BASIN AÇIKLAMASI
11 Ekim 2021
“Nasıl ki güneş her sabah aksamadan doğuyorsa, bizim de her günümüz, istisnasız bir şekilde Cemaatimiz’in mensuplarının manevi ilerleme ve gelişiminin müjdelerine sebep olmalıdır.” – Mirza Masrur Ahmed Hazretleri aba
“Nasıl ki güneş her sabah aksamadan doğuyorsa, bizim de her günümüz, istisnasız bir şekilde Cemaatimiz’in mensuplarının manevi ilerleme ve gelişiminin müjdelerine sebep olmalıdır.” –
Mirza Masrur Ahmed Hazretleriaba
9 Ekim 2021 günü, Müslüman Ahmediye Cemaatinin Dünya Çapındaki Başkanı, Beşinci Halife Mirza Masrur Ahmed Hazretleri, Almanya Müslüman Ahmediye Cemaati’nin 45. Yıllık Toplantısını (Calsa Salana) iman arttırıcı bir konuşma ile sona erdirdi.
Huzur, kapanış oturumuna sanal olarak İslamabad, Tilford’da bulunan Masrur Salonundan başkanlık ederken, Almanya’nın Mannheim kentindeki Mai-Markt (alanında) düzenlenen 2 günlük Calsa Salana’ya 8.000’den fazla kişi katılımda bulundu. Covid-19 (koşulları) sebebiyle katılım kısıtlı tutuldu ve Calsa Salana önceki yıllara nazaran çok daha küçük ölçekte düzenlendi. Ancak gerek Almanya’da gerekse başka yerlerde oldukları halde (Calsa’ya) katılamayanlar, Huzur’un iman arttırıcı kapanış konuşmasını canlı olarak dinleyebildiler.
Huzur hitabında ‘Takvayı’ benimsemenin muazzam önemi hakkında ayrıntılı olarak konuşarak, Takva edinmek için bir ön koşul olan İslami öğretileri de özetledi.
Huzur konuşmasına, Müslüman Ahmediler’in manevi bir ıslah için bir araya geldikleri Calsa Salana’nın amacının akıllardan çıkarılmaması gerektiğinden bahsederek başladı.
Calsa’nın esas amacının maneviyatın artması olduğunu vurgulayan Mirza Masrur Ahmed Hazretleri, şöyle buyurdu:
“Calsa’nın amacı, manevi bir ortamda vakit geçirirken, katılımcıların takvasını arttırmaktır. Eğer durum böyle değilse, o zaman Calsa düzenlemek faydasız bir uğraştır. Calsa Salana gerçekleşirken ve bir kimse dini ve manevi bir ortamda zaman geçirdiğinde, erkek ve kız kardeşleri ile buluşup iyi ve takvalı düşünceler paylaşırken, bu manevi ve dini bir yeniden canlanmayı meydana getirir. Umutluyum ki, bu sene sadece iki gün olan Almanya Calsası, bu hedefleri gerçekleştirmek (gayreti ile) geçirildi.”
Mirza Masrur Ahmed Hazretleri buna ilaveten şöyle buyurdu:
“İster Calsa alanından katılarak, isterse evlerinden konuşmaları dinleyerek Calsa Salana’ya iştirak etmiş olan her Alman Müslüman Ahmedi, gelecek sene için (ihtiyacı olan) manevi gıdayı, Calsa Salana’dan elde etti. Artık bu manevi gıdayı almak ve hayatlarının kalıcı bir vasfı haline getirmek, her Müslüman Ahmedi’nin sorumluluğudur. Bundan dolayı herkes hayatını bunu akılda tutarak geçirmeye çalışmalıdır. Aksi takdirde, uğruna Calsa Salana’ya katıldığımız hedeflere ulaşmaya çalıştığımızı söylememiz mümkün değildir.”
Huzur, Vadedilen Mesihas tarafından açıklandığı üzere, Kuran-ı Kerim ve Hazreti Resulullah’ınsav öğretileri ışığında, takvayı benimsemenin önemi ve koşulları hakkında konuşmasını sürdürdü.
