21.04.2017 - İslam'ın doğru öğretisini tebliğ - Müslüman Ahmediye Cemaati

21.04.2017 – İslam’ın doğru öğretisini tebliğ

Huzur-i Enver (Atba) 21 nisan 2017’de Almanya’da Cuma hutbesi irşad etti.  Teşehhüd, taavvuz ve Fatiha suresinden sonra şöyle dedi: Vadedilen Mesih’e (as) inanmamız ve kendisine biat etmemiz, Allah-u Teala’nın bize çok büyük bir lütfu ve ihsanıdır. Bu bizim imanımızı artırmanın vesilesi olmalı. Çünkü eğer biz inandıktan sonra da iman ve yakin de ilerlemezsek, bu inancın hiçbir faydası yoktur.Bizim, hiçbir aşağılık duygusu ve korkaklığa kapılmadan açık bir şekilde İslam’ın mesajını açıkça ulaştırmamız gerekir. Bazen erkek ve kızlarda, Müslümanların durumu ve Müslümanlara isnat edilen fitne ve fesat sebebiyle İslam hakkında fazla konuşmayalım, diye bir düşünce oluşur. Halbuki diğer Müslümanların yaptıkları, bizi İslam’ın gerçek yüzünü dünyaya göstermeye daha da cesaretlendirmeli. Müslümanların şuanki durumunun İslam’ın doğruluğunun delili olduğunu dünyaya anlatmaya daha da cesaretlendirmeli. Çünkü Müslümanların bozulacağı, fitne fesadın olacağı ve bunun sorumlusunun sözde din alimleri olacağı bir zamanın geleceğini hz. Resulüllah (sav) önceden haber vermişti. O zaman Vadedilen Mesih ve Mehdinin ortaya çıkacağını ve İslam’ın gerçek yüzünü dünyaya göstereceğini de Resulüllah (sav) önceden bildirdi. Biz Ahmediler, işte bu vadedilen Mesih’e inananlar ve hz. Mesih-i Mevud’un (as) bize en güzel şekilde gösterip öğrettiği gerçek İslam talimatlarına göre hareket edenleriz.

Hz. Mesih-i Mevud’un (as) kurmaya geldiği cemaat, sadece inançları düzelten cemaat değildi, bilakis her düzeyde her bakımdan amelleri düzelten cemaatti. İşte aramızdan her birinin bu bakımdan kendisini muhasebe etmesi gerekir ki acaba bunu elde etmek için çaba sarf ediyor muyuz, etmiyor muyuz? Doğal bir şeydir ki bizim sayımız arttıkça dünyada tanınacaktır ve tanındığı zaman eleştirel bakışlar da artacaktır, artmaya devam edecektir. İşte bu durum bizden, aramızdan her birinin ameli durumunu yüceltmesini ve Hz. Mesih-i Mevud’a (as) biat etmenin amacına ulaşmasını bekler.

Geçtiğimiz günlerde Almanya’nın çeşitli şehirlerinde cami açılışı ve cami temel atma programları yapıldı. Programlara katılan yerel halk ve siyasetçilerin dile getirdiği düşüncelerden, yerel Ahmedilerin yerel halk üzerinde iyi etkileri olduğu anlaşılmaktadır. Ancak ben, İslam’ın gerçek talimatlarının, halka tanıtılması gerektiği şekilde tanıtılmadığını da hissettim. Çünkü birçok insan aynı şekilde, İslam’ın bu gerçek talimatı hakkında bilgileri olmadığını, zihinlerindeki İslam düşüncesinin ancak medyanın gösterdiği düşünceler olduğunu bana söylediler.

İslamî konuları bizden dinleyince insanların düşüncelerinin nasıl değiştiğine dair birkaç örnek vereyim. Bir doktor şöyle dedi: Bugün ben, nefret yoluyla değil, aksine sevgi sayesinde yayılan İslam’ı gördüm. Bir bayan şöyle dedi: Bugün duyduğum şeyleri ben asla bir Müslüman liderden duymadım. Bir bayan, bayan Ester şöyle dedi: Bugün Halife, içimde taşıdığım bütün sorularımın cevabını verdi. Bugün ben çok güzel sözler dinledim, ancak yarın herhangi bir teröristin İslam adına saldırıda bulunmasından ve bunun neticesinde halkın emniyet dolu bu mesajı unutup ona ilgi göstermesinden korkuyorum.

