Emir’ül Müminin 5. Halifetü’l Mesih hazretleri, 7 Kasım 2025 (7 Nübüvvet 1404 Hicri Şemsi) tarihinde Mübarek Camii, İslamabad, Tilford, İngiltere’de bir Cuma hutbesi irad etti. Bu hutbe, MTA televizyonu aracılığıyla tüm dünyaya yayınlandı. Teşehhüd, Teavvuz ve Fatiha suresinin okunmasından sonra Huzur-i Enver şöyle buyurdu:
Bu ayetin tercümesi şudur: “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak veren, her başağında yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediği kimse için daha da artırır. Allah lütfu geniş olandır, her şeyi bilendir.”
1 Kasım’dan itibaren Allah Teâlâ’nın lütfuyla Cemaat’te “Tahrik-e Cedid”in yeni mali yılı başlar. Bu vesileyle Tahrik-e Cedid’in yeni yılın başlaması da ilan edilir ve cemaatler tarafından yapılan geçen yılın mali fedakarlıklardan da bahsedilir. Aynı şekilde mali fedakarkarlığın önemi hakkında da konuşulur. Bunları beyan etmeden önce, fedakarlığın önemine dair birkaç şey söylemek istiyorum. Tahrik-e Cedid’in kısa bir geçmişini anlatayım.
Bazı yeni gelenler var, bazı gençler var, onlar bilmeyebilir, onlar için söyleyim: Tahrik-e Cedid 1934 yılında Hazreti Muslih-i Mev’ud (ra) tarafından başlatılmıştı. Bunun sebebi şuydu ki, o zaman Cemaat’e karşı Ahrar cemaati bir fitne çıkarmış ve büyük bir yaygara koparmıştı. Muhalefetin bir fırtınası vardı ve “Ahmediliği yeryüzünden sileceğiz. Kadiyan’ın adı sanı bile kalmayacak. Orada taş üstünde taş bırakmayacağız” diye sloganlar atıyorlardı. Aynı şekilde Hazreti Mesih-i Mev’ud’un (as) mezarının bulunduğu Behişti Makbera’yı da tahrib etme planları vardı. Bu, o insanlar için olağan bir şeydi. O zaman da hükümet Cemaat’i gerektiği gibi korumuyordu, hatta muhalifleri destekliyor demek daha yerinde olur. Böyle bir zamanda Hazreti Muslih-i Mev’ud (ra), Ahmediyet ve İslam mesajını dünyanın her köşesine ulaştırmak ve Cemaat’in sistemini güçlendirmek için bir fon oluşturmaya Cemaat’i teşvik etti. Böylece muhaliflerin entrikalarına ve gürültüsüne çare bulabilelim, Cemaat’e karşı yapılan propagandayı çürütebilelim. Sadece çürütmekle kalmayıp, tebliğin hakkını da yerine getirelim, çünkü şimdiye kadar yerine getirmemiz gereken tebliğ hakkını, olması gereken ciddiyetle yerine getirmemişiz.
İşte bu düşünceyle Hazreti Muslih-i Mev’ud (ra) Tehrik-i Cedid’i ilan etmişti ve şunu da buyurmuştu ki, düşman nerede olursa olsun planlarımıza zarar vermeye kalkmasın diye, ülkede de dünyada da İslam’ın ve Ahmediyet’in mesajını yaymalıyız. Bir yerde muhalefet varsa, başka bir yerde ilerleme görülsün ve Cemaat’in sistemi yayılmaya devam etsin. Allah Teâlâ’nın lütfuyla bugün görüyoruz ki, dünyanın tüm ülkelerinde Ahmediyet’in ve hakiki İslam’ın mesajı ulaşmış durumdadır ve mübelliğlerimiz orada çalışmaktadırlar. Dünyanın farklı ülkelerinde camiler inşa ettik, okullarımız ve hastanelerimiz çalışmaktadır. Cemaatin Mübelliğ ve Mürebbileri hizmet etmektedirler. Literatür yayınlanmaktadır. Dünyaya yayılmış olan merkezi stüdyonun yanı sıra birçok ülkede MTA stüdyoları kurulmuştur. Radyo istasyonları kurulmuştur. Gerçi bu işlerin çoğunun masrafları diğer bağışlarla da karşılanmaktadır, ancak Tehrik-i Cedid bunda büyük bir rol oynamaktadır. Tehrik-i Cedid kapsamında dünyada hizmet vermekte olan mübelliğler yetiştirilmiştir ve Allah Teâlâ’nın lütfuyla dünyanın yaklaşık altı yedi ülkesinde, mübelliğlerin ve mürebbilerin yetiştirildiği Camia eğitim kurumları kurulmuş durumda. Onlar mezun olduktan sonra dünyaya yayılıp İslam’ın ve Ahmediyet’in tebliğini yaymaktadırlar. Ahrar cemaati’nin “Kadiyan’da taş üstünde taş bırakmayacağız, Ahmediyet’i yeryüzünden sileceğiz” iddiası vardı. Günümüzde de muhaliflerimiz bu sloganları atmaktadırlar. Daha geçen günlerde de Rabvah’da bir miting yapmışlardı. Orada aynı solganları attılar.
