Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 26 Nisan 2024’te İslamabad Mübarek camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle dedi: Hamraü’l Esed Gazvesinin sebebi ve arka planı geçen hutbede anlatılmıştı. Nitekim Uhud savaşından sonra düşmanın yoldan dönüp Medine’ye saldırma planı öğrenilince, hz. Resulüllah (sav), hz. Ebubekir ile hz. Ömer’i çağırdı. Onların ikisi de şöyle arzettiler: “Ey Allah’ın Resulü! Düşmana doğru ilerleyelim ki onlar bizim çocuklarımıza saldırmasınlar.” Hz. Resulüllah (sav) sabah namazından sonra halkı çağırttı ve hz. Bilal’e şöyle duyuru yaptırdı: Düşmana karşı koymak için çıkın, bizimle birlikte çıkacak olanlar geçen gün Uhud savaşına katılmış olanlardır. Peygamber Efendimiz (sav) sancağını istedi ve hz. Ali’ye verdi. Bir yerde hz. Ebubekir’e verdiği de beyan edilmiştir. Bu sırada Peygamber Efendimiz, hz. İbni Ümmü Mektum’u Medine’de kendi temsilcisi olarak tayin etti.
Siret yazarları şöyle yazarlar: Hz. Resulüllah’ın (sav) düşmanın peşine düşme kararı son derece akıllıca idi. Bunun detaylarında anlatılmıştır ki münafıklara göre daha fazla insan takviyesi olmadan çıkmak son derece tehlikeliydi. Ancak sonraki olaylardan ispatlandığı gibi Peygamber Efendimizin bu kararı son derece akıllıca idi ve bundan dolayı Müslümanlar birçok fayda elde ettiler.
Bu kararlar, mücahitlerin azmini ve moralini çok daha yukarıya çıkardı ve Peygamber Efendimizin irade gücü ve kesin inancı münafıkların kalbini korkuya sevketti.
Üçüncü olarak da düşman, İslam ordusunun kendilerini takip ettiği haberini alınca cesaretlerini kaybettiler. Bu olayda münafıkların başı Abdullah bin Ubey de birlikte gitmek için izin istemişti ancak Hz. Resulüllah (sav) onu menetti.
Hz. Resulüllah’ın (sav) duyurusundan sonra yaralı sahabelerin aşk ve vefasının göstergesine bakın ki, onlar yaralarını sarıp silahlarını alarak bir kere daha hemen ayağa kalktılar.
Hz. Useyd bin Hudayr (ra) 9 yara almıştı. O, daha yaralarına ilaç sürmeye niyet etmişti ki kulağına Peygamber Efendimizin çağrısı gelir gelmez yaralarına ilaç sürmek için bile beklemedi ve harekete geçti. Beni Selma’dan 40 yara çıktı. Hz. Resulüllah (sav) onun bu haldeyken bile emre itaat ettiğini görünce onun için dua etti. Tufeyl bin Numan 13, Hıraş bin Essamta 10, Kâb bin Malik 10’dan fazla ve Kutba bin Amir 9 yara almıştı. Ama buna rağmen Müslümanlar silahlarına koştular ve yaralarına merhem sürmek için bile duraklamadılar.
Allah-u Teala, Peygamber Efendimizin sahabelerinin bu benzersiz coşkusunu kendi kelamıyla kayda aldı ki dünya var oldukça onlar sevgi ve saygıyla anılsın. Allah şöyle buyurur:
اَلَّذِیۡنَ اسۡتَجَابُوۡا لِلّٰہِ وَالرَّسُوۡلِ مِنۡۢ بَعۡدِ مَاۤ اَصَابَہُمُ الۡقَرۡحُ ؕۛ لِلَّذِیۡنَ اَحۡسَنُوۡا مِنۡہُمۡ وَاتَّقَوۡا اَجۡرٌ عَظِیۡمٌ
Yara aldıktan sonra, Allah ile Peygamberi’ne lebbeyk (hazırım) diyenlerden, görevlerini tam manasıyla yerine getirip, takvayı benimseyenlere, büyük mükâfat vardır.
Hz. Aişe (ra) buyururdu ki, hz. Ebubekir ve hz. Zübeyr bin Avam da bu ayetin bir göstergesi idiler.
