Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 21 Haziran 2024’te İslamabad Mübarek camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle dedi: Geçen hutbede Yahudi kabilesi Beni Nazir’in komplosu neticesinde hz. Resulüllah’ı (sav) öldürme niyetlerinden bahsediyordum. Bugün bunun detaylarına inerek Allah-u Teala’nın bu planı nasıl başarısızlığa uğrattığını anlatacağım. Bununla ilgili olarak, hz. Resulüllah’ın (sav) bu komplodan Vahy-i İlahî vasıtasıyla haberdar olduğu yazılıdır ve detayları şöyle anlatılmıştır: Amr bin Hicaş, Peygamber Efendimizin üzerine büyük bir taş yuvarlamak için çatıya çıktı. Bunun üzerine Vahy-i İlahi vasıtasıyla Peygamber Efendimiz Yahudilerin bu komplosundan haberdar oldu. Peygamber Efendimiz derhal yerinden kalktı ve sanki bir işi varmış gibi yürüyüp çabucak Medine’ye teşrif etti. Hz. Resulüllah’ın (sav) sahabeleri, Peygamber Efendimizin herhangi bir ihtiyaçtan dolayı gittiğini zannettiler. Ancak vakit uzayınca sahabeler endişelendiler ve Peygamber Efendimizi aramaya çıktılar. Medine’den gelen bir şahıs, “ben kendisini Medine’ye girerken gördüm,” dedi. Sahabeler derhal Medine’ye Peygamber Efendimizin yanına vardılar. O zaman Peygamber Efendimiz, Beni Nazir’in komplo kurduğunu söyledi.
Diğer tarafta Yahudiler Peygamber Efendimizi öldürmeyi ve sahabeleri yakalamayı istişare ediyorlardı ki Medine’den gelen bir Yahudi bunları duyunca, “ben onu Medine’ye girerken gördüm” dedi, bunun üzerine Yahudiler şaşırıp kaldılar. Başka bir siret yazarı bu konuda şöyle yazdı: Peygamber Efendimiz, Vahy-i İlahî’ye uygun olarak çarçabuk gitti. Diğerleri tehlikenin hedefinde olmadıkları için Peygamber Efendimiz sahabelere bir şey söylemedi. Yahudilerin asıl hedefi sadece Peygamber Efendimizin zatı idi. Bu yüzden hz. Resulüllah (sav), benim sahabelerim hem güvendeler hem de beni aramak için hemen gelirler diye mutmain idi.
Denilir ki o zaman şu ayet de nazil oldu:
یٰۤاَیُّہَا الَّذِیۡنَ اٰمَنُوا اذۡکُرُوۡا نِعۡمَتَ اللّٰہِ عَلَیۡکُمۡ اِذۡ ہَمَّ قَوۡمٌ اَنۡ یَّبۡسُطُوۡۤا اِلَیۡکُمۡ اَیۡدِیَہُمۡ فَکَفَّ اَیۡدِیَہُمۡ عَنۡکُمۡ ۚ وَاتَّقُوا اللّٰہَ ؕ وَعَلَی اللّٰہِ فَلۡیَتَوَکَّلِ الۡمُؤۡمِنُوۡنَ
Yani, ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir kavim size (şerli) elini uzatmaya sağlam bir şekilde niyetlenmişti; Ancak O, onların elini sizden alıkoydu. Allah’tan korkun, müminler ancak Allah’a güvenmelidirler.
Hz. Mirza Beşir Ahmed Bey, bununla ilgili şöyle yazdı: Yahudiler görünürde Peygamber Efendimizin gelişine sevindiklerini gösterdiler; Ancak onlar aralarında istişare edip, onun işini bitirmek için bu çok iyi bir fırsattır, dediler. Yahudilerden Sellam bin Mişkem adlı şahıs bu öneriye karşı çıktı ve dedi ki bu ihanet fiilidir ve bizimle Muhammed (sav) arasında yapılmış olan sözleşmeye aykırıdır. Fakat Yahudiler onun sözünü kabul etmediler.