Huzur, konunun önemine dikkat çekerken, Vadedilen Mesih’inas yazdığı bir beytinden bahsetti:
“Takva, her dindar amelin köküdür”
Bunun üzerine Vadedilen Mesih’e as Yüce Allah tarafından beytinin ikinci mısraı şu kelimeler ile nazil olmuştur:
“Her şey bu kökün sağlam kalmasına bağlıdır”
Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu:
“O halde bizler, Vadedilen Mesih’eas biat sözü vermiş olanlar, eğer gerçekten sözümüzü yerine getirmek istiyorsak, bu kök yüreklerimize dikilmelidir, öyle ki, her amelimiz takvanın tatlı meyvelerini taşısın. Eğer bu olmazsa, iddialarımız boştur.”
Huzur, takvada ilerlemek isteyenlerin, Allah’a ibadetlerinde çok mükemmel olmaları ve Yaratanlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri gerektiğinden bahsederek (dedi ki), aksi halde onları, aynı şekilde yiyip, içip, uyuyan ama Allah’a ibadet etmeyen hayvanlardan farklı kılan pek bir şey bulunmamaktadır.
Mirza Masrur Ahmed Hazretleri, Vadedilen Mesih’inas şu sözlerini alıntı yaptı:
“Şunu anlamanız son derece gereklidir ki, Allah’ın sizleri yaratma gayesi, Kendisine kulluk edebilmeniz ve ancak O’na içtenlikle bağlı olmanız, keza dünyanın sizin birincil hedefiniz haline gelmemesi içindir. Bunu yine ve tekrar söylüyorum, çünkü görüşüme göre bu, insanın dünyaya geliş amacının ta kendisidir ve insanın çok uzaklaştığı da işte bu görevdir… Yaptığınız her işte, amacınızın Allah’ın rızasını kazanmak olmasına dikkat kesilin ve Allah’ın istediklerinden uzaklaşırken, kendi amaç ve arzularınıza öncelik vermeyin.”
Vadedilen Mesih’inas sözlerinin ışığında Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu:
“Her birimiz yaratılışımızın amacını anlamalıyız ve Yüce Allah’a karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışmalıyız. İbadetlerinizi muhafaza edin. Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerde bizlere sağlanan rahatlıkların, bizleri yaratılış gayemizden saptırmasına izin vermeyin. Eğer bu oluyorsa, Allah muhafaza etsin, Vadedilen Mesih’eas verdiğimiz biat sözünün gereğini yerine getirmemiş oluruz.”
Mirza Masrur Ahmed Hazretleri gerçek barış ve huzurun dünyevi meşgalelerde değil, takvayı benimsemekte yattığının altını çizerek, Vadedilen Mesih’inas sözlerinden alıntı yaptı:
“İnsanın en büyük arzusu barış ve huzura kavuşmaktır ve bu maksatla Yüce Allah tek bir yol yaratmıştır ki, o da takvanın yoludur ve bu Kuran-ı Kerim’in yoludur yahut diğer bir deyişle o, ‘sırâtal mustegîm’ diye de bilinir. Hiç kimse kâfirlerin mal mülk sahibi olmadıklarını düşünmesin – aslında onlar diğerlerinden daha fazlasına sahiptirler. Onlar eğlencelerinin keyfine kapılmış bir haldedirler. Size hakikaten söylüyorum ki, onlar dünyanın nazarında, boş maddiyatçıların ve sığ insanların kanılarında mutlu gibi görünseler de, gerçekte onlar, bir keder ve ıstıraba müptela kılınmışlardır. Sizler onların yüzlerini görürsünüz ama benim gözlerim onların kalplerinin üzerindedir. Onlar bir ateşe, zincirler ve prangalara yakalandılar… İçlerinde durmadan yanan bir ateş var; eğer servetlerini kaybederlerse yahut da planlarında başarısız olurlarsa, büyük üzüntüye kapılırlar ve o denli yenik düşerler ki, kimi zaman yıkılır ve akıllarını kaybederler.”