Cemaat’in ilerlemesi ve Allah’ın cemaata olan lutüfları bunun cevabıdır. Cemaat’e biat ederek katılan insanlar bunun cevabıdır ve bugün iki yüz yirmi ülkeye yayılmış olan Cemaat’in ilerlemesi de bunun cevabıdır. İşte bakın, siz yeryüzünden sileceğiz diye slogan atıyordunuz ama bunlar Allah-u Teâlâ’nın cemaate olan lütfu şöyle görülür ki, Cemaat ilerleme üzerine ilerleme kaydederek yoluna devam ediyor.
Dolayısıyla, Allah-u Teâlâ’nın bu fiili ve bu teyidi, Hz. Mesih-i Mev’ud’un (as) iddiasının doğru olduğunun bir kanıtıdır. Ahmediyet, Allah Teâlâ’nın lütfuyla, bir insan tarafından ekilmiş bir fidan değildir; bir örgüt tarafından kurulmuş bir fidan değildir; bir hükümet tarafından kurulmuş bir fidan değildir, aksine, Allah-u Teâlâ tarafından kurulmuş, dalları bütün dünyaya yayılmış ve Allah-u Teâlâ’nın onu daha da yaymaya ve meyve vermeye devam ettiği, gürbüz bir ağaç haline gelmiş bir fidandır. Bu silsile devam ediyor ve ilerlemeye devam ediyor.
Okuduğum bu ayette (Bakara suresi, 262) de Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
Allah yolunda mal harcayanların örneği on başak veren ve her başağında yüz tane bulunan bir tohum gibidir- hatta Allah-u Teâlâ bunu daha da artırır. Allah Teâlâ, “Benim yolumda harcadığınız şeyin karşılığını size vermeden bırakmam, aksine sizin bu fedakarlığınızı yedi yüz kata kadar, hatta ondan da daha fazla yapmaya gücüm yeter” diye vaat etmiştir.
Dolayısıyla, Allah-u Teâlâ bu beyanıyla müminlerin kalplerinde, gönüllerini açmaya ve Allah yolunda harcamaya devam etmeleri için bir teşvik yarattı. Allah’ın dininin yayılması için harcama yapın ki, bu, bu çağda Mesih-i Mev’ud ve Mehdi-i Mev’ud’a, ve günümüzde onun cemaatine yüklenen bir sorumluluktur.
Bunun üzerine Allah-u Teâlâ mallarımıza bereket katacaktır ve biz her yıl bunu görüyoruz ve ben de sürekli dile getiriyorum. Bu yıl da Allah-u Teâlâ’nın insanların gönlünü nasıl açtığına dair pek çok örnek var. Birçok yerde insanlar herhangi bir geçim sıkıntısı endişesinden tamamen bağımsız olarak fedakarlık yapmaya devam ediyorlar ve Allah-u Teâlâ onlara ya veriyor ya da kalplerine huzur veriyor ve hemen sonuç alamasalar bile bu fedakarlıklardan mutlu oluyorlar. Daha sonra, mali fedakarlık yapmak için feda ettikleri o arzuları da bir süre sonra gerçekleşiyor. Allah Teâlâ buyuruyor ki, bu dünyada da karşılığı olacak, ahirette de karşılığı olacak. Öyle çok kişi var ki, hem bu dünyada karşılığını buluyor hem de ahiretin karşılığı zaten hesapsızdır.
