ayrıntılı bilgiler verdi.
Hicri 2 yılında hz. Resulüllah (sav) halasının oğlu hz. Abdullah bin Cahş’ın komutasına Nahla’ya bir seriyye gönderdi. Hz. Utbe de bu seriyyeye katıldı. Huzur-i Enver, “Siret Hatemün Nebiyyin”den alıntı yaparak bu seriyyenin detaylarını anlattı. Mekke’li Kureyş tarafından sürekli meydana getirilen tehlike sebebiyle, onların hareketlerinden haberdar olmak için Peygamber Efendimiz (sav) sekiz kişilik bir ekip yolladı. Bu seriyyenin komutanına, Medine’den iki günlük mesafe kadar uzaklaşınca açması koşuluyla bir mektup verdi. Bu mektupta, Taif ile Mekke arasında Nahla vadisine gidip Kureyş’in durumunu öğrenmelerini emretmişti. Yolda hz. Saad bin Ebi Vakkas ve hz. Utbe bin Gazvan’ın devesi kayboldu. Onlar develerini ararken diğerlerinden ayrıldılar. Margolis isimli bir müsteşrik şöyle yazmıştır: O ikisi bile bile develerini salmışlardı ve bu bahane ile geride kaldılar. Hz. Sahibzade Mirza Beşir Ahmed (ra) der ki bu iki İslam fedaisinin hayatındaki her bir olay onların cesaret, kahramanlık ve özverilerine şahittir. Onlardan biri, Bi’r-i Mauna’da kafirler tarafından şehit edildi. Diğeri de birçok tehlikeli meydanda belirgin rol oynayarak en sonunda Irak’ın fatihi oldu. Onlar hakkında böyle şüphe duymak bay Margolis’in işidir.
Bu ekipteki sahabeler maksatlarını gizli tutmak amacıyla, yoldan geçenler onların umreye geldiğini zannetsinler diye başlarını tıraş etmişlerdi. Bu küçük Müslüman grup, Nahla vadisinde bilgi toplamakla meşgul iken birgün Taif’ten Mekke’ye doğru giden bir Kureyş kafilesi ile karşı karşıya geldiler. Nahla vadisi, Harem bölgesinin sınırındaydı ve bazı kimselere göre hürmetli aylar henüz bitmemişti. Fakat sırlarının ortaya çıkacağı korkusuyla Müslümanlar, kafileye saldırmaya ve, ya onları öldürmeye ya da esir etmeye karar verdiler. Bu saldırı sonucunda bir kafir öldü, iki tanesi de esir edildi. Kafirlerden bir tanesi ise kaçmayı başardı ve Müslümanlar çok uğraşsalar da onu yakalayamadılar. Bunun üzerine Müslümanlar ganimet mallarını da alıp hızla Medine’ye doğru geri döndüler.
Margolis efendi bu olayla ilgili şu eleştiriyi yaptı: “Muhammed (sav) bu ekibi, kafileyi soymak için hürmetli aylarda kasten yollamıştı.” Ancak, her aklı başında insan kolayca anlayabilir ki böyle küçücük bir grup o kadar uzak bir bölgeye, düşmanın ana merkezinin yakınına, saldırı için asla gönderilemez. Peygamber Efendimiz (sav) sahablerin Kureyş kafilesine saldırdığını öğrenince çok kızdı ve ganimet mallarını da kabul etmedi.
Diğer taraftan Kureyşliler, Müslümanlar tarafından hürmetli aya saldırıldı diye büyük bir yaygara kopardılar. Öldürülen Amr bin Elhazremi zengin bir adamdı ve Utbe bin Rebia da Mekke liderinin halefi idi. Bu yüzden bu olay Kureyş’in öfke ateşini daha da alevlendirdi. Bu olaylar üzerine Bakara suresinin 218. Ayeti nazil oldu. Bu ayette, Müslümanların Harem-i Şerife gitmelerinin kafirler tarafından engellenmesinin ve orada yaşayan insanların sürgün edilmesinin, hürmetli aylarda savaşmaktan daha kötü olduğu bildirildi.