Mirza Masrur Ahmed Hazretleri Vadedilen Mesih’inas sözlerinden alıntılar yapmaya devam etti:
“Tıpkı bir alkoliğin birbiri peşi sıra şarap kadehine özlem duyması ve daha fazlasını arzu etmesi, keza içinde daha da çoğu için ıstırap taşıması gibi, ateşe yakalanmış maddiyatçı bir kimsenin durumu da aynen böyledir. Onun arzularının ateşinin bir an için bile söndürülmesi mümkün değildir… Muttaki bir kimse bir barakada yaşarken bile gerçek mutluluğa ulaşabildiği halde, bunu maddiyatçı bir kimsenin büyük bir sarayda yaşasa bile başarması mümkün değildir.”
Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu:
“Bundan dolayıdır ki, her günkü münasebetlerimizde – konuşmamızda ve kendimizi ifade ederken, başkaları ile fikir teatisinde bulunurken, iş hayatındaki etkileşimlerimizde yahut da diğer herhangi bir etkileşim halinde nasıl olduğumuzu – ne yaptığımızı ve nasıl davrandığımızı dürüstçe değerlendirmemiz gerekmektedir. Eğer dilimizi yanlış kullanıyorsak, o halde İslam’ın öğretilerinden de takvadan da daha da uzaklaşmaktayız. Yüce Allah’a olan sorumluluklarımızı yerine getirmenin yanında, birbirimize karşı sorumluluklarımızın da neler olduğunu ve bunları ne ölçüde yerine getirdiğimizi de araştırmalıyız.”
Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle devam etti:
“Şuna da bakmamız gerekir ki, ne ölçüde birlikte sevgi ve uyum içinde yaşıyoruz ve ne denli kibirden uzak durmaya çalışıyoruz? Tevazu yolunu ne kadar benimsiyoruz ve verdiğimiz sözleri ne ölçüde yerine getirmeye çalışıyoruz? Hakkın tesisi için ne yapıyoruz? – Çünkü bizi şirkten pak kılacak olan ancak hakkın tesis edilmesidir. İçlerinde takva galip gelebilsin ve onlar da Yüce Allah’ın emirlerine göre hayatlarını yaşasınlar diye, çocuklarımızı ve gelecek nesillerimizi korumak adına çabalarımız nelerdir?”
Huzur şunu da açıkladı. Müminin ahlakı ve kişiliği o denli yüksek olmalıdır ki, bunlar toplumda onu kolayca tanınabilir kılsın.
Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu:
“Her sözümüz ve her amelimiz bizi doğru yola ulaştıracak şekilde olmalıdır. Birbirimize karşı sevgimiz öyle olmalıdır ki, bizi gerçek bir mümin olarak başkalarından ayırt etsin. Kendi iç meselelerimizden toplumdaki umumi ilişkilerimize kadar en güzel örnekleri ortaya koyanlar biz olmalıyız ve onlar aşikâr olmalıdır. Aksi takdirde ne evde ne de toplumda huzur ve rahatlığın var olması mümkün değildir.”
Konuşmasında Huzur, bir takım ahlaki bozukluklar hakkında da rehberlik etti.
Özellikle başkaları hakkında kötü zanda bulunmak ile ilgili ahlaki bozukluktan bahsederken Mirza Masrur Ahmed Hazretleri, şöyle buyurdu:
“Yüce Allah başkaları hakkında kötü zanda bulunmanın büyük bir günah olduğuna hükmetmiştir, çünkü bunun sonucunda toplumun bütün huzur ve uyumu zarar görür. İşte bu yüzden Peygamber Efendimizsav “Başkaları hakkında kötü zanda bulunmayın, çünkü bu büyük bir günahtır” diye buyurmuştur… Birisi bunun üzerinde kafa yoracak olursa, düşmanlıkların çoğunlukla başkaları hakkında kötü zanda bulunmaktan kaynaklandığını görecektir.”