Hz. Resulüllah’ın (sav) gidişinden sonra Yahudiler yaptıklarından çok utandılar. Kenana bin Suveyra veya sevriye adlı bir Yahudi şöyle dedi: Tevrat’a yemin olsun! Kesinlikle eminim ki sizin onu kandırma niyetinde olduğunuz Muhammed’e (sav) haber verildi. Allah adına yemin olsun ki hiç şüphesiz o Allah’ın Resulüdür. Sizin aldatmaca ile tuzağa düşürmek istediğiniz ona vahiy ile söylendi. Kesinlikle o, son peygamberdir. Sizler, son peygamberin Harun’un neslinden gelmesini istiyordunuz; Ancak Allah-u Teala onu kendi istediği yerden gönderdi. Hiç şüphesiz Tevrat’ta okuduğumuz kitaplarda, o peygamberin Mekke’de doğacağı ve Yesrib’e yani Medine’ye hicret edeceği yazılıdır.
Bizim kitabımız Tevrat’ta beyan edilen onun sıfatları sadece ve sadece ona uymaktadır. Sizin elinize kan dökmekten başka bir şey geçmeyeceğini görmekteyim. Siz mallarınızı, mülklerinizi ve çocuklarınızı ağlayarak bırakacaksınız. Eğer siz benim iki sözümü kabul ederseniz bu sizin hayrınızadır. İlki şudur ki sizler İslam’ı kabul ederek Muhammed’e (sav) destek olun. Böyle yaparsanız mallarınız ve evlatlarınız korunacaktır ve sizler onun yüksek seviyeli taraftarlarından olacaksınız. İkincisi şudur: Bekleyin, çok yakında o size, “Benim şehrimi terk edin” hükmü verecektir. O zaman siz “peki” deyin. Öyle yaparsanız o sizin kanınızı ve malınızı kendine helal saymayacak ve mallarınızı ve mülklerinizi size bırakacaktır. Bunun üzerine onlar dediler ki biz buna hazırız.
Medine’ye vardığında hz. Resulüllah (sav) Yahudilerin sürgün edilmesi hükmünü verdi; Ancak onlar bunu kabul etmediler ve karşı koymaya hazırlandılar.
Bununla ilgili hz. Mirza Beşir Ahmed Bey, şöyle yazar: Peygamber Efendimiz, Evs kabilesinin reislerinden Muhammed bin Mesleme’yi (ra) çağırıp şöyle buyurdu: Beni Nazir’e git ve onlarla bu konuyla ilgili görüş. Onlara de ki “sizin şerriniz çok arttığı ve hainlikleriniz son haddine vardığı için artık Medine’de kalmanız uygun değil. En iyisi siz Medine’yi bırakıp başka bir yere gidip yerleşin.” Peygamber Efendimiz onlara on gün süre tanıdı.
Muhammed bin Mesleme (ra) yanlarına gittiğinde onlar onun karşısında büyük bir dik başlılıkla karşılık verdiler ve şöyle dediler: Muhammed’e (sav) söyle, “biz Medine’den çıkmayı kabul etmiyoruz, ne yapacaksa yapsın.” Onların bu cevabı hz. Resulüllah’a (sav) ulaştığında kendisi şöyle dedi: “Allahü Ekber! Yahudiler savaşa hazır bekliyorlar.”
Bundan sonra Peygamber Efendimiz (sav) Müslümanlara hazırlanmalarını emretti ve sahabelerin bir topluluğu ile Beni Nazir’e karşı meydana çıktı. Bu sırada münafıkların başı Abdullah bin Ubey bin Selül, bir kurnazlık yaptı. O, Yahudilere şu mesajı yolladı: “Evlerinizden çıkmayın, mallarınızı bırakmayın, kalelerinizin içinde kalın. Benim yanımda kendi kavmimden ve başka Araplardan iki bin genç var, onlar size destek için kalelerinize girecek, onlardan son şahıs da ölmedikçe Müslümanların size ulaşmasına izin vermeyecekler. Beni Kureyza da size yardım edecek. Eğer siz buradan çıkmaya mecbur kalırsanız biz de sizinle birlikte buradan gideceğiz.” Beni Kureyza alenen açıkça yardım etmeyi reddetti. Bu yüzden Beni Nazir, Müslümanlara karşı meydana çıkmadılar ve kalelerine kapandılar. Bu durumda Sellam bin Mişkem şöyle dedi: “Bizler de bilmekteyiz ki o Allah’ın gerçek Resulüdür. Onunla ilgili belirtilmiş özellikler, bizim elimizde mevcuttur. Eğer biz ona tabi olmuyorsak bunun sebebi ona haset etmemizdir, çünkü peygamberlik artık Beni Harun’dan çıkmıştır. Gelin onun bize sunduğu barışı kabul edelim ve onun şehrinden çıkalım; Yoksa diğer türlü bizler yerimizden sürgün edileceğiz; Mallarımız ve şerefimiz yok olacak; Çocuklarımız esir edilecek ve savaşçılarımız öldürülecek.” Fakat Sellam bin Mişkem’in bu söylediklerine hiç kimse ilgi göstermedi.
