Yemenli Ahmediler, Ümmet-i Müslime ve dünyanın genel durumu için dua çağrısı
Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 26 Ocak 2024’te İslamabad Mübarek camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle buyurdu: Hz. Resulüllah’ın (sav) Uhud Gazvesinde aldığı yaranın detayları hakkında bazı rivayetler şöyledir: Hz. İbni Abbas’ın rivayetine göre, Peygamber Efendimiz (sav) bu münasebetle şöyle buyurdu: Allah’ın Nebisinin Allah yolunda öldürdüğü şahsa Allah-u Teala’nın öfkesi sert olur. Ayrıca Allah’ın Resulü’nü (yaralayıp onun) yüzünü kan dolduran kavime Allah-u Teala’nın gazabı sert olur.
Taberani’nin rivayetine göre Peygamber Efendimiz (sav) yaralandığında şöyle buyurdu: Allah’ın Resulü’nün (sav) mübarek çehresini yaralayan kavime, Allah’ın gazabı son derece sert olur. Sonra kısa bir müddet duraklayıp şöyle buyurdu: Ey Allah’ım! Benim kavmimi bağışla, çünkü onlar bilgisizdirler. Velhasıl Peygamber Efendimizin, Allah’ın rengine kamil olarak bürünmüş rahmeti, yaralı ve kanı akıyor olduğu o durumda bile galip geldi. Ve Peygamber Efendimiz yine şöyle dua etti: Ey Allah’ım! Bunlar bu zulmü, bilgisizlik ve akılsızlıkları yüzünden yapıyorlar. Onları affet. Hataları yüzünden onlara azap indirme. Allahümme salli ala Muhammedin ve ala âli Muhammed. Bu ne şefkat ve rahmet manzarasıdır böyle.
Sahih-i Buhari’de bu rivayeti, hz. Abdullah bin Mesud şu şekilde rivayet eder: Ben Peygamber Efendimizin yüzündeki kanları sildiğini ve “ey Allah’ım! Kavmimi affet, çünkü onlar bilmiyorlar” dediğini görüyordum.
Bu konuda hz. Mirza Beşir Ahmed Bey, Siret Hatemü’n Nebiyyin kitabında detaylı olarak şöyle yazar: Peygamber Efendimiz geçide ulaşıp hz. Ali’nin yardımıyla yaralarını yıkadı ve mübarek çehresine saplanmış olan iki halkayı, Ebu Ubeydullah bin El-Cerrah çok zorlukla dişleriyle çeke çeke çıkardı. Hatta bu çaba esnasında onun iki dişi kırıldı. O zaman Peygamber Efendimizin yaralarından çok kan akıyordu ve kendisi o kana bakıp hayıflanarak şöyle buyuruyordu: “کَیْفَ یَفْلَحُ قَوْمٌ خَضَبُوْا وَجْہَ نَبِیِّھِمْ بِالدَّمِ وَھُوَ یَدْعُوْھُمْ اِلٰی رَبِّھِمْ” Kendi peygamberlerinin yüzünü kana boyayan bir kavim nasıl necat bulacak, halbuki o peygamberin suçu onları Allah’a çağırmaktır. Daha sonra Peygamber Efendimiz kısa bir süre sessiz kaldı ve sonra şöyle buyurdu: “اَللّٰھُمَّ ا غْفِرْ لِقَوْمِیْ فَاِنَّھُمْ لَا یَعْلَمُوْنَ” Yani ey benim Allah’ım! Sen kavmimi affet, çünkü onlar, cahillik ve bilgisizlikle bu kusuru işlediler.
Rivayetlerde yer aldığına göre o zaman şu Kur’an ayeti nazil oldu: “لَيۡسَ لَكَ مِنَ الۡأَمۡرِ شَيۡءٌ” yani azap ya da af konusu Allah’ın elindedir. Bununla senin bir ilgin yok, Allah istediğini affedecek istediğine azap verecek.
Peygamber Efendimizle ilgili dehşet veren haberi duyup Medine’den çıkıp gelen Fatımatü’z Zehra (ra) da kısa bir sürede Uhud’a ulaştı ve gelir gelmez Peygamber Efendimizin yaralarını yıkamaya başladı. Fakat kan bir türlü durmuyordu. Sonunda hz. Fatımatü’z Zehra (ra) bir hasır parçasını yakarak onun külünü Peygamber Efendimizin yarasına koyunca kan durdu. Diğer kadınlar da yaralı sahabelere hizmet edip sevap aldılar.
