MÜJDE “Mehdi Gelmiştir”

Bilgi edinmek her Müslüman’ın görevidir. Bilginin sınırı yoktur. İnsan daha önce hiç bilmediği yeni konularla karşılaşabilir. Yeni bir konuyu araştırmak, hakkında bilgi edinmek insana hiç bir şey kaybettirmez; aksine birçok şey kazandırır. Ben de okuyucularıma hem dünyâda hem de âhirette çok faydalı olan, fakat belki de hiç bilmedikleri yahut ta hakkında az bilgiye sahip oldukları bir konuya temas edeceğim. Açacağım konunun özellikle yeryüzündeki her Müslüman’ı ilgilendireceğinden eminim. Bugünün dünyasında herkes maddiyatın peşinden koşarken, herkesin zihni dünya problemleriyle meşgul iken Allah’a (C.C.) ve Peygamber’ine (S.A.V.) inanıp buyruklarına göre hareket eden ve âhiretini düşünüp tavırlarını ona göre ayarlayan kişiye ne mutlu.

Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Doğu ve bilhassa Batı Avrupa ülkeleri, Japonya ve birçok Hıristiyan ülkeler, bilgi ve teknik alanında akıllara durgunluk verecek ilerlemeler kaydederken ne yazık ki Müslümanlar birbirleriyle çekişmekten, birbirlerine üstünlük taslamaktan bilgi ve teknik sahasında geri kalmışlardır. “İslâm ülkeleri” diyoruz fakat acaba böyle demek doğru mudur? Yeryüzünde hangi ülke gerçek bir İslâm ülkesidir? Bugün Müslümanlar ne yazık ki gerçek İslâmiyet’ten yoksundurlar. Müslümanlarda bulunmayan bir kötülük bugün yok gibidir. İçki alabildiğine tüketilmekte, kumar illeti ve fuhuş ise bütün kapıları zorlamaktadır. Müslümanlar değişik hiziplere bölünmüş vaziyette olup her hizip, kendisinden başkasının gayr-i Müslim olduğuna inanmaktadır. Bütün cemaatler İslâmî hayat tarzından uzak, birbirine karşı nefret dolu, dar düşünceli, düşman birer topluluk haline gelmişlerdir. Yalnız bu durum, her ne kadar üzüntü verici ise de hayret verici değildir. Hazret-i Resulüllâh (S.A.V.) asırlar önce ümmetinin geleceği hakkında bilgi vermiştir ve söz konusu bir duruma gireceğini önceden haber vermiştir. Bu konu ile ilgili birkaç hadis şöyledir:

“Sizler daha önce geçmiş olan milletlerin yolunu karış karış ve adım adım takip edeceksiniz.”

(Mişkât, Bâb-ü Tağyirinnâs)

“Benim ümmetim yetmiş üç hizibe ayrılacak, bir tek hizip müstesna hepsi ateşe girecektir.”  [1]

İslâm halkı için öyle bir zamanın gelmesi yakındır ki İslâm’ın yalnız adından ve Kuran’ın yalnız yazısından başka bir şey baki kalmayacaktır. Camileri güzel ve dolu fakat hidâyetten boş olacak. Din bilginleri gök kubbesi altında en kötü yaratık olacaklar. Bütün fitneler onların içinden çıkacak ve tekrar onlara geri dönecektir.[2]

Benim ümmetim bir gün ızdırap ve intişar (dağılma) ile karşılaşacak. Bunun üzerine halk ulemasına müracaat edecek fakat onları maymun ve domuz şeklinde görecektir.[3]

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) önceden haber verdiği gibi bugün biz Müslümanlar olarak aynı durumla karşı karşıya gelmiş bulunmaktayız. Müslümanlar bugün değişik hiziplere ve guruplara dağılmış bulunmaktadırlar. Camilerimiz güzeldir fakat acaba orada hidayet ve doğruluk var mıdır? Eski milletlerin hangi kötülüğü var ki bugün Müslümanlarda bulunmasın? İçki, kumar, fuhuş, kalpazanlık, rüşvet, hırsızlık, yalan söylemek, iftira atmak, başkasının hakkını yemek, kısacası her çeşit kötülük maalesef bugün Müslümanlarda mevcuttur.