Allah-u Teâlâ sayısız yerde harcama yapmaktan bahsetmiştir. Bir yerde buyurur ki: “Mallarınızdan harcayın, sizin en sevdiğiniz şeylerden harcayın. Ben size karşılığını vereceğim, mallarınızı genişletmeye devam edeceğim, lütuflarımla sizi ödüllendirmeye devam edeceğim.” Ve biz Allah-u Teâlâ’nın bu lütuflarını görmeye devam ediyoruz. Bugün de samimi olarak gerçek manada fedakarlık yapan her Ahmedi bunu hissediyor. Fedakarlık yapanlar kendi olaylarını da yazıyorlar. İnsan hayret ediyor, Allah-u Teâlâ onlara nasıl fedakarlık yapmaya muvaffak kılıyor ve imanlarını nasıl güçlendirdi.
Ben bazı örnekler de sunacağım ama ondan önce bazı bilimsel ve tarihi referanslar, önce Hadislerden de bahsedeceğim. Hazreti Muslih-i Mev’ud (ra), Hazret-i İsa’nın bir sözünü açıklamıştır; Hazreti İsa aleyhisselam şöyle demişti:
“Kendiniz için gökte mal biriktirin. Orada ne böcek bozar ne pas, ne de oraya hırsızlar girip çalabilirler.” Fakat Kur’an-ı Kerim der ki: Eğer malınızı Allah-u Teâlâ’nın hazinesinde biriktirirseniz, durum sadece onu kimse çalamayacakla sınırlı kalmayacak, aksine size en az birin karşılığında yedi yüz kat verilecektir ve daha fazlasının bir sınırı yoktur. Sonra İsa Mesih der ki: Orada tahılı hiçbir böcek yiyemez ama Kur’an-ı Kerim buyurur ki: O sadece böcekten korunmakla kalmaz, aksine birden yedi yüz kat olarak geri döner.
Şüphesiz Allah-u Teâlâ hiçbir insanın yardımına muhtaç değildir ama kullarına merhamet ederek onlara bir hizmet verme fırsatı verirse, bu vesileyle onların derecelerini yükseltmek ister ve bu dünyada da fiilen yedi yüz kat artırabilir, ama o iyiliklerin karşılığını ahirette kat kat artırarak da verecektir. Dolayısıyla, Allah-u Teâlâ’nın yedi yüz kat artıracağına dair vaadi sadece bu dünya için değil, bu dünyada da ve ahirette de artırmaya devam edecektir.
1. Halifetü’l-Mesih hazretleri (rh) de bir yerde bunu şöyle açıklamıştı:
“Şunu iyi bilin ki, Peygamberler bağış için çağrıda bulunuyorlarsa, kendileri için değil, bilakis o bağış yapanlara bir şeyler kazandırmak içindir.” Yani bağış yapanların, fedakarlık yapanların faydası için, Allah-u Teâlâ onlara lütfetsin ve mallarını çoğaltsın diye bağış yapmalarını söylerler.
1. Halifetü’l-Mesih hazretleri (rh) buyurdu ki: Allah-u Teâlâ’nın huzurunda bir şeyler kazandırmanın birçok yolu vardır. Bunlardan biri de, surenin başında, yani Bakara Suresi’nde,ayet 4’ten başlayarak “mimma razaknahüm yunfigun” diye zikredilen yoldur. Sonra “Âtel male ala hubbihi” (Malı sevmesine rağmen verir) bu da Bakara Suresi’nin bir ayetidir. Sonra aynı cüzde “enfigu mimma razaknahüm” (Size rızık olarak verdiğimizden harcayın) ayetinde zikredilmiştir, bu da Bakara Suresi’nin bir ayetidir.
1. Halifetü’l-Mesih hazretleri (rh) Allah yolunda mal harcama konusunda bazı örnekler vermiştir. Bu bağlamda, hz. Rabia Basri’nin bir olayını da anlatmıştır ki: O evinde oturuyorken misafirler geldi ve evde sadece iki ekmek vardı. Hizmetçisine, bu iki ekmeği sadaka olarak vermesini söyledi. Hizmetçi, “Bu tuhaf bir şey, evde misafirler varken, eldeki bu azıcık ekmeği de fakirlere dağıtıyorsunuz” dedi. Kısa bir süre sonra dışarıdan bir ses geldi, bir kadın, komşuda oturan zengin bir kadının biraz yemek gönderdiğini söyledi. Yemek geldiğinde hz. Rabia Basri saydı, içinde on sekiz ekmek vardı.