Hz. Muslih Mev’ud (ra) bu olayı şöyle beyan eder: Uhud Gazvesinde Peygamber Efendimiz yaralandıktan sonra kendine geldiğinde, düşmanın kendisini yaraladığını, dişini kırdığını, yakınlarını ve akrabalarını şehit ettiklerini filan düşünmedi bile. Aksine kendine gelir gelmez dua etmeye başladı: İnsanlar benim makamımı anlayamadı bu yüzden Allah’ım sen onları bağışla ve günahlarını affet.
Uhud Savaşında meleklerin hazır olup savaşmaları hakkında da rivayet bulunmaktadır. Hz. Saad bin Vakkas şöyle beyan eder: Ben, Uhud günü Peygamber Efendimizin sağında ve solunda iki adam gördüm; Üzerlerinde beyaz elbise vardı, çok şiddetli bir şekilde savaşıyorlardı. Ben o ikisini ne daha önce görmüştüm ne de daha sonra gördüm. Yani Cebrail ve Mikail (as).
Allame Beyhaki, Urve’den şöyle rivayet etti: Allah-u Teala onlara sabır ve takva şartıyla üstüste beş bin melek vasıtasıyla yardım edeceğini vadetmişti. Ve de Allah-u Teala aynen öyle yaptı. Fakat onlar hz. Resulüllah’ın (sav) emrine itaatsizlik yaparak safları bırakınca ve okçular yerlerini bırakarak dünyalığa yönelince o zaman Allah onlardan meleklerin yardımını kaldırdı ve şu ayeti indirdi: “وَلَقَدۡ صَدَقَکُمُ اللّٰہُ وَعۡدَہٗۤ اِذۡ تَحُسُّوۡنَہُمۡ بِاِذۡنِہٖ۔” Siz (düşmanlarınızı) O’nun emriyle vura vura mahvederken, Allah, size verdiği sözü yerine getirdi.
- Halifetü’l Mesih hazretleri bir hutbesinde bu olayı şöyle beyan etti. Sahabelerin anlattığına göre Bedir Savaşında melekler görüldüğünde onların başında siyah sarıklar vardı ve bir üniformaları vardı. Rivayetler birleştiğinde hayret edildi ancak hz. Resulüllah (sav) “müsevvimin” ayetini nasıl tefsir ettiyse aynı şekilde oldu. Aynı şekilde Uhud Savaşında görülen meleklerin başında da bir alamet olarak kırmızı sarıklar vardı.
Kırmızı renkte, bir miktar üzüntü mesajı da vardı. Çünkü sahabeler Uhud savaşında Hz. Resulüllah’ın yaraları yüzünden ne kadar acı çektilerse Peygamber Efendimizin ömrü boyunca sahabeler o denli acı çekmediler.
Bir üzüntüden sonra ikinci üzüntü haberi ulaştı ve onlar kedere boğuldular. Velhasıl bu savaşta meleklerin alameti olarak öyle bir renk seçilmişti ki onda üzüntü kan ve keder vardı.
Sahabelerin azmi ve candan fedailik olayları çoktur. Onların Peygamber Efendimizi korumak için nasıl canlarını feda ettiklerine dair çok rivayet vardır. Hz. Mirza Beşir Ahmed (ra) bu konuda şöyle yazmaktadır: O zaman son derece tehlikeli bir savaş oluyordu ve Müslümanlar için sert bir sınanma ve imtihan vaktiydi. Hz. Resulüllah’ın (sav) şehit olduğunu duyan birçok sahabe dayanma gücünü kaybetmiş, silahını atarak meydanın bir tarafına çekilmişti. Onlar arasında hz. Ömer bile vardı. Nitekim bu kimseler bu şekilde savaş meydanının bir kenarında oturmakta iken yukardan Enes bin Nazar Ensari adlı sahabe geldi ve onları böyle görünce, siz burada ne yapıyorsunuz böyle, dedi. Onlar şöyle dediler: hz. Resulüllah (sav) şehit oldu, artık savaşmakla ne elde edeceğiz ki?