Acaba bu vahim durum hep böyle mi devam edecekti? Yüce Allah (C.C.) sevgili Peygamberinin (S.A.V.) ümmetini hep başıboş mu bırakacaktı? Bu konuda Allah’ın sevgili Resûlü (S.A.V.) bir haber  vermemiş miydi? Evet hadislerde bu konuda da önceden haber verilmiştir. Hazret-i Muhammed (S.A.V.) ümmetine şöyle bir müjde vermiştir:

Eğer iman dünyadan yükselip Ülker yıldızına bile varmış olursa Farisîlerden büyük bir insan onu oradan tekrar elde edecektir.[4]

Allah-ü Teâlâ’ya hamdolsun ki bu hadislerde önceden hakkında haber verildiği gibi, Hicrî ondördüncü asırda Mirza Gulam Ahmed Hazretleri, asrın imâmı ve Mehdi olarak dünyâya geldi. Bu konuda kendisi şöyle demiştir:

“Onüçüncü asır sona erince ve ondördüncü asır başlayınca, Allah-ü Teâlâ (c.c.) ilham yoluyla bu asrın ‘Müceddidi’ olduğumu bana bildirdi.” [5]

“Allah’ın pâk ve temiz vahyiyle kendisi tarafından Vadedilen Mesih ve Mehdi, ayrıca içteki ve dıştaki anlaşmazlıklar için hâkim olduğum bana bildirildi.” [6]

“’Yalana düşman olan ve yalancıyı mahvedip yok eden Yüce Allah adına yemin ederim ki ben onun tarafındanım ve onun göndermesiyle tam zamanında geldim ve onun emriyle vazife verildim. O, attığım her adımda benimle birliktedir ve asla beni mahvetmeyecektir. Benim cemâatimi de asla hüsrana uğratmayacaktır ve irâde ettiği (yapmasını istediği) bütün işlerini mutlaka yapacaktır.”[7]

Yine Urdu dilinde söylediği bir şiirinde de şöyle der:

“Ben gökten tam zamanında düşen su damlasıyım. Ben karanlık günleri aydınlatan (ve imâmın geliş zamanını belirten) Allah’ın nuruyum.”[8]

Mirza Gulam Ahmed Hazretleri’nin Mehdi olduğunu ilân ettiği bu açıklaması küçümsenecek nitelikte değildir. Bu ilân, kurnaz bir pirin bir kaç sâde ve sâf Müslüman’ı aldatmak için yaptığı hilelere de benzemez. Her hangi bir insanın Mehdi olarak dünyaya geldiğini ilân etmesi, bir Müslüman için üzerinde mutlaka düşünülmesi gereken bir konudur.

Hazret-i Resulüllâh (üzerine salât-ü selâm) bu konuda:

“Onu gördüğünüz zaman, kar üzerinden sürünerek de olsa ona gidiniz ve bi’at olunuz; çünkü o, Allah’ın halifesi ve Mehdi’dir.” buyurmuştur.[9]

Hazret-i Resulüllah’ın (S.A.V.) kıyamete kadar ümmeti arasından kendisine selâm gönderdiği tek kişi Mehdi Resuldür. Bu bakımdan her Müslüman’ın Mirza Gulam Ahmed Hazretlerinin Mehdi olarak dünyâya geldiğine dair yaptığı ilâna kulak vermesi ve bu ilânın doğruluğunu incelemesi lâzımdır.


[1] Tirmizî; Kitab-ül îmân; Bâb-ü İftirak-i Hâzihilümme

[2] Mişkât, Kitab-ül îlm, Elfasl-üs Sâlis; Kitab-ül İlm; C 1

[3] Kenz-ül Ümmâl; C.7; S. 190; Haydar Abad Baskısı

[4] Sahih-i Buharî, Kitab-üt Tefsir, Cuma Sûresi

[5] Kitab-ül Beriyye, Haşiye, S. 168; Ruhani Hazain; C.13; S.201

[6] Erbe’in; Bölüm 1, S.3; Ruhani Hazain, C.17, S.345

[7] Erbe’in. Bölüm 2, S.2; Ruhani Hazain, C.17, S.348

[8] Dürr-i Semin; S.145; Berahin-i Ahmediye, C.5, S.97; 1908

[9] Ebu Davud C.II, Bâb-ü Hurûc-il Mehdi, Elmüstedrek, Kitab-ül Fiten, S. 464

Önceki

Mehdi ve Cemaati

Sonraki

Dinin Canlanışı ile İlgili Ahmediye Öğretisi