Hz. Rabia Basri’nin Allah-u Teâlâ ile güçlü bir bağı ve O’na imanı vardı ki, Allah onun sözünü mutlaka yerine getirecektir. İki tane vermişse, bunun karşılığında daha fazlası gelmeli, buna karşılık on katı olmalıydı. “Bu on sekiz ekmek benim için değil. Benim yirmi misafirim geldi. Benim için Allah-u Teâlâ tarafından yirmi ekmek gelmesi gerekirdi. Bunlar benim için değil” dedi. Geri vermelerini söyledi. Hizmetçisi, “Kullanın işte, Allah-u Teâlâ nimet göndermiş” dedi ama o, “Hayır, bu benim için gönderilmedi” dedi.
Tam o sırada, aynı komşuda oturan zengin kadının sesi geldi. O kadına veya hizmetçiye dedi ki: “Nereye gittin? Ben Rabia Basri için bu başka yiyecek malzemesini hazırlamıştım.” O geldiğinde, içinde yirmi ekmek vardı. İşte bu şekilde bu büyük insanlar Allah-u Teâlâ’ya iman ediyorlardı ve Allah-u Teâlâ da onların dileğini yerine getiriyordu.
Hz. Mesih-i Mev’ud (as) yazmıştır ki:
“Rüya tabirinde mal, ciğerdir. Eğer rüyada birisi mal görse, bunun anlamı ciğerdir veya ciğerini çıkardığını görse, bunun anlamı malını çıkardığıdır. Bu yüzden hayır yapmak can vermek demektir.” Yani mali fedakarlığın çok büyük önemi vardır. İnsan hayır yaparken ne kadar doğruluk ve sebat gösteriyor? Ve asıl mesele şudur ki, sadece laf kalabalığı ile bir şey olmaz, sadece laf etmek bir şey değil, bir şey pratik olarak gösterilmedikçe. Sadakaya sadaka denmesinin sebebi de şudur ki, sadıklara (doğru söyleyenlere) işaret eder ki, o kişinin imanında gerçekten doğruluk olduğu sabit olsun.
Hadiste rivayet edilir ki, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Size tüm cömertlerden daha cömert olanı bildireyim mi?” Ashab, “Neden olmasın ya Resulullah?” diye arz ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) buyurdu ki: “Allah Teâlâ tüm cömertlik yapanlardan çok daha cömerttir.” Sonra Hz. Peygamber (sav) kendisi hakkında şöyle buyurdu: “Ben tüm insanlar içinde en büyük cömertim.”Sonra Peygamber Efendimiz namaza, oruca ve mali fedakarlığa da dikkat çekti.
Bir rivayette geçer ki, Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Namaz, oruç ve zikir, Allah-u Teâlâ yolunda harcanan malı yedi yüz kat artırır.”
Nitekim bu, mali fedakarlık yapanlar için bir kılavuzdur: Onlar ibadetlerinin standartlarını da yükseltsinler. Sadece mali fedakarlık yaparak “yapacağımızı yaptık” diye düşünmesinler ve ibadetlerinin standartlarını da yükseltsinler ve üst seviyeye çıkarsınlar. Mali fedakarlık yaparak ibadetlerden muaf olduğumuzu düşünmemeliyiz. Peygamber Efendimiz buyurdu ki, Hadiste de bahsettiğim gibi, namaz ve oruç da mali fedakarlıklarla birlikte gereklidir ve işte bunlar sizi Allah-u Teâlâ’ya yaklaştıran şeylerdir ve sonra Allah-u Teâlâ size merhamet ederek mallarınızı artırmaya devam eder.
Hz. Mesih-i Mev’ud (as) buyurur ki:
“Eğer şu anda bu konuya, yani İslam’ın ilerlemesi için mallarınızı harcamaya hepinizin dikkatini çekiyorsam, bunda hem bu dünyada hem de ahirette bereket vardır. Bereket bu dünyada da vardır, ahirette de vardır.”
Ve bu sadece lafta kalmış bir şey değildir, aksine bugün de görüyoruz. Bu, hz. Mesih-i Mev’ud (as)’ın söylediği dönemin bir meselesi değil, bugün de bana Allah-u Teâlâ yolunda harcama yaptıktan sonra mallarına nasıl bereket verdiğini, hayatlarındaki sorunları nasıl giderdiğini ve imanlarını nasıl güçlendirdiğini ifade eden birçok mektup ulaşır.
