23.09.2016 - Barış ve uyumun anahtarı - Müslüman Ahmediye Cemaati

23.09.2016 – Barış ve uyumun anahtarı

Öfke ve öç alma hırsını kalpten çıkarıp üstüne bir de iyilikte bulunmak, sıradan bir konu değildir.

Kendisinin hoşuna giden bir şeyi başkası için de istemek öyle yol gösterici bir usuldür ki dünyada, sevgi, muhabbet ve barışın temelini atar.

Seyyidna Hazret Halifetü’l Mesihi’l Hamis Atba, 23 Eylül2016’da Beytü’l Futuh Camiinde Cuma Hutbesi irşad etti. Hutbe, çeşitli dillerdeki tercümesi ile birlikte MTA’da canlı olarak yayınlandı.

Huzur-i Enver şöyle buyurdu: Resulüllah (sav) bir müminin alameti olarak, “kendisi için istediğini kardeşi için de ister,” buyurdu. Bu öyle yol gösterici bir usuldür ki, bir ev içindeki ilişkilerden uluslararası ilişkilere kadar, dünyada her seviyede sevgi, muhabbet ve barışın temelini atar. Kavgaları sona erdirir ve kalplerde yumuşama meydana getirir, birbirinin hakkını eda etmeye dikkati çevirir. Başkaları, “bunların kendi davranışı nedir?” diye bakarlar ve ancak bundan etkilenirler. Sizin gerçek mümin olduğunuz, ahlakınız yüce seviyede olduğunda anlaşılacaktır. Birbiriniz için duygularınız ve hisleriniz yüce olacak. Kendi hakkınızı alırken insaf diye bağırıp, başkalarının hakkı söz konusu olunca olumsuz tavır sergilemek değil. Başkalarının hakkı için de aynı ölçüyü benimsemek gerekir.

Eğer biz kendimiz için affedilmeyi talep ediyorsak, başkaları için de aynı tavrı benimsemeliyiz. Ha, eğer birinin hatası toplumun veya milletin menfaatlerine zarar veriyorsa, o zaman bu kişisel bir hata olmayıp, millete karşı bir suç olur. Bu durumda öyle insanların kararını yönetim verir. Toplumda günlük işlerde, birbiriyle olan ilişkilerde karşılıklı hakları eda etmenin temeli, çekirdek ailede, arkadaşlar, kardeşler ve akrabalarda başlar. Küçük bir gayretle bu düşünceye riayet edildiğinde, toplumda geniş bir şekilde aynı anlayış yayılacaktır. Bencillik sona erecek, başkasının hakkını vermek çoğalacak, affetme eğilimi artacak ve cezalandırma meyli azalacaktır. Kuran-ı Kerim’de de görünürdeki haklar ve mecburiyetlere dikkat etmekle birlikte affa meyilli olmaya da dikkat çekilmiştir.

Her türlü öfke ve öç alma duygularını kalpten çıkarmak sıradan bir şey değildir. Bu çok büyük bir konudur. Ve sadece intikam duygusunu çıkarıp atmak değil, hata yapana iyilik bile yapılmalı.  Huzur-i Enver, Hz. Hasan’ın (ra) kölesi ile arasında geçen olayı anlatarak şöyle dedi: İşte, Allah sevgisini arzulayanlar ve takvayı benimseyenlerin davranışları böyle olur.

Vadedilen Mesih ve Mehdi hazretleri, öfke ve hikmet bir araya gelemez, buyurdu. Öfke yarı deliliktir, akıl ve coşku (kendine hakim olamama) arasında tehlikeli düşmanlık vardır. Coşku ve öfke anında akıl yerinde kalmaz. Bizim dinimizin, verilen kararın arkasında öfke olmamalı, talimatı ne kadar hikmetlidir. Cezanın kuralları belirlidir.  Öfkeye kapılarak ceza vermek, hikmet ve insaftan uzaklaştırır. Buyurdu ki, eğer kendi insiyatifindeyse ceza ver, fakat sabır ve akıl ile. Müminin kararlarında acelecilik olmaz, aksine iyi ve kötü taraflarına bakıp, detaylarına inerek karar verir. Allah-u Teala’nın öfkenin bastırılmasını söyledikten sonra affetmeyi tavsiye etmesi, hikmetsiz değildir. İnsaf ruhu ile, her kötülüğün cezasının o kötülük kadar olması, kanundur. Ancak eğer birisi suçluyu affederse, Allah-u Teala affedene mükafat verecektir. Fakat şart şu ki suçlu ıslah olsun diye affedilmeli, cesaretlendirmek ve umursamazlığa yol açmak için değil. Kuran-ı Kerimde, ne her zaman affetmek, ne de her zaman ceza vermek övgüye layık değildir, tersine duruma göre hareket etmek gerekir.

Ceza vermenin ve affetmenin hikmeti, ıslahı göz önünde tutmaktır. Kusurları affetme alışkanlığı, müminlere genel bir nasihattir. Huzur-i Enver, herkesi affetmeye gayret edenlerden bahsederek şöyle dedi: Bazı insanlar, kendi kusurlarını affettirirler. Ancak kendilerine karşı kusur işleyenleri asla affetmezler, hatta tam tersine daha fazla ceza alsın diye çabalarlar.

Hz. Resulüllah’ın (sav) karakterinde, affetmenin miracı (en üst seviyesi) görülür. O (sav), kendi evladına zulmedenleri affetti. Hz. Aişe (ra) şöyle buyurdu: Resulüllah (sav) kendisine karşı yapılan hiçbir taşkınlığın öcünü almadı. Yemeğine zehir katanı, amcasının ciğerini çiğneyeni, münafıkların lideri Abdullah bin Ebi Selul’ü, Kaab bin zehir’i affetmekle kalmadı, ihsanda bile bulundu.  Resulüllah (sav) sahabelerine af ve göz yummanın yüce standardını öğretti. Hz. Resulüllah (sav) bir sahabenin köleye sert davranmakla ilgili sorusuna şöyle cevap verdi: Siz günde yetmiş defa onun hatalarına göz yumun. İşçilere ve emri altındakilere iyi davranmanın yüce standardı işte budur. Efendi için de işçi için de talimat, kendi sorumluluğunun hakkını vermektir. Hz. Mesih-i Mevud (as) bizden, kendimizi ıslah etmeye çalışmamızı ve bir müminin alameti olan üstün ahlak sahibi olmamızı ister. Ortamımızı tam bir barış ortamı yapmak için çabamız olmalı ve bunun için, “kendin için istediğini kardeşin için de iste,” düsturunu bize emretti. Allah-u Teala bizi bu standartlara ulaşmaya muvaffak kılsın. Amin.

Kaynak: Roznama Alfazl, 27 Eylül 2016

Bir Öncekini Oku

16.09.2016 – Raza Saleem: Gençlik için bir model

Bir Sonrakini Oku

30.09.2016 – Manevi ilerlemenin yolu