Huzur açıkladı ki, bir kimsenin kendini yaşamın şeytani etkilerinin dur durak bilmeyen saldırılarından koruyabilmesinin tek yolu, onun içtenlikle Allah’a yönelmesidir ve hayatını bütünüyle Allah tarafından konulmuş hükümlere göre yaşamaya gayret göstermesidir.
Mirza Masrur Ahmed Hazretleri bunu daha da detaylandırarak şöyle buyurdu:
“Allah’ın adamı olmanın anlamı nedir? Bu demektir ki, bir kimse gerçekten ‘Rahman olan Allah’ın Hizmetkârı’ olmalıdır. Allah’ın gerçek kulu, sadece Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getiren değil, O’nun emirlerine uygun olarak amel ederken de, O’nun yarattıklarına karşı sorumluluklarını yerine getiren kişi olmalıdır. Şüphe yok ki, bir kimse Allah’ın gerçek bir hizmetkârı olmaya çalıştığında, onun tarafından hiçbir günahın işlenmesi de mümkün değildir…”
Başkalarına karşı sorumlulukların yerine getirilmesine özel bir önem gösteren Mirza Masrur Ahmed Hazretleri, şöyle buyurdu:
“Bizler kalplerimizi derinlemesine tartmalıyız. Takva gerçekten kalplerimizde mevcut mu? Yoksa bu sadece lafta bir iddia mı? Kalplerimizde başkalarına karşı onları önemsemek ve saygı duymak yoksa ve diğerlerine karşı sorumluluklarımızı yerine getirme tutkusuna da sahip değilsek, o halde kalplerimiz gerçekten takvadan yoksundur. Eğer biz yüzbinlerce namaz kılsak ve ibadetlerde bulunsak da, kalplerimizde (diğerlerini önemsemek ve sevmek) bulunmuyorsa, Allah nazarında gerçekten ‘muttaki’ sayılmamız mümkün değildir.”
Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle devam etti:
“Kalplerimizi derinden bir değerlendirmeye almalıyız ve sormalıyız, acaba içlerinde ne var? Onların içinde Yüce Allah’ın korkusu ve azameti mi var, yoksa dünyevi şehvetler ve bunları her türlü haram yollardan edinmenin hırsı ile mi dopdolular? Kalplerimiz tamamen pak değilse ve kendimizi diğerlerinden üstün zannedip onların haklarını yerine getirmiyorsak, o halde bizler takvadan çok uzaklaşmışız, bunun sonucunda toplumun huzuru da zarar görecektir.”
Kibir hakkındaki ahlaki bozukluktan bahsederken Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu:
“Kibir, kişinin kendisini koruması gereken ciddi bir hastalıktır. Eğer bir kimsenin kibrinin sebeplerine bakacak olursak, bunun başlıca nedeni gururdur. Kendisi yahut da milliyeti veya parası ya da zekâsı veyahut da çocukları hakkında, ister onların bolluğu, isterse zekâsı yahut da birçok başka şeyler hakkında bir üstünlük yargısına sahip olmaktır. Bu gurur duygusu kibrin tohumlarını eker ve her ne kadar bunların Yüce Allah nezdinde insan için gurur duyulacak bir değeri bulunmasa da ve bir kimsenin mertebesini belirleyen bir standart biçimi de olmasa da, o kimse kendini diğerlerinden daha üstün görür. Yüce Allah buyurmuştur ki, aranızda Allah Katında en saygın olan, (en çok) takvayı benimsemiş olanınızdır. Dolayısıyla Allah nezdinde bu dünyevi şeyler, büyüklüğün ölçüldüğü standart değildir. Peki, madem ölçü bu değilse, o halde gurur duyulacak ne var ki?”
Huzur, Allah’ın nazarında büyüklüğün kaynağının ancak takva olduğundan bahsetti.