Birkaç olaydan da bahsedeyim.
Arnavutluk’tan Mübelliğ Bey yazıyor ki: Bilal Yusuf adında bir Arnavut arkadaş var, çok sade mizaçlı ve fakir birisi. Orada Calsa (Yıllık Toplantı) yapılıyordu, o da Allah-u Teâlâ’nın rızası için hiçbir karşılık beklemeksizin bir hafta boyunca her gün sabah 8’den akşam 4’e kadar Calsa işlerinde çalıştı. Dünyadaki Calsa’larda gönüllülerimizin çoğu bu şekilde hizmet veriyorlar. Bazıları kendi ihtiyaç sahibi olmasına rağmen gönüllü olarak vakit veriyorlar. Bazılarının ise ihtiyacı olmuyor, geçimleri sağlanıyor. Her neyse, diyor ki, akşam 4’e kadar bu işi yapıyordu ve sonra akşam kendi işine gidiyordu. Bir gün, 75 Euro tutarında Tahrik-e Cedid bağışını zarf içinde getirdi. Arnavutluk fakir bir ülkedir, Doğu Avrupa’da. Mübelliğ Bey’e dedi ki: “Bu parayı birkaç gündür bağış olarak vermek için biriktirdim.” Zarfın üzerine Arnavutça şunu yazmıştı: “Büyük bir sevinçle Cemaat’in hizmetine sunulmuştur.”
Belki bu miktar başkalarına az gelebilir, sadece 75 Euro, ama Mübelliğ Bey yazıyor ki: “Bu, onun maaşının yüzde on beşiydi ve oysa ev kirası vs. de vermesi gerekiyordu.”
Dünyevî kimseler diyebilir ki: “75 Euro ile İslam’ı yaymaktan bahsediyorlar” veya “birkaç Euro ile İslam’ı yaymaktan bahsediyorlar.” Oysa İslam karşıtı örgütlerin ve hükümetlerin milyarlarca sterlini var, paralarını İslam aleyhinde harcıyorlar. Ancak Allah-u Teâlâ onların bu küçük fedakarlığına da öyle bir lütuf bahşetmiştir ki, bu fedakarlıkla Ahmediye Cemaatinin tebliğ merkezlerini kuruyor. Sadece bu bir kişi değil, 75 Euro veren değil, bundan daha az veren de çok sayıda insan var ve Allah-u Teâlâ’nın lütfuyla Cemaat, işte bu küçük miktarlarla dünyada işlerini hallediyor, İslam’ın yayılması işini yapıyor, dünyada ilerleme kaydediyor ve bu ilerleme, milyarlarca dolar harcayanlardan çok daha büyüktür.
Endonezya’da Cemaat’ten bir üye, Câvî Muzaffer Bey anlatıyor ki: Eşinin yanına Cemaat’ten yaşlı bir kadın geldi. Birkaç demet odunu, biz satın alalım niyetiyle sundu. Diyor ki: “Bizim oduna ihtiyacımız yoktu. Zaten daha önce satın almıştık.” Küçük kasabalarda veya köylerde yaşıyorlardı, bu tam gelişmemiş fakir ülkelerde bazen fakir insanlar odun yakarlar. Orada gaz olmaz veya belki gazyağı sobası yakıyorlardır ama her halükarda odun yine de kullanılır.
Diyor ki: “Biz başka şeyler de kullandığımız için, odun fazla kullanmıyoruz, ihtiyacımız yok” dedik. Ama her halükarda, o zavallı yaşlı kadın odunları başının üzerinde taşıyarak getirmişti, eşi de ona acıyarak odunları satın aldı. Endonezya Rupisi’nin değeri çok düşüktür, orada yüz binlerden bahsedilir. O odun demetini 100 bine satın aldılar, bu da Pakistan Rupisi’ne göre birkaç Rupi eder. Her neyse, satın aldılar ve ona parayı vermek istediler. Yaşlı kadın dedi ki: “Ben odunları sizden para almak ve kendime harcamak için getirmedim, aksine bu parayı Tehrik-i Cedid bağışı olarak verecektim. Bunu benim adıma Tehrik-i Cedid bağışı olarak sayın.” Aynı zamanda Lajna görevlisi olan kadın, paranın tamamını oraya bıraktı ve yanına tek bir kuruş bile almadı.