Mekke liderleri kendi kanlı propagandalarını hürmetli aylarda da sürdürürlerdi. O aylarda onların fitne ve fesat dolu faaliyetleri daha da şiddetlenirdi. O kadar ki, pişkinlik ve son derece utanmazlıkla, kalplerine yalandan teselli vermek için hürmetli ayların yerini değiştirirler ve buna nesi derlerdi.
Kureyşliler, Müslümanların esir aldığı iki adamlarının salıverilmesi için geldiklerinde, hz. Resulüllah (sav) Saad bin Ebi Vakkas ve Utbe bin Gazvan geri dönünceye kadar esirlerin bırakılmasına izin vermedi. Çünkü Saad bin Ebi Vakkas ve Utbe bin Gazvan henüz geri dönmemişti ve eğer Kureyşlilerin eline düşmüşlerse Kureyş onları canlı bırakmaz diye endişe duyuluyordu. Bu iki sahabe geri dönünce Peygamber Efendimiz (sav) esirleri serbest bıraktı. O esirlerden biri Peygamber Efendimizin (sav) yüce ahlakından o kadar etkilendi ki İslamiyet’i kabul etti ve Mekke’ye geri dönmeyi reddetti.
Hz. Utbe bin Gazvan, Bedir ve daha sonraki bütün gazvelere katılma saadetine erişti. Kendisi Peygamber Efendimizin (sav) usta okçularından idi.
Hz. Ömer (ra) Utbe’yi (ra) sekiz yüz kişi ile birlikte, Ubellihmakam’ın halkı ile savaşması için Basra’ya gönderdi. Yola çıkarken hz. Ömer (ra), Hz. Utbe’ye, İslamiyetin cihad adabı ile ilgili altın nasihatlerde bulundu. Allah-u Teala hz. Utbe’ye fetih nasip etti ve o, Ubellihmakam’da Basra şehrinin sınırlarını belirledi. Hz. Utbe (ra), Basra’yı şehir haline getiren ve orayı yerleşim yeri yapan ilk kişiydi.
Hz. Ömer (ra), Hz. Utbe’yi Basra’nın valisi olarak tayin ettiğinde kendisi İran’ın en eski şehirlerinden Hariba’da yerleşti. Bu şehrin yakınında, daha sonra Cemel savaşı da olmuştu.
Hicri 14 yılında Hz. Ömer (ra), Müslümanların yaz sıcaklarını geçirmeleri için hz. Utbe’nin önerisini kabul ederek suları ve otlakları olan yeşillikli bir yer aramalarını söyledi. Bunun üzerine hz. Utbe, Müslümanları Basra’da yerleştirdi. Burada bambu ağaçlarından evler ve cami yapıldı.
Hac dolayısıyla hz. Utbe, kendi yerine vekaleten birisini bırakıp Mekke’ye gitti. Hz. Ömer ile mülakatı sırasında istifasını sunmak istediyse de hz. Emir-ül Müminin kabul etmedi. Rivayete göre Hz. Utbe, Ey Allah! Beni o şehire tekrar dönderme, diye dua etti. Nitekim hz. Utbe bineğinden düştü ve hicri 17 yılında vefat etti.
Huzur-i Enver bu hutbede, bir diğer sahabe hz. Saad bin Ubade’den bahsetti. O, Ensar’ın Hazrec kabilesinin Benü Saida kolundan idi. Hz. Saad’ın künyesi, Ebu Sabit yahut Ebu Keys olarak söylenir. Hazrec kabilesinin reisi olup cömert birisiydi. Bütün gazvelerde Ensar’ın bayrağı onda olurdu. Hz. Saad (ra) cahiliyet döneminden Arapça yazmayı bilirdi. Yüzme ve ok atmada maharetli, heybetli ve devlet adamıydı. O ve onun ataları kendi kalelerinde kurban kestirir ve etlerini dağıtırlardı.