O zaman devletin başkanı olan hz. Resulüllah (sav) için, devlet başkanını öldürme planı yapmış olan ve pişmanlık gösterecekleri yerde savaş ilan etmiş olan bu asi isyancıları bastırmak; Ayrıca Medine’de daha fazla kan dökülmesinin önüne geçip Medine’yi savunmak için bu isyancıları durdurmak zorunlu hale gelmişti. Bu nedenle Hz. Muhammed (sav) de mecburen onlara karşı savaşa girmek zorunda kaldı.
Peygamber Efendimiz, geride İbni Mektum’u yerine vekil bırakarak Medine’den çıktı ve Beni Nazir’in yerleşim bölgesine kuşattı. Peygamber Efendimiz ordunun komutanı olarak hz. Ali’yi, bir başka rivayete göre hz. Ebubekir’i tayin etti. Müslümanlar geceyi, Yahudileri kuşatmış olarak geçirdiler ve sık sık tekbir nidaları yükselttiler. Sabah olurken hz. Bilal (ra) sabah ezanı okudu. O zaman hz. Resulüllah (sav) on sahabe ile birlikte tekrar ordugaha geldi, sabah namazını kıldırdı. Yahudilerden Azbek isimli bir adam vardı. Bu adam çok usta bir okçuydu ve attığı ok çok uzağa kadar ulaşırdı. O, Peygamber Efendimizin çadırını hedef alarak ok attı. Attığı ok, çadıra isabet etti. Peygamber Efendimiz (sav) çadırı oradan kaldırıp, ok menzilinin dışına kurulmasını emretti. Sonra gece oldu. Ne Abdullah bin Ebi, Beni Nazir’in yanına geldi ne de onun herhangi bir adamı geldi. O kendi evinden bir yere kımıldamadı. Beni Nazir, onun yardımından umudu kesmişti. Sellam bin Mişkem, Kenana bin Süveyra’ya, İbni Übey’in umut bağladığınız yardımı nerde kaldı, dedi. O, şimdi ben ne yapayım, bu bizim alnımıza yazılmış bir felakettir, dedi. Bu sırada yatsıya yakın hz. Ali’nin (ra), ordunun başında olmadığı fark edildiğinde insanlar hz. Resulüllah’a (sav), hz. Ali’yi hiçbir yerde göremediklerini arz ettiler. Peygamber Efendimiz, “onu merak etmeyin, o sizin yapmanız gereken bir iş için gitti” dedi. Kısa bir süre geçmişti ki hz. Ali (ra), adı Azbek olan ve attığı ok Peygamber Efendimizin çadırına isabet eden o adamın başını kesmiş olarak geldi. Hz. Ali, tam o adam Müslümanların büyük bir liderini öldürmek için pusu kurduğu yerde onu yakaladı. Onunla birlikte bir topluluk da vardı. Hz. Ali ona hamle yaptı ve öldürdü. Onunla birlikte olan diğer hepsi kaçtılar. Hz. Resulüllah (sav) hz. Ali ile birlikte on kişilik bir topluluk yolladı. Onlar arasında hz. Ebu Dücane ve hz. Sehl bin Huneyf de vardı. Bunlar Azbek ile birlik olan ve hz. Ali’yi görünce kaçan o grubu yakaladılar. Sahabeler, onların hepsini öldürdü. Bazı ulemalar, o toplulukta on adam olduğunu yazdılar. Sahabeler onları öldürüp, başlarını alıp geldiler. Kelleleri sonradan çeşitli kuyulara atıldı. Bir rivayete göre hz. Resulüllah (sav) onların kellelerinin Beni Hatme’nin kuyularına atılmasını emretti.
Kalan detaylar inşallah gelecek sefer anlatılacak.
İkinci hutbeden sonra Huzur-i Enver, camide cemaatle namaz kılmakla ilgili şöyle dedi: Birisi bana, saflara durduğunuzda omuz omuza durmadığınızı söyledi. Artık kovid dönemi bitti. Safları oluştururken omuzlar birleştirilerek durulmalıdır.
٭…٭…٭