Aynı şekilde Endonezya’dan Cemaat üyesi Sesilen Hanım anlatıyor ki: Birkaç yıl önce mali durumları çok kötüydü. Yedi yaşında bir çocuğu vardı ve ikinci çocuğuna hamileydi. İkinci çocuğunun doğduğu gün, Kurban Bayramı da yaklaşmıştı. Bu üç kişi idi, Tehrik-i Cedid vaatlerinin kalan miktarı olan 1 milyon 200 bin ödemek istiyorlardı. (Dediğim gibi, orada paranın değeri çok azdır). Burada da, daha önceki büyüklerimizde gördüğümüz fedakarlık ruhu görülüyor.
Diyor ki: 1 milyon 200 bin Rupi vaatleri vardı. Tehrik-i Cedid bağışını verip, Halifetü’l-Mesih’e dua için yazmak istiyorduk. Bu bağışın ödenmesi için çok çabaladık ama yoksulluk nedeniyle bu zor görünüyordu. Diyor ki: Banka hesabımda çok az bir bakiye vardı, kontrol ettiğimde orada 1 milyon 250 bin Rupi vardı. Diyor ki: Eğer bu paranın tamamını verseydik, elimizde verecek hiçbir şey kalmayacaktı. Ama yine de karar verdiler ki, 1 milyon 200 bin Rupi’yi eşi, kendisi ve büyük çocukları adına versinler ve kalan 50 bin Rupi’yi de küçük çocukları adına versinler. Onu verdik, böylece para bitti. Yanlarında hiçbir şeyleri kalmamıştı. Diyor ki: “Ama pişmanlık duymadık, aksine vaadimizi yerine getirdiğimiz ve yeni doğan çocuğumuzu da buna dahil ettiğimiz için kalbimizde mutluluk hissettik.”
Diyor ki: Allah-u Teâlâ da ne büyük bir lütuf gösterdi ki, sadece bir hafta sonra, 12 milyon Rupi gelir elde ettiler. Bunu görünce, Allah-u Teâlâ’nın on kat artırma vaadini bu şekilde yerine getirdiğine dair kesin bir inanca sahip oldular. Allah-u Teâlâ vaadini hemen yerine getirdi.
Anlatılacak çok fazla olay var, hepsini anlatmak zor. Seçtiklerimden bazılarını bile anlatamıyorum ama her halükarda birkaç tane daha aktarayım.
Hindistan Tahrik-e Cedid mal görevlisi, Haydarabad’ın bir yerinden bir kişi hakkında yazıyor ki: Onun vaadi 7 bin Rupi idi ama işten çıkarıldığı için ödeme yapamadı. Gelecek yıl için ise 10 bin Rupi vaadi yazdırdı. Ona dendi ki: “Geçen yılki vaadini bile yerine getiremedin, şimdi gelecek için artırarak vaatte bulunuyorsun?” Söz konusu kişi cevap verdi ki: “Bunun düzenlemesini Allah Teâlâ yapacaktır, eminim, çünkü ben Allah rızası için veriyorum.”
Nitekim birkaç gün içinde eskisinden daha iyi bir iş buldu ve hem geçmiş iki yılın bağışını ödedi hem de yeni mali yılda vaadini 7 bin yerine 30 bin Rupi olarak sundu ve bunun ödemesini de yaptı. Böylece Allah-u Teâlâ onun hüsn-ü zannını ödüllendirdi.
Sonra Mali Bölge Sikasou’dan Mübelliğ Beyefendi yazıyor ki: Allah Teâlâ yeni biat edenleri şaşırtıcı bir şekilde eğitiyor, onları mali fedakarlığa yönlendiriyor. Şehirden yeni biat eden Musa Bey, 1 milyon CFA Frankı tutarında bir meblağ getirdi ve rica etti ki: “Bu paradan 500 bin Frankı evinin caidad payı (hisse-i emlak) olarak, 400 bin Frankı Vasiyet (Vasîyet) bağışı olarak ve 100 bin Frankı da Tahrik-e Cedid ve Vakf-e Cedid fonlarına yazılsın.”