Bu olayda bahtiyar bir ihlaslı sahabe de hz. Cabir bin Abdullah idi. O, babasının emriyle 9 kızkardeşinin yanında kaldığı için Uhud savaşına katılamamıştı. Bunun detayını Hz. Resulüllah’a (sav) söyleyince Peygamber Efendimiz onun aşk ve muhabbet dolu tafsilatını dinleyince ona izin vermişti.
Bu gazvede Peygamber Efendimiz şu hâlde yola çıktı: Mübarek yüzü yaralıydı, mübarek alnında yara vardı, iki mübarek dişi kırık idi, her iki dudağı içten yaralı, sağ omzu ve iki dizi yaralıydı.
Hz. Ali (ra) beyan eder: Ben kendi yaralarımdan daha çok, hz. Resulüllah’ın (sav) yaralarından kaygılıydım. Bir rivayete göre hz. Resulüllah (sav) hz. Ömer’e şöyle buyurdu: Gelecekte biz Hacer-i Esved’i öpünceye kadar Kureyş asla bize böyle davranamayacak. Bu gazvede Ensar’dan iki kardeş; hz. Abdullah bin Sehl ve hz. Rafi bin Sehl’in itaatinin güzel örneği de görülür. Onlar yaralı vaziyette yürüyerek yolculuk yaptılar. Peygamber Efendimiz onların hayrı için dua ederek şöyle buyurdu: Eğer siz ikinize uzun ömür nasip olursa, size binek olarak atlar, katırlar ve develer nasip olduğunu göreceksiniz. Ancak o, sizin bu defa yaptığınız bu yaya yolculuğunuzdan daha iyi olmayacak. Yani sizin bu yolculuğunuzun sevabı o zamanki çok büyük nimetlerden bile fazladır.
Bu olayın hz. Enes ve hz. Munis Fazala’nın oğullarıyla olduğu da söylenmektedir. Her ikisiyle olmuş olması da mümkündür.
Hz. Cabir bin Abdullah (ra) beyan eder: Bu gazvede bizim normal yolculuk azığımız hurma idi. Hz. Saad bin Ubade (ra) otuz deve hurma getirdi ve bu bize Hamraü’l Esed’e kadar yetti. Bazen deve eti de yenirdi. Askerler çok görünsün ve düşman korksun diye gece vakti çok sayıda ateş yakılarak aydınlık yapılırdı.
Bu arada Ma’bed bin Ebu Ma’bed Huzaî’nin de bahsi geçer. O, Hz. Resulüllah (sav) ile görüştü ve Kureyşlileri de İslam askerleriyle korkuttu. O, o zaman daha müşrik idi, sonradan İslam’a girdi. O, Ebu Süfyan’ın yanında İslam ordusunu o kadar mübalağalı bir şekilde tasvir etti ki Ebu Süfyan ve yandaşlarının moralleri bozuldu ve endişe ve korkuya kapıldılar. Ebu Süfyan, askerleri alıp olabildiğince çabuk bir şekilde Mekke’ye dönmeyi kendileri için hayırlı gördü. Ebu Süfyan’ın yola revan olduğu haberinden sonra hz. Resulüllah (sav), pazartesi, Salı ve çarşamba günleri orada kaldı ve daha sonra Medine’ye geri döndü. Bir rivayete göre Peygamber Efendimiz Cuma günü Medine’ye geri döndü ve beş gün Medine dışında kaldı.
Hz. Ebu Ubeyde (ra) şöyle der: Hz. Resulüllah (sav) Medine’ye geri gelmeden önce Muaviye bin Muğire’yi tutuklamıştı. Muaviye bin Muğire hakkındaki rivayet şöyledir: O, gizli gizli Medine’de kalıyordu ve Medine’deki durumları muhaliflere aktarıyordu. Yakalanınca hz. Osman onun için eman talep etti. Hz. Resulüllah (sav) eman vererek şöyle buyurdu: Bu, üç gün içinde buradan çekip gitsin, eğer üç gün sonra görülürse öldürülecek. Ancak o, üç gün sonra bile aynı yerde gizleniyordu. Bunun üzerine Hz. Resulüllah (sav) , hz. Zeyd bin Harise ve hz. Ammar bin Yasir’e, filan yerde onu gizlenirken bulacaksınız, buyurdu. Nitekim o ikisi onu orada buldular ve öldürdüler. Hamraü’l Esed adlı yerde Peygamber Efendimiz (sav) müşriklerin şairi Ebu Uzza’yı da tutuklamıştı. O, fakirliğinden ve kız çocuklarından bahsederek kendisine merhamet göstermesini istedi.