Huzur-i Enver şöyle dedi: Gerçek budur, aynı şekilde olur. İslam’ın güzel tasviri dünyaya sunulmasın diye medya çok çaba sarfeder. Bu yüzden, sevgi, barış, Allah hakları ve kul haklarının ödenmesini telkin eden  bu mesajı yaymak için sürekli çabalamak bizim görevimizdir. Bazı sözde Müslümanların İslam adına yaptıkları her kötü fiilden sonra doğru öğretiyi dünyanın önüne koymak bizim vazifemizdir. Üniversitelerde okuyan bazı gençlerimizde şöyle bir düşünce vardır: Eski fıkıhçıları yahut eski alimleri okuyup, yahut eski imam veya evliyaların kıssalarını okuyarak onların ilimleri çok arttı ve hiç kimse onların ilmiyle boy ölçüşemez. Birinin zihninde böyle bir kurt varsa onu çıkartması lazım. Eski alimleri ve evliyaları bırakın artık. Şimdi gerçek ilim ve İslam’ın doğru düşüncesi ancak, hz. Mesih-i Mevud’un (as) ilmî kelamını okuyarak elde edilebilir. Unutmayın ki Hz. Mesih-i Mevud’un (as) verdiği karar asıl karardır ve kendisinin ilmî kelamına dayanarak Cemaatin halifelerinin yaptığı tefsirler gerçek tefsirdir. Onları okuyun ve ilminizi artırın.

Hz. Mesih-i Mevud (as) bu çağın “adaletli hakemi” olarak gelmişti. Bunu daima göz önünde tutmamız gerekir. Hz. Mesih-i Mevud’un (as) söyledikleridir gerçek olan ve İslam talimatının hakikati olan. Bu yüzden, diğerlerinin kitaplarını okuyarak alim olacağınızı zannetmeyiniz. Hz. Mesih-i mevud’un (as) kitaplarını okumadıkça alim olamazsınız. Allah-u Teala Vadedilen Mesih-i (as) bu çağın ıslahçısı olarak gönderince kendisine direk olarak ilim de verdi.

Hz. Mesih-i Mevud (as) bir yerde şöyle buyurur: İman eden birisinin, o iman ile yakin ve irfan seviyesine kadar ilerlemesi gerekir, yeniden şüphelere yakalanmaması lazım. Yakin olmadan hiçbir şey olmaz. Şimdi siz kendiniz düşünün ve kalbinizde kendiniz karar verin ki, benim elimden ettiğiniz biatten ve beni vadedilen Mesih ve “adil hakem” olarak kabul ettikten sonra benim herhangi bir hükmüm veya yaptığımdan dolayı kalbinizde bir nefret veya sıkıntı oluyorsa o zaman imanınızdan endişe edin. Eğer siz, Vadedilen Mesihin gerçekten hakem olduğunu dürüst bir kalple kabul ettiyseniz, o halde onun hükümlerine ve yaptıklarına karşı koymayı bırakın, ses çıkartmayın, ne söylenmişse onu kabul edin ve onun kararlarına saygı duyun. Ta ki böylece hz. Resulüllah’ın (sav) temiz sözlerine saygı ve yücelik verenler sayılasınız. Hz. Resulüllah’ın (sav) şahitliği yeterlidir, o garanti vermektedir ki gelecek olan Mesih-i Mevud sizin imamınız olacak ve o “hakem” ve “adl” olacak. Eğer bu, kalbi ferahlatmıyorsa başka nasıl olacak? Eğer ben sadık (doğru) değilsem o halde gidin sadık olanı arayın. Kesin olarak bilin ki şimdi başka bir sadık bulamazsınız ve başka bir sadık bulamadıysanız ve bulamayacaksanız o takdirde ben ancak, hz. Resulüllah’ın (sav) bana verdiği hak kadar hak istiyorum.

Hz. Mesih-i Mevud (as) muhaliflere hitaben şöyle buyurdu: Yazık! Eğer onlar temiz niyetle bana gelselerdi ben onlara bana lütfeden Hüda Teala’yı gösterirdim ve O Hüda Teala, bizzat kendisi onlara lütfederdi ve onlara anlatırdı. Fakat onlar kıskançlık ve haset ile davrandılar, şimdi ben onlara nasıl anlatayım?

Huzur-i Enver şöyle dedi: Vadedilen Mesih’e inanan bizlerin görevi Allah-u Teala ile bağ kurmaktır, dünya düşkünlüğünde ilerlemek değildir. Bu dünya geçicidir, bu yüzden gelecek cihanı da düşünmemiz gerekir.

Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurdu: İnsan dürüst kalp ile hakkı aramak için geldiğinde her şey hallolur, ancak maksadı kötü konuşmak ve yaramazlık olursa o zaman hiçbir şey elde edilemez. Hicec-ül Kirame kitabında İbni Arabi’ye dayandırılarak şöyle yazılmıştır: Vadedilen Mesih geldiğinde o iftiracı ve deccal sayılacaktır, hatta ki bu adam, dini değiştiriyor bile denecektir. İşte şimdi aynen böyle olmaktadır. Bana da böyle suçlamalar yapılmaktadır. İnsan kendi içtihat kitabını kapatmadıkça ve tevillerini bir kenara bırakmadıkça bu şüphelerden kurtulamaz. Hiç şüphesiz bazı konular anlayışın üstünde olur, ancak peygamberlere inanan insanlar hüsnü zan, sabır ve kararlılıkla beklerseler Allah-u Teala bir vakit onlara asıl gerçeği aşikar eder. Hz. Resulüllah’ın (sav) zamanında sahabeler soru sormazlardı, bilakis birinin gelip soru sormasını beklerlerdi ve böylece istifade ederlerdi. Yoksa sessizce başlarını eğip otururlar ve soru sormaya cüret etmezlerdi. Bana göre en faziletli davranış işte bu edeptir. “Adab-ı Nebi” (peygambere karşı edep) bilmeyen ve benimsemeyen birisinin helak olmasından endişe edilir. Kendi yanındakilere nasihat etti ki kötü zanlar da olmamalı, sebepsiz sorular da olmamalı.

Huzur-i Enver şöyle dedi: İlk konu şudur ki bizim herhangi bir aşağılık duygusuna kapılmamıza gerek yoktur. Bazı konularda eski büyüklerin ve evliyaların görüşleri varsa da onların bu hakem ve adl karşısında bir önemi yoktur. Hatem-ül Hulefa (Halifelerin en üstünü), Hatem-ül Evliya (Evliyaların en üstünü), Ahir zaman müceddidi, hakem ve adl geldiğine göre, onun verdiği kararlar, onun ilmi ve onun İslam ile ilgili söyledikleri haktır, geriye kalan yanlıştır. Biat ettikten sonra ona uymamız gerekir.

İkinci olarak şunu da unutmamak gerekir: Hz. Mesih-i Mevud’un (as) bıraktığı literatür ve kitapları okumak ve onlardan ilim elde etmek, gerçek İslam’ı bize anlatabilir. Günlük meseleler ve uygulamalarda onlardan referans vermemiz gerekir ve bu şarttır. Velhasıl her Ahmedinin, hz. Mesih-i Mevud’un (as) kitaplarından kendisi de olabildiğince çok istifade etmesi lazım, onları yayması da lazım. Dünya ne diyecek diye bir düşünceyi umursamayın. Kısacası çekinmemize gerek yoktur. Ne yanlış ise ve din bize neyin yanlış olduğunu söylüyorsa biz de ona yanlış diyeceğiz. Her Ahmedinin bunu zihnine kazıması lazım.

Hz. Mesih-i Mevud’un (as) fazla soru sormamak gerekir demesi şu yüzdendi ki böyle yapınca, tam itaat ortaya çıkmaz. Nebinin “kıyafa Şinasi” (birinin dışına bakarak iç durumunu anlamak) özelliği öyledir ki gelenlerin zihinlerinde tuttukları soruların cevabını (daha onlar sormadan) verir. Huzur-i Enver şöyle dedi: Ben ki hz. Mesih-i Mevud’un (as) basit bir hizmetçisiyim, eğer ziyarete gelenler bana bile, “bu konuşma bizim zihnimizdeki soruların cevaplarını verdi,” diyebiliyorlarsa, anlayın ki nebinin “kıyafa şinasi” özelliği bundan daha fazladır. Bu yüzden o, en ince noktasına kadar giderek cevap verir. Bu yüzden, cevabı yoktur zannetmeyin, cevap kesinlikle vardır. Ancak inananların bir vazifesi de itaatin seviyesini yükseltmektir.