Hz. Saad bin Ubade (ra) İkinci Akabe biatinde İslam’a girmişti. Huzur-i Enver, “Siret Hatemü’n Nebiyyin”den alıntı yaparak ikinci Akabe biati hakkında detaylı bilgiler verdi.
Nebevî 13 yılında Evs ve Hazrec’in adamları hac dolayısıyla Mekke’ye geldiler. Bu grupta daha önce Müslüman olmuş ya da Müslüman olmak isteyen 70 kişi vardı. Mus’ab bin Amir de onlar arasındaydı ve annesi katı bir müşrik idi. Mus’ab (ra), hz. Resulüllah (sav) ile mülakattan sonra onunla görüşmeye gitti. Hz. Mus’ab (ra) annesine putperestliği bırakıp İslam’ı kabul etmeye davet ettiğinde annesi yaygara kopardı ve asla İslamiyeti kabul etmeyeceğine dair yemin etti ve akrabalarına da Mus’ab’ı yakalamalarını işaret etti. fakat hz. Mus’ab uyanıktı, hemen kaçıp çıkıp gitti.
Hz. Resulüllah (sav) Ensar’ın geleceğini, Hz. Muas’ab vasıtasıyla öğrenmişti. Topluca bir görüşme yapma ihtiyacından dolayı, hac törenlerinden sonraki bir vakit kararlaştırıldı ve gece yarısına yakın hepsinin, geçen seneki vadide Peygamber Efendimiz (sav) ile buluşmasına karar verildi. Peygamber Efendimiz (sav) amcası Abbas ile oraya vardı. Hz. Abbas henüz müşrik idi, ancak Peygamber Efendimizi (sav) seviyordu, ayrıca o Benü Haşim kabilesinin reisi idi. İlk olarak hz. Abbas konuşmaya başladı ve Peygamber Efendimizin (sav) hicret etme iradesinden Ensar’a bahsetti. Ensar tarafından insanlar üzerinde etkisi olan yaşlı birisi Elbera bin Mağrur cevaben şöyle dedi: Biz Peygamber Efendimizin (sav) ağzından bir şeyler duymak istiyoruz. O, bize hangi sorumluluğu yüklemek istiyorsa buyursun. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav) Kuran-ı Kerim’in bazı ayetlerini okudu ve Allah ve kul haklarını içeren kısa bir konuşma yaptı. Şöyle buyurdu: akrabalarınızı nasıl koruyorsanız bana da aynı şekilde davranmanızı istiyorum. O gün 70 vefalı ashap Peygamber Efendimizin (sav) mübarek elinden biat etti. Peygamber Efendimiz (sav) hz. Musa (as) gibi Ensar’dan 12 kişiyi sorumlu olarak tayin etti.
Casusları vasıtasıyla Mekkeliler, bu sözleşme ve biatten haberdar oldular. Nitekim onlar sabah olur olmaz, Medinelilerin bulunduğu yere gelip onları sorguladılar. Evs ve Hazrec kabilesinden müşriklerin bu olaydan haberi yoktu. Nitekim onlar, Mekkelilerin yanlış bilgi aldıklarına ikna ettiler. Biraz zaman geçtikten sonra Kureyşliler gerçeği öğrendiler ve Medinelilerin Peygamber Efendimiz (sav) ile sözleşme yaptığından haberdar oldular. Bunun üzerine onlar Medinelileri takip ettiler, kervan gitmişti ama hz. Saad bin Ubade geride kalmıştı. Kureyşliler onu yakalayıp iyice dövdüler. En sonunda Cübeyr bin Mut’am ve Haris bin Harb onu Kureyş’in zulmünden kurtardı.
Huzur-i Enver, hz. Saad bin Ubade ile ilgili olayları gelecek hutbede anltmaya devam edeceğini söyledi.
٭…٭…٭