Kendisine bu paranın kaynağı sorulduğunda, anlattı ki: “Uzun zamandır farklı dünyevi projeler için para biriktiriyordum ve tüm dikkatim ve duam da bu projelere ulaşmak içindi.” Ancak diyor ki: “Dün gece, teheccüd namazını kıldıktan sonra uzandığımda rüyamda gördüm ki, üç tane beyaz giysili kişi yanıma geldi ve onlardan birincisi bana hitap ederek dedi ki: ‘Sen bir Ahmedi olmana rağmen tüm dikkatini dünyevi işlere yöneltiyorsun.’(Bakın Allah Teâlâ nasıl terbiye ediyor.) ‘Senin için daha iyisi ahireti daha çok düşünmektir.’ Bunun ardından ikinci kişi ona dedi ki: ‘Sen evinin caidad payını hala ödemedin, bu yüzden evinin caidad payını öde.’ Daha sonra üçüncü kişi ona hitap ederek dedi ki: ‘Hesabında 4 milyon para var, bunun da vasiyetini hemen öde.’
“Bu yüzden bir Ahmedi olarak, Allah-u Teâlâ tarafından böyle bir rehberlik geldikten sonra, bu parayı başka bir amaç için kullanmam artık benim için caiz değildir. Siz bu parayı farklı bağış kalemlerine ayırın.”
Bu tür olayları görünce, sadece bu insanların imanı güçlenmiyor, aynı zamanda bizim eski Ahmedilerimizin de imanı güçleniyor ve biz de düşünmeliyiz ki, Allah-u Teâlâ bu insanlara nasıl rehberlik ediyor.
Muhalifler diyorlar ki: “Bu yalan bir iddiadır, yalancı bir peygamberdir, yalan bir propagandadır, din tüccarlığıdır” ama Allah-u Teâlâ, daha kısa bir süre önce biat etmiş olan ve belki de Vaktin Halifesini MTA dışında hiç görmemiş veya tanımamış olan, uzaktaki bölgelerde oturan bu insanlara vasiyet bile yaptırarak bu şekilde rehberlik ediyor. Belki Cemaat’in tüm literatürünü de okumamışlardır. Çoğu insan okumamıştır ama temel şeyleri elbette okumuşlardır. Buna rağmen, Allah-u Teâlâ onların imanlarını bu şekilde güçlendirmeye devam ediyor ki, fedakarlık yaptıkları zaman Allah-u Teâlâ onların fedakarlıklarını kabul ediyor ve onlara rehberlik de ediyor.
Şimdilik atladığım daha pek çok olay var. Bu uzun bir listedir. Her neyse, bu yıl Allah Teâlâ’nın Cemaat üzerindeki lütuflarından, Cemaat fertlerinin yaptığı fedakarlıklardan ve Cemaatlerden gelen bağış bilgilerinden kısaca bahsedeyim. Bunların hepsi, her zaman hatırlamamız gereken ve Allah-u Teâlâ’nın, yeni ve eski katılanlarda, fedakarlığa yönelmelerini sağlayacak duyguları onları ilerletme açısından nasıl yarattığını görmemiz gereken Allah-u Teâlâ’nın lütüflarıdır.
Her neyse, geçen yılın raporuna göre, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen bilgilere göre, birinci konu şudur ki: Tahrik-e Cedid’in geçen 91. yılı sona erdi ve bugün 92. yılı başladı, ki ben onu ilan ediyorum. Ve bu yıl Allah-u Teâlâ’nın lütfuyla Cemaat üyeleri 19.55 milyon Sterlin bağış yapmaya muvaffak oldu. Bu, geçen yıla göre yaklaşık 1.5 milyon, yani 1 milyon 564 bin Sterlin daha fazladır.
Katılımcıların toplam sayısı (1.700.000) yakındır ve bu yılki raporlara göre, iki yıl önce ilan edilen Altıncı Defter’e (Dafter Şeşum) yeni katılanların sayısı kırk üç bin beş yüz seksen sekizdir (43.588).
Allah-u Teâlâ hepsinin fedakarlıklarını kabul buyursun ve mallarına ve canlarına bereket koysun, çabalarımıza sınırsız bereket koysun ve bunların en iyi sonuçlarını meydana getirsin. Ve biz en kısa zamanda dünyada tek olan Allah’ın hükümranlığının kurulduğunu ve Hz. Muhammed-i Mustafa’nın (sav) sancağının dalgalandığını görelim.