İnsanın fıtratındaki zayıflığa vurgu yaparak Mirza Masrur Ahmed Hazretleri, şöyle buyurdu:
“Doğal afetler meydana geldiğinde, insanın onlarla baş etmesi mümkün mü? Aksi halde kibir gösterenler, acı ve sıkıntıyla karşılaştıklarında küçük çocuklar gibi feryat edip, ağlarlar. Yakın zamanda Almanya’nın bazı bölgeleri selden dolayı harap oldu. Televizyona çıkan birçok insan gördüm. Onlar güçlü ve sağlıklı görünen, büyük rahatlık ve emniyet içinde yaşadıklarına ve hiçbir şeyin kendilerine zarar veremeyeceğine inanan insanlardı. İşte bu insanlara Yüce Allah tarafından, kudretin gerçek kaynağının Kendisi olduğu gösterildi. Bir zaman başka insanlara yiyecek sağlayan aynı insanlar, bir parça ekmek istemek üzere sıraya giriyorlardı. Peki, o zaman onların gururları nereden gelmektedir? Her Müslüman Ahmedi, Yüce Allah’ın şu emrini daima hatırda bulundurmalıdır. Onlar kendilerine tevazuu telkin etmelidirler ve böyle yapmakla Yüce Allah O’nun sevgisini elde edeceğinizi bildirmektedir.”
Mirza Masrur Ahmed Hazretleri devamında şöyle buyurdu:
“Gerçek mümin, son derece tevazu sahibi olandır ve bu tevazu onu takva üzerinde sabit kılar. Takva taşıyan böyle kalpler, karşılığında hem kendilerini hem de gelecek nesillerini koruyabilenler olup, toplumda da barışı tesis ederler.”
Huzur, takvayı elde etmenin bir diğer şartının verilen sözlerin yerine getirilmesi olduğundan da bahsetti ki, bunun kapsamında Müslüman Ahmediler’in Vadedilen Mesih as ile yaptıkları biat sözleşmesinin yerine getirilmesi de bulunmaktadır.
Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu:
“Biat sözü sıradan bir yemin değildir… Eğer Biat ile ilgili sorumluluklarımızı yerine getirirsek, o zaman şüphe yok ki, yakında dünyada meydana gelen büyük bir devrime tanık olacağız.”
Müslüman Ahmedileri, kendilerinde kalıcı bir manevi ıslaha çağırarak, Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu:
“Bugün buradan şu sözü vererek ayrılın. Bağlılık yemininizi yerine getirmek için elinizden geleni yapacaksınız. Öyle ki, gerçek şartlarına uygun olarak tövbe etmeye çalışacaksınız ve Allah’ı gerçekten sevenler arasında sayılasınız diye, Yüce Allah’a eksiksiz olarak ve bütünüyle secde edeceksiniz.”
Konuşmasına son verirken Mirza Masrur Ahmed Hazretleri, şöyle duada bulundu:
“Yüce Allah bizlere, takvanın bu en yüksek mertebesine ulaşmayı nasip etsin. Sözlerimiz lafta kalmasın, aksine dünya, Müslüman Ahmediler’in amelleri ile sözlerinin tam bir uyum içinde olduğuna şahit olsun. Dünya ilan etsin ki, Allah tüm Müslüman Ahmediler’in kalplerinde, diğer her şeyden daha üstündür ve bunlar, Yüce Allah’ın emirlerine itaat eden kimselerdir. Bu konuların İslam’ın gerçek (yüzünü) ve doğruluğunu başkalarına sergileyeceği her yerde, onlar kendi evlerimizin içinde de barış ve uyumu sağlayacak, gelecek nesillerimiz ve onların ahiret hayatları için de koruyucu olacaktır. Yüce Allah Vadedilen Mesih’inas arzu ve isteklerine uygun olarak bizlerin gerçek Müslüman Ahmediler olmamızı nasip etsin. (İnşallah. Âmin!)”
SON
Daha fazla bilgi için: media@pressahmadiyya.com
Resimler: Makhzan-e-Tasaweer tarafından sağlanmıştır
Çeviren: Mehmet Önder