Enes (ra) şöyle dedi: O halde bu an, tam da savaşmanın vaktidir. Ta ki hz. Resulüllah’a nasip olan ölüm bize de nasip olsun. Peygamber Efendimizden sonra hayatın ne tadı olur ki?
Ve sonra karşısına Saad bin Muaz (ra) gelince dedi ki Saad! Bana dağdan cennetin müjdesi geliyor. Bunu söyleyip Enes (ra) düşman saflarına daldı ve savaşa savaşa şehit oldu. Savaştan sonra bakıldığında onun bedeninde seksenden fazla yara vardı ve onun bedeninin kime ait olduğunu hiç kimse tanıyamazdı. Nihayet kız kardeşi onu parmağından tanıdı.
Hz. Muslih Mev’ud (ra) da onun şehit oluşundan bahsetti. Kendisi şöyle der: Uhud savaşında Allah-u Teala Müslümanlara tekrar galibiyet ihsan ettiğinde hz. Resulüllah (sav), Malik bin Enes’i arayın buyurdu. Bunun üzerine onun kız kardeşi bir mevtanın parçalarından bir parmağını tanıyarak, bu benim kardeşim Malik’in cesedidir diye Peygamber Efendimize haber verdi. İşte hz. Resulüllah’ın sahabelerinin peygamber aşkı buydu. Bu konu daha devam ediyor, gerisi inşallah gelecek sefer anlatılacak.
Daha sonra Huzur-i Enver şöyle buyurdu: Bugünlerde Yemenli Ahmediler için de dua edin. Bugünlerde çok zorluklara düştüler. Aynı şekilde Ümmet-i Müslime için de dua edin, Allah-u Teala onlar arasında vahdet ve birlik yaratsın ve de akıl ve anlayış ihsan etsin. Dünyanın genel durumu için de dua edin, çok hızlı bir şekilde savaşa doğru ilerliyorlar. Allah-u Teala merhamet etsin.
Huzur-i Enver hutbenin sonunda iki merhumun gaip cenaze namazını kıldıracağını duyurdu. İlk cenaze Hafız Doktor Abdulhamid Kumanga Bey, Sierra Leone’nin naip emiri idi. 13 ocak 2024’te kısa bir hastalıktan sonra 45 yaşında Hakkın rahmetine kavuştu. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum, Allah’ın lütfuyla musi idi.
Sierra Leone’nin emiri şöyle yazmaktadır: Doktor Kumanga Bey Sierra Leone’de en fazla vasiyet çandası ödeyen kişiydi. Yeni Calsagah yeri satın almak için Doktor Bey herkesten fazla meblağ vadetti ve vefatından önce on bin Amerikan doları ödedi.
Doktor Bey, Nusret Cihan projesinde 5 yıl hayatını vakfetmişti. Kendisi Nijerya’ya atanmıştı, ancak henüz işlemler sürüyordu, evraklar tamamlanmamıştı ki vefat etti. Allah-u Teala merhuma rahmet ve mağfireti ile muamele etsin, derecesini yükseltsin ve onun eş ve çocuklarının koruyucusu ve yardımcısı olsun.
İkinci cenaze Mürebbi Çodri Reşidüddin Bey’in hanımı Tahire Nezir Begüm, geçen günlerde vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Allah’ın lütfu ile musiye idi. Onların ailesine Ahmediyetin girmesi, dedeleri hz. Çodri Gulam Hüseyin Bey vasıtasıyla olmuştu. Aynı şekilde anne tarafından dedeleri Dharival’den hz. Çodri Gulam Haydar Bey de Hz. Mesih-i Mev’ud’un (as) sahabesiydi. Merhumenin kocası Reşidüddin Bey, tebliğ amacıyla iki defa Afrika’ya gitti ve o, bu sürede Pakistan’da kalarak çocuklarının yetiştirilmesi için bütün ilgisi ile çaba sarfetti. Allah-u Teala kendisine rahmeti ve mağfireti ile muamele etsin, çocuklarını da onun iyiliklerini sürdürmeye muvaffak kılsın.
FacebookTwitterای میل کے ذریعے شیئر کریںپرنٹ کریں
٭…٭…٭