Hz. Mesih-i Mevud (as) kendisine inananların durumunun nasıl olması gerektiği, imanlarının nasıl olması gerektiği konusunda cemaatine sık sık nasihat etti. Kendisi şöyle buyurur: Zaman gitgide bozulmaktadır, türlü türlü şirk, bidat ve bir çok bozukluklar ortaya çıkmıştır. Biat ederken verilen, “dini dünyadan üstün tutacağım,” sözü, Allah-u Teala’ya verilmiş sözdür. Artık ölünceye kadar buna bağlı kalınması gerekir, aksi takdirde biliniz ki siz biat etmediniz. Allah’ın isteğine uygun bir şekilde tam olarak takvayı benimseyin. Devir çok hassas bir devirdir, Allah’ın kahrı (gazabı) belirgin hale gelmektedir, kim kendini Allah’ın rızasına uygun hale getirirse, işte o kendi canına, malına, ailesine ve evlatlarına merhamet etmiş olacaktır. Bugünlerde dünyanın bozulan halini dikkate alarak herkesin daha fazla Allah’a yönelmesi lazım. İyi bilin ki Allah-u Teala’nın bazı hükümlerini kabul etmemek, O’nun bütün emirlerini terk etmek olacaktır. Eğer bir pay şeytanın, bir pay Allah’ın olursa, (bilin ki) Allah ortaklığı sevmez. Allah’a doğru gitmek çok zor olsa da ve bu bir nevi ölüm olsa da, sonuç olarak hayat ancak bundadır.  İçinden şeytanın payını çıkarıp atan, mübarek bir insandır ve onun evine, onun nefsine, onun şehrine, her yere bereket gelir. Ancak o (şeytanın) az bir payı bile olsa o bereket gelmeyecek. Nasıl ki siz bir insanın önünde dilinizle bir çok şeyler söyleyip fiilen hiçbir şey yapmadığınızda o bundan hoşnut olmazsa, Allah’ın davranışı da aynen böyledir. O bütün onurluların en onurlusudur. Kötülük iki çeşittir. Birincisi; Allah’a ortak koşmak, O’nun yüceliğini kabul etmemek, O’na ibadet ve itaatte gevşeklik yapmak. İkincisi; Allah’ın kullarına şefkatli davranmamak, onların hakkını eda etmemek.  Her iki türlü kötülüğü de yapmamak gerekir. Allah’a itaatte sebat edin, biatta verdiğiniz sözler üzerinde sebatla durun, Allah’ın kullarına sıkıntı vermeyin, Kuran-ı Kerim’i dikkat ile okuyun ona göre amel edin, her türlü lüzumsuz ve şirk dolu ortamlardan kaçının. Beş vakit namazı sürekli olarak eda edin. Kısacası hiçbir İlahî emri terk etmeyin. Bedeninizi de temiz tutun, kalbinizi de her türlü gereksiz kin, nefret ve hasetten temizleyin. Hüda Teala’nın sizden istediği işte bunlardır.

Huzur-i Enver şöyle dedi: Kendini ne kadar lüzumsuz ve şirk dolu ortamlardan koruduğu konusunda herkesin kendini muhasebe etmesi gerekir. Namaz ve ibadetten gafil eden internet, televizyon veya ona benzer iş veya ortamlar da şirk ortamıdır. Velhasıl kendimizi bu incelikte muhasebe etmemiz gerekir. Hz. Mesih-i Mevud (as) beş vakit namazı kökleştirmeye dikkatimizi çekti. Ve namazı kökleştirmek demek, cemaat ile, düzenli olarak ve vaktinde eda etmek demektir. Tetkik ettiğimde burada da, bu konuda çok zaaf görüyorum. Aynı şekilde, birbiri arasında sevgi, muhabbet ve kardeşliğin olması gereken seviyede bazı kimselerde olmaması da toplumun bir kötülüğü olarak görülmektedir. Hatta bazılarında kin ve haset bulunmaktadır. Herkesin kendi kendini sorgulamasına  ihtiyaç vardır. Başkalarının nasıl olduğuna bakmayın, kendinizi ıslah edin, kendi kendinizi muhasebe edin. Kendinizi ıslah ederseniz diğer kötülükler de yok olacaktır. Hiç kimse, ben her bakımdan tertemiz bir insanım diye iddia edemez. Velhasıl, kendi eksikliklerimiz ve hatalarımız için daima istiğfar etmemiz gerekir. Yüce Allah hepimizi buna muvaffak kılsın ve hepimiz gerçek manada hz. Mesih-i Mevud’a (as) biat etmenin hakkını verenler olalım. Amin

Kaynak: https://www.alislam.org/friday-sermon/2017-04-21.html

Bir Öncekini Oku

14.04.2017 – Gerçek İman Sahiplerinin Özellikleri

Bir Sonrakini Oku

28.04.2017 – İslam’ın Gerçek Mesajının Ulaştırılması