Peygamber Efendimiz kızlarının hatırına onu fidye almaksızın bırakmıştı ve bir daha Peygamber Efendimize karşı savaşa katılmayacağına ve kimseyi de kendisine karşı kışkırtmayacağına dair ondan söz almıştı. Fakat o verdiği sözü çiğnedi ve Uhud savaşında Kureyş ile birlikte geri geldi ve şiirleriyle onları kışkırtmıştı.
Onu tutuklayan şahıs, hz. Asım bin Sabit idi. Hz. Zeyd’e de onun boynunu vurması emredildi. Bir rivayete göre bu emri Peygamber Efendimiz Asım bin Sabit’e vermişti. Sonra hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Mümin bir (yılan) deliğinden iki kere ısırılmaz. Bu konu inşallah devam edecek.
Daha sonra Huzur-i Enver şöyle buyurdu: Dünyanın durumu için dualara devam edin. Allah-u Teala her Ahmedi’yi her türlü şerden muhafaza etsin.
Son olarak Huzur-i Enver Avustralya’da şehit olan Feraz Ahmed Tahir Bey’den bahsederek şöyle dedi: O, Avustralya’nın Sidney şehrinde meşhur bir bölge olan Bandai’deki bir alışveriş merkezinde Avustralyalı bir şahsın bıçakla saldırması sonucu şehit oldu. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum, alışveriş merkezinde güvenlik görevlisi olarak çalışıyordu. Otuz yaşındaydı ve bekardı. Kendisi Rabvah’tan idi. 2018’de Pakistan’dan Sri Lanka’ya gitmişti. Orada dört yıl kaldıktan sonra Avustralya’ya geldi.
Sayın Feraz Ahmed Tahir bey saldırganı durdurmak için ilerlediğinde o, merhuma saldırdı ve kendisi bundan kurtulamadı. Onun anne babası daha önce vefat etmişlerdi. Arkasında üç erkek ve iki kız kardeş ve dedesi Süfyan Bey kaldı.
Avustralya Başbakanı ve Yeni Güney Galler Başbakanı, Feraz Ahmed Tahir’in kahramanlığına ve fedakarlığına övgüde bulundu. Aynı şekilde Avustralya’da ikamet eden Pakistan Yüksek Komiseri de merhumun kahramanlığını takdir ederek üzüntüsünü dile getirdi ve her türlü desteği sunacağına dair güvence verdi. Merhum ve olayla ilgili medyada 120’den fazla haber yayınlandı ve daha da fazlası yayınlanmaya devam ediyor. Bugün cenaze töreni vardı ve bu törene Avustralya Başbakanı ve diğer yetkililer de katıldı. Sosyal medyada da merhumun kahramanlığı ve fedakarlığı en güzel sözlerle dile getiriliyor ve birçok kişi ona “ulusal kahraman” diyor. Onun bu fedakarlığı, Pakistan’dan ölüm korkusuyla değil, Ahmedilere uygulanan dini kısıtlamalardan bıkarak ülkeyi terk ettiğini gösteriyor. Bu kısıtlamalar yüzünden Allah’ın ve Resulünün adını anmaktan men ediliyordu. Büyük kardeşi Mudessir Beşir, merhumun çocukluğundan beri çok çalışkan, güleç yüzlü ve cesur biri olduğunu söylüyor. Kardeşlerini çok seviyordu ve cemaat işlerine de aktif olarak katılıyordu. Pakistan’da, Sri Lanka’da ve Avustralya’da kaldığı süre boyunca cemaat işlerinde ve görevlerde aktif rol aldı. Azizim Mansur Ahmed, merhumun kuzeni olduğunu ve bu ailenin üçüncü şehidi olduğunu yazıyor. Merhum, ülkeden ölüm korkusuyla değil, dini özgürlük için geldiğini gösterdi. Allah Teala merhumun derecelerini yüceltsin ve tüm yakınlarına sabır versin.
٭…٭…٭